Âşkın ile âşıklar yansın Yâ Rasûlâllah
İçip âşkın şarabın kansın Yâ Rasûlâllah
Ol seni sevenlere, kıl şefaat anlara
Mü’min olan tenlere, cânsın Yâ Rasûlâllah
Yunus EMRE
KUS BİN SÂİDE’NİN SÛKU UKÂZ’DA OKUDUĞU HİKEMÎ HUTBESİ
’Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur. Olacak olur, yağmur yağar, otlar biter, çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Hadiselerin ardı arkası kesilmez, birbirini takib edip kovalar.’
’Kulak veriniz, dikkat ediniz! Gökte haber, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir saray döşemesi, gökyüzü yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp uykuya mı dalıyorlar?!’
’Yemin ederim. Allah’ın indinde bir din vardır ki şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir ve Allah’ın gelecek olan bir peygamberi vardır ki gelmesi pek yakındır. Gölgesi başınız üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki; O’na inanacak, O da ona doğru yolu gösterecek. Ne yazık o talihsize ki; O’na isyan edecek ve karşı gelecek!... Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere!’
’Ey İyâd halkı! Hani babalarınız ve dedeleriniz; hani süslü köşkler ve taştan evler yapan Ad ve Semûd; hani dünya varlığına aldanıp da başında bulunduğu kavmine: ’Ben sizin en büyük ilâhınızım.’ diyen Firavun ile Nemrut? Onlar size göre daha zengin ve sizden daha fazla kuvvetli değil miydiler? Bu topraklar onları değirmeninde öğütüp toz etti, yok etti. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi etmeyin, onların yolundan gitmeyin. Her şey batıldır. Kalan ancak Cenâb-ı Hak’tır ki birdir, eşi ve benzeri yoktur. Tapılacak ancak O’dur. Doğmamış ve doğrulmamıştır. Evvel gelip geçenlerden bizim ibret alacağımız şey çoktur.’
’Ölüm ırmağının girecek yerleri çoktur; ama çıkacak yerleri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri dönmüyor. İyice inandım ki herkese olan bana da olacak...’
KUS BİN SÂİDE
’Kus bin Sâide, Son Peygamber’in (s.a.v.) çok yakında geleceğini anlayıp Sûku Ukâz’da herkesin önünde, açıkça Son Nebi’nin (s.a.v.) geleceğini söylerken, Hâtemü’l-Enbiyâ’nın (s.a.v.) orada bulunup kendisine bakarak okuduğu hutbesini dinlediğini bilmiyordu. Aradan çok geçmeden Hz. Muhammed’e (s.a.v.) peygamberlik geldi. Ne yazık ki Kus bin Sâide vefat etmişti. Bu yüzden Peygamber Efendimizle görüşmek kendisine nasip olamadı.’
’İyâdoğulları’nın Kus bin Sâide’den sonraki büyüğü olan Cârud adındaki zat da onun gibi Allah’ın birliğine ve Hz. İsâ’nın (a.s.) dinine inandığı hâlde kavminin büyükleriyle bir gün Peygamber Efendimizin (s.a.v.) huzuruna geldi ve Müslüman oldu. Hâtemü’l-Enbiyâ (s.a.v.) bundan memnun oldu ve: ’İçinizden Kus bin Sâide’yi bilen var mı?’ diye sordu. Cârud da: ’Yâ Rasûlâllah, hepimiz biliriz; hususiyle ben daima onun izinde gidenlerdenim.’ diye cevap verdi. Hâtemü’l-Enbiyâ (s.a.v.) Hazretleri de: ’Kus bin Sâide’nin Ukâz’da deve üstünde: ’Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur... ’ diyerek hutbe okuduğu hatırımdan çıkmaz. Birçok sözler daha söylemişti. Zannetmem ki hepsi hatırımda kalmış olsun.’ dedi. Ebû Bekir de orada bulunuyordu. ’Yâ Rasûlâllah! Ben de o gün Sûk-u Ukâz’da idim. Kus bin Sâide’nin söylediği sözler, hep hatırımdadır.’ diyerek Kus bin Sâde’nin hutbesini sonuna kadar okudu. Bunun üzerine Cârud’un arkadaşlarından birisi ayağa kalkıp Kus bin Sâide’nin şiirlerinden bir kısmını okudu. Harem-i Şerif’te Benî Hâşim’den Hz. Peygamber’in (s.a.s.) peygamberliğini açıkça haber veriyordu. Hâtemü’l-Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz de: ’Umarım ki Cenâb-ı Hak (c.c.) Kıyamet günü Kus bin Sâide’yi ayrıca bir ümmet olarak zuhûra getirsin.? buyurdular.’ (Ahmet Cevdet Paşa, İlâveli Basımı İle Tekrar Kitaplaştıran Muallim Mahir İZ, Neşre Hazırlayan M. Ertuğrul DÜZDAĞ, PEYGAMBER EFENDİMİZ Sallâllâhu Aleyhî ve Sellem, Baskı- Cilt ve Dağıtım Merkezi Erkam Matbaası, İstanbul, 2005. s. 34.)
