Kutlu Aya Hazırlık
Özlenen Rehber Dergisi 54. Sayı
Kutlu bir iklime adım adım giderken, Kur’an ayının geleceğinin müjde-cisi hepimizin malumu mübarek üç aylardır. Bu aylar kıymeti bilinmesi gereken o kutlu atmosfere hazırlık aylarıdır. Hazırlık ayları diyoruz, çünkü gelen on bir ayın sultanıdır, şahıdır. Kur’an, iman ayıdır. Tabi ki böyle bir ay için hazırlık gerekir. İşte bize bu manaları çağrıştıran bize onu ha-tırlatan Regaip Kandili bir haberdir. Regaip elde edilmesi arzu edilen değerler manasına gelmek-te olup; sanki bize hazırlanın dermişçesine, bu ayda ameller kat kat se-vaplarla ödüllendirilir, de-ğerler yücelir, bire on, ona yüz gibi yükselir. Mü-min olarak bizler anlarız ki, o gece Allah Teâlâ kullarını günah kirle-rinden arındırıp saf ve du-ru bir şekilde Ramazan’a çıkarmak istemek-tedir. Bir fırsattır, sair gün ve gecelerden farklıdır. Diğer bir fırsat İsrâ ve Miraç gecesidir. O gecede Nebi Zişan’ın hakka yürüyüşü, yükselişi hatıra gelir. Bizler de Rabbimiz’e o gecede dua, ni-yaz, tesbihatımız ve bilhassa secdelerimizle en yüksek mevkilere ulaş-mak için Nebiyyi Muhte-rem gibi miraç eder, Hakk’ın huzurunda O’na yaraşırcasına kulluk etmek için gayret sarf ederiz. Onun Rabbiyle ko-nuşması gibi Kur’an’la hasbihal ederiz Rabbimiz’le. Şabân ayına varıl-dığında on beşinci gecesi Berat gecesi olup kulun Hakk’tan artık affo-lunduğuna dair beratını aldığı gecedir. Bu gece hakkında Rabbimiz Du-hân sûresi 34. âyetlerinde ’Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu (Kur’ân’ı) mübarek bir gecede indirdik. Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir.? Kur’ânı Kerim’in Beyti Ma’mur’a bi-zim dünyamıza en yakın olan birinci semaya indirildiği gecedir. O ge-cede kul-ların rızık ölüm ve daha birçok hayatlarının ayrıntılarını alaka-dar eden emirler verilir, her şey Hakk tarafından tayin edilir. Rabbimiz dünya semasına iner, kullarının bütün isteklerine cevap verir, ka-bul eder. Bağışlananların sayısı Kelb Kabilesi’nin sürülerinin tüylerinin sayı-sından daha fazladır. Ramazan ayındaki Kadir Gecesi ise bin aydan hayırlı bir gece olup Kur’ân’ın Peygamberimiz (s.a.v)’e inmeye başladığı gecedir. Sizce de bu geceler birer fırsat ve hazırlık geceleri değil midir? Hadiste geçtiği şekliyle, Receb ayının Allah’ın ayı oluşu, şabân ayının Pey-gamberimiz’in ayı oluşu, ramazan ayının ümmetin ayı oluşu yalnız ge-celerinin değil bu ayların bütünüyle değerlendirilmesi gereken aylar olduğunun bir işareti değil midir? Peki bizim bu aylarda istifademiz ne kadar! Bunun hesabı içersinde olmamız gerekmez mi? Yalnız kandil gecelerinde kılınan kaza namazları mıdır istifademiz, dinleyeceğimiz birkaç mevlithanın güzel sesleriyle aşka gelmemiz mi? Elbette bu aylar; alışageldiğimizin ötesinde gündüz ve geceleriyle istifade edilen her anı inci tanesi gibi değerli gün ve gecelerin hepsinde tefekkür, tedebbür, zikir ve tesbihatların hepsini ayların tümüne yayarak her anını dolu do-lu yaşayarak geçirmemiz gereken aylardır. Madem ki Rabbimiz böyle bir nimet vermiştir, bu nimetin kadri bilinmelidir. Aslında iletişim araçlarımıza baktığımızda bu konunun nasıl ihmal edil-diğini anlamak hiç de güç değildir. Recep ve şabân aylarında kandil gece-leri birkaç kanaldaki mevlid ve vaazlardan da-ha fazlasını bula-mazsınız. Halbuki Üç Aylar’ın fazileti yalnız kandil gecelerinden ibaret değildir. Madem ki Recep ayı Allah’ın ayıdır, O’nun rahmeti, kullarının günahlarını affetmesi hatıra gelip ’O’na daha fazla kulluk etmeli’ deyip harekete geçmeli, şabân Sevgili Peygamberimiz’in ayıdır deyip, ona çokça salât ve selâm getirilmeli değil midir? Aynen Kutlu Doğum Haf-tası etkinlikleri gibi Peygamberimiz’i daha çok tanıtmak için düzenle-nen anma merasimleri düzenlenmeli, o anılmalı ve o hatıra gelmeli. İletişim araçları Sev-gili Peygamberimiz’e bu ayda daha çok yer