Hiç şüphesiz bütün vakitlerde tevbe yenilemek,Allah-u Teâlâ ile alakanın sahih olduğuna şahittir. Onunla (c.c) bağın devamlı olduğuna daşahittir.Tevbeden gafil olan kimse aslında,Cenab-ı Hakk’ın mahlûkat üzerindeki yüceliğinden ve azametinden gafil olandır. Bunu görmezden gelendir.
Tevbeden gafil olan kimse; nefsi kendisine kötü amellerini süsleyerek güzel gösteren ve bunu güzel gören kimsedir.Tevbeden gafil olan kimse, bunu açıktan demese de, kendisinin masum olduğu fitnesini içinde hisseden ve yaşayandır.
Veya kendisinin nehyolunan/yasaklanan şeyleri asla yapmayacağını ve Rabbimizin gadaplanacağı şeyleri yapmadığını ve yapmayacağını düşünen kimsedir.
Evet, tevbe vaciptir.HattaSıddıklara bile vaciptir.Hatta ve hatta masum olan peygamberler hakkında bile tövbenin açıkça varit olduğunu biliyoruz.
Peygamberler ve Tevbe
Hz. Allah’ın (c.c)tevbevetevbenin kabulü ile ilk tecelli ettiği kimse, Hz. Âdem (a.s.) efendimizdir.
Hz.Âdem (a.s.) mâsiyet işlememiştir. Bu sadece şekilseldir.Rabbimiz bu hadiseden bizlere tevbe kapısını açmayı dilemiştir.
Bilakis Rabbimiz Hz.Rasulullah(s.a.s.) Efendimiz hakkında da şöyle buyurdu:
لَقَدْ تَابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ ف۪ي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْ بَعْدِ مَا كَادَ يَز۪يغُ قُلُوبُ فَر۪يقٍ مِنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّهُ بِهِمْ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ
’Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tevbelerini kabul etmiştir. Evet, onların tevbelerini kabul etmiştir. Şüphesiz O, onlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.’ (Tevbe 9/117)
Efendimiz (s.a.s.) masum olduğu halde böyle buyuruyor. Burada şu var Cenab-ı Hak Efendimiz (s.a.s.) vasıtasıyla onun zatından tevbenin geride kalan üç kişiye geçmesini diledi.
Üç kişiden tevbenin kabul olması hususunda zorluğu sıkıntıyı kaldırmak için, onların kolayca tevbeye yönelip izhar edebilmeleri için böyle buyurdu.Kur’an-ı Kerim böylece onların tevbelerinin kabul olunduğunu ilan etti.
Dolayısıyla tevbeyi gerektirecek herhangi bir illet, sebep bulunmamasına rağmen ensarı, muhaciri ve başta Efendimiz (s.a.s.) i zikretmesi tevbenin Efendimiz (s.a.s.) aracılığıyla geri kalan üç kişiye kolayca geçişini sağlamak içindir.
İşte bu ayeti iyi inceleyelim.
(الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ ف۪ي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ…)
Muhacir ve ensarın zorluk zamanında Efendimize (s.a.s.) ittiba etmeleri, tevbeyimucib/gerekli kılacak bir şey mi?
Tevbeyi mucip kılacak bir şey değildi elbette.İşte Rabbimiz Efendimiz (s.a.s.) i,ensarı ve muhaciri, onların aracılığıyla tevbenin diğer üç kişiye geçmesi için zikretti.
Hemen bir sonraki ayet bunada delildir.
ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ …
’…Sonra (eski hâllerine) dönsünler diye, onların(nebi-muhacir-ensar) tevbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.’
Tevbe hangi vakitlerde olmalıdır
Tevbenin her vakitte olması gerekir.Muhakkak ki insan bir hayırdan veya duaya icabetten, işlemiş olduğu günahtan dolayı mahrum bırakılır. Yani tek günah bile insanla duasına icabetin arasına girip engel olabilir. Bir günah insanı hayırlardan mahrum edebilir.