KUS BİN SÂİDE KİMDİR?
Kus bin Sâide, Arapların ünlü şair ve hatiplerindendir. Belagatı ve etkileyici konuşmasıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. Cahiliye döneminde yaşamış ve peygamberliğin nazil oluşundan birkaç yıl önce haberini vermiş, insanlara gelecek olan peygambere iman etmeyi tavsiye etmiştir. Kus bin Sâide, Allah’ın varlığı ve birliğine inanan, insanları putlardan uzak tutmaya, ölümden sonra dirilmeye inanmaya davet eden ileri görüşlü bir insan olarak tanınmıştır. Son peygamberin geleceğini müjdelediği hutbesini, aralarında Efendimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir Efendimizin de bulunduğu çok sayıda insan dinlemiştir. Necran bölgesinde yaşayan İyâd kabilesine mensuptur. Künyesi Kus bin Sâide bin Amr el-İyâdî şeklindedir.
Necran bölgesinin meşhur hatiplerinden olan Kus bin Sâide’nin hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Necran, ünlü hatiplerin yetiştiği bir bölge olarak tanınmış ve bununla ün yapmıştır. Söz konusu ünlü hatip hakkındaki bilgiler, daha çok tanınıp insanların arasında dolaşmasından itibaren başlar. Şair ve hatip Kus bin Sâide, nasihat maksadıyla aralarında Suriye, Irak ve Bizans’ın da bulunduğu birçok bölgeyi dolaşarak insanlara nasihatlerde bulunmuştur. Kus bin Sâide bu yerlerde bulunan insanlar ile sohbetlerinde akıl, ilim, edep, mal mülk ve mürüvvet konularına değinerek bu konulardaki düşüncelerini aktarmıştır.
Cahiliye döneminde putlara tapmayan nadir insanlardan biri olan Kus bin Sâide, ’Hanif’ diye tarif edilen, azın da azı olan kişiler arasında ismi zikredilmekte olup bu doğrultuda insanlara nasihatlerde bulunduğu bilinmektedir. Bu amaçla Ukâz panayırında toplanan halka, fikir ve düşüncelerini bir çeşit şiir tarzında aktardığı hutbesi meşhurdur. Kus bin Sâide, Cahiliye döneminde insanları Allah’ın varlığı ve birliğine inanmaya davet eden bir şahsiyetti.
Kus bin Saide, henüz peygamberlik gelmeden önce bir peygamberin geleceğini, semavî kitaplardan ve bunların müntesipleri ile bazı hadiselerden edindiği izlenim ve keşif yoluyla öğrendi. Bu bilgiye Peygamber Efendimize (s.a.v.) nübüvvetin nazil olmasından çok kısa bir süre önce ulaştı ve bunu insanlarla paylaştı. Ukaz Panayırı’nda toplanan ve çok kalabalık olan halk topluluğuna seslenerek peygamberin geleceğini müjdeledi. Bu sırada Yüce Peygamberimiz de onu dinleyenler arasında idi. Ancak, ünlü hatip bunun farkında değildi. Kısa bir süre sonra da peygamberlik nazil oldu, vahiy gelmeye başladı; ama, müjdeci o sıralarda vefat etmişti.
