Özlenen Rehber Dergisi

54.Sayı

Ramazan ve Biz

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 54. Sayı
Mü’minin geçmişe olan özlemi, geçmişin çekiciliği ve gizemi hep var olagelmiştir. Bu özlem kimi zaman ferah bir iklim, temiz bir çevre ya da safiyetini koruyan bir kültür özleminden kaynaklanırken, kimi zaman da en baskın motivesiyle, hiç eskimeyen ve eskimeyecek olan, tazeliğini ve diriliğini hâlâ ilk günkü gibi koruyan Asr-ı Saadet atmosfe-rini içtenlikle te-neffüs arzusundan kaynaklanır.
Zamanı geri çevirip de Saadet asrına dönme imkânımız yok; ama o gün yaşanan güzellikleri bu güne taşıyarak, o saadet dilimini bu za-manda yaşama, o sevgileri bu zamanda tatma imkânımız elbette var-dır. Nasıl mı? Tabii mü’minler için şaşmaz iki ölçü ve rehberin sesine kulak vererek. Gönüllerimizdeki daraltılara, zihinlerimizdeki tereddüt-ten, güzel ahlâk ve amellerimizdeki eksikliklere kadar her hacetimize bir ışık vardır onlarda. Bulan, ne aradığını ve nerede araması gerektiği-ni bilirse maksada erer. Gelin aynanın karşısına geçelim ve kendimizi kontrol edelim. İşte sadedinde bulunduğumuz Üç Aylar ve ramazan-ı şerif. Gelin oradan başlayalım. Bizler nasıl biliyor ve yaşıyo-ruz ama asıl olan, ölçü olanın hâli nasıldır. Sevili Peygamberimizin ve Güzide Asha-bının ramazan ve bayramları nasıldı? Bu sorunun cevabı bütün amelle-rimize ışık tutacaktır.
Ramazana Hazır Olmak
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ramazanın hazırlığına receb ve şabân aylarını ihya ederek başlarlardı.
İftar Sünneti
Malum olduğu üzere ramazanda iftar çok önemlidir. Günümüzde umumiyetle iftar akşam namazdan önce yapılmaktadır. Hatta yemek-ten sonra bir de çay içelim, birazcık dinlenelim derken akşam namazı-nın edası bazen yatsı vaktine kadar uzatılmaktadır. İftar için yeterli va-kit olsun diye ramazana mahsusu olarak yatsı ezanı tehir edilmektedir. Aslında yatsının vakti daha erken girmektedir. Bir diğer hata ise şudur ki; haklımız bu hususu bilmediğinden çoğu kez akşam namazını yatsı vakti girdikten sonra kılmaktadır. Yani bir vakit namazı kazaya kalmak-tadır.
Ramazan ile ilgili olarak nakledilen rivayetlerde bu durumun Sün-net-i Seniyye’ye muvafık olmadığını, müşahede etmekteyiz. Peygam-berimiz (s.a.v.) devrinde namaz ibadetine sair günlerde olduğu gibi ramazanda da büyük önem atfedilirdi. Humeyd İbnu Abdurrahmân anlatıyor:
’Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.a.), akşam namazını, gecenin karanlı-ğını (ufukta) görür görmez daha iftarı açmadan kılarlar, namazdan sonra da oruçlarını açarlardı. Bunu ramazanda yaparlardı.? (Muvatta, Sıyâm 8)
Enes (r.a.)’in İbnu Ebî Şeybe’de kaydedilen diğer bir rivayetinde ise Hz. Peygamber (s.a.v.), bir yudum su ile de olsa iftar etmeden namaz kılmazmış. Bu iki rivayetin ortak yönü akşam namazının ramazanda geciktirilmemesidir. Takvaya en uygun olan davranış, akşam vakti gir-diğinde orucu bir yudum su ile ya da hurma ile açıp hemen Akşam namazını ikame etmek akabinden de hemen iftar etmektir. Zira birçok hadis-i şerifte iftarın geciktirilmemesi öğütlenmiştir. Ebû Hureyre (r.a.) bu hususta şu kutsî hadisi rivayet ediyor:
’Benim en sevgili kulum, vakti girer girmez iftarını açandır.? (Tirmizi, Savm13)
Bununla beraber bir kişi iftar sofrasında akşam namazını geciktire-cek kadar sofrada oyalanmadan yemeğini yiyip akşam namazını ikame etmiş olsa günah işlemiş olmaz.