Bir günah;
• Rızkı daraltır,
• Yağmuru durdurur engel olur.
• Belayı devamlı kılar.
Hepimizgünahlarla her an karşı karşıyayız. Bundan dolayı devamlı tövbelerimizi yenilememiz gerekir.
Tevbenin şartları
Tevbenin şartları vardır.Eğer Allah’ın (c.c) haklarından biri ile alakalı ise üç şart vardır.
1. Pişmanlık
2. İstiğfar
3. Masivada ısrar etmemek.
Dikkat edin! Bu şartlar üç zamanın hepsini de kapsıyor.
Pişmanlık geçmişle alakalı, istiğfar şimdiki zamanla alakalı, ısrar etmeme gelecekle alakalıdır.Dolayısıylatevbe üç şartıyla bütün zamanları kapsıyor.Bütün zaman dairelerini içine alıyor.
• Tevbe geçmişte olana pişmanlıktır.
• İstiğfar şimdiki zamanda olana tevbedir.
• Masivada ısrar etmeme ise gelecek günler içintevbedir.
Tevbe kul hakkı ile alakalı ise,üç şarta ilaveten bir şart daha vardır.
• Hakları sahiplerine vermektir.
Hak sahipleri ile helalleşmek gerekir.Buna güç yetmezse hayır hasenat yapıp ve şöyle demek gerekir;
’Yarabbi bu hayrın sevabını hakkını yediğim, zulmettiğim falanca kişinin amel defterine yaz’
Ancak ilk önce yapılmasıkulun üzerine vecibe olan şey Hakkı sahibine vermektir.Zira hiç kimse hakkını verdiğinde insana kızmaz.Ancak bazı şeyler var ki insan onları eda edebilir. Bazı şeylerde vardır ki eda edemez.
Bir reçete
Birisi bir insanın malını gasp etse, haksız yere ele geçirse.Malı sahibine geri verirse o insan memnun olur ve bu da kolaydır.Fakat bir insana karşıhakkını eda edemeyeceği bir suç işleyipve bunu da onaitiraf edemiyorsa bu durumda olan kimse ne yapmalıdır?
Öncelikle Allah’tan affını dilemelidir.
Allah’tan bu suçu işlediği hasımlarını suçu işleyen kişiden razı kılmasını istemelidir.
Daha sonra ise salih ameller işleyerek sevabının o insanların amel defterine yazılması için dua etmelidir.
İştebu şeriatın hoşgörüsüdür ki,din geniş olan bir şeyi asla daraltmaz.Din eda edebileceğin hakları eda et,der. Mal aldıysan bunu geri ver.Ama itiraf edemediğin şeyleri ise seninle Rabbin arasında bir sır kıl.Ancaktevbeye tutun. İstiğfara devam et ve salih ameller işle. Ve’Yarabbi bu amelin sevabını falanca kulunun amel defterine yaz’ diye dua et.
Tevbe kolaydır
Evet, tevbe basit ve kolaydır. Yanitevbe ve istiğfar etmede insanazorluk yoktur.
Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor;
ماَ أَصَرَّ مَنِ اسْتَغْفَرَ وَلَوْ عَادَ فيِ الْيَوْمِ سَبْعِينَ مَرَّةً
İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır (ısrarcı) sayılmaz. (Tirmizi Deavât 119, Ebu Davud Salat 361)
Diğer bir hadislerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor;
اِنِّي لَأَسْتَغْفِرَ اللَّهَ فيِ الْيَوْمِ سَبْعِينَ مَرَّةً
Ben Allah’a günde yetmiş defa istiğfar ediyorum(Buhari Deavât 3)
فِي رِوَايَةٍمِائَةَ مَرَّةً.
Başka rivayetteEfendimiz (s.a.s.) günde yüz defa istiğfar ettiğini belirtilir.(Müslim., Zikr, 41; Ebu Davud, Vitr, 26)
Peki,Efendimiz (s.a.s.) neden dolayı istiğfar ediyor.
