Ebû Mûsa el-Eş’arî (r.a.)’nin rivayet ettiğine göre Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’Şüphesiz ki kıyametin hemen öncesinde karanlık gecenin parçaları gibi büyük fitneler var (olacak)tır. O (fitne)lerde kişi, mü’min olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlar ve mü’min olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlar. O (fitne)lerde; oturan, ayakta durandan; o (fitne)lerde yürüyen, koşandan daha hayırlıdır. (O zaman gelince) yaylarınızı kırın, kirişlerinizi (yay iplerinizi) parçalayın, kılıçlarınızı taşa vurun. Şayet sizden birinizi (öldürmek için evine) girilse, o Adem’in iki oğlununun en hayırlısı gibi olsun.’ (Ebû Dâvûd, el-Fiten Ve’l-Melâhim, 2)
Allah’a hamd, O’nun Habîbine, âline ve ashabına salât-u selamlar olsun!
Efendimiz (s.a.v.)’in ahir zamanda zuhur edecek birçok olaydan bahsettikleri malumdur. Bu bahisler sadece bir kıssa şeklinde olmamış, Efendimiz (s.a.v.), hem meydana gelecek olan olaylardan bahsedip hem de bu olaylar karşısında ümmetinin tutunması gereken yollardan haber vermiştir. Bu hadislerin bir tanesi de yukarıda nakletmiş olduğumuz hadistir. Bu hadisin açıklamasının zamanımızla birebir bağlantılı olduğuna ve önümüzü aydınlatacak birçok hayati nasihat içerdiğine inandığımız için sizlerle paylaşmak istedik.
Öncelikle bu hadisi açıklamadan bazı terimlerin anlamını ve içeriklerini öğrenmemizde fayda hâsıl olacaktır.
a- Küfür:
Sözlükte; örtmek veya nimetin kıymetini gizlemek, nankörlük etmek anlamına gelmektedir. Zira Arapça’da karanlığıyla her şeyi örttüğü için geceye kâfir denilmiştir… Terim olarak ise; imanın zıttı yani imansızlık anlamında kullanılmaktadır. Başka bir ifadeyle Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr edip Efendimiz (s.a.v.)’ın getirdiklerini inkâr etmektir. İslam dininde, inanılması gereken şeylere inanmayan kimseye de gerçeği örttüğü için kâfir denir. Kişinin küfrün kapsamına girmesi için inanılması gereken şeylerin tümünü birden inkâr etmesi değil, bunlardan birini bile inkâr etmesi yeterli sayılmıştır. Ayrıca kişinin küfür dairesine girmesi sadece sözle değil, davranışla da olabilir. Mesela; herhangi bir zorunluluk olmadığı halde kendisini küfre götürecek bir söz söyleyen veya inanılması gereken şeylerden birini küçümseyen ya da alay eden yahut imanla bağdaşmayan işler yapan kişiler küfür dairesindedir. Buradaki bahsettiğimiz hükümlerden, zorlama ile kişiye yaptırılan fiil ve sözler hariçtir. Konumuzun dağılmaması babından bu ayrıntıları zikretmiyoruz.1
b. İnanılması gereken şeyler (zarûrât-i dîniyye):
Yukarıda küfür konusunu açıklarken bahsettiğimiz, kişinin inkar etmesi halinde kendisini küfrün dairesine sokan imani hususların bilinmesi de elzem olan diğer bir meseledir. Çünkü hadisin anlaşılması için küfrün ve küfre götüren yolların bilinmesi gerekmektedir. O halde bunlar nelerdir?
İbn-i Hacer el-Mekkî’nin Zevâcir’i, el-Miftâhu’l-Cenne (Mızraklı İlmihal), Mektûbât-ı Rabbânî, Saâdet-i Ebediyye, İbn-i Abidin (Allah hepsinden razı olsun…) gibi eserlerden derleme yaptığımız, kişiyi küfre düşüren söz ve işlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
- Allah’a layık olmayan bir şeyi söylemek veya iftira atmak. Mesela; kişinin bir işi yaptığı halde kasıtlı olarak ’Allah biliyor ki yapmadım.’ demesi.