Ramazana Akşam Namazını Cemaatle Kılma
Hadis-i şeriflerde, ’Ramazan ayında cemaatle kılınan akşam namaz-larının Kadir Gecesi’ne denk sevabı ve fazileti olduğu? zikredilir. Bu sünnet neredeyse unutulmuş durumdadır. Zira insanlar iftar ezanını sofra başında beklemekte ve akşam namazını camilerde cemaat halin-de kılmamakta olup kültürümüzde bu şekilde âdetleşmiştir. Bu durum ramazan ayında akşam namazlarını cemaatle kılmaya engel değildir. Kişinin evinde, ailesiyle varsa misafirleriyle birlikte bu sünneti işlemeleri mümkündür ve çok güzel bir çığır açılmasına da vesile olunmuş olur. Evet, ailelerimizle birlikte muhakkak akşam namazını cemaatle kılmaya gayret edelim inşallah.
Teravih Namazları
Şüphesiz ki ramazan ayı denilince geceleri kılınan ve sadece bu aya mahsus olan Teravih namazları da akla gelir. Sahabe-i Kiram efendile-rimiz bu namaza o kadar önem verirlerdi ki rivayetler, onların gece geç vakitlere kadar, hatta sahur vaktine kadar namaz kıldıklarını belirtir. Kütüb-i Sitte’de kaydedilen bir rivayette Ebu Zer’i Gıfari (r.a) hazretle-rinin Mescid-i Nebi’de teravih namazı kılarken, bu namazın çok uzun sürmesi sebebi ile sahur vaktinin çıkma ihtimalinden dolayı kölelerine ve hizmetçilerine çabucak yemek hazırlamalarını emretmesi çok mani-dardır. Bu gün hâlâ bu güzel sünnet ramazanda Medine-i Münevve-re’de Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin Mescidin’de devam etti-rilmektedir. Zamanımızda ise, maalesef bazı müslümanlar ramazanda bu ibadete gereken önemi göstermediklerini müşahede etmekteyiz. Bu mübarek günlerde, bilhassa kandil gecelerinde Televizyonlarda icra edilen mevlit programlarını ve diğer dini programları izleyerek kandil gecelerini ihya ettikleri vehmine kapılmaları gerçekten çok düşündürü-cüdür. Ramazan Peygamberimizin ümmetinin ayıdır. Her kim O’nun (s.a.v.) ümmetinden ise yine O’nun gibi fedî gayrette bulunması, ra-mazanı ihya etmesi gerekir.
İtikâf İbadeti
Peygamberimiz (s.a.v.)’in özellikle ramazanın son on gününde iba-dete ve bilhassa itikâf ibadetine apayrı bir önem verdiği her müslümanın bildiği bir husustur. Efendimiz (s.a.v.) Kadir Gecesi’ni sa-dece 27. gece olarak görüp de ibadetle geçirmez, ramazanın son on gününün bütün gecelerinin her birisini Kadir Gecesi’dir, diye ibadet ve taatla geçirirdi. Bu son on günü ibadetle geçirebilmek için itikâf sünne-ti ne kadar manidardır ve güzeldir. Maksat rahmet ve af ummanından büyük bir pay almaktır.
İtikâf, mü’mini tamamen bir köşeye hapseden bir tür ruhbanlık sis-temi değil; dışarıda karşılaşacağı küfür ve isyan rüzgârlarına karşı iç âleminde manevî kuvvet depolama yeri, yine iç âlemini bütün masivaların ağırlığından arındırma ortamı, kısacası Hakk’a kullukta ne-bevî bir eğitim sürecidir. Ve mu’tekif, bu süreçte kendisine bahşedilen kuvve-i maneviye ile tekrar halkın arasına karışır. Hem kendini hem de çevresini ıslah, iflah ve irşat noktasında daha kuvvetli ve tesirli olur. Halkın içinde hak üzere Hakk’la bera-ber olur. İyiliği emreder, kötülük-ten nehyeder.
Bayram Geceleri
