Özlenen Rehber Dergisi

165.Sayı

ÇOCUKLARIMIZIN AHLAKİ TERBİYELERİ

Alıasqarhon KASIMOV Özlenen Rehber Dergisi 165. Sayı
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَةَ الّٰلِ الَّ۪ت فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَ تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ الّٰلِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثََ النَّاسِ لَ
يَعْلَمُونَ

’Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata1 sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur.2 İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.’
(er-Rûm, 30/30)

كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ عَلَ الْفِطْرَةِ ، فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ ، كَمَثَلِ الْبَه۪يمَةِ تُنْتَجُ الْبَه۪يمَةَ ، هَلْ تَرٰى ف۪يهَا جَدْعَاءَ

’Her doğan çocuk, fıtrat üzere doğar. (Sonra) ana-babası onu Yahudi yaparlar yahut Nasrânî (Hıristiyan) yaparlar yahut Mecusi yaparlar. Hayvan yavrusunun (eksiksiz tam bir) hayvan yavrusu sıfatında doğurulması gibi. Sen o (hayvan yavrusu) içinde kulağı (vb. azaları) kesik olanı hiç görür müsün?’
(Buhârî, Cenâiz, 92)
Sözlerin en güzeli Allah’ın sözü, yolların en güzeli Allah Rasûlü’nün yolu düsturuna sadık kalarak vaat ettiğimiz üzere ’Dinimize göre evlat terbiyesi’ ana başlığı altında yaptığımız çalışmalara devam ediyoruz. Dergimizin bu seferki sayısında çocuklarımızın ahlaki terbiyesine kısaca değinmek ve bu konuyu elimizden geldiğince aydınlatmak istedik. Konumuza geçmeden hemen önce şunu zikretmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar biz yazılarımızda elde etmiş olduğumuz bu değerli bilgileri sizinle paylaşmak istiyor isek da bu bilgileri değerli kılan asıl etken siz kıymetli okurlarımızsınız. Bunun içindir ki sizlere teşekkürü Allah (c.c) indinde bir borç biliriz.
Öncelikle yukarıda zikrettiğimiz hadisi kısaca özetleyelim. Hadisin metninden de anlaşılacağı üzere yeni doğan her çocuk İslam dinini kabul edip ona göre bir hayat tarzını yaşayabilecek bir kabiliyette yaratılmıştır. Fakat kimi babalar bu çocuğun imanının yükselmesini ve kuvvetlenmesini sağlarken kimileri de o yavruların küfrüne sebep olurlar.
Yine hadis üzerinde dikkat edilmesi gereken ikinci bir husus da şudur. Peygamber efendimiz (s.a.v.): ’(Sonra) ana-babası onu Yahudi yaparlar yahut Nasrânî (Hıristiyan) yaparlar yahut Mecusi yaparlar.’ buyuruyor. Fakat ’Müslüman yapar’ demiyor. Bu, her doğan kişinin İslam üzere Müslüman olarak doğmasının bir işareti ve delilidir. Başta zikrettiğimiz ayet de bunun en belirgin kanıtıdır.
Çocuk dünyaya geldikten sonra buluğ çağına erinceye kadar çocuğun her türlü davranışından, ağzından çıkacak her türlü sözünden babalar sorumludur. Çünkü evde erkek egemenliğinin gerçeği bir yana ’çelikten köklendirme yöntemi’ bir ağacın devamını sağladığı gibi çocuk da bir neslin devamıdır. Bilindiği üzere de nesil erkekten devam eder. Bunun içindir ki erkeğin mesuliyeti daha ağır olur. Ağacın meyveli ve faydalı bir ağaç olabilmesi için büyüme evresini kontrol etmeniz gerekmektedir. Tıpkı bunun gibi çocuklarımızın büyüme evrelerini de adım adım takip etmek durumundayız. Yoksa onlar da ağaç misali kendi kendiliğinden büyür. Kendi kendiliğinden büyüyen ağacın sonu genelde kökten kesmekle bittiği gibi bu durumda yetişen çocukların da sonu güzel olmaz. Konumuza ilişkin İmam Gazâlî’nin çocuk eğitiminin önemi ile ilgili söylemiş olduğu şu sözlerini sizinle paylaşmak isteriz:
’Bil ki şüphesiz çocukların terbiyesindeki yol, işlerin en mühim ve önemli olanlarındandır. Zira çocuklar, ebeveyninin yanında emanettir. Onun temiz kalbi, her türlü nakış ve suretten boş, duru ve kıymetli bir cevherdir. O (kalp), nakşedilen herşeyi kabul edici, her meylettirilen şeye meyledicidir. Şayet ona hayır alıştırılır ve öğretilirse o (hayır) üzerinde yetişir, dünya ve ahirette said (saadet sahibi) olur. Sevabına babası ve ona öğreten ve onu terbiye eden herkes de ortak olur. Şayet ona şer alıştırılır ve hayvanların ihmal edil(ip salıveril)diği gibi ihmal edilirse şaki (bedbaht) olup helak olur. Günah da onun (terbiyesini) üstlenenin ve velisi bulunanın üzerindedir. Muhakkak ki Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: ’Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten koruyun...’3’4
Her yazımızda bu sözlerimizi tekrar ediyormuşuz gibi bir izlenim ortaya çıkabilir belki de ama burada da tekrar etmek zorundayız. Biz çocuklarımızın gıda ve giyinişine dikkat ettiğimiz kadar onların terbiyesine de özellikle ahlaki terbiyesine de dikkat ediyor muyuz acaba? Allah rızası için bir kere kendimize dönüp bu soruyu nefislerimize soralım. Ey çocuklarının giyim kuşamına özen gösteren hürmetli büyüklerim, çocuklarınıza takva elbisesini giydirdiniz mi acaba? Onlara takvanın ne olduğunu bildirdiniz mı acaba?
’Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).’5
Evde malzemelerimizin bitiyor olduğunu ve yerinin doldurulması gerektiğini önceden hesap ederiz ama evimizde eksilip gidiyor olan ahlakı nedense göremeyiz ya da görmezden geliriz. Bazen öyle durumlara rastlarız ki hayret etmemek elde değil. Sokaklarımızda ilerlerken çocukların ağzından çıkan lafları duyunca utancımızdan yerin dibine girecek gibi oluruz. Kim öğretiyor bu sözleri onlara? Anne-babaları mı? Elbette ki hayır, hiçbir anne-baba çocuklarına bu tarz sözleri öğretmez. Fakat olur da onların terbiyelerini sıkı tutmazsa
veya onlarla yeteri kadar ilgilenemezse işte o zaman bu çocuklar dışarıdan dilediği gibi eğitim alırlar.
Çocuklar temiz kağıtlara benzer. İşte bu temiz kağıda yazacak olan kalem tutan elin de düzgün olması gerekiyor. Bu yüzden çocuklarımızı eğitim için nerelere ve kimlere gönderiyor olduğumuza da dikkat etmeliyiz. Çünkü çocukları güvenerek gönderdiğimiz kişilerin veya yerlerin de ahlakı bozuk ise evde muhafaza etmeye çalıştığımız çocuklarımız onların etkisi altında kalacak ve muhakkak ki terbiyelerinde de değişim olacaktır. Malum olduğu üzere bugün ebeveynler, dünya dillerini öğrenmesi için çocuklarını uzak ülkelere eğitim amaçlı göndermektedirler. Fakat bu ülkeler arasında gayrimüslim olanları da vardır. Yine unutulmamalıdır ki bir dil aynı zamanda o dili konuşan insanların örf ve geleneklerini de içerisinde barındırır. Çocuklarımız yabancı dil eğitimini alırlarken aynı zamanda onların örfünü de içselleştirebilir. Bütün bunları önlemek için anne-babalar çocuklarını buluğ çağına ermeden veya dini eğitimini tamamlamadan dış ülkelere göndermemelidir. Dünya ilimlerini elde etmesi elbette ki iyi bir fiildir. Fakat biz insanlar bu dünyada ebedi olmadığımız için eğitimde de öncelik dini ilimler olmalıdır. Elbette Müslüman ahlakına sahip olan aynı zamanda dünya ilimlerinde zirveye ulaşacak bireylere bu ümmetin ihtiyacı var, fakat bunun için yine öncelikli olarak çocuklarımızı ahlaklı bireyler olarak yetiştirmek durumundayız.
Önceki yazılarımızda anne-babanın ilk görevinin Allah ve Rasûlü’nü tanıtmak olduğunu vurgulamıştık. Lakin bazen öyle ailelere rastlanır ki kendisi dinden uzak olarak hayatını geçiriyor olduğu yetmezmiş gibi çocuklarına da bu terbiye imkanını sağlamadan maddiyat uğruna gayri dinî kişilerin veya kurumların eline emanet ediyor. Böyle bir çocuğun durumu nasıl olur siz düşünün.
Eğer insanoğlu daha hayatta ise, nefes alıyorsa demek ki daha tövbe ve geri dönüş için fırsat var demektir.