- Kişinin ’Allah akıllıdır veya şuurludur veya iyi düşünür.’ gibi sözleriyle, Allah’ı yarattıklarına benzetmesi.
- Peygamberleri küçümsemek veya onlarla alay anlamına gelen lafızlar kullanmak. Mesela; Hz. Âdem’i kastederek ilk insan vahşiydi, cahildi, ilkeldi gibi alçaltıcı ve alaycı sözler söylemek. Aynı şekilde; ’Kur’an’dan başka kaynak tanımam.’ demek veya ’Peygamber postacıdır.’ gibi sözler söyleyerek peygamberleri küçümsemek.
- Efendimiz (s.a.v.)’dan sonra başka bir peygamberin geleceğini söylemek veya inanmak. (Hadislerde işaret edilen İsa (s.a.v.)’ın nüzulü, peygamber olarak değil ümmet olarak olacaktır.)
- Melekleri küçültücü şeyler söylemek. Mesela; ’Cebrail bile söylese inanmam.’ veya ’Çocuklarınızı iyi yetiştirmezseniz zebani olurlar.’ gibi sözler söyleyerek insani eksiklikleri, meleklerin vasıflarına benzetmek.
- Bile bile hadis veya tefsir kitaplarını saygısızca yere fırlatmak. Mezhep imamlarını aşağılamak, hükümlerini hakir görerek inkâr etmek.
- Ahirette olacak olan şeylerle dalga geçmek. Mesela; ’Cennet soğuk olursa ateş almak için Cehennem’e giderim.’ gibi halk arasında yaygın olan fıkralar veya sevdiği biri için ’Sensiz cenneti bile istemem.’ gibi sözler kullanarak Allah’ın rahmetinin tezahürü olan cenneti istememek…
- İnanılması zaruri olan bir şeyi inkâr etmek. Mesela; görmediğini öne sürerek cinleri inkâr etmek.
- Haram olan bir işi yaparken veya bir şeyi tüketirken kasten veya şaka yollu besmele çekmek. Mesela; şarap içerken veya hırsızlık yaparken besmele çekmek.
- İnsanları güldürmek için dahi olsa kişiyi küfre sokacak bir alamet taşımak. Gösteri yapan komedyenin zünnâr1 bağlaması gibi…
- Dünyayı ezeli veya ebedi görmek.
- Kâfirlerin dini bayramlarını sevmek, zaruretsiz olarak dini bayramlarını tebrik etmek veya kilisede ayinlerine katılmak. (Devlet ricalinin ve küfür beldelerinde yaşayanların bunları yapması ise zaruret dâhilindedir.)
- Efendimiz (s.a.v.)’ın risaletinden sonraki Yahudi ve Hıristiyanların Cennet’e gideceğini söylemek.
- Mucizeyi inkâr etmek.
- Helali haram, haramı da helal kabul etmek.
- Ayeti, besmeleyi, bir melek veya peygamberin isminin yazılı olduğu kâğıt vb. bir nesneyi bile bile tuvalete veya pisliğin içine atmak.
- Kendi yaratılışı veya başkasının yaratılışı ile ilgili şaka olarak dahi olsa ’imalat hatası’ gibi şeyler söylemek.
- Sahabe hakkında, insanlar nezdinde onların izzetini düşürecek şekilde laubali konuşmak. (Çünkü onlar bu dinin bize ulaşmasındaki en büyük vesilelerdir. Onlar hakkındaki laubali kelamlar, zamanla onlara ta’na dönüşecektir. Sahabe hakkında, ta’na götürecek kadar ileri gidildiği zaman, artık Efendimiz (s.a.v.)’ı ta’n edilmesi gibi durumlar da ortaya çıkacaktır.)
- Mü’minin kanını, sebepsiz olarak küfür ithamıyla veya herhangi başka bir sebeple helal saymak.
- Bile bile namaz kılmayıp buna rağmen kalbinin temiz olduğunu iddia etmek.2
Bu ve buna benzer, günümüzde hafife alınmış veya ağız aşinalığı haline gelmiş birçok söz ve davranışlar, âlimlerimizce küfrün sebeplerinden sayılmıştır.
