HZ.EBUBEKIR (R.A)’IN PEYGAMBER AŞKI
Hz. Ebubekir Efendimiz Peygamber Efendimizi çok sever ve O’nun yolunda ve O’nun sevgisi uğrunda seve seve canını feda etmekten çekinmezdi. Bu sevginin izharı olarak bir gün Hz. Ebûbekir (r.a), Kâbe’de insanları Allâh’a ve Resûlü’ne îmân etmeye çağırmıştı. Buna öfkelenen müşrikler, Hz. Ebûbekir’le mü’minlerin üzerine yürüyüp onları şiddetle dövmeye başladılar. Hele fâsık Utbe bin Rebia, Hz. Ebûbekir’in üzerine çıkıp çiğnedi, yüzünü demir tabanlı ayakkabılarıyla tekmeledi. Hz. Ebûbekir’in her tarafı kan revân içinde kaldı. Kabîlesi Teymoğulları, Hz. Ebûbekir’i müşriklerin elinden zorla kurtarıp baygın bir hâlde evine götürdüler. Öleceğinden korkuyorlardı.
Hz. Ebûbekir, ancak akşama doğru kendine gelebildi ve ilk olarak binbir zahmetle:
’Resûlullah nasıl, iyi mi?’ diye sordu. Annesi Ümmü’l-Hayr sürekli:
’Bir şeyler yiyip-içsen?’ diye ısrar ediyor, Hz. Ebûbekir ise, sanki onu hiç duymuyormuş gibi:
’Resûlullah ne yapıyor, ne hâldedir?’ diye sorup duruyordu. Gece olunca, binbir güçlükle ve gizlice Erkām bin Ebil Erkam’ın evine gidip Resûlullah’ı görünceye kadar hiçbir şey yiyip içmedi. Peygamber Efendimiz’i görünce de hemen dizlerine kapanıp:
’Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Resûlâllah! Benim hiçbir sıkıntım yok. O habis fâsık beni biraz hırpaladı, o kadar!’ dedi. (Bkz. Ibn-i Esir, Üsdü’l-Gabe, VII, 326; Ibn-i Kesir, el-Bidaye, III, 81)
Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Babasının Müslüman Olması
Hz. Ebûbekir’in şu hâli de onun fenâ fi’r-Rasûl makâmında nasıl da zirveleştiğini, ne güzel ifâde etmektedir:
O, Mekke Fethi’nde, gözleri görmeyen ihtiyar babasını Müslüman olmak üzere Allah Resûlü’nün huzûruna getirmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz: ’Ebûbekir! İhtiyar babanı niye buraya kadar yordun? Biz onun yanına gidebilirdik.’ buyurdular. Hazret-i Ebûbekir ise: ’Onun size gelmesi daha münâsiptir. Bir de Allah Teâlâ’nın bu vesîleyle babama sevap vermesini istedim.’ dedi. Ebû Kuhâfe (r.a.), bey’at etmek üzere elini Fahr-i Kâinât Efendimiz’in mübârek eline uzatınca, Hz.Ebûbekir (r.a.) duygulanıp ağlamaya başladı. Resûlullah (s.a.s), hayretle niçin ağladığını sorunca da şu müthiş cevâbı verdi: ’Yâ Resûlâllah! Sana bey’at etmek üzere uzanan şu el, babamın değil de, amcan Ebû Tâlib’in eli olsaydı da, bu vesîleyle Allah Teâlâ benim yerime Sen’i sevindirseydi! Çünkü Sen, onu çok seviyor ve îmân etmesini çok istiyordun.’ buyurdular.(Bkz. Heysemî, VI, 173-174; İbn-i Sa’d, V, 451)
Hz. Ebûbekir her zaman: ’Vallâhi Resûlullah Efendimiz’in yakınlarını kollayıp gözetmek, benim için kendi yakınlarımı kollamaktan daha sevimlidir.’ derdi. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî 12, Meğâzî 14)
Bir defasında da Resûlullah (s.a.s) Efendimiz: ’Ebûbekir’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiç kimsenin malından faydalanmadım.’ buyurmuştu. Ebûbekir (r.a.) ise bu iltifatkâr sözden âdeta bir gayrılık mânâsı çıkararak gözyaşları içinde: ’Ben de, malım da, hepsi Siz’e âit değil mi yâ Resûlâllah?’ dedi. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11; Ahmed, II, 253) Bu sûretle kendisini bütün varlığıyla Peygamber Efendimiz’e adadığını ve O’nda fânî olduğunu ifâde etti.
