Hz. Ebubekir’in (r.a) Islam Davası Uğrunda Çektiği Sıkıntılar
Hz.Ebubekir (r.a) Allah ve Resulü ile dost olmanın yüce lezzetine gark olmak için nice sıkıntılara ve eziyetlere katlanmış, bu muhabbetin bütün bedellerini hiç tereddüt etmeden ödeyebilmenin gayreti ve heyecanı içinde bir hayat yaşamıştır. Bunun en güzel örneklerinden biri şu hadisedir: Bir gün Hz.Ebubekir (r.a) Kâbe’de insanları Allah ve Resulü’ne iman etmeye çağırmıştı. Müşrikler buna çok öfkelendiler ve O’na ve Onunla beraber bulunan müslümanlara eziyet ettiler. Fasık Utbe bin Rebia, Hz.Ebubekir’in üzerine çıkıp çiğnedi, yüzünü demir tabanlı ayakkabılarıyla tekmeledi ve O’nu kan revan içinde bıraktı. Hz.Ebubekir (r.a) tanınmaz hale geldi. Kabilesi Teymoğulları, O’nu müşriklerin elinden zorla kurtarıp baygın bir halde evine götürdüler. Öleceğinden endişe ediyorlardı. O’nu evine getirdikten sonra Teymoğulları dönerek Kabeye girdiler ve ’Allah’a yemin olsun ki eğer Ebubekir ölürse Utbe bin Rebia’yıda mutlaka öldüreceğiz dediler. Tekrar Hz.Ebubekir’in (r.a) yanına döndüler. Hz.Ebubekir (r.a) ayılıncaya kadar başında beklediler. Hz.Ebubekir (r.a) ancak akşam üstü kendine gelebildi. Ilk sözü: ’Rasulullah nasıl, iyi mi?’ oldu. Bu söz üzerine Teymoğulları O’nu azarladıktan ve kınadıktan sonra, kalkarak annesine: ’O’na bir şeyler yedirip, içirmeye bak!’ dediler. Annesi onunla başbaşa kalınca bir şeyler yedirmeye zorladı. Fakat O: ’Resulullah nasıl?’ diye soruyordu. Annesi: ’Allah’a yemin ederim ki, arkadaşın hakkında hiç bir bilgim yok’ diye cevap verince Hz. Ebubekir (r.a): ’Ümmü Cemil’e gidip Rasulullah hakkında ondan bilgi al!’ dedi. Bunun üzerine annesi Ümmü Cemil’e gelerek: ’Ebubekir senden Muhammed bin Abdullah hakkında bilgi istiyor,’ dedi. Ümmü Cemil: ’Ben ne Ebubekir’i, nede Muhammed bin Abdullah’ı tanıyorum. İstersen seninle beraber oğlunun yanına giderim’, deyince Ümmü’l Hayr: ’Peki’, dedi ve beraberce Hz.Ebubekir’in yanına geldiler. Hz.Ebubekir (r.a) baygın ve durumu ağırdı. Ümmü Cemil Hz.Ebubekir’in yanına yaklaşarak yüksek sesle: ’Allah’a yemin olsun! Sana şu kötülükleri yapan bu kavim fasık ve kafirdir. Dilerim Allah’da senin intikamını onlardan alsın,’ dedi. Hz.Ebubekir (r.a): ’Rasulullah nasıl? Bana ondan haber ver!’ diye sordu. Ümmü Cemil: ’Burada annen var, nasıl söyleyeyim,’ dedi. Hz.Ebubekir (r.a): ’Ondan sana hiçbir kötülük gelmez.’, deyince Ümmü Cemil: ’Hz. Peygamber sağ, salimdir,’ dedi. Ebubekir: ’Şimdi nerede?’ diye sordu. Ümmü Cemil: ’Ibni Erkam’ın evinde’ dedi. Hz.Ebubekir (r.a): ’Yemin ederim, Rasulullah’ın yanına gitmedikçe hiç bir şey yiyip içmeyeceğim’ dedi.