Şimdi hadisimizin açıklamasına gelelim. Yukarıda yazdıklarımız ışığında hadisimizi tümden değil parça parça incelersek daha anlaşılır olacaktır.
Efendimiz (s.a.v.)’ın hadisinin; ’Şüphesiz ki kıyametin hemen öncesinde…’ kısmı; âhir zamanı işaret etmektedir. Bahsi geçen özelliklerin vuku bulduğuna her akıl sahibi şahittir. Aynı zamanda içerisinde bulunduğumuz zaman diliminin ahir zaman olduğu ihtimali üzerinde âlimlerimizin fikir birliği vardır. Dolayısıyla hadis, içerisinde yaşadığımız günlerden bahsetmektedir.
Hadisin; ’Karanlık gecenin parçaları gibi fitneler çıkacaktır…’ kısmından maksat; bazı geceler parça parça olan bulutlardan örnek vermektir. Nitekim; parça parça olan bulutlar bir tane değil, birden çoktur. Bu lafız ile Efendimiz (s.a.v.) hadisinde; çıkacak olan fitnenin bir tane değil, birçok yönden mü’minleri kuşatacağına, onları sıkıntılara süreceğine benzetmeyle işaret etmektedir.
Hadisin; ’O fitnelerde kişi, mü’min olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlayacak, mü’min olarak akşamlayıp kâfir olarak sabahlayacaktır…’ kısmında bize, çıkacak olan fitnelerin ne denli büyük olacakları haber verilmektedir. Mü’min sabahlayıp kâfir akşamlamak veyahut mü’min akşamlayıp kâfir sabahlamaktan maksat; yukarıda bahsettiğimiz küfrün alametlerinin yaygınlaşmasından başkası değildir.
Son devirde yaşayan âlimlerimizin hemen hepsinin belirttiği gibi çağımızın, sabah akşam en çok kullanılan aletlerinden biri olan televizyon, kişiyi tehlikeli yollara sürükleyen en büyük etkenlerden olmuştur. İnternet çağında yaşıyor olsak da internet, yaklaşık olarak yarım asırdır hayatımızda bulunan televizyonun ortaya çıkardığı etkiyi henüz gösterememiştir. Şöyle ki; Peygamber efendimiz (s.a.v.), birçok hadislerinde ahir zamanda âlimlerin dinlenilmeyip cahillerin örnek alınacağını, o cahillerin de insanları helake sürükleyeceğini haber vermiştir. İşte tam bu noktada dini birçok sıkıntının başı olan bu mesele ile ilgili olarak TV’lerde hoca kisvesine bürünmüş olan birçok kişi, itikadî bakımdan insanları küfre götürecek kadar zarara sokmaktadır. İnsanlara ulaşmak veya onlara fikir aşılamak için hiçbir yol görsel medya kadar kolay değildir. Hadisimizin ilk kısmı olan kişideki aniden küfre düşme olayı da bu yönden bakılınca aydınlanmaktadır. Bu yolla bizlere aşılanan ve artık kulaklarımızın duymaya alışık olduğu, öyle ki kişiyi küfür dairesinin içine alabilecek fikir ve sözlerin birkaç örneği şöyle sıralayalım;
1. Hoca kisvesindeki bazı görüş sahipleri ’Kur’an bize yeter!’ derken, Efendimiz (s.a.v.)’ı unutturmaya çalışmakta, diğer bazıları da ’Kader yoktur, Allah geleceği bilemez!’ diyerek kendi Rabbini küçümsemektedir. Bunlar her ne kadar kendilerini helak etseler de, TV’lerden bu fikir sahiplerini izleyerek benimseyenleri de küfür tehlikesine sokmaktadırlar.
2. Bununla ilgili bir diğer örnek, yine ahir zamanda çıkan bazı grupların görsel medya organlarında şefaati kabul etmeme doğrultusunda insanları saptırmalarıdır. Bidatler ismi altında insanları sünnetten uzaklaştırmak için kendi görüşlerince Kur’an’ı yorumlayarak hareket etmekte ve sünnetleri ortadan kaldırmayı amaçlamaktadırlar...