Efendimiz (s.a.s.) günah mı işler!
Haşa! asla ve kat’a.
Efendimiz(s.a.s.)ümmeti,ümmetinin günahkârları,tövbe ve istiğfar hususunda ümitlerini kesmesinler, zarara düşmesinler diye tevbe ve istiğfar ediyordu.Efendimiz (s.a.s.) her alanda ümmeti içinörnek olduğu gibi tevbe ve istiğfarda da ümmetine kâmil bir örnek olduğu için istiğfar ediyordu.
Bizler tevbeye muhtacız
Bazı insanlar görüyoruz diğer insanların yanında ’Ya Rabbi sana tövbe ettim’ demekten bile utanıyor maalesef.İnsan günah işlemesede Allah tarafından tövbe etmekle sorumlu ve mükellef kılındı. Onun için bizlerher daim tevbeye muhtacız.
Efendimiz (s.a.s.) namazdan sonra üç defa istiğfar ediyordu. (Müslim, Mesacid, 135,136; Ebu Davud, Salat/Vitr, 360; Tirmizi, Salat, 224; Nesâî, Sehiv, 81; İbn Mace, İkame, 32) Biz de ediyoruz. Peki, namaz hayır amel mişer amel mi?
Elbette hayır ameldir.
O halde neden dolayı istiğfar ediyoruz?
Namazda meydana gelen taksirat, pürüz veya ihmal için istiğfar ediyoruz. Sanki şöyle diyoruz: ’ Ya Rabbi namazda meydana gelen eksiklik kusur ve pürüzlerden dolayı istiğfar ediyorum beni bağışla’
Dolayısıyla hasenat da istiğfara ihtiyaç duyar.Niçin?
Çünküinsan o hasenatın içine nelerin karışabileceğini bilemez. İnsan bir amelenin içerisine ucup mukarıştı riyamı karıştı nereden bilecek?Zira insan hissetmeden, hiç farkına varmadanibadetine birçok şey (ucup-riya gibi) karışabilir.
Peki, ucup, riya vs. insanın amelleri için afet midir değil midir?
Elbette afettir.Tabiri caizse bunlar tahtakurusu gibidir.Riya ve ucup aynı tahtakurusu gibi amellerini zayi eder.İşte bundan dolayı tevbe her durumda ve herhal için vaciptir.
Tevbede acele et
İnsanRamazan’ı, kandil gecelerini beklemeden hemen tevbe etmelidir.Nasuh tevbeye hemen, beklemeden azmetmelidir. Bir an evvel ’Ya Rabbisana nasuh tevbe ile tevbe ettim’ deyip.’Hayrı yerine getirmem ve şerden de uzak durmam konusunda beni tevbemde sadık eyle’ diye yalvarmalıdır.Bu manada Seyyidü’l istiğfarı çokça söylemelidir.
Her dersten önce, her zikir meclisinden önce, Seyyidü’l istiğfarı üç defa söylememiz lazım. Niçin?
Şundan dolayı ki; gerek ilim gerekse de zikir meclisinde o meclise katılanların birinin bile işlediği günah fütuhata engel olabilir.Dolayısıyla istiğfar, perdeleri ve engelleri kaldırır,ameli makbul kılar.
Seyyidü’l İstiğfar
Her mü’min sabah akşam Seyyidü’l istiğfarı üç defa söylemeye muhtaçtır.Buna devam etmelidir.Neden bu istiğfar duasına Seyyidü’l istiğfar denildi ve niçin böyle isimlendirildi?
Bu istiğfarabu isim yaratılanların en hayırlısı, efendisi Rasulullah (s.a.s.) Efendimizin mübarek ağzından çıktığı için.
