Allah (c.c.) kitabında şöyle buyuruyor:
وَقَل۪يلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
’Kullarımdan (gereği üzere, bol bol) şükredenler pek azdır.’1
Bir Müslüman ayette zikredilen bu ’az’lardan nasıl olur?
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Rabbimize kulluğunda ciddiyet ve gayretle çalışıyor, geceyi ayakları şişip2 çatlayıncaya3 kadar ibadetle geçiriyordu. Hz. Âişe (r.anhâ) kendisine: ’Yâ Rasûlallah! Allah senin geçmiş gelecek günahını bağışlamış olduğu halde niçin bunu yapıyorsun?’ deyince Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: أَفَلَ أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا ’(
Allah’a gereği üzere) çok şükreden bir kul olmamı arzu etmeyeyim mi?’4
Rabbimiz (c.c.) kendi Zâtı’nın الشَّكُورُ olduğunu5 ve شَاكِرٌ عَل۪يمٌ olduğunu6 bize haber veriyor. Öyleyse;
Allah (c.c.) ’Şekûr’ olduğuna göre kul nasıl ’şekûr’ olacak?
Rabbimiz hakkında şükrün manası nedir? Ulûhiyet ve rubûbîyet mertebesine muvafık olarak, şükrün manası nedir? Ve ubûdiyet cihetinden kulun şükretmesinin manası nedir?
Allah Subhânehu ve Teâlâ شَاكِرٌ - شَكُورٌ - يَشْكُرُ dur. Bunların manası şudur:
يَشْكُرُ İtaat edenin itaatini kabul etmesi ve ona, kat kat sevap ve ecir vermesidir. Yaptığın amele göre sevap
verdiğinde O (c.c.) شَاكِرٌ dur. Amel ettiğinin fevkinde bolca sevap verendir. Yapmadığın amelden dolayı sana
bolca sevap verdiğinde ise O (c.c.) الشَّكُورُ dur. Şükrün, Rabbimiz cihetinden şanına yakışır şekilde manaları
böyledir.
Bu manalar Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizde zuhur etmiştir. Çünkü O (s.a.v.) Hz. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmıştı. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, Allah’ın (c.c.) emirlerini, Allah’ın (c.c.) muradı üzere yerine getirmiştir. Bütün bunların fevkinde ibadetini de ziyadesiyle artırmıştır. İşte böyle yaparak Efendimiz (s.a.v.) شَكُور yani çokça ama çokça şükreden olmuştur.
Sen de Allah’ın (c.c.) emirlerini O’nun (c.c.) muradı üzere yerine getirirsen شَاكِرٌ (şükreden) olursun.
Rasûlullah (s.a.v.) gibi ibadetlerini ziyadesi ile yaparsan شَكُور (çokça şükreden) olursun.
İşte bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde, أَفَلَ أَكُونُ عَبْدًا شَاكِرًا buyurmadı, أَفَلَ أَكُونُ عَبْدًا
شَكُورًا buyurdu.
Farzları ifâ eder ve haramları terk edersen şükredenlerden olursun. Allah’ın (c.c.) şeriatı için şükretmiş olursun. Çünkü şükrün gereği:
- Nimeti bilmek,
- Nimeti kabullenmek,
- Nimete bakıp nimeti vereni bilmek,
- Nimeti ancak nimeti verenin muradına göre kullanmak, muradının dışında kullanmamak,
- Fazlasını talep etmemektir. Zira fazlası tamahkârlıktır. Nimeti az görüp kabullenmemektir.
İşte bunlar şükrün gerekleridir.
Ayet-i kerimede şöyle buyruluyor:
فَكُلُوا مَِّا رَزَقَكُمُ الّٰلُ حَلَلً طَيِّبًاۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ الّٰلِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
’Allah’ın size verdiği helal ve güzel rızıktan yiyin (yararlanın) ve eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’nun nimetine şükredin.’7
Ne kadar küçük ve ince olursa olsun nimet büyüktür. Çünkü o nimet, âlemlerin Rabbi olan Hz. Allah’tan (c.c.) gelmiştir. Nimetin kadrini idrak edersen, onu vereni de idrak edebilirsin. Allah’ın (c.c.) sana verdiği hiçbir şey hakir ve küçük değildir. Çünkü O (c.c.) azimdir. Ancak büyük ve kıymetli olanı verir. Hakikatte ise o nimet çok yücedir.
Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) ne kadar az olursa olsun nimete saygı duyuyor, onu yüceltiyordu. Mesela şöyle buyuruyordu: ’Sirke ne güzel bir katıktır.’8
Mevcut olan ile kanaat ediyordu. Hatta öyle ki olmayan şeyi arzulasa bile, onu talep etmiyor, arzusunu dışarıya izhâr etmiyordu.
Şu ayet-i kerime Efendimiz (s.a.v.)’in zikredilen bu yüce ahlakına şahitlik yapmaktadır.
قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَآءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَا
’(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz.
(Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz…’9
Efendimiz (s.a.v.) kıblesinin Kâbe olmasını içten arzuluyordu. Fakat Allah’tan (c.c.) hayâ ederek bunu talep etmedi. Çünkü Efendimiz’in Mevla’sına marifeti tam idi. O’nun emrini yerine getiriyordu. O’nun muradını kendi isteklerinin önüne geçiriyordu. Sonrasında ise ortaya çıktı ki Hz. Allah’ın murâdı ile Habîbi’nin isteği aynıdır. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Habibine Kâbe’ye yönünü çevirmesini emretti. İlk kıbleye yöneltmesinin hikmeti de; Efendimizin (s.a.v.) kendisinden önceki peygamberlerin bir devamı olduğunu ve gelen vahyin de aynı cihetten geldiğini beyân etmek içindi.
Evet, bu hadise şuna delalet ediyor: En başından beri Rasûlullah (s.a.v.)’in isteği, Allah’ın (c.c.) muradı idi. O Subhânehu her şeyi bilir, Latif’tir ve Kerim’dir. Bitmeyen hazinelerini lütfüyle verendir. Nitekim Allah (c.c.):
لَئِْ شَكَرْتُمْ لََزِيدَنَّكُمْ ’Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.’ buyuruyor.10
Üzerindeki nimetlerin ziyadeleşmesini arzuluyorsan şu ahlaklara sahip olman gerekir.
- Nimete razı ol,
- Nimeti vereni bil,
- Ve nimetle, nimeti verene itaat et.
Ayet-i kerime bu hakikati bildirmektedir. İşte bu sıfatlarla şükredenlerin azlığından dolayı ’Kullarımdan (gereği üzere, bol bol) şükredenler pek azdır.’ buyrulmuştur.
Nimetlerin En Büyüğü Marifetullah’tır
Nimetlerin en büyüğü Hz. Allah’ı (c.c.) bilme nimetidir. Rabbini bilince, bu bilmenin hakkını yerine getirmen gerekir. Öyleyse Hz. Allah’ı (c.c.) bilme nimetinin senin üzerindeki hakkı nedir?
1. Seni O (c.c.) yarattığı halde, O’na (c.c.) hiçbir şeyi ortak ve eş koşmamandır.
2. Allah’ın (c.c.) iradesini kendi istek ve arzunun önüne geçirmendir.
3. Nefsine muhalefet ederek Allah’ın (c.c.) emirlerini yerine getirmek ve O’na itaat etmektir.
Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) sabah-akşam bize şöyle dememizi emretti:
رَض۪يتُ بِالّٰلِ رَبًّا ، وَبِالِْسْلَمِ د۪ينًا ، وَبِمُحَمَّدٍ رَسُولً
Nitekim bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: ’Akşama ulaştığı zaman ve sabaha ulaştığı zaman: ’Radîtu billâhi rabben ve bi’l-islâmi dînen ve bimuhammedin nebiyyen/Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı ve peygamber olarak Muhammed’i kabul ettim (seçip razı oldum)’ diyen hiçbir Müslüman veya insan ya da kul yoktur ki, kıyamet günü o kimseyi razı (ve memnun) etmek Allah üzerinde bir hak olmasın. (Yani Allah ona bol mükâfat vererek razı etmeye söz vermiştir.)’11
Hadis-i şerifin farklı bir rivayetinde Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
’Her kim; ’radîtu billâhi rabben ve bi’l-islâmi dînen ve bimuhammedin rasûlen/Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı ve peygamber olarak Muhammed’i kabul ettim (seçip razı oldum)’ derse cennet ona vacip olur.’12
Hz. Allah’ın (c.c.) Rabbin olduğunu bilir, kabul eder ve razı olursan O’ndan gayrisinden korkup çekinme. O’ndan (c.c.) gayrisi için amel etme. Ve O’ndan (c.c.) gayrisinin sana fayda veya zarar verebileceğine inanma. Hiç kimseden korkma fakat aynı zamanda hiç kimseyi hakir görme.
