Özlenen Rehber Dergisi

158.Sayı

Cehrî Zikir ve Delili

Şimdi gelelim, cehrî zikirlerde söylenen ’Meded yâ Geylânî’ gibi ifadelerin İslamî prensiplerle çelişip çelişmediğine... Yukarıdaki bilgilere bağlı olarak şunları ekleyebiliriz: Zikir için toplanan cemaat, ibadet maksadı ile toplanmıştır. Cehrî olarak Cenâb-ı Hakk’ı zikrederken bir kişinin ’Meded yâ Geylânî’ diyerek şirk koştuğu kanaatine varanların bu kanaati yanlıştır. Çünkü bu sözü söyleyen şahıs, ilâhî feyzin, ruhunda aksiyonlaşmasını istemekte, o feyz-i ilâhîyi sadrında bulamayınca da vesîle yolu ile (bir evliyâullahın vesîlesi ile) ilâhî feyze kavuşmaya çalışmaktadır. O kişinin çırpınışı, bu hali bulamadığındandır. Demek ki, bu manevi ihtiyacından dolayı, Allah rızası için sevdiği bu velîyi arzu ettiği hale kavuşmak için vesîle etmektedir. Bu ise caizdir ve sünnet-i Rasûlullah’ tır.
Bir misal de Sahabî’lerden verelim: Abdurrahmân b. Sa’d’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasında) Abdullah b. Ömer’in yanındaydım. Birden ayağı tutuldu (da kıpırdamaz oldu). Bunun üzerine ona: ’Ey Ebû Abdirrahmân! Ayağına ne (oldu)?’ dedim. (İbn-i Ömer): ’İşte şuradan siniri toplandı!’ dedi. (Ben): ’İnsanların sana en sevgili olanını çağır (yâd et, ayağın açılır).’ dedim. (Bunun üzerine İbn-i Ömer): ’(Meded) yâ Muhammed!’ dedi ve derhal (ayağı) açıldı.1

Peygamberimiz devrinde Müslümanlar bir arada cehrî zikir yaptılar mı? Yaptılarsa delili nedir?
Evet, Asr-ı Saadet’te Müslümanlar toplanıp halaka çevirip Hazret-i Allah’ı cehrî olarak zikrederlerdi.
أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ -رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمَا- أَخْبَرَهُ أَنَّ رَفْعَ الصَّوْتِ بِالذِّكْرِ ح۪ينَ يَنْصَرِفُ النَّاسُ مِنَ الْمَكْتُوبَةِ كَانَ عَلٰى عَهْدِ النَّبِىِّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-. وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ: كُنْتُ أَعْلَمُ إِذَا انْصَرَفُوا بِذٰلِكَ إِذَا سَمِعْتُهُ.
İbn-i Abbâs (r.anhümâ) haber verdi ki; insanlar farz (na­mazı bitirip on)dan ayrıldıkları zaman zikirle sesi yükseltmek (yani yüksek sesle zikretmek), Nebi (s.a.v.)’in döneminde var idi. İbn-i Abbâs: ’(Ben) bu (zikr)i işittiğim zaman, bununla (yani zikir seslerinin yükselmesiy)le onların (namazdan) ayrıldıklarını bilirdim.’ demiştir.2
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Muaviye (r.a.) mescitte bir halkanın yanına çıktı ve: ’Sizi (buraya) ne oturttu (yani oturmanıza ne sebep oldu)?’ dedi. (Halkadakiler): ’Allah’ı zikretmek için oturduk.’ dediler. (Muaviye): ’Allah aşkına, sizi ancak bu mu oturttu?’ dedi. (Onlar da): ’Allah’a yemin olsun ki, bizi ancak bu oturttu.’ dediler. (Muaviye şöyle) dedi: ’Şunu iyi bilin, muhakkak ki ben sizden (sizi yalanla) itham etmek için yemin istemedim. Rasûlullah (s.a.v.)’e (yakınlıkta) benim mertebemde olup da (buna rağmen) O’ndan, benden daha az hadis rivayet eden hiç bir kimse yoktur. Muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.), ashabından (oluşan) bir halkanın yanına çık­tı ve: ’Sizi (buraya) ne oturttu?’ buyurdu. (Ashâb): ’Allah’ı zikretmek, bizi İslâm’a hidayet etmesi (iletmesi) ve onunla bi­zi nimetlendirdiği için O’na hamdetmek için oturduk.’ dediler. (Rasûlullah): ’Allah aşkına, sizi ancak bu mu oturttu?’ buyurdu. (Ashâb): ’Allah’a yemin olsun ki, bizi ancak bu oturttu.’ dediler. (Rasûlullah): ’Şunu iyi bilin, muhakkak ki ben sizden (sizi yalanla) itham etmek için yemin istemedim. Fakat Cibril bana geldi ve Allah Azze ve Celle’nin sizinle meleklere iftihar ettiğini bana haber verdi.’ buyurdu.’3
Ayrıca, Beytullah’ta kıyamda iken Cenâb-ı Hakk’ı zikrederek yapılan telbiyeler ve günde beş vakit okunan ezanlar dahi cehrî zikir cümlesindendir.

İLAHİ İLE ZİKİR
İlahinin bidat olduğunu söyleyenler vardır. Buna göre ilahi ile zikrin hükmü konusuna açıklık getirelim:
İlahi, şiir, naat, teğanni4 gibi kelimeler yakın manalı kelimelerdir. İslam’da bütün bunlara yerine göre izin verilmiştir. Asr-ı Saadet’te, Habeşistan’dan gelen heyetin mescitte def çalıp teğanni5 ve raks ettikleri, Hz. Rasûlullah’ın (s.a.v.) da Hz. Âişe (r.anhâ)’ya bunları dakikalarca seyrettirmesi,6 hatta Hz. Ömer (r.a.)’in gelip bunlara müdahale ettiği, Hz. Peygamberin: ’Onları bırak.’; onlara da, ’Ey Erfide oğulları, emniyet içinde olun, (oyununuza devam edin.)’7 demesi meşhurdur.8
Rasûl-i Ekrem’in Medine’yi teşrifleri zamanında insanların damlarda9 def çalarak teğanni edip ’talea’l-bedru aleynâ’ ilahisini söyleyip sevinç göstermeleri10 de konumuz için bir delildir.11
Rasûl-i Ekrem’in, Ashab-ı Kiram’dan Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.)’nin methini yaparak şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
يَا أَبَا مُوسٰى لَقَدْ أُوت۪يتَ مِزْمَارًا مِنْ مَزَام۪يرِ آلِ دَاوُ۫دَ
’Ey Ebû Mûsâ! Andolsun ki sana, Dâvûd (Peygamber)in güzel ses (ve nağme)lerinden bir ses (ve nağme) verilmiştir.’12
Hz. Rasûlullah, Übey b. Ka’b (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadislerinde buyurmuşlardır ki:
إِنَّ مِنَ الشِّعْرِ حِكْمَةً
’Muhakkak ki şiir(ler)den bir kısmı hikmettir.’13

Enes (r.a.)’den rivayet edilmiştir:
عَنْ أَنَسٍ أَنَّ النَّبِىَّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- دَخَلَ مَكَّةَ ف۪ى عُمْرَةِ الْقَضَاءِ وَعَبْدُ اللّٰهِ بْنُ رَوَاحَةَ بَيْنَ يَدَيْهِ يَمْش۪ى وَهُوَ يَقُولُ:
خَلُّوا بَنِى الْكُفَّارِ عَنْ سَب۪يلِه۪ الْيَوْمَ نَضْرِبْكُمْ عَلٰى تَنْز۪يلِه۪
ضَرْبًا يُز۪يلُ الْهَامَ عَنْ مَق۪يلِه۪ وَيُذْهِلُ الْخَل۪يلَ عَنْ خَل۪يلِه۪
فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: يَا ابْنَ رَوَاحَةَ بَيْنَ يَدَىْ رَسُولِ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- وَف۪ى حَرَمِ اللّٰهِ تَقُولُ الشِّعْرَ؟ فَقَالَ لَهُ النَّبِىُّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-: «خَلِّ عَنْهُ يَا عُمَرُ فَلَهِىَ أَسْرَعُ ف۪يهِمْ مِنْ نَضْحِ النَّبْلِ.»
Enes (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.), kaza umresinde Mekke’ye girdi. Abdullah b. Revâha ise şöyle diyerek O’nun önünde yürüyordu:
’Ey kâfirlerin oğulları, O’nun yolunu açın
Bugün, O’na inen (Kur’an’ın hükmü) gereği size vururuz
Öyle bir vuruşla ki; başları yerinden ayıran
ve dostu dostundan gafil bırak(ıp unuttur)an!’
Bunun üzerine Ömer ona: ’Ey İbn-i Revâha! Rasûlullah (s.a.v)’in huzurunda ve Allah’ın Harem’inde şiir (mi) söylüyorsun?’ dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) ona: ’Ey Ömer, onu bırak (devam etsin)! Zira (onun) bu (şiirleri), mutlaka onlara ok atmaktan daha süratli (tesir edici)dir.’ buyurdu.14
el-Esved b. Serî’ (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasında Rasûlullah’a gelerek): ’Yâ Rasûlallah! Muhakkak ki ben Rabbim Azze ve Celle’yi (çeşitli) hamdlerle övdüm.’ dedim. (Rasûlullah): ’Dikkat et! Muhakkak ki Rabbin hamdi (övgüyü) sever!’ buyurdu ve ona bunun üzerine bir ziyadede bulunmadı.15
İmam Şâfiî demiştir ki: ’Şiir bir sözdür. Güzeli, sözün güzeli gibi, çirkini ise sözün çirkini gibidir.’16 Şiirin teğanni ile söylenmesi de meşrudur.
İmam Gazali de: ’Teğanni, insanın Cenâb-ı Hakk’a karşı meylini artırıyorsa iyidir. Nefsi kabartıyorsa o da günahtır. Teğanni, aşığın aşkını, fasığın fıskını artırır.’17

BATINÎ İLİMLER-ZAHİRÎ İLİMLER

Batınî ilimlerle zahirî ilimler ayrı mıdır? Ayrı ise Kur’ân’daki mesajların batını ile mi yükümlüyüz, yoksa zahiri ile mi?
Şiîlere göre; Kur’ân’ın bir zahir, bir de batın manası vardır. Onlara göre, esas murat batın manasıdır, zahir manasına itibar yoktur, derler.18
Ehlisünnet’e göre ise mana zahiredir. Kitap ve Sünnet’ten olan naslar, zahirleri üzere haml olunurlar. Zâhirî manalarından ayrılıp ehl-i batın (mülhit ve zındıklar)ın iddia ettikleri manalara uymak küfürdür.19
Bu fikirlerin bazıları Vahhabîlere, bazıları Şiîlere, bazıları da diğer sapık fırkalara aittir. Ehlisünnet’in görüşü açık ve bellidir. Bunlar çok iyi bilinmelidir. Zira yüzlerce, binlerce kişi bunlara kapılmaktadır. Allah korusun, bir kişinin ifsadı, yoldan çıkması bütün insanların boynunu vurmak gibidir.