Efendimiz (s.a.s.)Seyyidü’l istiğfar hakkında ne buyurdu;
’Herkim Seyyidü’l istiğfarıüç defa sabah üç defa akşam söylerse cennete girmesine ölümden başka bir engel kalmaz.’(Buhari, Deavât, 2, 16; Ebu Davud, Edeb, 100-101) yani akabinde ölürse cennete girer.
Evet, Seyyidü’l istiğfar kolaydır.İnsanı zorlayacak, belini bükecek bir zorluğu yoktur.Onu söylemek için ne para harcamak gerekiyor ne de altın.
Ne yapacağız o vakit?
Her sabah üç defa, her akşam üç defa seyyidü’l istiğfar söyleyeceğiz. Efendimiz (s.a.s.) in öğrettiği ve tavsiye ettiği bu duayı dilimizden asla düşürmeyeceğiz.
Çünkü bu dua ile devamlı rahmete, iyiliğe ve ilahi lütuflara bağlanırbirçok hayra nail oluruz. İşte insan istiğfara devam ederse bunlara kavuşur.Çünkü insan hakikatte(تحلية)tehliyeden önce( تخلية) tahliyeye ihtiyaç duyar.
Tahalli-Tehalli-Tecelli
Tasavvuf erbabı büyük Arifler şöyle demişlerdir: İnsan şu üç şeye mutlaka muhtaçtır.
1. تَخَلِّي
2. تَحَلِّي
3. تَجَلِّي
Kalp tahalli ile temizlenir,tehalli ile donanırsa bu ikisi netice olarak tecelliyi meydana getirir.
Peki,tecelli nedir? Şimdi onu açıklayalım:
Örneğin insanın sahip olduğu bir tabağı bardağıvar.Lakin bu tabak, bardak çok kirli. Şimdi aklı başında bir insan o kirli tabağın, bardağın içine güzel, temiz yiyecekler koymak istese ne yapması gerekir? Önce o tabağı güzel bir şekilde yıkayıp, temizlemek gerekir.
İşte bu yıkama işine(تَخَلِّي )tahalli denir.Kabı arındırma, temizleme denir.
Peki bu ne ile olur? İstiğfarla olur.
Peki,تحلي – tehalline ile olur? Zikirle olur.
Tarikatlarda Şeyhlerin dersleri nasıldır?
• İstiğfar,
• La ilahe illallah
• Salavatı şerife. Bazılarında ise salavat-ışerife tevhitten öncedir.
Niçin bütün tarikatların dersleri böyledir.İstiğfar, zikir ve Peygamber Efendimiz (s.a.s.) e salavat.
Çünkübu üç şey insanı hem zahirde hem de batında tertemiz etmeye kefildir.Bunun neticesi olarak da kişinin üzerinde Rabbani velayetin eseri, izi görülür.Bu insan tertemiz olur.
Efendimiz(s.a.s.)beş vakit namazı bizden birinin kapısının önünden akan nehre benzetmiştir.(Buhari, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283)Bir kişi o nehirde her günbeş defa yıkansa o kişinin üzerinde bir kir kalır mı, kalmaz.İşte istiğfar da böyledir. İnsan gece gündüz istiğfarla, tevbeyle meşgul olursa, onun içinde de bir kir kalmaz hepsi temizlenir.Hem öyle bir temizlik ki hem zahiri hem de batını içine alır.
Kalbin temizlenmesi
Hiç şüphe yok ki kalp, yani batın masiva karanlıklarından temizlenirse bunun ilk eseri yüzenur olarak yansır.Çünkü batın ayna gibidir. Cilalanmış, parlatılmış, temizlenmiş olursa yüze de nurlar güneşi doğar. Ayna ne kadar temiz olursa insan kendisini de aynada o ölçüde güzel görür. Kirli olursa suretiyi görülmez.
Şeytan insanda kanın dolaştığı gibi dolaşır (Müslim, Selâm, 24)ve kalbe sirayet edebilir.Bazı âlimler nefis hakkında şöyle dediler:Nefis nedir?
