Yüce Allah, insanakulluk görevini yüklemiş, bu görevi gereği gibi ifa edebilmesi için irade ve akıl vermiş, peygamber ve kitaplar göndererek ona yol göstermiştir. Buna rağmen insanların bir kısmı iman etmiş, bir kısmı inkâra yönelmiş veya Allah’a ortak koşmuş, bir kısmı da iman ile küfür arasında bocalayıp durmuştur. Kur’an’da insanlar, inanç bakımından mümin, kâfir, münafık ve müşrik olarak dört ayrı grup olarak değerlendirilmiştir. Şimdi mümin, kâfir, münafık ve müşrik kelimelerini ve bu kimselerin özelliklerini açıklamaya çalışalım.
İman ve Mümin
"İman"; Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Allah’tan getirdiği dini hükümleri, kesin olarak kalp ile tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul etmek, bunların gerçek ve doğru olduğuna inanmak demektir. (Buhari, İman, 2)Bu kimseye mümin denir. Mümin, ayrım yapmadan Allah’tan gelen her şeye iman eder. Önceki peygamberlerin getirdiklerini de kabul ve tasdik eder.
Müminin Vasıfları
Kökü ve dalları güçlü olan bir ağaçtan nasıl ki güzel ve tatlı meyve vermesi bekleniyorsa,kâmil bir imana sahip müminden de salih ameller sergilemesi beklenir.
Rabbimizbir kutsi hadiste şöyle buyurmaktadır: ’…Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.’ (Buhari, Rikak 38)
’İşiten kulağı, gören gözü... olurum.’ ifadeleri, hiçbir zaman Allah Teâlâ’nın, o kulun vücuduna gireceği (hulûl edeceği) anlamına gelmez. Bu beyanlar, ilâhî yardımın o kulun bütün hayatını kapsayacağı anlamında güzel bir mecâzi anlatımdır.
İman ağacının meyvelerinden biri de ’ahlâk’tır. Bir hadisinde Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurur: ’Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.’(EbuDavud, Sünnet, 15)
’Mümin, ne insanları karalayan, ne lânet eden, ne kaba ve kötü sözlü, ne de hayâsız birisidir.’(Tirmizi, Birr, 48)’Cimrilik ve kötü ahlâk asla bir müminde bulunmaz.’ (Tirmizi, Birr, 41)Yine Peygamber Efendimizin buyurduğuna göre, ’Laf taşıma, sövüp sayma ve soy sopla övünme cehennemdedir; bunlar bir müminde bir araya gelmemelidir.’(Taberani, el-Mu’cemü’l-kebîr, XII, 340) Diğer yandan güzel ahlâkınsahibine kattığı değeriise; ’Mümin, güzel ahlâkı sebebiyle (gündüzlerini) oruçla, (gecelerini) namazla geçiren kişinin derecesine ulaşır.’(EbuDavud, Edeb, 7) müjdesiyle haber vermektedir.
Müminin bir diğer vasfı;kendisine, ailesine ve topluma faydalı olmasıdır. Bu bakımdan mümini bir aktara benzeten hadiste Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: ’Mümin güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.’(Taberani, el-Mu’cemü’l-kebîr, XII, 319)
Müminin söz ve davranışları ile diğer insanlara zarar verecek bir tavır ve tutum içinde olamaz. Bir hadis-i şerifte; ’Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların canları ve mallarının güvende olduğu kişidir.’(Tirmizi, İman, 12)Bir diğer hadis-i şerifte; ’Hiçbiriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.’(Buhari, İman, 7)buyrulmuştur.
Feraset ve basiret sahibi olup zarara uğramamak da müminin ayırıcı vasıflarındandır. ’Müminin ferasetinden çekinin. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.’ (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 15)buyuran Allah Rasûlü (s.a.s.), müminin hiçbir zaman tedbir ve ihtiyatı elden bırakmayacağını ifade etmiştir. Yine, ’Mümin, bir delikten iki kere ısırılmaz.’ (Buhari, Edeb, 83)buyuran Peygamberimiz, Müslümanın, yaptığı bir hatayı ikinci kez tekrarlamayacağını ve aynı sebeple iki kez üst üste aldatılamayacağını vurgulamıştır.
Müminin başına gelen musibetler ve zorluklar onu duygusal açıdan sarsabilir. Ancak o, imanının kuvvetiyle kararlı bir duruş sergiler. EbuHureyre’den nakledilen bir hadiste Allah Rasûlü(s.a.s.) mümin ile kâfirin musibetler karşısındaki tavrını şu benzetme ile anlatır: ’Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgârla eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.’ (Buhari, Tevhid, 31)
Yine başına gelen olumlu ya da olumsuz hiçbir durum, müminin hayır ve iyilik üzere olmasına engel olamaz: ’Müminin durumu ne ilginçtir! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona sabreder; bu da onun için hayır olur.’(Müslim, Zühd, 64)
Mümini, Allah yolundan alıkoyan engellerden biri de günahlardır. Allah Rasûlü (s.a.s.), müminin, günahları karşısında nasıl bir tavır sergilediğini/sergilemesi gerektiğini veciz bir şekilde şöyle haber veriyor: ’Mümin, günahlarını üzerine düşüverecek bir dağ gibi büyük görür. Fâcir (fütursuzca günah işleyen) kimse ise günahlarını, burnu üzerine konan ve kovalayınca kaçacak bir sinek gibi görür.’ (Tirmizi, Sıfatü’l-kıyâme, 49)Bir günaha düşecek olsa hemen tevbe ve istiğfara sarılır. Böylece hiçbir günah sürekli bir şekilde mümin ile imanı arasına giremez.
