Çağın gözlükleriyle hayata bakmaya çalıştığımız zaman, Müslümanlar olarak önü alınamaz bir aşağılık psikolojisinin içinde buluyoruz kendimizi. Şu anki geri kalmışlığımızın, çöküntümüzün geçmişte de aynı şekilde olduğu ve bundan sonra da bu şekilde devam edeceği kanısına kapılıyoruz. Hatta bu konuda daha sert eleştiriler getiren bazı Müslümanlar ise, Müslümanların yeryüzüne hiçbir katkısının olmadığını ve neredeyse zararlarının olduğunu ileri sürüyor. Bu yanlış görüşlerin temel sebebi ise İslam tarihine yönelik kusurlu ya da eksik bilgilerdir. Çoğu Müslüman İslam tarihinden bihaberdir. İslam tarihini tam olarak bilmediğimiz için, Müslümanların gerilemesiyle dünya üzerinde ne gibi değişikliklerin olduğuna yönelik de en ufak bir fikrimiz olmuyor. Bu yazımızda Müslümanların geçmişteki ihtişamlı yıllarını değil, Müslümanların bu ihtişamlarını kaybetmesi neticesinde dünyanın neler kaybettiğini, Hindistanlı İslam âlimi EbulHasen en-Nedvi’nin ’Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti’ adlı eseri yardımıyla anlatacağız. Bu eser yayımlandığı 1950 yılında İslam ülkelerinde geniş bir etki uyandırdı. Bugün de hemen hemen etkisi aynı şekilde devam etmekte, Müslümanların, geçmiş ve bugün arasındaki değişimlerin sebeplerini doğru bir şekilde analiz etmelerine yardımcı olmaktadır.
Eserin müellifi, kitabının hemen başında bulunan ’Bu Kitabı Neden Yazdım?’ bölümünde şöyle diyor: ’Dünya tarihinde insanlar, Müslümanlara bu kitabın yazıldığı devirde ve öncesinde sıradan toplumlardan bir toplum olarak bakmaya alışmışlardı. Ancak bu kitabın müellifi Arap ve diğer yabancı müelliflerden/yazarlardan farklı olarak empoze edilen çevrenin dışına çıkma cesaretini göstermiştir. Yazar dünyaya Müslüman bakış açısıyla bakmaktadır. İki bakış arasında dağlar kadar fark vardır… Süregelen genel araştırmaların üslup ve fikri şöyledir… Müslümanlar falanca hâdise ile ne kaybetti? Filan hükümetin tükenmesi ve modern Batı’nın gelişmesi ile ne kaybetti? Batı’daki büyük sanayi devrimi ile ne kaybetti?..’(EbulHasenen-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Çev. Yrd. Doç Dr. Abdullah Tırabzon, Mustafa Acıoğlu, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2017.)Nedvi bu fikirlerden sıyrılarak olaylara farklı bir zaviyeden bakıp ’Müslümanların çökmesi sonucu dünya(nın) ne kaybettiği’hususunu araştırmaya başlamış ve adı geçen hacimli eserini yazmıştır. İşte dünya tarihine ve dünyanın bugünkü ahvaline, bu eserde olduğu gibi, bir Müslümanın bakması gerektiği şekilde baktığımız ve ona göre bir analiz-sentez yaptığımız zaman, olayların bize gösterildiği gibi olmadığını açık bir şekilde görebiliyoruz.