İnsanda kan dolaşımına nefis denir, nefis olarak tarif edilir. Yani akıcı nefis denir. Kitaplarda böyle yazar.Akıcı nefis yani kandır.
Rabbimiz şöyle buyuruyor;
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ
’ Her nefis ölümü tadıcıdır’(Ali İmran, 3/185; Enbiya, 21/35; Ankebut, 29/57)
Yani kan dolaşımı durunca ölüm meydana gelir ruh ölmez. Zira ruh ulvi âlemdendir. Cisim ise edna âlemindendir. Cisim topraktandır sudandır. Latif olan ruh cevherinin kesit olan cisimle bedenle buluşması imkânsızdır. Ancak kendisinde hem ruhun özelliklerini barındıran ve hem de maddi özellikleri barındıran nefis halkası olursa o zaman buluşur ve bağlanır.İşte kanda, hem ruhun özellikleri vardır hem madde özellikleri vardır. Zira kanın kendisi de maddedir bir şeylerden oluşur.
Peki, kanı vücutta her tarafa akıtan, dolaşımını sağlayan nedir?
Ruhtur. Bu ruhun işidir. İnsanın dahli olmaksızın otomatik kan dolaşımı gerçekleşir. Uyuduğunda dahi bütün organların çalışır, sindirim sistemi, solunum sistemi vs. sorunsuz çalışır.
Cenab-ı Hak ruh ile bedeni birbirinden ayırmayı dilediğinde nefse ölümü takdir eder. İşte akıcı nefisten maksat kandır.
Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
اِنَّ الشَيْطَانَ يَجْرِي مِنْ اِبْنِ آدَمَ مَجْرِى الدَّمِ
Yani şeytan nefsin akıp gittiği yerlerde dolaşır. (Müslim, Selâm, 24)Dolayısıyla nefis şeytanın insandaki uğradığı dolaştığı yerdir. Ancak nefis emareden, mutmainne,radiye,mardiyye, vs.yükselirse o vakit şeytanın nefis üzerindeki hâkimiyeti kalmaz.
Netice itibariyle insan;
• İstiğfara çalışır ve böyle yaşarsa,
• Salavata çalışır ve böyle yaşarsa,
• Zikre çalışır böyle yaşarsa,
Hiç şüphe yok ki kanın kimyası değişir.İç ve dış değişir. İşte o zaman kalp arazisine marifet güneşi doğar.Marifet güneşi, kalp ağyardan ve hevadan temizlenirse doğar.Aynı lamba gibi. Lambada ancak içinde hava olmazsayanar.İşte kalpte ancak hevadan hali olursa o zaman marifet güneşi doğar. Tıpkı ayna gibi safi olursa suret net gözükür.
Günahlar ve kalp
Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
اِذَا اَذْنَبَ الْعَبْدُ ذَنْبًا نُكِتَ فِي قَلْبِهِ نُكْتَةٌ سَوْدَاءٌ
’Bir kul günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul günahı terkedip bağışlanmayı dilerse, bu leke kaybolur. Şayet tövbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, o zaman bu siyah nokta büyüyerek onun bütün kalbini kaplar. İşte Allah Taâlâ’nın,’Doğrusu şudur ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır.’(Mutaffifin 83/14) (mealindeki) ayetinde ifade ettiği kararma ve pas tutma budur.’(Müslim, İman, 231; Tirmizi, Tefsir, 75)
Hal böyle iken kul başka bir günah işlerse kalpteki o siyah nokta genişlemeye başlar. Her günah o siyahlığı genişletir, kalbe yayar. Niye böyle olur? Kişi günah üstüne günah işler ve tövbe etmez de ondan. Karanlıklar artar ve tamamen kalbi perdeler. Böyle kalbe, nasihat, vaaz, Kur’an, zikir ve öğüt asla tesir etmez. Öyleyse kalbe isabet eden bu afetlerin hastalıkların hepsinin sebebi iki sebebe dayanır.