KUS BİN SÂİDE’NİN HİKEMÎ HUTBESİNİ ŞERHE DAİR
Önemli bir haber vermek niyetiyle hareket eden kişi, ilk olarak duygu ve düşüncelerini paylaşmak istediği kişileri başına çağırmakla işe koyulur. Hikmet ve sır sahibi Kus bin Sâide de öyle yapıyor.’Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız.’ Kus bin Sâide, Sukû Ukâz’da, kızıl bir deve üstünde Efendimiz (s.a.v.) ve Sıdık-ı Ekber’in de içinde bulunduğu bir topluluğa bir nevi herkesin bildiği; fakat çoklarının gaflet ettiği hakikatleri hatırlatarak: ’Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur. Olacak olur, yağmur yağar, otlar biter, çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Hadiselerin ardı arkası kesilmez, birbirini takib edip kovalar.’ daha baştan hikmete dönük, fasih sözler ifade edeceğini hissettiriyor. Ünlü hitabetçi, bu sözlerle bu dünyaya ait görülen, kozmik, varlık âleminin bir gün kendisine taktir olunan kader ve kazadan sonra mutlaka yok olacağını tefekkür ettiriyor.
Kus bin Sâide’nin yaklaşık on dört asır önce daha Kur’ân-ı Kerim nazil olmadan irâd ettiği bu hutbesinin, bir kısmının âyetlerin anlamlarını kapsayan alanlara dönük, hikemî ifadeler içermesi dikkatlerimizi çok kuvvetlice çekmiştir. Bu hutbenin açıklamasında, bir kısmının âyetlerin anlamlarını kapsayan alanlara dönük, hikemî ifadeleri yine âyetlerin kendileriyle açıklamayı uygun görüyoruz. ’Kulak veriniz, dikkat ediniz! Gökte haber, yerde ibret alacak şeyler var.’ Allah Teâlâ (c.c.) Kur’ân-ı Kerim’deki muhtelif surelerin bazı âyet-i kerimelerinde, gökte ve yerde ibret alınacak nice vakaların ve tevhid delillerin olduğunu aynı manaya gelen; fakat değişik uslûp kaideleri ile açıklıyor. ’O, göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendinden bir lütûf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır.’ (Câsiye sûresi, 45/13.) ’Allah, sizin için o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır.’ (Nahl sûresi, 16/11; konuyla ilgili diğer âyetlere bakınız: Nahl sûresi, 16/13, 65, 69; Tâhâ sûresi, 20/128; Nur sûresi, 24/44; Sebe sûresi, 34/9, 15.)
İlhama, bazı hikmet ve sırlara mazhar, kalbi ve ruhu dönük, daha doğrusu yöneltilmiş insanlar vardır. Hz. Ömer Efendimiz bu gibi insanların başında gelir. Asr-ı Saadet’te çoğu zaman onun duygu ve düşüncelerini istikametinde âyet-i kerimeler inmiştir. Allah katından ve mülkünden dilediği hikmetlerini, sırlarını bu kullarına açar, gösterir. Yani duygu ve düşünceleri Kur’an ve âyetlere uygun düşer. Kus bin Sâide de bu insanlardandır. Muhteviyat olarak incelediğimiz hutbesi bunun açık bir delilidir. Kur’an, sünnet, hikmet ve İslâm inancıyla bire bir örtüşen şiir tadında, sehl-i mümteni bir hutbe?