3. Sahabe hakkında konuşurken seviyeyi en aşağıya çekerek ’Ebû Bekir gelsin de bu zamanda Sıddık olsun!’ gibi değişik tabirlerle tazim gösterilmesi gereken Sahabe’ye karşı saygıyı çiğnemektedir. Ümmetin Efendimiz (s.a.v.) ile arasındaki yegâne bağ olan Sahabeler, Ehl-i Sünnet inancına göre Efendimiz (s.a.v.)’den sonra hürmet gösterilmesi gereken topluluktur. Çünkü onların itibarının düşürülmesi veya insanların dillerinde
1 Zünnâr: Papazların bellerine bağladıkları ipten veya kıldan örme, kaba sert ve uçları öne sarkık kuşak.
sıradanlaştırılması Rasûlullah (s.a.v.) düşmanları için bulunmaz bir fırsattır.
4. Mezhepleri kabul etmeyerek müçtehit mezhep imamlarımıza hakaret edilmekte ve ibadetleri tahrip etmek amaçlanmaktadır. Ehl-i Sünnet inancına göre mezhepsizlik küfre götürür ve bu fikir sahiplerinden daha fazla bozgunculuğa götüren bir akım yoktur.3
5. Yine başka sapık bir grup, Müslüman olduğunu iddia ederek başka bir Müslüman kardeşinin öldürülmesini yani kanını helal saymaktadır. Hâlbuki Kur’ân’da ve hadislerde öldürülmeleri emredilen kimseler bellidir. Dilden dahi olsa ben Müslüman’ım diyen birinin kanı başka bir Müslüman’a helal değildir. Aynı şekilde Ehl-i Sünnet inancına göre; Müslüman olan kişi hiçbir şekilde tekfir de edilemez. Bu iki durumun bile bile çiğnenmesi, kişiyi küfre sokan sebeplerden biridir.
6. Bazı dizi, komedi vb. programlar sebebiyle birçok alanda insanlar küfürle karşı karşıya kalmaktadırlar. Nitekim; zamanımızda yapılan çoğu şakalarda yukarıda bahsettiğimiz küfre sebep olan cümleler materyal olarak kullanılmaktadır. ’Allah akıl dağıtırken şemsiye mi tutuyordun?’ gibi cümleler, yine bize bilinçsiz olarak kullanılan TV’nin getirilerindendir. Bu tür şeylerle bir kısım insan dünyalık kazanırken, diğer bir kısım ise bunlara özenerek hayatında kullanmaktadır. Bu şekilde iki taraf da iman dairesinde olduklarını zannettikleri halde o dairenin dışına çıkmaktadırlar.
Bu ve buna benzer, özentiyle veya fark etmeden hayatımıza aldığımız, bizi iman dairesinin dışına çıkaracak birçok tehlikeli fiil ve söz, hayatımıza en başta görsel vasıtalar yoluyla girmiştir. Öyle acı bir gerçek ki; kaynak kitaplarımızda geçen elliden fazla küfür içeren fiil ve söz, zamanımızda o kadar normalleşmiştir ki tepki çeker korkusuyla söylenemeyecek hale gelmiştir. Kişiyi küfre götürecek birçok söz ve davranış, bu kadar da olur mu denilecek kadar hayatımızda yer almaktadır.
Bunları hayatımıza sokan TV gibi görsel imkânlardan bahsederken, bu bahisten maksadımız kesinlikle TV’nin kullanılmaması veya insanları küfürle itham etmek değil, Müslümanlar olarak bilinçli olmamızı sağlamaya çalışmaktır. Hem kendimiz hem de bizden sonraki nesil için bu bilinç, hayati önem taşımaktadır.