Maalesef bugün müslümanlar olarak göz ardı ettiğimiz hususlardan birisi de, bayram geceleridir. Burada dikkatimizi çeken husus, bayram gecesinde teravih namazı gibi bir ibadet de olmamasına rağmen özel-likle bu gecenin ibadetle geçirilmesi tavsiye edilmektedir. Çünkü insan-ların ibadet hususunda en çok gaflete düşecekleri gecelerden birisi de bayram geceleridir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.) bu gecelerin ibadet, taat, dua ve zikrullahla ihya edilmesini tavsiye buyurmaktadır-lar. Ebu Ümâme (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Kim her iki bayramın da gecesini, Allah’tan sevap umarak ibadetle geçirirse kalplerin öldüğü günde kalbi ölmez.? (İbn-i Mâce, 563, 1782) ’Kalple-rin öldüğü gün’ lafzından kıyamet gününün kastedilmesi muhtemel-dir. Bazı âlimler ’dünya hayatı’ kastedilmiş olabilir de demişlerdir. Nite-kim dünya sevgisi galebe çalan zengin ve diğer sağlıklı kimselerin ölü sayıldığını ifade eden nasslar mevcuttur. (En’âm suresi, 6/122).
Ulema, ’Biri ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanların arasında yürüyecek bir nur verdiğimiz kimse, içinden çıkamayacak bir halde ka-ranlıklarda kalan kişi gibi olur mu hiç?? (A’raf suresi, 7/122) âyet-i ke-rimesindeki ’ölü?den murad ’küfür?dür; ’diri?den murad ise ’iman?dır diye tefsir etmişlerdir. Bu anlama göre, Bayram gecelerini ihya eden kimselerin kalpleri ölmez, demektir. Yani ölürlerken imanla ölüp ahirete öyle iman üzere giderler, demektir. Çünkü yukarıda zikre-dilen hadis-i şerif ve bu âyet-i ke-rime, bu anlama delalet etmekte ve bütün müslümanlara bu müjdeyi vermektedir. Bu bakımdan bayram gecelerini de ibadet, taat ve zikrullah ile geçir-meye özen göstermeliyiz. Hele de ’bayram özel programları’ adı altın-da yayınlanan programlardan ve işlenen günahlardan kendimizi ve ai-lemizi korumalıyız.
Bayram Sevinci
Yine burada önemle üzerinde durulması gereken bir husus daha vardır ki o da şudur; acaba bizler müslümanlar olarak ramazan ayı git-tiği için mi bayram yapıyoruz? Hâlbuki mübarek olan ve Peygamberi-miz (s.a.v.) Efendimizin: ’Ümmetimin Ayıdır? buyurduğu bu mübarek ayın çıkması ile hiç bayram yapılır mı? Bu soruyu kendimize hiç sorduk mu?
Bu bayram, ramazan ayı gittiği için değil, günahlar affolunduğu ve büyük sevap ve nimete kavuşulduğu içindir. Bayramı bu idrak ile kut-lamalıdır. Ve acaba affolunduk mu? İşte bunun muhasebesi yapılmalı-dır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: ’Bayram sabahı müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca, Allah’u Teâlâ, melekle-re, ’İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?’ diye sorar. Melekler de, ’Ücretini almaktır’ derler. Allah’u Teâlâ da, ’Siz şahit olun ki, ramazan-daki oruçların ve namazların karşılığı olarak kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım! Bugün benden isteyin, izzet ve celâ-lim hakkı için istediklerinizi veririm’ buyurur.? (Beyhakî)
Yine Beyhakî’deki bir rivayette Peygamberimiz (s.a.v.): ’Ramazanın son günü Allah’u Teâlâ, oruç tutanları affeder? buyurunca, Ashab-ı Ki-ram, ’Yâ Rasûlallah! O gün Kadir Gecesi mi?’ diye sual etti. Peygamber Efendimiz; ’Bilmez misiniz ki, iş yapana, işi bitirince ücreti verilir? bu-yurmuştur.
Netice olarak bayram, ibadet ve taatin kabul olduğunun belirlen-mesi, günahların affı, suçların hasenata tebdil edilmesi ve derecelerinin yükseldiğinin müjdesi üzerine yapılmalıdır. Rabbim bu nimeti tüm mü’min kardeşlerimiz lutfetsin?
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • emre

    cok iyi yorunlar

1 kişi yorum yazdı.