Ve nihayet Allah Rasûlü’nün, mümini, ’bir iyilik yaptığında sevinen, bir kötülük yaptığında ise üzülen kimse’ (İbnHanbel, IV, 399)olarak tanımladığı hatırlanırsa, bir müminin yapacağı en güzel dualardan birinin şu dua olduğu anlaşılır: ’Allah’ım! Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da bağışlanma dileyen kullarından eyle.’(İbnMace, Edeb, 57)
Küfür Ve Kâfir
"Küfür", Hz. Peygamberi ve onun Allah’tan getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri yalanlamak, tevatür yoluyla bize ulaşmış bulunan dini hükümlerden birini ya da birkaçını inkâr etmektir. Küfür kelimesi inkârın her çeşidini ifade eder. İman esaslarını inkâr eden kimseye kâfir denir. Bir insanın kâfir olması için iman esaslarının tamamını inkâr etmesi şart değildir, Kur’anayetlerinden birini, bir helali veya bir haramı, bir emir veya bir yasağı veya dinî bir hükmü inkâr etse veya beğenmeyip küçümsese kâfir olur. (Kehf, 18/102-106)
Mümin, dini görevlerini yapmazsa, sözgelimi beş vakit namazı kılmasa, içki içse, kumar oynasa yani büyük günah işlese yine mümindir ancak isyankârdır, günahkârdır. Allah’a tövbe etmesi gerekir. Şartlarına uygun tövbe ederse Allah’ın af ve mağfiretine mazhar olur.(Nisa, 4/17-18)
Bir insan kâfir olarak ölürse ebedi olarak cehennemde kalır: ’Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir.Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.’(Ali İmran, 3/91)
Günahlarına tövbe etmeden ölen kimsenin hâli ise Allah’a kalmıştır. Allah bu kimseyi dilerse affeder, dilerse günahı nispetinde cezalandırır, sonra imanının mükâfatı olarak cennetine koyar.
Nifak Ve Münafık
"Nifak",ikiyüzlülük etmek, olduğundan başka türlü görünmek, içindekinin zıddını dışarıya yansıtmak demektir. Böyle davranışta bulunan kimseye münafık denir. Münafık, kalbi ile iman etmediği halde bir takım çıkarları sebebiyle mümin olduğunu söyleyen kimsedir. Her münafık kâfirdir.
Münafıkların Özellikleri
Kur’an-ı Kerim’de, münafıklardanşöyle bahsedilmektedir: Onlar inanmadıkları hâlde inandıklarını söyleyerek Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışan ancak farkına varmadan kendilerini aldatan ikiyüzlü, kalplerinde hastalık bulunan, azgınlıkları içinde bocalayıp duran,(Bakara, 2/8-20)Allah’ın kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir. (Muhammed, 47/16)Müminlere karşı kalpleri kin ve nefretle dolu olduğu için onların hep sıkıntıya düşmelerini isterler. (Ali İmran, 3/118-119)Yalnızca menfaatleri söz konusu olduğunda Hz. Peygamber’in ve inananların yanında yer alırlar.(Tevbe, 9/42) Kötülüğü emredip iyiliği yasaklar ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları (lütfundan mahrum etmek suretiyle) unuttu! Münafıklar, bozguncuların ta kendileridir.(Tevbe, 9/67)
Münafıkların inançlarındaki samimiyetsizlikleri ibadetlerine de yansıyordu. Üşenerek kalktıkları namazı yalnızca insanlara gösteriş olsun diye kılıyorlardı.(Nisa, 4/142) Mescitlere gönülsüz geliyor, namazı tek başlarına kılacakları zaman vaktin sonuna kadar geciktiriyorlardı. (İbnHanbel, II, 293)Onlara en çok sabah ve yatsı namazları ağır geliyordu. (Buhari, Ezan, 34)Nitekim biri uykunun en tatlı zamanı, diğeri ise rahat ve sükûnet vaktinde kılınan bu namazlar, kulun samimiyetini ispat edeceği en önemli zaman dilimlerine denk gelmektedir. Münafıklar, zekât ve sadakayı da gösteriş amaçlı veriyorlardı.(Bakara, 2/264)
Allah Rasulü, münafığı, en temel özellikleri ile şöyle tanımlamıştır: ’Şu dört özellik kimde bulunursa o, tam bir münafık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu terk edinceye kadar kendisinde münafıklıktan bir özellik vardır: Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde cayar. Husumet sırasında haktan sapar.’ (Buhari, İman, 24)
Kalbinde iman olduğu halde, kişinin özüylesözü, vaatleriyle icraatları arasında uyumsuzluk varsa, bu durum; ’amelî nifak’ olarak adlandırılmıştır.
