Özlenen Rehber Dergisi

73.Sayı

Velâdet-i Nebiyyi Zişan...

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 73. Sayı
SEMAYI BÜTÜN HAŞMETİYLE AYDINLATAN NUR (S.A.V.)Yeryüzünde gelip geçmiş insanların en mümtaz ve müstesna fertleri, Hz. Âdem ile başlayan Peygamberler silsilesidir. Bu silsilenin en mükemmel ve en büyük halkasını da, hiç şüphe yok ki son Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) teşkil eder.Zira O, kendisinden evvelki Peygamberlerin bütün yüksek ahlâk ve âli seciyelerini kendisinde toplayarak “Hâtemü’l-Enbiya” manası ile bütün Peygamberlere reis, onların dinlerinin aslına varis, kendisinden sonra gelen ve onun terbiye ve irşadı ile kemal bulan milyonlarca evliya ve sülehâya üstat ve muallim olmuştur.Nitekim Hz. Nuh (a.s.)’ın şükrü, Hz. İbrahim (a.s.)’ın dostluğu, Hz. Musa (a.s.)’ın ihlâsı, Hz. İsmail (a.s)’ın vaade sadakati, Hz. Yakup ve Hz. Eyyüp (a.s.)’ların sabırları, Hz. Davûd (a.s.)’ın özür beyanı, Hz. Süleyman ve Hz. İsa (a.s.)’ların tevazuları ve diğer peygamberlerin tüm güzel ahlâkları Peygamberimiz (s.a.v.)’de toplanmıştır. Cenâb-ı Hakk (c.c.) Sevgili Habîb’ine: ”İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Rasûlüm!) Sen de onların tuttuğu yola uy. ” (En’am sûresi, 6/90) buyurarak onlarda tek tek bulunan bu güzel ahlâkların hepsini kendisinde toplamasını da emretmiştir.Onun nurundan evvel, kâinat umumi bir matem içindeydi. Onun getirdiği nurla, kâinat birden şenlenerek Cûş-u huruş içinde muhteşem bir zikir ve şükür mescidi haline gelmiştir. Mevcudat, artık birbirine düşman değil, kardeş olmuş, ebedi yok oluştan kurtulmuş, Hâlık-ı Zülcelâlin sonsuz saadetler ülkesi olan Cennetine davetli aziz birer misafir durumuna gelmişlerdir.O âlemler fahri, 23 sene gibi kısa bir zamanda, kendi çocuklarını bile canlı canlı toprağa gömen o cahiliye toplumundan, en medeni milletlere medeniyet dersi verecek derecede yüksek seviyeli bir cemiyet meydana getirmiştir.Tevhid davasını omuzlandığı gün, yeryüzünde inanç ve fikirlerini paylaşacak bir tek kişi bile yoktu. Vefatından az önce Arafat dağında îrad buyurdukları veda hutbesi esnasında ise, etrafında altından halkalar halinde yüz bini aşkın Sahabî bulunuyordu. Bin dört yüz küsür sene sonra, bugün ise, Onun getirdiği nurun etrafında renkleri ayrı, dilleri farklı, fakat inanç ve gönül birliği içinde bulunan iki milyara yakın ümmeti mevcuttur.Cenâb-ı Hakk (c.c.), insanlığın babası Hz. Âdem’i yaratmıştı. Başını kaldırıp bakan Âdem (a.s.), Arş-ı Âlâ’da muazzam bir nur ile bir isim yazılı gördü: ”Ahmed.” Merak edip sordu:- “Ya Rabbi, bu nur nedir?”Allah’u Teâla buyurdu: - “Bu senin zürriyetinden bir Peygamberin nurudur ki, Onun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed’dir. Eğer, O olmasaydı, seni yaratmazdım!” (Kastallânî, Mevahibü’l-Ledünniye, 1/6)Bir gün Ashabdan Abdullah bin Cabir (r.a.):- “Yâ Rasûlallah! Bana, Allah’ın her şeyden evvel yarattığı şey nedir, söyler misin?” dedi. Şu cevabı verdiler:- “Her şeyden evvel senin Peygamberinin nurunu, kendi nurundan yarattı. Nur, Allah’ın kudreti ile dilediği gibi gezerdi. O zaman ne Levh-i Mahfuz, ne Kalem, ne Cennet, ne Cehennem, ne Melek, ne Sema, ne Arz, ne Güneş, ne Ay, ne insan ve ne de cin vardı.” (Kastallânî, a.g.e., 1/7)Semâ’yı bütün haşmetiyle aydınlatan nur, sonra ilk olarak Hz. Âdem’in alnında parladı. Sonra bir peygamberden diğer bir peygambere geçerek İbrahim (a.s.)’a kadar geldi. Ondan da oğlu Hz. İsmail’e intikal etti.Peygamberlerin babası olarak anılan Hz. İbrahim’in iki oğlu vardı: İshak ve İsmail (a.s). O, oğlu İshak’ın neslinden birçok peygamberin geleceğini Cenâb-ı Hakk’ın ilhamı ile bilmişti; ancak çok sevdiği eşi Hacer’den dünyaya gelen oğlu İsmail’in (a.s.) neslinden peygamber gelip gelmeyeceği meçhul idi. Bununla birlikte ahir zamanda büyük bir peygamberin gönderileceğini de biliyordu. Bu sebeple de, son peygamberin çok sevdiği oğlu İsmail’in neslinden gelmesini de şiddetle arzu ediyordu. Bu arada ilk bânisi Hz. Âdem olan yeryüzünün ilk mabedi Kâbe, uzun zamanın geçmesi ile yıkılmış, adeta yerle bir olmuştu. Hz. İbrahim bu mukaddes binanın tekrar inşası için Cenâb-ı Hakk’tan emir aldı ve oğlu İsmail’le birlikte derhal çalışmaya koyuldu.Kâbe’nin inşası tamamlanınca, baba oğul ellerini Dergâh-ı İlâhiye açarak şöyle yalvardılar:“Ey Rabbimiz! Neslimizden gelen Müslüman ümmet içinden bir peygamber gönder ki O, onlara âyetlerini okusun, Kitabı ve hükümlerini öğretsin. Onları günahlardan temizlesin!” (Bakara sûresi, 2/129.)İşte, Cenâb-ı Hakk, yapılan bu samimi duayı cevapsız bırakmadı ve Hz. İsmail’in neslinden peygamberlerin reisi Hz. Muhammed (s.a.v.)’i göndererek kabul etti. Bu gerçeği Kâinatın Efendisi, “Ben, Babam İbrahim’in duasıyım...” buyurarak ifade etmişlerdir. (Suyutî, Camiu’s-Sağîir, Hadis no: 2703)Çok şeyi unutturan, eskiten ve duyulmaz hale getiren zaman, Kâinatın Efendisinin nurani sedasını değil unutturmak, eskitmek, belki daha gür bir şekilde günümüze kadar aşk ve şevk içinde taşımıştır; Kıyamete kadar da daha parlak bir surette taşıyacaktır. Bu gün Onun Asr-ı Saadetinden gelen kudsî eda ve sedası, ruhlarımızı, gönül ve vicdanlarımızı bir başka tatlılık, bir başka heyecan ve bir başka haşmetle okşamaktadır.Bu gün insanlığın Onu anlamadıkça, sevmedikçe ve hayat bahşeden prensiplerini kendisine rehber edinmedikçe sıkıntı, sarsıntı ve buhrandan kurtulması mümkün değildir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • M. serdar coşkun / K

    Mustafa hocama tesekkurlerimi sunuyorum güzel ilmi yazılarına bir yenisini daha eklemiş...... Allah razı olsun kendilerinde.......

  • M HAKKI

    ALLAH CC RAZI OLSUN ÇOK GÜZEL VE SADE BİR ANLATIM TEŞEKÜRLER REHBER AİLESİ

2 kişi yorum yazdı.