Kırıkkale Radyo-Televizyonu’nda Abdullah Fârukî el-Müceddidî (k.s.) ile Yapılan Sohbet - II
’Mürşid Hem Zâhirî Hem de Bâtınî İlimlere Vâkıf Olmalıdır.?
Efendim, kadından mürşid olur mu? Ki günümüzde basından da iz-liyoruz, duyuyoruz da, kadınlar mürşid olduklarını iddia ediyorlar, müridlerine el öptürüyorlar. İslâm’da bunun yeri nedir?
Açıklayayım efendim! Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kadınların biatında dahi Hz. Ömer’i göndermiştir. Hz. Ömer Peygamber Efen-dimiz’in emrettiği altı şartı kadınlara anlatmış, bir bakraç suyun içeri-sinde, bir perde arkasında: ’Ellerinizi bu suya sokun. Eğer bu altı şartı kabul ederseniz İslâm’a ve Rasûl’üne bîat etmiş sayılırsınız.? dediğin-de o zaman kadınlar da ellerini suya sokarak bîat etmişlerdir. Rasûlullah (s.a.v.) ve Sahâbîler’i hiçbir zaman ne bir kadına ellerini vermişlerdir, ne de öptürmüşlerdir. Kadına el öptürmek haramdır di-nimizde. Çünkü Cenâbı Hakk da Nûr Sûresi 30. ve 31. âyetinde: ’Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da ko-rumalarını söyle. (...) Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.? buyuruyor. Değil el tutmak, bakması dahi haramdır. Bu bakımdan bu yanlıştır, bunu yapanlar günaha giriyorlar. İslâm dininde bu yoktur. İkinci olarak, ’kadından mürşid olur mu?? demiştiniz. Buna de cevap vereyim efendim, buradaki güzel me’hazlarla... Peygamber Efendimiz bir hadîsi şerîf buyurmuştur ki: ’Benden sonra 30 kadar erkek ve kadın peygamberliğini ilan etmedikçe kıyamet kopmaz.? Daha o zaman, Rasûlullah Efendimizin zamanında bir iki kişi çıkmış-tı: Müseylemetü’l-Kezzâb gibi... Hz. Vahşî (r.a.) onu öldürdü. Rasûlullah’tan sonra. Biliyorsunuz, cahiliye döneminde Hz. Hamza’yı şehîd eden bir Sahabî’ydi. Bundan dolayı ağlayıp sızlıyordu; fakat İs-lâm o kadar büyük bir din ki, Cenâbı Hakk tevbe eden Vahşî’yi affe-dince Hazreti Rasûlullah da en sevdiği amcasını şehîd eden Vahşî Hazretleri’ni affetmişti; fakat Rasûlullah (s.a.v.); ’Benim gözüme gö-zükme, seni görünce amcamı hatırlıyorum.? buyurmuştu. İşte o, Rasûlullah’tan sonra Müseylemetü’l-Kezzâb adlı yalancı peygamberi mızrağıyla öldürmüştür. O zaman da şu duayı yapmıştı: Allah’ım! Hamza’yı cahiliyye zamanında öldürmüştüm, şimdi Müseyleme’yi öldürdüm; bunu ona say yâ Rabbî!.. Beni affet.? Şimdi bu açıdan giriş yapalım. Görülüyor ki yukarıdaki hadîsi şerîfte açıklandığına göre kadınların peygamberliği taklîd edeceği devirlerin olacağı, o devirlerde de mürşidi kâmillerin makamlarının da kadınlar tarafından işgal edilebileceği haber veriliyor. Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü ve’sselâm diğer bir hadîsi şerîfle-rinde de şöyle buyurmuşlardır: ’Kendilerine kadınları baş yapanların vay haline... O zaman yerin altı, üstünden daha hayırlıdır.? (Buharî; Taç, cilt 5) Şimdi Hz. Âişe Validemiz’le ilgili bir hadiseyi anlatalım bu hususta; olabilir mi, olamaz mı? Olamaz da tabi... Ebû Bekre Hz. Ebû Bekir de-ğil, demiştir ki: ’Eyyâmı Cemel’de ben Ashâbı Cemel’e katılarak on-larla savaşmaya karar verdikten sonra Rasûlullah’tan işittiğimi hatır-ladığım bir hadîs gerçeği görmemde bana ışık tuttu: Fars halkının kendi üzerlerine Kisrâ’nın kızını padişah tayin etmeleri haberi Rasûlullah’a haber verilince Rasûlullah (s.a.v.) de: ’Kendi mu-kadderâtını bir kadının eline veren millet felah bulmaz.? buyurdular. Bu şekilde idare edilen kavimlerin felah bulmayacağı bu hadîsle işaret edilmiştir. Bu hadîsi şerîf Buhârî’de geçmektedir. (Konyalı Mehmed Vehbî Efendi tercümesi, Sabah Neşriyat 1964 c. 4’de). Şimdi günü-müzde ne yazık ki, buna uyulmuyor. Mürşidliktir, peygamber vekilli-ğidir. Bu, Allah ve Rasûlullah’ın izniyle olur. İzin olduktan sonra olu-yor. Tabi şartları var. Şartları da Allah ve Rasûlü’ne tamamen uymak-tır. Allah kadınları bizzat Kur’ânı Kerîm’de erkeklerin emrine verdiğini beyan buyuruyor. Şimdi kadınların göz açıklık yapıp da bilgisiz, cahil kadınları etrafına toplayıp onlara mürşidlik, şeyhlik etmesi çok yanlış bir şeydir. Çünkü hem Allah, hem de Rasûlullah’ın haram ettiği bir işi yapıyorlar bunlar. Hâlbuki kendilerine böyle bir vazîfe verilmemiştir. Aslında mürşidlik yapabilmesi için mutlaka elinde diploması olmalı-dır. Yani icazeti olmalıdır. Silsilesinin ta Peygamber’e kadar uzanması lazımdır. Bunların hiçbirisinin elinde böyle bir şey yoktur. Ki Kırıkkalemiz’de, İstanbul’da, Konya’da ve diğer vilayetlerde kadınla-rın çıkıp birkaç kelime öğrenip de etrafına cahil kadınları toplaması çok büyük bir hatadır. Hatta ben gördüm; sadece kadınlar değil, içle-rinde ilim sahibi erkekler de vardı. Ve bunu en çok cahil kesim yapı-yor. Bu da tabi İslâm’ı bilmediklerindendir. Yoksa aslında mürşidlik Peygamber vekilliğidir ve aynı zamanda hem zâhirî, hem bâtınî ilim-lere aşina olması lazımdır. Ayriyeten Peygamberimiz’in de müsaadesi olması lazımdır ve üstadından da icazet alması lazımdır ki bu işi yü-rütebilsin, Yoksa bu batıldır; Allah bunlardan intikam atacaktır. Yani önüne gelen herkes bu işi yapamaz. Evet bu bir mîras değildir. Mesela bazısı babasından, kayın pederin-den mîras gibi alıyorlar. Bu böyle olmaz. Bizler saâdâtın tarihçelerine baktığımızda mesela; diyelim ki bir velîyi Kırıkkale’de görüyoruz, di-ğer bir velîyi Artvin’de görüyoruz, diğer bir velînin de Muşlu oldu-ğunu görüyoruz, yani ayrı ayrı vilayetlerden gelmişlerdir. Silsilemiz-de babadan oğula gelen velâyet sadece İmamı Rabbânî ve oğlu Mu-hammed Mâsum’da var. Bu açıkgöz kadınlar ise kendi kendilerine or-taya çıkıyorlar ve kendilerine mürid topluyorlar. Hâlbuki kendileri de yarımdır, hem kendileri helâk oluyorlar; hem de başlarına topladıkları da telef oluyorlar. O da yarım, o da yarım. Kör körü nereye götürür?.. Doğru uçurumdan aşağıya.
Mürşid Hem Zâhirî Hem de Bâtınî İlimlere Vâkıf Olmalıdır (söyle?i)
Özlenen Rehber Dergisi 54. Sayı
gerçekten faruki hazretlerinin sohbetleri çok güzel keşke hayattayken bir kere dahi olsa görebilseydim ama her zaman bizimle zaten ne söylese doğrusunu bilir oun cemaatinde olmanın güzelliğiyle yaşıyoruz zaten yolumuz hak yolu efendimin yolu.Allah hepinizden razı olsun.
efendim ne güzelde söylemişsin; ' bu iş babadan amcadan miras kalmaz diye, duysun okusun bilsin kendini (sözüm ona) alim ulema sanan zavallı insanlar.