verme-li. Bu ayda peşi peşine oruç tuttuğu ve benzeri halleri hazırlanacak pa-nellerde dile gelmeli, halk ramazana kadar o atmosfere doğru hazır-lanmalıdır. Sebebi her ne olursa olsun Üç Aylar’ı mevlitlere hapsetmek, birkaç programda onu hatırlamak bir dinî kültür eksikliğidir. Oysa bu kutlu atmosfer, mesela Mısır’da her gece düzenlenen Hüseyin Camii önünde ve diğer büyük camilerde el-Ezher âlimleri çağırılarak, kurulan çadırlarda paneller düzenlenerek anlatılmakta, halk kadını ve erkeğiyle bilgilendirilmekte, televizyon, radyo ve gazeteler günübirlik bu panel-lere yer vererek teşvik edilmektedir. Bu manevî anlamlar insanlara de-ğişik şekillerde anlatılmaya çalışılmaktadır. Sahâbe (r.anhüm), Rasûl-i Ekrem’i takip etmiş, o ne yaparsa onu yapmaya çalışmış, izinden git-mek için bütün güçlerini sarf etmişlerdir. Onlar Sevgiliyi görüyor ve ta-kip ediyorlardı, ya bizler! Bizler onun gibi bir Rehber’in çağında yaşa-mıyoruz. O zaman onun söz ve hareketlerini ancak onu anlatan diller-den dinleyerek yahut onu anlatan kitaplardan okuyarak belki bu açı-ğımızı telafi edebilmemiz mümkün gözükmektedir. Tabi ki bu bilinç-lenme için kurum ve kişilere çok görevler düşmektedir. Mesela belli bir kesimi Hıristiyan olan Mısır’da bu konudaki bilinçlenme sayesin-dedir ki ramazan ayında bizdeki kadar açık olan lokantaları orada nadiren görür, oruç tutmayanların tutanlara saygısını hissedersiniz. ’Rahman Sofraları (Mâidetu’r-Rahman)’ diye adlandırılan iftar sofraları orada hemen hemen her camide, hatta işlek sokak ve halkın yoğun olduğu yerlerde yine bu bilinç sayesinde kurulur, zenginfakir ayırımı olmaksı-zın herkes istifade eder, evine geç kalan bu sofralarda iftar etmekten çekinmez. Bizde iftar sofralarının geçmişi pek uzak değildir, ama bizde de başlamış olması sevindirici bir gelişmedir. Ramazan, ümmetin ayı-dır, toplu halde yenilir içilir, Allah Teâlâ’ya hamd ve senalar edilir. Mekke ve Medine’de sizi kurmuş oldukları sofralara oturtmak için ade-ta yalvaran zenginler bulursunuz. Zengin ama bilinçli; biliyor ki ’Bir ki-şiye iftar ettiren o kişinin sevabı kadar sevap alır.? Bunun için hiç üşenmez ve çekinmez, bizatihi o sofrada herkese hizmet eder. ’Niçin siz de oturup iftar etmiyorsunuz?? dediğinizde size ’Hizmet eden kavminin efendisidir.? hadisini deyiverir. Yine bu aylarda Mısır’da Ehli Beyt’in makamları ziyaret edenlerle dolup taşar. Dualar edilir, eller Hakk’a yönelir, Rahman’ın rahmeti kazanılma-ya çalışılır. İzâatu’l-Kur’an (Kur’an Radyosunda)ki hatim ve Kur’an ha-fızlarının okuyuşlarının biri biter biri başlar. Bu yayın biri olmaz ise di-ğer sokakta, ev ve dükkânların birinden sesli olarak dinlenir ve dinleti-lir. Ve hiç kimse bundan rahatsızlık duymaz. Hali vakti yerinde olan in-sanlar Kurralar (Kur’an hafızları)nı davet ederek çadırlarda Kur’an ziya-fetleri verirler. Halk bu tür etkinliklere büyük bir heyecanla katılır ve is-tifade ederler. Bayram gelince yine toplu bayramlaşmalar, Bayram namazlarında ka-dınlara yer ayrılarak camiler insanlarla dolar taşar. Kadınlar ilmî olarak doyurucu olan bayram vaaz ve hutbelerini duysunlar ki, evlerde bay-ram havası tam olsun; çocuklar gelir ki küçükken bu ulvî yaşayıp öğre-nip büyüdüğünde yabancı kalmasın. İşte bu ve buna benzer ulvi payeler bizim yaşam biçimimiz olmayınca bizim bu ay ve gecelerden istifademiz ancak yüzeysel ve günlük olarak kalmaya devam edecektir. Gayemiz bu yazıdan bu ayların kıymetini biraz daha iyi anlayabilmek, diğer Müslüman toplumlarda olduğu gibi dinî bir yaşam biçimi haline getirip onun özümsenmesidir. Yoksa topluca bütün bir toplum olarak birkaç mevlit ve birkaç programla geçiştirme herhalde doğru değildir. Rabbim bize bu kutlu atmosferden istifade imkânını toplum olarak bahşetsin.
BU DERGİYE EMEGİ GEÇENLERDEN ALLAH RAZI OLSUN ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN