Özlenen Rehber Dergisi

158.Sayı

Nurlu Hatıralar - 158.Sayı (Hastalara Okuma Ahlakı)

Osman YURTÇU Özlenen Rehber Dergisi 158. Sayı
HASTALARA OKUMA AHLAKI

İster ihvan olsun ister yabancı, Efendi hazretlerinin okuduğu hastalara Cenâb-ı Hakk’ın şifa verdiğini insanlar işitiyor ve şifa bulmak için gece gündüz demeden birçok hasta akın ediyordu. Bunlardan kiminin hastalığı maddî kimininki ise manevî idi. İnsanlar, Efendi hazretlerine daha çok manevî hastalıklardan şifa bulmak için gelirlerdi.
Efendi hazretleri, vakti çok dar olmasına rağmen bu hastalara okuyor ve sıkıntılarına katlanıyordu. Bunlar içerisinde ne konuştuğunu bilmeyen akıl hastaları da vardı. Efendi hazretleri bununla ilgili olarak ’Zahirî ve Batınî Edepler’1 risalesinde ’Sâlikin Genel Adabı’ bölümündeki 104. maddeyi kendisi için yazmıştı.
Hasta okuma işi ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Bu hususla alakalı olarak şahit olduklarımızı, bildiklerimizi yazma imkanı olsa ciltler dolusu kitaplara sığmaz... Ancak ben, bunlardan bir kısmını anlatmak istiyorum:

Karşılıksız hizmet
Efendi hazretleri hastalara Allah için okurdu. Hiçbir zaman para veya herhangi maddî bir karşılık kesinlikle ne bekler ne de alırdı. İstese milyarları alabilirdi. Bazı hasta ve hasta yakınları: ’Vakfınıza yardım edelim!’ derlerdi, fakat o yine kabul etmezdi. Çünkü ’neticede bu da okumanın karşılığı oluyor’ anlayışıyla hareket ederdi.

Şifayı veren Allah (c.c.)… Şifanın şartı da O’na itaat
Efendi hazretleri: ’Ben Kur’ân’ın şifa olduğuna yüzde yüz inanırım, siz de inanacaksınız.’ derdi. Evet, onun:
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَآءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَارًا
’Biz Kur’an’dan, müminler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır.’2 ayetine inancı tamdı.
Hastalara, okumadan önce şu nasihatte bulunurdu. ’Ben Allah için okuyorum, şifayı ancak Allah verir. Siz Allah’ın emir ve yasaklarına uyacaksınız ki şifa bulasınız.’ Ve onlara, şayet namaz kılmıyorlarsa namaz kılmayı, zekat vermiyorlarsa zekatı veya haramlarla iştigali varsa onları mutlaka bırakıp tevbe etmeyi ve bu tevbenin gereğini yapmayı şart koşardı. ’Ben okuyacağım, inşallah Cenâb-ı Hak şifa verecek, sen de (hasta ve yakınları) namazı kılacaksın.’ derdi. Hasta ve yakınları bu şartları kabul ederse okur, aksi halde okumazdı.
Bir defasında tekerlekli sandalyede, yürüyemeyen, 25 yaşlarında bir hasta getirdiler. Parmağında altın yüzük vardı, Efendi hazretleri önce onu çıkarttırdı. Sonra: ’Okurum, ancak namaz kılacaksın.’ dedi. Hasta sahibi: ’Hocam, bu namaz kılamaz, onun yerine para verelim.’ dedi. Efendi hazretleri: ’Olmaz. İyileşecek ve namaz kılacak. Namaz kılmazsa kesinlikle okuyamam, alın götürün.’ dedi. Sonra mecbur kaldılar ve kabul ettiler.
Kendisine, ’Okuduğunuz hastaların çoğu iyileşince namazı bırakıyorlar.’ diye haber verilince, Efendi hazretleri okuduğu hastalar için: ’Allah’ın emir ve yasaklarına uymazsanız bir daha sakın getirmeyin.’ derdi.

Muskaları çıkarttırırdı
Efendi hazretleri okuduğu hastaların üzerinde yazılı muska vb. şeyleri mutlaka çıkarttırırdı ve: ’Bunları yakın!’ derdi.

Bayan hastalar
Hasta bayan ise, Efendi hazretleri okurken yanında mutlaka bir mahremi olmasına dikkat ederdi.Mahremi olmayan yalnız bayan hastalara okumazdı. Okuyacağı zaman bayanların tesettüre riayet etmelerini isterdi.
Efendi hazretleri: ’Ben hiçbir zaman ’ölüyorum’ dese dahi yalnız bir kadına yalnız başıma okumam.’ derdi. İsrailoğulları zamanında hastalara okuyan ve duası kabul olan, sonra kötü yola düşüp şeytanın aldattığı rahipten misal verirdi.3
Mahremiyet hususunda o derece hassastı ki: ’Bir kadın ölse, kemiklerinden bir parçayı bir erkek alsa ve: ’bu bir kadın kemiği’ dese elini değdiği için harama girmiş olur.’ diyen âlimler olmuştur.’4 derdi ve çok dikkatli hareket ederdi.
Annem vefat etmiş, cenaze defin işlemleri için köyümüze gitmiştim. Efendi hazretleri de vardı. Kendisi arabanın içinde idi. Ben dışarıda teyzemin elini öptüm. Arabaya binince bana: ’O kimdi de elini öptün?’ diye sordu. Ben de: ’Teyzem!’ dedim. Bana: ’Eğer başkası olsaydı seni cezalandıracaktım.’ dedi.
Bir defasında arkadaşlar Kızılay’da Cuma namazı için gittikleri camide yer bulamamışlar. Cemaat caminin yanındaki yola taşmış. Efendi hazretlerine gelip ’Namaz kılarken yoldan tesettüre riayet etmeyen bayanların geçtiğini ve bunun namaza bir engel teşkil edip etmeyeceğini’ sordular. Efendi hazretleri onlara kızdı ve: ’Namaz kılarken nasıl yola bakarsınız, namazda ancak secde yerine bakabilirsiniz.’ dedi.