Bir müddet bekledikten, iyice kendine geldikten ve insanlar dağıldıktan sonra Hz. Ebubekir’i (r.a) alıp evden çıkardılar. Yürürken onlara dayanıyordu. O’nu böylece Rasulullah’ın yanına getirdiler. Hz. Ebubekir’i (r.a) görünce Rasulullah (s.a.s), koştu ve O’nu öptü. Diğer müslümanlarda ona sarıldılar. Rasulullah onu o halde görünce çok mahzun oldu. Hz Ebubekir (r.a): ’Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasülü. Bana hiçbir şey olmadı. Sadece o fasık yüzüme vurdu o kadar. Bu kadın çocuğuna karşı son derece şefkatli olan annemdir. Sen çok hayırlı ve mübarek bir insansın. O’nu Allah’a davet et ve onun için Allah’a dua et.’ Hz. Ebubekir’in (r.a) bu sözleri üzerine Rasulullah, O’nun annesi için dua etti ve O’nu Allah’ın dinine davet etti. O da İslamiyeti kabul etti Rasulullah ile birlikte o evde bir ay kaldılar. Otuz dokuz kişi idiler. Hamza bin Abdülmuttalib (r.a) Hz.Ebubekir’in dövüldüğü gün Müslüman olmuştu. (El-Isabe 4/447)
Hz. Ebubekir’in (r.a) Babasının Müslüman Olması
Hz.Ebubekir’in şu hâlide onun fena fir-Rasul makamında ve Peygamber sevgisinde nasıl da zirveleştiğini, ne güzel ifade etmektedir.
O, mekkenin fethinde, gözleri görmeyen ihtiyar babasını Müslüman olmak üzere Allah Rasulünün huzuruna getirmişti. Rasul-u Ekrem (s.a.s) Efendimiz: ’Ey Ebubekir! İhtiyar babanı niye buraya kadar yordun? Biz onun yanına gidebilirdik.’ buyurdular. Hz.Ebubekir (r.a) ise: ’Onun size gelmesi daha münasiptir. Bir de Allah Teala’nın bu vesilesiyle babama sevap vermesini istedim’ dedi. Ebu Kuhafe (r.a) beyat etmek üzerine elini Fahr-i Kainat Efendimizin mübarek eline uzatınca, Hz.Ebubekir (r.a) duygulanıp ağlamaya başladı. Rasulullah, hayretle niçin ağladığını sorunca da şu müthiş cevapı verdi: ’Ya Rasulullah! Sana beyat etmek üzere uzanan şu el, babamın değilde, amcan Ebu Talib’in eli olsaydı da bu vesileyle Allah Teala benim yerime seni sevindirseydi! Çünkü sen, onu çok seviyor ve iman etmesini çok istiyordun buyurdular. (Heysemi, VI, 173-174)
Hz.Ebubekir (r.a) her zaman: ’Vallahi Rasulullah Efendimizin yakınlarını kollayıp gözetmek, benim için kendi yakınlarımı kollamaktan daha sevimlidir.’ dedi. (Buhari, Ashabun Nebi 12, Meğazi 14)
Bir defasında da Rasulullah Efendimiz (s.a.s): ’Ebubekir’in malından istifade ettiğim kadar başka hiç kimsenin malından faydalanmadım.’ buyurmuştu. Hz.Ebubekir (r.a) ise bu iltifatkar sözden adeta bir gayrılık manası çıkararak gözyaşları içinde: ’Bende, malımda, hepsi size ait değil mi ya Rasulallah?’ dedi. (İbn Mace, Mukaddime, 11, Ahmed, II, 253) Bu suretle kendisini bütün varlığıyla Peygamber Efendimiz’e adadığını ve O’nda fani olduğunu ifade etmiş oldu.
