Bugün kâinatın en şerefli mekânından, mahlukatın en değerlisinin huzurundan, huzur-u Rasulullah’tan geldik.
Rabbimize hamdımız, Resul’üne salât-u selamımız Rahman’ın rahmeti adedince olsun.
Değerli Müminler!
Evvela namazlarımızda yöneldiğimiz kıblemiz Beytullah’a vardık, kara örtülü Kâbe’mize yapışıp hasret giderdik, içimizi, kederimizi, aşamadığımız dağlarımızı Beytin Sahibine arz ettik.
Ümmet-i Muhammed Mustafa’ya dua dua yalvardık.İdlib için dua ederken, Arakan, Doğu Türkistan, Filistin, Keşmir…boğazımızda düğümlendi.
"Âlem-i İslam yangın yeri, kan ve gözyaşı oluk oluk, Ümmetin kızlarının iffetleri ayaklar altında ya Rab! Medet Yâ Rab! Metânasrullah?!" diye gözyaşı döktük.Sanki Mekke sokaklarında yankılanan "Elâ innenasrallahigarîb" tebşirini duyar olduk da Âlem-iİslam adına ümide gark olduk.
"Rabbim senin nusret ve fethini celbedecek, katından melekleri ve görünmez ordularını sevk ettirecek kulluğa bizi, topyekûn bir ümmet olarak sevk eyle" diye niyazda bulunduk.
Hacerü’l-Esved’e, Mültezem’e, Makam-ı İbrahim’e, Safâ’ya, Merve’ye, Arafat’a, Müzdelife’ye vardık. Hira ve Sevr’in eteklerinde İlâhî vahyi, ilk emri, ’Yaratan Rabbinin ismiyle oku!’ emrini yâd edip Kuran-ı Hakim’e karşı olan sorumluluğumuzu; ’Lâ tahzeninnallâhemeanâ/Mahzun olma Allah bizimle beraberdir!’ tebşirini hatırlayarak ahir zaman ümmeti olarak ümidimizi tazeledik.
Rabbimizin şiarlarından şuur devşirmeye gayret ettik. Şeytanları, zamanın şeytanlaşmış tağutlarını, şeytana emir eri olan nefislerimizi taşladık.
Sadra şifa zemzemden yudumladık kana kana!
Cennetü’l-Mualla’yı cennete çeviren Anamızı, Habibullah’a ilk iman eden Haticetü’l-Kübra Annemizin huzur-u saadetlerine vardık. Şefkat ve ilgi bekleyen bir çocuk gibi kendimizi Annemizin kucağına attık. O şefkat ve merhamet yüklü, dağ yürekli Anamız da bize cömertçe ikram eyledi, mücrim misafirlerini eli boş çevirmedi elhamdülillah!
Muhterem Müslümanlar!
Gün geldi, Mekke’den ayrılık vakti geldi. Harem sınırlarından zahiren ayrılıyoruz diye mahzun olsak da Mekke’nin Fatihine, Mekke’nin dahi varlık sebebine yürümenin şevkiyle mesrur olduk. Mekke’den ayrılığın hüznünü dahi yaşatmayan, bizi sürura gark eden, Ağlatan ve Güldüren Rabbimize hamd, sürurun sebebi En Sevgiliye salât ve selam olsun!
Gül şehri Medine’ye salât ve selamlarla girdik. Yaklaşırken huzura, kervanın mihmandarından tek öğüt yükseldi bizlere: İlla edeb! İlla edeb! İlla edeb!
Çünkü hangi amelin, ilmin, gayretin sahibi olursak olalım, kâinatın var olma sebebi Efendimize karşı yapılan bir edepsizliğin bütün varlarımızı yok ettiğini öğrendik. Korktuk, titredik!
Fakat ÂlemlereRahmet Nebi’nin "febimâ rahmetim minallâhilintelehüm/Allahtan gelen bir rahmetle sen onlara yumuşak davrandın" hükmünün rahmeti ve şefkati korkularımıza ümit kattı.
Salât-u selamlar imdadımıza yetişti de salât ve selamın bereketine sığındık.