Deyyus hakkında
Abdullâh b. Ömer (r.anhümâ)’den rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Üç (kişi) vardır ki, Allah onlara cenneti haram etmiştir. (Bunlar şunlardır:) Şarap (içki) düşkünü (ayyaş), (anne-babasına) asi olan ve (mahremini kıskanmayan) deyyus.’ (Deyyus, odur) ki ailesi hakkında pisliği (haramı) ikrar (kabul) eder.5
Sâlim b. Abdillâh’ın babasından rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Üç (kişi) vardır ki, Allah Azze ve Celle kıyamet günü (rahmet nazarıyla) onlara bakmaz. (Bunlar şunlardır:) Anne-babasına asi olan, (kılık-kıyafetinde ve hareketlerinde) erkeklere benzeyen kadın ve (mahremini kıskanmayan) deyyus. Üç (kişi) vardır ki (bunlar) cennete giremezler. (Bunlar şunlardır:) Anne-babasına asi olan, şarap (içki) düşkünü (ayyaş) ve verdiğini başa kakan.’6
Efendi Hazretleri bu hadislerde geçen deyyus kelimesiyle ilgili olarak: ’Namusu, haram fiili yani zinayı işlemese bile haram yerleri açık bir halde dolaşması veya kadın erkek karışık meclislerde oturması gibi işlere gönlü razı olan veya bir şey olmaz diyen de deyyustur.’ dedi.

Kahin ve Falcılara Gitme
Mescitte sabah namazından sonra işrak vaktine kadar beklerken her gün olduğu gibi hatmeden önce hadis-i şerif okunuyordu. O dönem Riyazü’s-Sâlihîn’den okuyorduk. O gün ’Kahinlere ve Falcılara Gitme Babı’ndan hadisler okuduk. Efendi hazretleri celallendi ve: ’Türkiye’de en çok bu sihir işlerini Ankara’da yapıyorlar, insanlara sıkıntı veriyorlar.’ dedi.

Haram işleyenlerin misali
Efendi hazretleri bir defasında: ’Haram işleyenlerin misali, lağımdaki kurt ve böcekler gibidir. Onlar, ’buradan çıkarsak aç kalırız’ zannederler. Halbuki dışarı çıksa temiz hava, temiz ot, yeşillik ve meyve var.’ dedi.

İkindi namazından sonra hatme
Efendi hazretleri bazen cumartesi veya pazar günleri gelen misafirlerin istifadeleri için ikindi namazından sonra hatme yapardı.

SOHBET ve İRŞAT

Sohbet ve irşat maksadıyla yola çıktığı zaman karşılaştığı zorluklar ve sıkıntılar onu bu niyet ve azminden geri çeviremezdi. Hatta yolda kaza yapsa bile o arabadan iner, başka arabaya biner yine de giderdi. Nitekim bir defasında Kırıkkale’ye giderken böyle olmuştu.
Sohbete gelen kişilerin durumlarını manevi bir keşifle sezer, herkesin derdini bi-iznillah anlar ve o istikamette nasihat ederdi.

’Manevi ilimler kalbime hücum ediyor.’ derdi ve çoğu zaman onları yazmak için fırsat arardı. Zira meşgalesi pek çoktu. Bazen bizlere hitaben: ’Bunları hemen yazın, bir daha bulamazsınız.’ derdi. Efendi hazretlerinin bilinen, birçok hikmetli sözleri vardır. Bunlarda Hikem-i Farukiyye ismiyle maruftur. Bunlardan bir kısmı dergimizin geçmiş sayılarında yayınlanmıştır. Fakat çoğunu yazıp muhafaza edemedik. Yazılan ve muhafaza edilenler tabiri caizse ’denizden bir damla’ kadar...


(Endnotes)
1 1996’da yapılan ilk baskı.
2 el-İsrâ, 17/82.
3 Kıssa için bkz., Mevlana Celaleddin, Mecâlis-i Seb’a, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, Konya, 1965.
4 Nitekim Abdullah Fârukî hazretlerinin verasına işaret eden bu sözüne: ’Kadın (güzel olsun, çirkin olsun, yaşlı) ve kocamış olsun, (genç olsun), sağ olsun, ölü olsun, hatta mezarda çürümüş kemiklerine bile bakmak caiz değildir, demişlerdir.’ [Birgivî Vasiyetnamesi Kadızâde Şerhi (Cevhere-i Behiyye-i Ahmediyye Fî Şerhi’l-Vasiyyeti’l-Muhammediyye), s.184, Bedir Yay., İstanbul, 1988] ifadesi bir işarettir.
5 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.9, s.272, h.no:5372, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
6 Nesâî, Zekât, 69.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.