Rasûlullah (s.a.v.) İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’ya hitaben şöyle demiştir:
’Ey delikanlı, muhakkak ki ben, sana bazı kelimeler (sözler) öğreteceğim (ki bunlar şunlardır): Allah’ı(n emir ve nehiyleri hususundaki hakkın)ı koru ki (O da) seni korusun. Allah’ı(n hakkın)ı koru ki O’nu hemen karşında (rahmeti ve yardımıyla yanında) bulasın. (Bir şey) isteyeceğin zaman Allah’tan iste. Yardım isteyeceğin zaman Allah’tan yardım iste. Bil ki şüphesiz ümmet, şayet sana bir fayda vermek üzere birleşseler, sana ancak Allah’ın senin için yaz(ıp takdir et)tiği faydayı verebilirler. Şayet sana bir zarar vermek üzere birleşseler, sana ancak Allah’ın senin için yaz(ıp takdir et)tiği zararı verebilirler. (Kaderi yazan) kalemler kaldırılmış ve sahifeler(deki mürekkep) kurumuştur.’13
Haşyet; Allah’ı tazim ederek korkmaktır. Kul Hz. Allah’tan ancak bu suretle korkmalıdır. Bu haşyet sadece Allah’a (c.c.) yönelik olur. Mahlûklara karşı duyulan korku fıtri korkudur. Allah (c.c.) onları yarattığı, rızıklandırdığı ve oldukları hale O’nun iradesi ile ulaştırdıkları için hürmet eder, saygı duyarsın.
İslam makamında şükrün göstergeleri: taatleri yerine getirmek, haramlardan Allah’a (c.c.) hürmet ederek kaçınmaktır. Nitekim İslam’ın yeri de azalardır.
İman makamında şükrün yansıması: Kalbini Allah (c.c) için sâfi kılmandır. Kalbinde sadece O (c.c.) olmalıdır. Aksi takdirde o kalp şükreden bir kalp olmaz. Çünkü imanın yeri kalptir.
Bu iki makamı gerçekleştirerek sülük edersen muhsinlerden olursun. Allah (c.c.) muhsinleri sever.14
Bundan dolayı yukarıda Efendimizin (s.a.v.) öğrettiği kelimeleri sabah-akşam söylemelisin ki, nefsine, üzerindeki en büyük ve en yüce nimetleri hatırlatmış olasın.
Salihlerden biri Kâbe’yi hep şu dua ile tavaf yapıyordu.
اَلْحَمْدُ عَلٰ نِعْمَةِ الِْسْلَمِ وَكَفٰى بِهَا نِعْمَةً ل
’İslam nimetinden dolayı Allah’a hamdolsun, nimet olarak o yeter.’ Bunun üzerine kendisinin müjdelendiği bir rüya gördü. Rüyasında melekler bu duayı yazıyorlar, fakat bu duanın sevabı nedir bilmiyorlardı. Bu duayı Hz. Allah’a (c.c.) çıkardılar. Allah (c.c.) da meleklere; ’Onu olduğu gibi yazın. O kula mükâfatı bizzat ben vereceğim.’ buyurdu.
Bakın, yaşadığımız dünyada nice insan İslam nimetinden mahrumdur. Öyle ise Rabbimizin (c.c.) ’Kullarımdan (gereği üzere, bol bol) şükredenler pek azdır.’ buyurduğu bu az kullardan olmaya çalış.
Hakkıyla Şükür Nedir?