O’nun ümmeti olmakla izzetlenen Muazzez Müminler!
(Hâşâ!) Ölmüş, çürümüş, toz toprak olmuş bir ölüyü ziyarete gitmedik. Mübarek beden-i şeriflerini çürütmeye müsaade edilmeyen, ’Kim ki, beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, hayatımda ziyaret etmiş gibidir." buyuran, salât ve selam ettiğimizde bize mukabelede bulunan, şehitlere dahi ’Ölüler!’ denilmesini yasaklayan âyetleri getiren, ölü kalplere âb-ı hayat ikram eden, canlı bir Peygamber-i Ekber’i ziyaret ettik elhamdülillah!Sadık Dostlar, Sıddık-ı Ekber’i ve Ömer’ül-Faruk’u selamladık.
Medine sokaklarında Efendimiz’in ayak izlerini aradık. Uhud’a varıp Hz.Hamza’yı, Hz. Musabı, Hz. Alileri yâd ettik! Bu çağın da Hamzalara,Musablara, Alilere ihtiyacı olduğunun idrakinde olarak,İslam Davasında daha çok gayret etmemiz gerektiğini tefekkür ettik. Sahabelerin kesip de attığı bir tırnak dahi olamayacağımızın edebiyle, Okçular Tepesini terk etmenin, Peygamber emrini ihlal etmenin, zaferi nasıl da hezimete çevirdiğini tedebbür ettik.
Kurtuluş çaremizin, bütün mevcudiyetimizle Allah’ın Rasulü’ne sımsıkı bağlanmaktan geçtiğini, bundan başka ümmetin kurtuluş yolunun olmadığını yeniden tezekkür ettik.
Hendek’te, Mescid-i Kıbleteyn’de, Küba’da ve bütün Medine’de Peygamber Talebelerinin yüksek teslimiyet ve yüce edeplerine şahit olduk.
Kayıtsız, şartsız, amasız, bahanesiz, tam bir ittibaya ve itaata sahip olduklarının hatıralarını hatırladık.
Cennetü’l-Baki’de o kurumuş kavrulmuş toprağın altında yatan, âbı hayat olan yüce cevherleri ziyaret ettik. Annemiz Fatıma’ya Ya Ümmenâ dedik!
Ezvâc-ı Tahirât tertemiz Analarımızı, iki nur sahibi Hz Osman efendimizi ve sayıları 10.000’i bulan sahabe efendilerimizden ruhlarımıza, kalplerimize iman nuru devşirmeye çalıştık.
Mescid-i Nebi’de Ashab-ı Suffa’yıyâd edip Kuran ve Hadis talebelerinin gayretleri karşısında cılız gayretlerimizden mahcup olduk, onların yolundan, derdinden, davasından nasiplenmek için el açıp dua ettik.
Mübarek eviyle minberin arasını cennet bildik, kendimizi cennette bulduk.Fakat Cennetin dahi varlık sebebi olan Hayru’l-Enâm’ın mübarek ayaklarının altı olan Kadem-i Şerif’ini cennete dahi tercih ettik.’Ey Habibim! Tozlu nalinlerinle arşıma bas ki Arşım şeref bulsun!’ sırrından şeref ve izzet bulmayı arzuladık.
Muhterem Kardeşlerim!
Gün geldi Gül Beldeden de ayrılık vakti geldi.
Medine’den ayrıldık, mahzunuz!Lakin Medine’yi Medine yapandan, "va’lemûennefîkümrasûlallâh/Bilin ki Rasulullah sizin içinizdedir" müjdesiyle kalpleri kuşatan Peygamber-i Zîşân’ın ülfeti, sevgisi, yakınlığı, bizi bırakmadığından, kuşatıp sardığından dolayı sürurla, neşeyle, sevinçle döndük elhamdulillah!
Bu nimetleri kalplerimizde ilelebet muhafaza etmesini, bu nimetin sahibinden yine Habib’i hürmetine niyaz ederiz!
Bismillahirrahmanirrahim. ’Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.’
UMRE HUTBESİ
Özlenen Rehber Dergisi 171. Sayı
128 kişi yorum yazdı.