Peygamberİ Sırların en yakın mahremİ Hz.Ebubekİr (r.a)
Hz. Ebûbekir, gönlünü, Resûlullâh Efendimiz’in kalp âlemini yansıtan berrak bir ayna hâline getirmişti. Bu itibarla o, Peygamber Efendimiz’de fânî olmanın en müşahhas numûnesi oldu. Bu fânî oluş sâyesinde de, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e âit her şey, onun kalbinde çok derin bir mânâ kazandı. Öyle ki Ebûbekir (r.a.), Allâh’ın âyetlerini, Resûlullah Efendimiz’in sözlerini ve hâdiselerin hikmetini idrâk etme hususunda ashâbın en önde geleni oldu. Hiç kimsenin kavrayamadığı nice nebevî nükteleri, üstün bir ferâset ve basîretle sezdi. Nitekim Vedâ Haccı’nda: ’Bugün size dîninizi ikmâl ettim; üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve sizin için dîn olarak İslâm’ı seçtim...’(Maide, 3) âyeti nâzil olmuştu. Herkes, dînin tamamlanmasına sevindi. Fakat Hazret-i Ebûbekir, yüksek ferâsetiyle bundan, Allah Teâlâ’nın pek yakında Sevgili Resûlü’nü ebediyyet âlemine dâvet buyuracağı hakîkatini sezdi. Gönlüne düşen ayrılık ateşinin ızdırâbıyla hüzne gark oldu.
Hz. Ebûbekir’in bu ince kavrayışını gösteren misallerden biri de şudur:
Allah Resûlü son günlerinde hastalığının ağırlığı sebebiyle mescide çıkamamıştı. Cemaate namaz kıldırması için de Hz. Ebûbekir’i imam tâyin etmişti. Fakat bir ara kendisini iyi hissederek mescide çıktı. Ashâb-ı kirâma bâzı nasihatlerde bulunduktan sonra: ’Şânı yüce olan Allah, bir kulunu, dünya ile kendi katındaki nîmetler arasında serbest bıraktı. O kul da Allah katındakini tercih etti!’buyurdu.
Bu sözler üzerine Hz. Ebûbekir’in hassas ve rakik kalbi mahzunlaştı, ardından da gözyaşları dökmeye başladı. Zira Hazret-i Peygamber’in kendilerine bir nevî vedâ hitâbında bulunduğunu hissetmişti. Çünkü o, nebevî esrârın en yakın mahremiydi. Ayrılıktan inleyen bir ney gibi feryâda başladı. Hıçkıra hıçkıra: ’Anam, babam Sana fedâ olsun yâ Resûlâllah! Sana babalarımızı, analarımızı, canlarımızı, mallarımızı ve evlâtlarımızı fedâ ederiz!’ dedi. (Ahmed, III, 91)
Cemaat içinde O’ndan başka hiç kimse, Hz. Peygamber’in derin hissiyâtını ve dünyaya vedâ hâlinde olduğunu kavrayamamıştı. Hattâ ashâb, Hz. Ebûbekir’in ağlamasına bir mânâ verememiş, büyük bir hayretle birbirlerine: ’Rasûlullah, Rabbine kavuşmayı tercih eden sâlih kişiden bahsederken şu ihtiyarın ağlaması, doğrusu şaşılacak şey!’ dediler. (Buhârî, Salât, 80)
Çünkü dünya veya Allah katındakileri tercih hususunda serbest bırakılan sâlih kulun, Hz. Peygamber olduğunu akıllarına bile getirmemişler ve Hz. Ebûbekir’in sezdiği gerçeği sezememişlerdi. Bu esnâda Rasûlullah, hem Hz. Ebûbekir’in mahzun gönlünü tesellî hem de ashâbına onun değerini beyan için sözlerine şöyle devam etti: ’Bize iyiliği dokunan herkese bunun karşılığını aynıyla veya fazlasıyla ödemişizdir. Ancak Ebûbekir müstesnâ!.. Onun o kadar iyiliği olmuştur ki, karşılığını kıyâmet günü Allah verecektir.Sohbetiyle olsun, malıyla olsun bana en fazla ikramda bulunan, Ebû Bekir’dir. Eğer ben, Rabbimden başkasını dost edinecek olsaydım, mutlakâ Ebûbekir’i dost (halîl) edinirdim. Fakat İslâm kardeşliği daha üstündür.’
Hicrette Hz. Ebubekir (r.a)
İslam tarihinde en mühim bir hadise olan Hicret-i Nebevi’de Hz. Ebubekir (r.a) Efendimize refakat etme nimetine ve şerefine nail oldu. Bu esnada O’nunla (s.a.s) birlikte nice sıkıntılara ve meşakkatlere katlandı, fedakarlığın ve teslimiyetin en güzel örneklerini ortaya koydu, bu hussusta da müslümanlara en güzel rehber olma nimetine kavuştu. Hz. Rasul-u Kibriya (s.a.v) Efendimiz de O’nu çok sever ve hergün O’nu ziyarete giderdi. O’nunla hasbihal eder ve nice ilahi sırları ve hakikatleri O’nunla paylaşırdı. Hz. Aişe (r.anha) Annemiz anlatıyor: ’Resûlullah (s.a.s), Ebûbekir’in (r.a.) evine her gün ya sabah ya da akşam muhakkak uğrardı. Ancak, Allâh’ın kendisine hicret için izin verdiği gün, hiç âdeti olmadığı hâlde, tam öğle saatinde bize geldi. Babam onu görünce:
’Resûlullah (s.a.s) bu saatte gelmezdi. Mutlakâ mühim bir iş olmalı!’ dedi.