Nimeti ancak, Allah’ın (c.c.) muradı üzere kullanmandır. Örneğin Allah (c.c.) sana görme nimeti verdi. Peki, sen görme nimetinin şükrünü layıkıyla yerine getirdin mi? Yoksa onunla haramlara ve insanların iffetlerine mi baktın? Sonra da görme kuvvetinin zayıfladığından şikâyet ediyor, gördüğünü ezberleyemediğinden dert yanıyorsun. Çünkü sen göz nimetini kötü kullandın. Üzerine düşen gözünü haramlara kapatmandır. Kâinata ibret alıcı bir şekilde, tefekkür nazarı, şefkat nazarı, nasihat nazarı ve merhamet nazarı ile bakmandır. İnsanların hallerine, iffetlerine tecessüs etme nazarı ile bakmamalısın.
Allah (c.c.) sana işitme nimeti verdi. Sen bu nimeti layık olduğu vecihle mi yoksa layık olmadığı vecihle mi kullandın? Rabbimiz şöyle buyuruyor:
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ الّٰلُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُو الَْلْبَابِ
’Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir!’15
Allah (c.c.) sana konuşma nimeti verdi. Sen bu nimeti layığı ile mi kullandın yoksa tam aksi bir şekilde mi kullandın? Rabbimiz şöyle buyuruyor:
’Onların gizli görüşmelerinin (konuşmalarının) çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka yahut bir iyilik ya da insanların arasını düzeltmek isteyenler müstesnadır. Kim Allah’ın rızasını elde etmek için bunu yaparsa biz ona ileride büyük bir ecir vereceğiz.’16
Sen dilini gıybet etmeye, nemmamlık etmeye, kötü konuşmaya, Allah’ın (c.c.) razı olmadığı sözleri konuşma hususunda serbest mi bıraktın, yoksa onu tuttun mu? Boş ve batıl olan şeyler hususunda konuşmasına müsaade mi ettin? Yoksa Allah’a olan tesbihinin, zikrinin ve şükrünün az olmasına göz mü yumdun? Allah (c.c.) bedenine afiyet verdi. Sen bu afiyetle ne yaptın? Ömrün içinde sana gençlik çağı verdi. Peki, sen gençliğinde ne yaptın? Sana mal-mülk verdi. Peki, sen bu rızıkla ne yaptın? Malını nasıl kazandın? Neye ve nereye harcadın?
İşte bunlar, Allah (c.c.) katında tartılacak olan amellerindir. Bunun sonucunda şu ortaya çıkacak; sen ya şükredenlerden olacaksın, ya da nankör olanlardan olacaksın. Nimeti mâsiyette kullanmak nankörlüğün ta kendisidir. Sana mal veriyor, sen de onunla, içki, sigara ve sana zarar veren şeyleri alıyorsun. Veya helal olan şeylerde ihtiyacından fazlasına harcama yapıyorsun ki buna israf denir. Malını az da olsa haram şeylere harcamana ise ’tebzîr’ denir. Bu ise, büyük günahlardandır. Aynı şekilde israf da büyük günahlardandır. Ancak tebzir daha şiddetlidir. Çünkü miktar az da olsa haram şeye harcanmıştır.
Efendimiz (s.a.v.) ise, bizim için dedikoduyu, malı zâyi etmeyi ve çok soru sormayı kerih görmüş ve hoş karşılamamıştır.17 Dolayısıyla harcamalarını gözden geçirmelisin. Mesela, telefonda gereksiz yere saatlerce konuşup bundan dolayı fatura ödemen israftır. Hem vaktini boşa geçirmiş oluyor ve hem de malını boş şeye harcamış oluyorsun. Sonra da şikâyete başlıyor, ’hayat pahalandı, gelir yetmiyor, devlet şöyle-böyle’ diyerek nankörlük yapıyorsun.