(Endnotes)
1 İbnu’l-Ca’d, Müsned, c.2, s.917, h.no:2633, Mektebetu’l-Felâh, Kuveyt, 1985; İbnü’s-Sünnî, Amelu’l-Yevmi ve’l-Leyle, s.115, h.no:172, Dâru’l-Erkâm, Beyrut, 1998; Kâdî İyâz, eş-Şifâ Bi-Ta’rîfi Hukûki’l-Mustafâ, c.2, s.569, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, 1984; Buhârî, el-Edebu’l-Müfred, Bâb:437, c.2, s.536, h.no:964, Mektebetu’l-Meârif, Riyad, 1998.
2 Buhârî, Ezân, 155.
3 Müslim, Zikr-Dua-Tevbe, 11.
4 Teğanni: Yüksek sesle ve nağme ile şiir söylemek.
5 Bkz., Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.20, s.17, h.no:12540, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
6 Bkz., Müslim, Salâtu’l-Iydeyn, 4.
7 Bkz., Buhârî, İydeyn, 25.
8 Benzer diğer bir hadise ise şöyledir:
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Ebû Bekir (r.a.) Minâ günlerinde (Hz. Âişe’nin) yanında (def) vuran ve def çalan iki cariye (ya da küçük kız) varken (Hz. Âişe’nin) yanına girdi. (O sırada) Nebi (s.a.v.) de elbisesiyle örtünmüş bir hâldeydi. Ebû Bekir derhal o iki (kız)ı azarladı. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) yüzünü açtı ve: ’Onları bırak ey Ebû Bekir! Zira bu (gün)ler bayram günleridir. Bu günler Minâ günleridir.’ buyurdu. (Buhârî, İydeyn, 25, 3)
9 Bkz., Müslim, ez-Zühdü Ve’r-Rakâik, 19.
10 Bkz., Buhârî, Tefsîr, A’lâ Suresi, 87/1.
11 Bkz., İmâm Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn Mea Tahric Hâfız el-Irâkî, c.2, cüz:6, s.1135, Dâru’ş-Şa’b, Kahire; Beyhakî, Delâilu’n-Nübüvve Ve Ma’rifetu Ahvâli Sâhibi’ş-Şerîa, c.2, s.506, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988; el-Hile’î, Fevâidu’l-Muntekâtu’l-Hisân Mibes’-Sıhâhi Ve’l-Ğarâibi’l-Ma’rûf Bi’l-Hile’iyyât, s.458, h.no:1194, ed-Dâru’l-Usmâniyye, Amman, 2010; İbn-i Hibbân, es-Sîratu’n-Nebeviyye Ve Ahbâru’l-Hulefâ, s.74, Dârubni Haldûn, İskenderiyye; el-Kastalânî, el-Mevâhibu’l-Ledünniyye Bi’l-Minehi’l-Muhammediyye, c.1, s.312, el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 2004.
12 Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 31.
13 Buhârî, Edeb, 90.
14 Tirmizî, Edeb, 70; Nesâî, Menâsiku’l-Hac, 109.
15 Buhârî, el-Edebu’l-Mufrad, Bâb:381, c.2, s.463, h.no:859.
16 eş-Şâfiî, el-Üm, c.6, s.207, Mektebetu’l-Kulliyyâti’l-Ezheriyye, Kahire, 1961; İmâm Gazâlî, age., c.2, cüz:6, s.1128.
Bu söz, Peygamberimiz’den nakledilmektedir. Şöyle ki:
Abdullâh b. Amr (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Şiir, söz konumundadır. Güzeli, sözün güzeli gibi, çirkini ise sözün çirkini gibidir.’ (Buhârî, el-Edebu’l-Mufrad, Bâb:382, c.2, s.465, h.no:865)
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), şiir hakkında soruldu. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ’O bir sözdür. Şu halde güzeli güzel, çirkini ise çirkindir.’ (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Şehâdât, 72, c.10, s.405, h.no:21113, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003)
17 İmam Gazâlî (rh.a.)’e atfedilen bu sözler, onun ’İhyâu Ulûmi’d-Dîn’ isimli eserinin ’Âdâbu’s-semâi’ ve’l-vecd/Semâ ve vecdin edepleri’ bölümünde zikrettiği ifadelerden derlenmiştir. Allâhu a’lem!
18 Bkz., Şehristânî, el-Milel Ve’n-Nihal, c.1, s.192, Müessesetu’l-Halebî, Kahire, 1968; Gazâlî, Fedâihu’l-Bâtıniyye, s.11, ed-Dâru’l-Kavmiyye, Kahire, 1964.
19 Bkz., Ömer en-Nesefî, el-Akâidu’n-Nesefiyye, -el-Mecmûu’l-Kebîr Mine’l-Mutûn- s.35, el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut, 2005.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.