1. Gaflet
2. Mâsiyet.
Eğer hastalık mâsiyetise, ilacı istiğfardır.
Yok, eğer hastalık gaflet ise onun ilacı da Allah’ı zikretmektir.
İnsan bu iki ilacı alırsa birleştirilirse onun için şifa kâmilen gerçekleşir. Sonra bunları da Efendimiz (s.a.s.) e salavat ile taçlandır. Niçin?
Çünkü salavat hangi amel ile beraber olursa o ameli makbul kılar.
Dua da böyledir.Âlimlerimiz ’icabetin anahtarı; duaya hamdden sonra salavatla başlaman, ortasında yine salavat getirmen ve yine salavatla da hitama erdirmendir’ demişlerdir.
İşte kul böyle yaparsa duasıbi-iznillah kabul olur.
Salavat ve duanın kabulü
Efendimiz (s.a.s.) bir gün sahabe-i kirama tebessüm ederek çıka geldi.Dediler ki; Ya Rasulallah (s.a.s.), Allah sizi devamlı güldürsün. Sizi bu güzel halde gülme ve tebessüm halinde kılan şey nedir?Dedi ki;
Cibril (a.s) yanımda idi ve şöyle dedi: ’Ya Muhammed (s.a.s)ümmetinin amelleri kabul ve red arasındadır.Ancak sana salavat bundan müstesnadır. Zira o muhakkak kabul olunmuştur, makbuldür’(Tirmizi, Salât, 352)
Bundandolayı âlimlerimiz şöyle diyorlar;’Duana salavatla başlar ve salavatla bitirirsen Allah (c.c.)iki salavatı kabul edip ikisi arasında olan istediklerini reddetmekten hayâ eder.Böyle yaparsanız- kesin bir şekilde inanın ki- icabet mutlaka tahakkuk eder.’
Negüzel demişler;
’Sen vasıtaların vasıtasısın. Senin faziletin, izzettin, şerefin olmasa idi hiçbir şerefli şeref ve izzeti elde edemezdi’
Böyle yaparak insanEfendimiz (s.a.s.)e salavat getirdiğinde, duasının kabul edilmesi içinEfendimiz (s.a.s.) in kendisine şefaatçi olmasını talep ediyor demektir. Zira her salavatEfendimiz (s.a.s.) e ulaşıyor. Efendimiz (s.a.s.), salavat ile beraber duayı da görünce Allah’a kabul olması için teveccüh ediyor.İşte böyle bir durumda da duaya icabet muhakkak gerçekleşir denmesinin sebebi budur.
Allah’tan gelen yardım zoraki yapmayı ortadan kaldırır. Ramazan’da ibadetleri kolayca yapmamızın sebebi budur. Allah’tan yardım ise ona yakınlığın neticesinde gelir.Arifler şöyle demişlerdir:
’Kul, Allah’a vasıl olursa teklifin meşakkati ondan kalkar düşer.’ Yani mükellefiyet değil mükellefiyetin meşakkati düşer iyi anla. Yani okul, ibadeti huzur, sevinç, neşe içinde yapar. Herhangi bir ağırlık hissetmez. Çünkü mükellefiyetin kalbe ağır gelmesi nifak alametlerindendir. Rabbimiz münafıkları şöyle vasfetmiştir:
وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَى
’…Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar…’ (Nisa 4/142)
İşte bu nifakın delilidir. İnsanın ibadetleri arzu, istek, şevk, heyecan, dinçlik, huzur ve sevinçle yapmasıda nifaktan uzak olduğunun delilidir.
Ramazan’da Allah (c.c.) tan yardım vardır. Bu sebeple ibadetler sevinçle, huzurla, dinçlik ile zorlanmadan yapılır. Öyleyse;
Ey Mü’minler! Allah’tan yardım dileyin. Zikre,tövbeye, istiğfara, salavatla devam edin.
TEVBE
Özlenen Rehber Dergisi 170. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.