Kayıhan yayınlarından çıkmış olan, tercümesini Yrd. Doç. Dr. Abdullah Tırabzon ve Mustafa Acıoğlu’nun yaptığı eser, beş bölüm ve bu bölümlerin alt bölümleri olan on dört kısımdan oluşuyor. ’Cahiliye Dönemi’ başlıklı birinci bölümde Nedvi, İslam öncesi toplumları hakkında genel bilgiler veriyor. ’Cehaletten İslam’a’ adını verdiği ikinci bölümde ise insanların cehaletin koyu karanlığından kurtulup İslam’la şereflenmelerini, yani İslam’ın erken dönemini anlatıyor. ’İslamiyet Dönemi’ adlı üçüncü bölümde, Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu İslam devletlerini inceliyor. Dördüncü bölüm ’Avrupa Dönemi’. Yani Avrupa’yı intihara sürükleyen materyalizm ve milliyetçiliğin zirveye çıktığı dönem… Bir nevi dilek ve temennilerin bulunduğu son bölüm ise ’İslam’ın Dünya Liderliğine Yeniden Çıkışı’ adını taşıyor.Biz bu yazımızda,eserin ilk bölümlerinden ziyade esere adını da veren, Müslümanların gerilemesiyle dünyanın neler kaybettiğini ele alan son bölümlerine değineceğiz. Şimdi dilerseniz, eserden bölümler de vererek dünyanın hâlihazırdaki durumuna, yazarın da belirttiği gibi Müslüman bakış açısıyla bakmaya çalışalım.
İlk olarak Nedvi’nin, dönemin lider devletleri ve bu devletlerin insanlığı sürüklemiş oldukları çıkmaz konusundaki tespitlerini ele alalım:’Liderliğin İngiltere’ye, Amerika’ya veya büsbütün Rusya’ya geçmesi, dünyaya hiçbir şey getirmediği gibi hiçbir meseleyi de halletmiş olmaz. Bu değişiklik, sağ el yorulunca sol ele, sol el yorulunca sağ ele geçen sandal küreğinden başka bir şeye benzemez. Kürek aynı kürek olduktan sonra sola geçmiş, sağa geçmiş ne fark eder? Gerek Amerika ve gerekse Rusya, hayat rotasını ortaklaşa yürüten, gemiyi bir hat üzerinde tek bir yöne götüren bir adamın iki elinden farksızdır.’(EbulHasenen-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Çev. Yrd. Doç Dr. Abdullah Tırabzon, Mustafa Acıoğlu, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2017.)Eserin ilk baskısının yapıldığı yıllarda da görülüyor ki dünyanın bekçiliği iki devletin tek elindedir. Bu durum aşağı yukarı bugün için de geçerlidir. O günden bugüne değişen hemen hiçbir şey yok. Daha çok savaş, daha çok kan, daha çok gözyaşı… Dünyanın şu an içinde bulunmuş olduğu kaos bu tespitlerin ne derece isabetli olduğunun da kanıtıdır. Liderlik ha Amerika’da olmuş ha Rusya’da… Bu devletlerin, insanlığın bugününe ve geleceğine faydalarının olması bir kenara, bu devletler yüzünden telafi edilemez yıkıntılarla yüz yüzeyiz.
Peki,Avrupa böylesine maddeci, böylesine pragmatist bir duruma nasıl geldi? Öncesinde bu kadar materyalist bir bakış açısı hâkim değil miydi Avrupa’ya? Her ne kadar yanlış olsa da bir inanca sahipti Avrupa. Bu yanlış inançları sayesinde dünyaya meyilleri bu kadar yoğun değildi. Ancak o yanlış inançları da ellerinden gidince tamamen maddeye tapar hâle geldiler. Bu durumu şöyle anlatıyor Nedvi: ’Neticede Avrupalılar iyilik ve doğruluk aşkını kaybedince sarsılmaz prensip ve esasları yitirince, kalpleri bozulup kokuşunca, gayr-i meşru yollara sapınca, ilim ve icatlar onlara zarardan başka bir şey getirmedi. Tıpkı iyi gıdaların halsiz ve hastalıklı bir vücutta daha büyük hastalık ve yıkımlara dönüşmesi gibi.Hatta bu icat ve aletler Avrupa’yı süratle yok olmaya götürmekten ve intiharına yardımcı olmaktan başka bir şey yapmadı.’ (EbulHasenen-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Çev. Yrd. Doç Dr. Abdullah Tırabzon, Mustafa Acıoğlu, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2017.)