Kus bin Sâide: ’Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp uykuya mı dalıyorlar?!’ cümlelerini kurarken asla kınanamaz, yanlış yolda olduğu söylenemez; çünkü Efendimiz’e nübüvvet gelmemiş ve Efendimiz daha risaletle görevlendirilmemiştir. Dolayısıyla ölüm sonrası ne olacağı o an için bilinmiyor. Efendimiz’e peygamberlik geldiği sıralarda Kus bin Sâide hayatta olsaydı, risaleti tasdik edeceği çok ama çok kuvvetli bir ihtimaldi. Yukarıda Efendimiz’in de Kus bin Sâide’yi tasdik eden, hatta memnuniyetlerinden dolayı: ’Umarım ki Cenâb-ı Hak Kıyamet günü Kus bin Sâide’yi ayrıca bir ümmet olarak zuhura getirsin.’ demiş olduğu hadis-i şerifi zikredildi. Efendimiz’in (s.a.v.) yıllar sonra Kus bin Sâide’yi hatırlayıp anması da manidar. Zaten Kus bin Sâide Allah’ın varlığına, birliğine, eşinin ve benzerinin bulunmadığına, doğup doğrulmadığına inanan hem Hanif hem de Tevhid ehli bir insandı.’Her şey batıldır. Kalan ancak Cenâb-ı Hak’tır ki birdir, eşi ve benzeri yoktur. Tapacak ancak O’dur. Doğmamış ve doğrulmamıştır.’ bu sözlerle mutabık olan o kadar çok âyet-i celile var ki Kur’ân-ı Kadim’e biraz aşina olanlar bunu bilir.
’Doğrusu, Allah katında din İslâm’dır....’ (Âl-i İmran sûresi, 3/19.) Bu ve benzeri âyet-i celileler Kur’an’da mevcuttur. Hem Allah’ın katındaki hem de bize uygun görerek seçtiği din Kur’an’da ifade buyrulduğu üzere İslâm’dır. ’Yemin ederim. Allah’ın indinde bir din vardır ki şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir.? burada daha başka söz söylemiyorum. Devrin putperest şartlarını da düşünerek Kus bin Sâide’nin hikemî, hakka ve hakikate dönük yönünü sizler takdir edin. Kus bin Sâide’nin sadece tevhide yönelik tespit ve tavsiyeleri yoktur, onun nübüvvete de yönelik tespit ve tavsiyeleri vardır bu hutbesinde: ’Allah’ın gelecek olan bir peygamberi vardır ki gelmesi pek yakındır. Gölgesi başınız üstüne geldi.’ Gerçekten de Kus bin Sâide’nin bu hutbeyi irâd etmesinden kısa bir süre sonra Efendimiz, peygamberlik gibi çok büyük bir devlet ve saadetle şereflendirilerek taçlandırılmıştır. Ne mutlu o kimseye ki Efendimiz’i kabûl ve tastik etmiş, Efendimiz de ona doğru yolu göstermiştir. Ne yazık ki o talihsize Efendimiz’e isyan bayrağını açarak ona harp ilân etmiş, yanlışa sapmıştır. Peygamber Efendimizin hayat-ı nadidelerine bakarsanız onunla beraber ve onun karşısında olan nice insan görürsünüz. Bir Hz. Ebû Bekir Efendimizin, bir de Ebû Cehil’in akibetlerinin ne hâl olduğunu düşünün. ’Ne mutlu o kimseye ki; O’na inanacak, O da ona doğru yolu gösterecek. Ne yazık o talihsize ki; O’na isyan edecek ve karşı gelecek!...Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere!’ Kus bin Sâide daha Efendimiz zuhur etmeden onun yanında ve karşısında olacakların ahvâlini haber veriyor.
Kus bin Sâide’nin bu hutbesinin bütününde bir ölüm düşüncesi var. Kus bin Sâide’yi bu sözleri Mekke-i Mükerreme’de, Sukû Ukâz’da, büyük bir kalabalığa irâd ettiği zaman çok yaşlandığından üzerine çıktığı kızıl deveden düşmemesi için bir insanın onu elleriyle dengede tuttuğu kaynaklarda bahsedilir. Demek oluyor ki çok yaşlıdır. Zaten kısa bir süre sonra da ölmüştür. İnsan yaşlandıkça ve yaşlandığında şu faninin ve içindekilerin boş olduğunu daha çok anlıyor. Yakınları bir bir ölüyor, elbette sıranın bir gün kendisine geleceğini biliyor. Gençlik ise insanı aldatan bir zehir hükmündedir. Tabi ki bu durum herkes için bu şekilde değildir. Nice genç ihtiyar gibi nice ihtiyar da sanki gençliği tükenmemiş gibi genç misali hareketler yapar. Kus bin Sâide tek ayağı mezarda ukbaya yönelmiş bir ruh iklimiyle: ’Ölüm ırmağının girecek yerleri çoktur; ama çıkacak yerleri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri dönmüyor. İyice inandım ki herkese olan bana da olacak... ’ diyerek herkesçe mâlum gerçeklerin altını çiziyor.