Allah Resûlü (s.a.s) içeri girince, babam oturduğu yerden kalkıp yerini O’na verdi. Babamın yanında ben ve kızkardeşim Esmâ vardık. Resûlullah (s.a.s) babama:
’Odadakileri dışarı çıkar, mühim bir mesele konuşacağız!’ buyurdular. Babam:
’Ey Allâh’ın Resûlü, onlar benim kızlarımdır, bir zarar gelir diye endişelenmeyin. Anam-babam Sana fedâ olsun, bu mühim mesele nedir?’ diye sordu. Resûlullah (s.a.s):
’Allah Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.’buyurdular. Babam:
’Ey Allâh’ın Resûlü! Ben de Sana arkadaşlık edecek miyim?’ dedi. Fahr-i Kâinât (s.a.s) Efendimiz:
’Evet, beraberiz!’ buyurdular.
Hazret-i Ebûbekir, sevincinden hüngür hüngür ağlamaya başladı. ’Vallâhi o güne kadar, bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini hiç tahmin etmezdim.’ (İbn-i Hişâm, II, 97-98)
Sevr Mağarası
Hicret esnâsında Sevr Mağarası’na doğru giderken Hazret-i Ebûbekir, Fahr-i Kâinât (s.a.s) Efendimiz’in kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu. Allah Resûlü (s.a.s) :
’Ey Ebûbekir, niçin böyle yapıyorsun?’ diye sordular. Hazret-i Ebûbekir (r.a):
’Yâ Resûlâllah! Müşriklerin arkanızdan yetişebileceğini düşünüyor, arkadan yürüyorum; ileride pusu kurup bekleyebileceklerini düşünüyor, önünüzden yürüyorum!’ dedi.
Daha sonra Sevr Mağarası’na ulaştılar. Hz.Ebûbekir (r.a.):
’Yâ Resûlâllah! Ben mağarayı temizleyinceye kadar, Siz burada bekleyin!’ dedi ve mağaraya girdi. Mağaranın içini temizledi. Eliyle yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça kesip orayı kapatıyordu. Bu hal üzere üst elbisesinin tamamını deliklere tıkadı, sadece bir delik kaldı. Ona da topuğunu koyduktan sonra:
’Artık gelebilirsiniz ey Allâh’ın Resûlü!’ dedi.
Hz. Ebûbekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Allah Resûlü:
’Elbisen nerede, ey Ebûbekir?’ diye hayretle sordu.
Hz. Ebûbekir de yaptıklarını anlattı. Bu âlicenap davranış karşısında son derece duygulanan Allah Resûlü, mübârek ellerini kaldırarak Ebûbekir için duâ ettiler.
Müşrikler, mağaraya yaklaşırlarken endişeye kapılan Hazret-i Ebûbekir Sıddîk, Resûlullah Efendimiz’e:
’Ben öldürülürsem, nihâyet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat Sana bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.’ diyordu.
Peygamber Efendimiz ayakta namaz kılıyor, Ebûbekir (r.a.) de gözcülük yapıyordu. Bir ara:
’Mekkeliler Sen’i arayıp duruyorlar. Vallâhi ben kendim için endişelenmiyorum. Fakat Sana zarar vermelerinden korkuyorum.’ dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz ise:
’Ey Ebûbekir! Mahzûn olma! Hiç şüphesiz Allah bizimle beraberdir!’ buyurdular. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 223-224; Diyarbekrî, I, 328-329)
Hz. Ebûbekir orada dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını görünce de:
’Ey Allâh’ın Resûlü! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olursa mutlakâ bizi görür!’ dedi. Resûlullah ise:
’Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun, ey Ebûbekir?!’ buyurdular. (Buhârî, Tefsîr, 9/9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 1)
Hazret-i Ömer, halîfeliği zamanında bâzılarının kendisini Hazret-i Ebûbekir’e üstün tutar biçimde konuştuklarını işitmişti. Bu duruma çok kızdı. Daha sonra, çileli hicret günleri gözünde canlandı. Resûlullah ile Hazret-i Ebûbekir’in Sevr Mağarası’nda birlikte geçirdikleri geceyi hatırlattı ve büyük bir hasret içinde şöyle dedi:
’Vallâhi, Hazret-i Ebûbekir’in o gecesi, Ömer’in bütün âilesinden daha hayırlıdır!..’ buyurdular. (Hâkim, III, 7/4268)
Hz. EBUBEKİR SIDDÎK (r.a) / 2.Bölüm
Özlenen Rehber Dergisi 170. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.