Terbiye için lazım olan en önemli unsur ise şüphesiz ki sabırdır. Şahit olduğumuz üzere otuz günlük ramazan ayı geldi geçti, iki üç hafta süren hac ibadeti de geçti. Bunlar kısa dönemli ibadetler ve ameller idi. Fakat evlat terbiyesi özellikle de ahlaki terbiyesi bir kişinin ömrünü alabilecek seviyede uzun ve meşakkatli bir ameldir. Buradan şu sonuca varabiliriz: Sabrı olmayan bu görevde başarılı olamaz!
Sabır konusu açılmışken şunu da zikretmemiz amacımıza uygun olur herhalde. Kıyamete kadar okunacak Kur’ân-ı Kerim’de bir şeyin bir defa zikredilmesi o şeyin öneme haiz olması için yeterlidir. Kur’ân-ı Kerim’de doksan üç defa sabır zikredilmişse bu, sabrın gerekliliğini ve içeriğini kavramamız için yeterli değil midir? Neden acaba sabredenlerle beraberdir Yüce Rabbimiz?
Ahlakın tanımı
’Ahlak’ insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışlarının tümü veya kişide huy olarak bilinen iyi ve güzel olan nitelikler şeklinde tanımlanabilir. Fakat müfessirlerimiz ahlakı genel olarak ’evveli meşakkat, sonrası rahat olan eylem’ olarak tanımlarlar.
Örnek: Abdest almak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vb. ibadetler öncesinde kişiye zahmettir ama sonrasında ise severek yaptıkları bir fiiliyattır. ’Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz o (namaz), Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.’6 Bu ayette Allah (c.c.) namazı ağır bir iş olarak tanımlıyor. Peki ey namazda devamlı olanlar, namazda zorlanıyor musunuz? Namaz ağır geliyor mu size? Neden ağır gelmiyor peki? Çünkü sizde namaz alışkanlık oldu. Bu yüzdendir ki namazda devamlı olan kişiye namaz ağır gelmez.
Bu itibarla ahlaki erdemleri çocuklarımıza küçüklüğünden öğretmeliyiz. Doğru başta biraz zor gelir ama sonrasında ise birer alışkanlığa dönüşür.
Ahlak ile ilgili bazı hadisler:
’Mizanda, ahlâk güzelliğinden daha ağır hiç bir şey yoktur.’7
’Kula verilen (hasletler)in en hayırlısı güzel ahlâktır.’8
’Muhakkak ki mü’min, ahlâkının güzelliği sebebiyle mutlaka (gündüzleri) oruç tutan (ve geceleri de ibadetle) ihya eden (kimsen)in derecesine ulaşır.’9
’İman bakımından mü’minlerin en kâmil olanı, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.’10
Hikmetli bir sözde şöyle denmiştir: ’Eğer toplum arasında ahlak yükselirse din de yükselir, fakat ahlak kalkarsa ortadan din de kalkar.’
Bu sözümüzü sıradan bir örnekle açıklayalım. Eğer bir kimse hafız olup da ahlaklı değilse hiç kimse bunun gibi olmak istemez. Ama ilimde zayıf olup da ahlakı güzel olan kimseye ise herkes gıpta nazarı ile bakar. Ahlakı öven ve önemini vurgulayan onlarca hadisi burada zikredilebiliriz fakat konumuz ahlakı tanıtmaktan ziyade evlat terbiyesi olduğu için bu kadarıyla iktifa ediyoruz.