Öyle ise sana düşen her halinde nefsini gözden geçirmendir. Gözünün gördüğü ve okuduğu şeylerde nefsini hesaba çek. Kulağını da işittiği şeylerde hesaba çek. Günlük yaşantını gözden geçir. Nereye gidiyorsun? Kiminle oturup kalkıyorsun? Oturduğun zaman ne konuşuyorsun? Ne işitiyorsun? Bütün bunlardan mesulsün. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
وَلَ تقَفُْ ماَ ليَسَْ لكََ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السمَّعَْ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كلُُّ اُو۬لٰٓئكَِ كاَنَ عَنْهُ مسَؤُْ۫لً
’Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.’18
Ayette zikredilen kulak, göz ve gönül bütün bunlar nimetlerdir ve yaptıklarından mesuldürler. Sana verilen nimetleri ve onlardan hesaba çekileceğini bildin mi? Nimeti vereni bildin mi? Nimeti verene itaat ettin mi? Yoksa nimetle iktifa etmeyip onu azımsadın mı? Sana verdiği rızıkta razı olmayıp kanaat etmedin mi? Elindeki nimetin şükründe kusurun ve noksanın olduğu halde daha fazlasını istiyorsun öyle mi? İşte
bunlardan dolayı nefsini devamlı gözden geçirmelisin. Bunları yapsan da şükrün yine nakıstır.
Çünkü bu şükür derecesinin bir üst derecesi daha vardır. O da nimetin şükrünü en kâmil bir şekilde eda etmektir. Verilen nimette Allah’a (c.c.) isyan etmemektir. Neticesinde farzları yaptıktan ve haramlardan kaçındıktan sonra nafilelere, taatlara gayret etmendir. Bunları yaparsan artık sen çokça şükredenlerden olursun.
Dolayısıyla çokça şükredenler, sayı bakımından şükredenlerden çok çok azdır. Şükredenler de Müslümanlar arasında sayı bakımından azdır. İsyankârı ve itaatkârlarıyla beraber Müslümanlar ise kâfirlere nispeten sayı bakımından azdır. Böyle övülen azlardan olursan Allah yolunda ilerleyebilirsin. Bu yolun da yegâne örneği Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizdir.
Nebi ve Rasul olarak Efendimiz’den (s.a.v.) razı olmanın alametlerinden bazıları şunlardır:
1. Efendimizi (s.a.v.)’i hayatında her şeyin önüne geçirmektir. Rasûlullah (s.a.v.) sana nefsinden, malından ve bütün insanlardan daha sevgili olmalıdır.
2. Şeriatını öne geçirmek
3. Sünnetini öne geçirmek
4. Ümmetini öne geçirmek, ümmetin derdine, işlerine, sorunlarına öncelik vermek.
5. Ehlibeytine öncelik vererek ihtiram haklarını yerine getirme, ihtiyaçlarını karşılama, şefkat gösterme, dua etme gibi hususlarda onlara öncelik vermendir.
Bütün bu zikredilenler Nebi olarak Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi tanımak ve O’ndan (s.a.v.) razı olmanın bir şükrüdür.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi tanıyan, O’ndan razı olan, O’na itaat eden, ümmetine de ihtiram eder, onları gözetir ve dertleri ile dertlenir. Özellikle de ümmetindeki alimlere, salihlere, velilere, Ehlibeyt’e, Sahabe’ye ihtiram göstermelidir. İşte böylece çokça şükredenlere yükselirsin.
Kendi haline ve insanların hallerine bak ve şunu düşün. Rab olarak Allah’tan (c.c.), din olarak İslam’dan ve Nebi olarak Rasûlullah’tan (s.a.v.) razı olanlar acaba bu nimetin şükrünü eda edebiliyorlar mı?!
Birçoğu eda etmiyor. Hayatında ve ahlakında bu nimetleri hakikaten kabul etmiyorlar. Dolayısıyla senin üzerine düşen nefsini gözden geçirmen ve hesaba çekmendir. Allah (c.c.) sana nefsini gözden geçiresin, hatalarını ve gidişatını düzeltesin diye ömür ve fırsat verdi. Umulur ki Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) dosdoğru yolunda Rabbimizin kabul ettiği bir kul olarak O’na kavuşuruz. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
’Kıyamet günü (şu) beş şey hakkında (yani); ömrünü nerede harcadığından, gençliğini nerede çürüttüğünden, malını nerede kazandığından ve nereye harcadığından ve bildiğiyle ne amel yaptığından sual edilinceye kadar Âdemoğlunun ayakları Rabbinin katından ayrılmaz.’19 Hadiste zikredilenlerin hepsi nimetlerdendir. Bu sayılan nimetlerden hesaba çekileceksin de Hz. Allah’ı ve Rasûlünü bilme nimetinden hesaba çekilmeyecek misin!?
ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ
’Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.’20
Kardeşlerim! Gençliğimizden, sıhhatimizden, malımızdan ve ömrümüzden sorguya çekileceğiz. Şimdiye kadar yaşadığımız ömrümüzde ne yaptık? Allah’a (c.c.) itaat mi ettik? Yoksa kendi arzumuza göre mi yaşadık? Boş ve faydasız şeylerde ömrümüzü heba mı ettik? Ailemize, anne ve babamıza karşı durumumuz nedir? Haklar hususunda ne yaptık? Anne-babamızın kalplerine mutluluk mu yoksa gazap ve hüzün kaynağı mı olduk?
Allah (c.c.) bize evlat nimeti verdi. Biz ne yaptık? Onları helal rızıkla geçindirip güzel örnek olduk mu? Allah (c.c.) bize eş verdi ne yaptık? Ona güzel davranıp, ihtiyaçlarını karşıladık mı? Ona karşı vefalı mı davrandık yoksa ona kötü mü davrandık?
Ey Müslüman! Nübüvvet ve İslam edebinden uzak olarak yaşama. Çokça şükredemesen bile en azından şükredenlerden ol.
Nimetlere önce şükürle başla. Şükrü tam yerine getirirsen çokça şükretmeye yükselirsin. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz hem şükreden hem de çokça şükreden için örnektir. Mevla’sına şükredenlerin en hayırlısı O’dur. Böyle olduğu için, Allah (c.c.) O’nu (s.a.v.) bütün Ademoğlunun efendisi/seyyidi kılmıştır. Efendimizin (s.a.v.) ismi Ahmed’dir. Hamd edenlerin en hamd edenidir. Şükredenlerin en şükredenidir.
Bütün hamd ve şükür sıfatlarını Efendimizin (s.a.v.) isimlerinde bulabilirsin. Çünkü Allah’ın bu sıfatlarının tecellileri tam ve kâmil şekilde Efendimizde (s.a.v.) tahakkuk etmiştir. Zaten bu nimete yegane layık olan da Efendimiz (s.a.v.)’dir.
Sen de şükredenlerden olmak istiyorsan, Efendimiz’i (s.a.v.) tanımalı, her adımda O’nu takip etmeli ve O’na benzemeye çalışmalısın. Şunu bilmelisin ki O’na benzemeye senin gücün yetmez. Sadece gayret et. Çünkü O’nun misli ve benzeri yoktur ki, sen misli ve benzeri olabilesin.
لَقَدْ كاَنَ لَكُمْ في۪ رَسوُلِ اللِّٰ اُسوَْةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كاَنَ يَرْجوُا اللَّٰ وَالْيَوْمَ الْٰخرَِ وَذَكرََ اللَّٰ كَث۪يرًا
’Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden
kimseler için güzel bir örnek vardır.’21
Allah’ım! Senden, nimetlerinin şükrü, selim bir kalp, razı olduğun bir şekilde Sana kulluk yapmayı ve sadık bir dil istiyorum!
Âmin!
Son notlar
1 es-Sebe’, 34/13.
2 Buhârî, Rikâk, 20.
3 Buhârî, Tefsîr, 48/2; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl Ve Tetavvu’u’n-Nehâr, 17.
4 Buhârî, Tefsîr, 48/2.
5 Bkz., el-Fâtır, 35/30, 34; eş-Şûrâ, 42/23; et-Teğâbun, 64/17.
6 Bkz., el-Bakara, 2/158.
7 en-Nahl, 16/114.
8 Müslim, Eşribe, 30.
9 el-Bakara, 2/144.
10 İbrâhîm, 14/7.
11 İbn-i Mâce, Duâ, 14.
12 Ebû Dâvûd, Salât, 361.
13 Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme Ve’r-Rakâik Ve’l-Vera’, 59.
14 Âl-i İmrân, 3/134.
15 ez-Zümer, 39/18.
16 en-Nisâ, 4/114.
17 Bkz., Buhârî, Rikâk, 22.
18 el-İsrâ, 17/36.
19 Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme Ve’r-Rekâiku Ve’l-Vera’u, 1.
20 et-Tekâsür, 102/8.
21 el-Ahzâb, 33/21.
ŞÜKÜR İBADETİ ve DERECELERİ
Özlenen Rehber Dergisi 165. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.