Akşam mü’min olup kâfir sabahlamak, sabah mü’min olup kâfir akşamlamak, kişinin gün içerisinde veya akşamları herhangi bir sebepten dolayı itikadi olarak kendisini iman dairesi dışarısına çıkaracak olan bir görüşü benimsemesidir. Buradaki TV vurgusu ise insanın, belki ömrünün hiçbir safhasında karşılaşamayacağı veya duyamayacağı her türlü fikir ve görüşe görsel yolla çok rahat bir şekilde ulaşabilmesinden dolayıdır. Bunun ana sebebi ise cehalettir. Kişinin yaptığı hareketlerinin sonuçlarını bilmemesi, kişiyi tehlikeye sokan en büyük etkendir.
Hadisin; ’O fitnelerde; oturan ayakta durandan, yürüyen koşandan daha hayırlıdır.’ kısmına gelince; bu kısım özellikle Müslümanların birbirleriyle savaşmaları durumunu haber vermektedir. Kimin haklı kimin haksız olduğu bilinmeyerek mü’minlerin birbirlerine silah çekmeleri, savaşmaları ve birbirlerini öldürmeleri dinimizce yasaklanmıştır ve iki taraf için de bu durum fitne sayılmıştır. Efendimiz (s.a.v.), hadisin bu kısmından itibaren sonuna kadar, bu tür fitnelerle karşılaşan bir mü’mine, yapması gerekenleri haber vermektedir. Mü’minlerin canları veya malları söz konusu olduğu fitne durumlarında, diğer mü’minlere düşen, son derece ağırdan alarak güçleri yettiğince fitneye taraf olmadan çözmeye çalışmaları, güçleri yetmiyorsa da taraf olmakdan kendilerini korumalarıdır. Hadisteki; ’Oturan yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır.’ sözünden maksat budur.
Hadisin; ’(O zaman gelince) yaylarınızı kırın, kirişlerinizi (yay iplerinizi) parçalayın, kılıçlarınızı taşa vurun.’ kısmında; yukarıda bahsettiğimiz gibi mü’minlerin bir kısmının kendi aralarında fitneye düştüğü zamanlarda geri kalan mü’minlerin takınması gereken tavır, teşbih ile ifade edilmiştir. Burada; ’Yaylarınızı kırın…’ şeklinde devam eden emirlerinden maksat, silahları yok etmek değil, kesinlikle mü’minlere karşı kullanmamayı ve kendisine bir zarar gelene kadar bu silah vb. aletleri kullanmamaya gayret göstermeyi emreder.
Hadisin; ’Şayet sizden birinizi (öldürmek için evine) girilse, o Adem’in iki oğlunun en hayırlısı gibi olsun.’ kısmında; yukarıdaki tavsiyeye devam edilmektedir. ’Kişinin kendisini öldürmeye gelenler olduğu zaman…’ kısmındaki tavsiye edilen Hâbil gibi olma nasihati kişinin, kendisini öldürmek isteyene karşı hiçbir şey yapmadan durması değildir. Bilakis Efendimiz (s.a.v.) durum, canına mal olacak seviyeye gelene kadar sabretmeyi tavsiye etmektedir. Eğer canına, malına veya namusuna kast edilecek seviyeye gelirse tabi ki kendisini savunmak zorundadır. Çünkü kişinin, canına, malına, namusuna, dinine ve aklına kastedene karşı kendisini savunmaması haram, savunması ise farzdır.4
Allah hepimizi ahir zamanda razı olduğu kullar zümresine ilhak eylesin, fitnelerden muhafaza buyursun.
Âmin…
Son notlar
1 İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, İstanbul 1985, c. IV, s. 524; Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları, s. 107.
2 Kutbuddîn İznikî, Miftâhu’l-Cenne, İstanbul 2015.
3 Zâhid Kevserî, Makalât, s. 163; Ramazan el-Bûtî, Mezhepsizlik, Sebât Basınevi, Konya 1976, s. 182-206; Şârânî, Mizânu’l-Kübrâ, Matbaa Berakât, İstanbul 1980, s. 41.
4 Bkz., Müslim, Fiten, 13.
RASÛLULLAH (s.a.v.)’IN GÜNÜMÜZDEN HABER VEREN BİR HADİS-İ ŞERİFİ
Özlenen Rehber Dergisi 165. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.