Büyüklerin hayatından ahlaki terbiyeye örnek:
Sehl b. Abdullah et-Tüsterî şöyle der:
’Ben daha üç yaşlarında iken geceleyin uykum kaçtığında uyanırsam dayımı kıyamu’l-leyl (gece ibadetin)de durduğunu görürdüm. Günlerden bir gün yine aynı durum tekrar edince dayım bana ’Seni yaratan zatı yani Allah’ı hatırlayıp zikretmez misin?’ dedi. Ona nasıl zikredeceğimi sormam üzerine o bana şöyle cevap verdi: ’Geceleyin yatağına varınca dilini kıpırdatmadan üçer defa ’Şüphesiz ki Allah benimle’, ’Şüphesiz ki Allah beni görüyor’, ’Şüphesiz ki Allah şahidimdir’ dememi söyledi. Bu sözleri tekrar etmeye başladığım günden üç gün sonra bunun sayısını yediye arttırmamı istedi benden. Bir ay sonra ise bunu on bire çıkardı. Ben bu sözleri on bir defadan söylemeye başladığım günden bir sene geçince kalbime zikir aşkı düştü ve bu durum
artık benim için alışkanlık haline dönüştü. Dayımın zikirle ilgili son sözü: ’Evladım bu sözü kabre girene kadar terk etme, eğer böyle yaparsan iki dünya saadetine kavuşursun, kişi Allah onunla iken, onu görüyor iken veya orada hazır bulunuyorken günah işler mi hiç?’ oldu. Böylece hayatım boyunca bu zikirleri terk etmedim.’ buyurdu.11
Biz hepimiz isteriz ki çocuklarımız güzel ahlaklarla süslensin. Ama kimimiz, bu şahsın hayatında olduğu gibi az az ama devamlı olan amelleri çocuklarımıza alıştırıyoruz? Bizim için büyük bir kayıp değil midir bu? Keyfimiz yerindeyken bir şeyler öğretmek isteriz ve bir söz öğretiriz. Sonrasında neredeyse bir yıl boyunca hiçbir söz öğretmeyiz. Terbiyenin şeklini anlamamız için Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in şu sözleri bize yetmez mı? ’Muhakkak ki amellerin Allah’a en sevgili olanı, az olsa da devamlı olanıdır!’12
Hayatta saadeti kişiye ancak ve ancak iman sağlar. Yukarıda ise imanın güzel ahlak olduğunu zikrettik. Bu hayatta saadete yetişen nice büyüklerimizin hayat kıssalarına göz gezdirirseniz onların ekserini şöyle derken bulursunuz. ’Benim bu makama yetişmeme babam (annem) veya müderrisim sebep oldu.’ İşte onlara kim vesile olduysa onlara Allah’ın bir rahmeti ve hidayeti sebep olmuştur. Sizin de kalbinizde çocuklarınız veya yakınlarınıza yönelik terbiye isteği mevcut ise şükretmelisiniz ki size de Allah’tan büyük bir lütuf olmuş, rahmet gelmiş. Size verilen bu nimeti, sahibinin dilediği gibi tasarruf etmelisiniz.
Ahlakı doğuran ve gerektiren unsurlar:
Üç şey olmadan kişide ahlak mücessem olamaz, yani toplanmaz (gözükmez). Bunların üçü de inançla ilgilidir.
1- Allah’ın yani yüce yaratıcının varlığına inanmak
2- Öldükten sonra hesap ve kitabın olduğuna inanmak
3- Ölümden sonra ebedi hayatın olduğuna inanmak
İşte bu üç şeye inancı olmayan bir insanda ahlakın olması düşünülemez. Ancak ve ancak mü’min şahıs ahlaklı bir birey olur. Bu üçüne inanmayan şahsın kendisini kötü işlerden sakındırması korku ile olur ve biz bunun adını ahlak koymayız. Kaldı ki bu sakındırma o kişide devamlı da olmaz. Bunun içindir ki mü’min kimse hiçbir kimsenin görmediği yerde de kötü işler ve davranışlardan kendisini muhafaza edebilir.
Kıymetli okurumuz, ahlaki terbiyeyi ele almaya çalıştığımız bu yazımızda elimizden geldiğince kendimizce önemli gördüğümüz hususları bir bir zikretmeye çalıştık. Burada zikredilmesi gereken daha çok şey vardı. Fakat biz bir yönlendirme ve başlangıç yapmak istedik. Devamını merak eden gönül dostlarımızı, yazılarımızı okumaya davet ediyor, bizlere dua etmeyi unutmamalarını rica ediyoruz. Bir sonraki yazımızda bu konunun devamını ele almaya çalışacağız inşallah.
Son notlar
1 Fıtrat; Allah’ın insanlara yaratılışta yerleştirdiği tevhide yönelme özelliğidir.
2 Bu ifadenin manası şu şekillerde açıklanabilir:
- Allah’ın yarattığını bozmaya, değiştirmeye çalışmak doğru ve sağlıklı değildir.
- Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yapılamaz.
3 et-Tahrîm, 66/6.
4 İmâm Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn Mea Tahric Hâfız el-Irâkî, Dâru’ş-Şa’b, Kahire ts., c. II, cüz:VIII, s. 1468.
5 el-A’râf, 7/26.
6 el-Bakara, 2/45.
7 Ebû Dâvûd, Edeb, 8.
8 İbn-i Mâce, Tıb, 1.
9 Ebû Dâvûd, Edeb, 8.
10 Ebû Dâvûd, Sünnet, 16.
11 Bkz., Abdulkerîm el-Kuşeyrî, er-Risâletu’l-Kuşeyriyye, Dâru’l-Meârif, Kahire 1994, c. I, s. 59.
12 Buhârî, Libâs, 43.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.