Rasulullah(s.a.s.) riyayı yani gösterişide ’küçük şirk’ diye adlandırarak (İbnHanbel, V, 429) ümmetini onun ahiretteki cezası hususunda uyarmıştır.
Şirk Ve Müşrik
"Şirk", insanın imanında veya ibadetinde Allah’a başkalarını ortak koşması, Allah’ın zat, isim ve sıfatlarında eşi ve ortağı olduğunu, Allah’tan başka ilahlar bulunduğunu kabul etmesidemektir.
Diğer bir ifadeyle şirk; sadece Allah’a ait olan bir hakkı başka varlıklarda da görmeye teşebbüs etmek demektir. Bu yüzden Kur’an’da şirkin büyük bir zulüm/haksızlık olduğu ifade edilmiştir.(Lokman, 31/13)Allah’a şirk koşan kimseye "müşrik" denir. Şirk, küfrün çeşitlerinden biridir. Her müşrik kâfirdir, ancak her kâfir müşrik değildir. Çünkü küfür, iman esaslarından birini inkâr etmekle ortaya çıkarken şirkte inkâr olmayabilir.
Peygamber Efendimizin ifadesiyle,’Seni yarattığı hâlde Allah’ın bir dengi olduğunu kabul etmek’ Allah katında en büyük günahtır.(Buhari, Tefsir, (Furkan) 2) Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamayacak (Nisâ, 4/48)ve şirk koşanların amellerini boşa çıkaracaktır.(Enam, 6,/88)
Peygamberimiz (s.a.s.), hırsızlık ve zina yapsa da Allah’a ortak koşmadan ölenin cennete gireceğini ve (Müslim, İman, 153)onlara şefaat edeceği müjdesini vermiştir. (İbnHanbel, IV, 405)Bu müjde bizi, hırsızlığa veya zinaya değil, şirk günahından şiddetle kaçınmaya teşvik etmelidir. Çünkü büyük günahlaradevam eden kimsenin son nefesinde iman ile göçmesinin misali, fırtınalı bir günde dışarıya konulmuş, etrafında cam fanus bulunmayan bir muma benzer. Etrafında tevbe, istiğfar ve salih amel fanusu bulunmayan bir mumun ışığının, şirk ve küfür fırtınasına teslim olup sönmesinden korkulur.
Bir diğer hadiste; ’Allah’ın kullar üzerindeki hakkı,O’na, şirk koşmaksızın ibadet etmek; kulların Allah üzerindeki hakkı, kendisine şirk koşmayana azap etmemektir.’ (Buhari, Cihad, 46)buyrulmuştur.
Hastalığı da şifayı da veren Allah’tır.(Şuara, 26/80) O’ndan başkasından medet ummak, şifa ve deva gibi bir şeyi başkasının yapabileceğini sanıp beklemek de şirktir. Elbette tedaviler, aracılar ve vesileler olacaktır. Ama nihayetinde şifayı veren Allah’tır.
Şirk sadece açık bir şekilde Allah’a ortak koşmaktan da ibaret değildir. Peygamber (s.a.s.), ’Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allah’a ortak koşmalarıdır. Bilmiş olunuz ki onlar güneşe, aya veya puta tapacaklar diyecek değilim. Fakat onlar birtakım ibadetleri Allah’tan başkası için işleyecekler ve gizli bir şehvet arzulayacaklar.’ (İbnMace, Zühd, 21)buyurarak gizli bir şirk tehlikesine işaret etmiştir.
Namazı,evdeyken özenmeden, cemaat içinde ise tadili erkâna riayet ederek kılmak, desinler diye hayır/hasenatlar yapmak, kısaca; ibadetlerini Allah’tan başkası için yapmak yani riya ve gösterişe kaçmak iman bakımından son derece tehlikeli görülmüş ve gizli şirk olarak nitelendirilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), ’Bu canı bu tende tutan Allah’a yemin ederim ki gerçekten şirk, karıncanın deprenişinden daha gizlidir. Sana, söylediğin zaman şirkin azını ve çoğunu senden giderecek bir şey söyleyeyim mi? De ki, "Allah’ım! Bildiğim hâlde şirk koşmaktan sana sığınırım, bilmeden şirk koştuysam senden mağfiret dilerim.’ (Buhari, el-Edebü’l-müfred, 250)buyurarak gizli şirke karşı uyarmış, bundan kaçınılması gerektiğine işaret etmiş ve bu hususta Allah’a sığınılmasını öğütlemiştir.
Allah’ın varlığına ve birliğine iman eden, O’na hiçbir şekilde ortak koşmayan, imanlarına zulüm (şirk) bulaştırmayanlar;(Enam, 6/82)cennette, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve salih kimselerle birlikte olacaklardır.(Nisâ, 4/69)Ne mutlu iman edip salih amel işleyenlere!(Ra’d, 13/29)
TASDİK ve İNKÂR BAKIMINDAN İNSANLAR
Özlenen Rehber Dergisi 171. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.