Nebevi Sırların ve Hikmetlerin En Yakın Mahremi Hz.Ebubekir (r.a)
Hz.Ebubekir (r.a) kalbini ve gönlünü, Peygamberi Zi Şan Efendimizin iç alemini yansıtan berrak bir ayna haline getirmiştir. Bu sayede, Fahr-i Kainat Efendimize ait her şey, onun kalbinde çok derin bir mana kazanırdı. Öyleki Hz.Ebubekir (r.a), Allah’ın ayetlerini, Rasulullah Efendimizin sözlerini ve hadiselerin hikmetini idrak etme hususunda ashabın en önde geleni oldu. Hiç kimsenin kavrayamadığı nice nebevi nükteleri, üstün bir firaset ve basiretle sezdi. Nitekim Veda Haccında: ’…Bugün size dininizi ikmal ettim; üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim.’ (Maide: 5/3) ayeti nazil olunca, herkes dinin tamamlanmasına sevindi. Fakat Hz.Ebubekir (r.a) yüksek firasetiyle bundan, Allah Tealanın pek yakında sevgili Rasulünü ebediyyet alemine davet buyuracağı hakikatini anladı. Gönlüne düşen ayrılık ateşinin ızdırabıyla hüzne gark oldu.
Hz. Ebubekir’in (r.a) bu ince kavrayışını gösteren misallerden biri de şudur:
Allah’ın Rasulü (s.a.s) son günlerinde hastalığının ağırlığı sebebiyle mescide çıkamamıştı. Cemaate namaz kıldırması için de Hz.Ebubekir’i imam tayin etmişti. Fakat bir ara kendisini iyi hissederek mescide çıktı. Ashab-ı Kirama bazı nasihatlerde bulunduktan sonra: ’Şanı yüce olan Allah, bir kulunu, dünya ile kendi katındaki nimetler arasında serbest bıraktı. O kul da Allah katındakini tercih etti…’ buyurdu.
Bu sözler üzerine Hz. Ebubekir’in (r.a) hassas ve rakik kalbi mahzunlaştı. Ardındanda gözyaşları dökmeye başladı. Hz.Peygamberin kendilerine bir nevi veda hitabında bulunduğunu hissetmişti. Çünkü O, nebevi esrarın en yakın mahremiydi. Hıçkıra hıçkıra: ’Anam, babam sana feda olsun ya Rasulullah! Sana babalarımızı, analarımızı, canlarımızı, mallarımızı ve evlatlarımızı feda ederiz!...’ dedi. (Ahmet, III, 91)
Cemaat içinde O’ndan başka hiç kimse, Hz.Peygamberin derin hissiyatını ve dünyaya veda halinde olduğunu kavrayamamıştı. Hatta ashab, Hz. Ebubekir’in (r.a) ağlamasına bir mana verememiş, büyük bir hayretle birbirlerine:
’Rasulullah, Rabbine kavuşmayı tercih eden salih kişiden bahsederken şu ihtiyarın ağlaması, doğrusu şaşılacak şey?...’ dediler. (Buhari, Salat, 80)
Çünkü dünya veya Allah katındakileri tercih hususunda serbest bırakılan salih kulun, Hz. Peygamber olduğunu akıllarına bile getirememişler ve Hz.Ebubekir’in sezdiği gerçeği sezememişlerdi. Bu esnada Rasulullah, hem Hz.Ebubekir’in mahzun gönlünü teselli, hemde ashabına onun değerini beyan için sözlerine şöyle devam etti: ’Bize iyiliği dokunan herkese bunun karşılığını aynıyla veya fazlasıyla ödemişizdir. Ancak Ebubekir müstesna!...O’nun o kadar iyiliği olmuştur ki, karşılığını kıyamet günü Allah verecektir. Sohbetleriyle olsun, malıyla olsun bana en fazla ikramda bulunan, Ebubekir’dir. Eğer ben, Rabbimden başkasını dost edinecek olsaydım, mutlaka Ebubekir’i dost (halil) edinirdim. Fakat İslam kardeşliği daha üstündür. Burada şu izahı yapmamız uygun olur. Burada zikredilen ’dostluk’ mefhumu, kulun yanlızca Rabbine hasretmesi gereken kalbi yakınlık ve muhabbet halini ifade etmektedir. Dolayısıyla hadis-i Şerifte, insanlara gösterilecek muhabbeti, adeta ilahi muhabbet derecesine vardırmanın yanlışlığını ve bunun yerine, İslam kardeşliğinin muhabbet ölçüleri içinde kalmanın lüzumu ifade edilmiş olmaktadır.
Hz. EBUBEKİR SIDDÎK (r.a) / 3.Bölüm
Özlenen Rehber Dergisi 171. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.