İşin en acı tarafı ise bu maddeci bakış açısı sadece Avrupa ya da Amerika’ya hapsolup kalmadı, bütün dünya âdeta maddenin esiri hâline geldi. ’Fabrikaların, üreticilerin ve zanaatkârların yarışı, bu bataklığı biraz daha cıvıklaştırır. Her sabah son model otomobiller, piyasaya yeni sürülmüş göz alıcı eşyalar, elbiseler, ayakkabılar, losyonlar, kokular, altınlar, gümüşler ve mücevherlerden meydana gelen köpüklü yeni bir sel gürler şehre doğru… Gerek bu ve gerekse başka sebeplerle eşyanın değeri insanların gözünde, geçmiş devirlerde görülmemiş bir seviyeye yükseldi.’(EbulHasenen-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Çev. Yrd. Doç Dr. Abdullah Tırabzon, Mustafa Acıoğlu, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2017.)
Son 150 yıla damgasını vuran Charles Darwin’in ’Tekamül Nazariyesi’ insanlığa hiçbir yarar sağlamadığı gibi insanlığın aslî unsurlarından birçoğunu silip götürmüştür. İşte günümüz dünyası bu nazariyenin apaçık tesiri altındadır. ’Bu nazariyenin medeniyette, fikirde, edebiyatta ve siyasetteki tesiri çok derin oldu. Hatta insanların ahlâkî yapılarında bu nazariyenin tesirini görmek ve hissetmek mümkündü. İnsanlar her türlü manevi bağ ve kayıtlardan sıyrılarak ilk hayatlarına dönmek arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı. İnsan seçiminde ve insanların bütün davranışlarında ’İnsan mütekâmil bir hayvandır’ sözünün akisleri görünüyordu. Hatta bu sakat görüş aile yuvalarında da giderek söndürmedik yuva bırakmadı. İngiliz Mr. Chabert bu hazin gerçeği şu sözleriyle ifade eder: ’İngiltere’de, aile hayatından habersiz, hayvanlar gibi sürüler hâlinde yaşamaktan başka hayat tarzı bilmeyen ne idüğü belirsiz bir nesil türedi.’(EbulHasenen-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Çev. Yrd. Doç Dr. Abdullah Tırabzon, Mustafa Acıoğlu, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2017.)
Şimdi deNedvi’nin Osmanlı ve Türkler hakkındaki görüşlerine değinmek istiyorum: ’Osmanlı hanedanının kumandası altında yaşayan Müslüman Türk milleti, o zamanlar diğer Müslüman milletler arasında birtakım meziyetlerle temâyüz etmiş ve bu meziyetlerle Müslümanların liderliğine hak kazanmıştı. Türkler, ileri görüşlü, kahraman, kalplerinde cihad ruhu coşan, cengâver bir millet idi. Sade bir hayat yaşamaları ve temiz bir fıtrata sâhip olmaları sebebiyle, şark dünyasındaki Müslüman milletlerin harp devrelerinde uğradığı ahlakî ve içtimâî felaketlerden korunmuşlardı.’(EbulHasenen-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Çev. Yrd. Doç Dr. Abdullah Tırabzon, Mustafa Acıoğlu, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2017.)Nedvi Osmanlı toplumu hakkındaki bu görüşlerinin ardından onlardaki ahlaki çöküntünün nasıl başladığını ve nasıl Avrupa devletlerinden geri kaldığını ele almış.
Nedvi, kitabının son bölümünde ise, dünyanın içinde bulunduğu felaketlerden kurtulması için reçete sunmuş. Özelde Müslümanların, genelde ise tüm insanlığın kurtuluşu Hz. Muhammed’in (s.a.) getirmiş olduğu Allah katındaki tek din olan İslam’dır.
Son olarak Nedvi’nin şu görüşlerini aktarmanın faydalı olacağını umuyorum:Nedvi, İslamî uyanışın ilk kıvılcımlarının Türkiye ve Pakistan’dan çıkabileceğine inanır. Bu görüş, aslında bu topraklarda yaşayan insanlar olarak omuzlarımıza ağır bir yük yüklemektedir. Allah (c.c.) bizlere bu yükü layıkıyla kaldırabilmeyi nasip etsin.
MÜSLÜMANLAR GERİLEYİNCE Dünyada Neler Değişti
Özlenen Rehber Dergisi 171. Sayı
1 kişi yorum yazdı.