Kus bin Sâide’nin Âd ve Semûd, Firavun ve Nemrut ile önceki ümmetler hakkında sarf ettiği cümleler de diğer sözleri gibi Kur’ân-ı Kerim’le örtüşüyor. Bu da gösteriyor ki Kus bin Sâide Semavî kitapları Tevrat’ı, İncil’i incelemiş, tahrif edilmemiş kısımlarından Âd ve Semûd, Firavun ve Nemrut ile önceki ümmetler hakkında bilgiler edinmiş gibi. En iyisini Allah bilir. Allah’a ve gönderdiği peygamberlerine isyan eden Âd ve Semûd kavimlerinin, Firavun ve Nemrut’un başlarına neler geldiği Kur’ân-ı Kerim değişik surelerinin ayet-i kerimelerinde farklı üslûplarla anlatılır. Bu âyetler de hayli çoktur. ’Görmedin mi Rabb’in ne yaptı Âd kavmine?’, ’Sütunlar sahibi İrem’e?’, ’Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.’, ’Vâdide kayaları yontan Semûd kavmine?’, ’Kazıklar sahibi (güçlü, kuvvetli) Firavun’a?’, ’Bunlar ülkelerde azmışlardı.’, ’Oralarda çok bozgunculuk yapmışlardı.’, ’Bu yüzden Rabb’in onların üstüne azap kamçısı yağdırdı.’, ’Kuşkusuz Rabbin her an gözetlemededir.’ (Fecr sûresi, 89 /6-14.)
Efendimiz’in doğum yıldönümü nevbahar gibi yine geldi ve çattı. Yüzlerimiz pırıl pırıl; kalplerimiz, ruhlarımız kıpır kıpır... Rehber Ailesi olarak her zamanki gibi Nebilerin ve Rasûllerin Şah’ı, Efendiler Efendisi, İnsin ve Cinnin Peygamberi’ne özel bir dergi çalışmasıyla sevgili okurlarımızla buluşuyoruz. Ne mutlu bize ve sizlere...
Ben Rabb’ime kendisine kul, Habibi’ne ümmet olma şerefini bahşettiği için her zaman müteşekkirim ve hamdediyorum. En nihayette de ruhumuzu bu akide üzerine kabzetsin. Tevhid, nübüvvet ve risaletsiz bu hayatın hiç bir anlamı yoktur. Eğer hayatlarımızda bu kıymetler yoksa, nefisler ve şeytanlardan başka ne vardır?!... Doksan dokuz ismiyle vasıflı bulunan, Kelâm’ında Ulu Zat’ını senâ ettiği üzere olan, lutfuyla maddî ve manevî hazinelerinden sayamayacağımız kadar nimet bahşeden, cömertlerin en cömerdi Allah’ımız bizleri, bize bırakmayarak peygamberlerine, sevdiği kullarına yardım ettiği gibi bize de yardım etsin, sırat-ı mustakime erdirsin, günahlarımızı affetsin... O’na her hâl ü tavrımızda o kadar ihtiyacımız var ki... Önce Allah’a sonra Efendimiz’in yüce ruhuna sığınıyorum. Selâm hidayete (Kur’an ve Sünnete) bağlı olanların üzerine olsun... Dua ile?
Rasûlullah'ın Risâletten Önceki Âşıkları?
Özlenen Rehber Dergisi 73. Sayı
Hâtemü'l-Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz de: 'Umarım ki Cenâb-ı Hak (c.c.) Kıyamet günü Kus bin Sâide'yi ayrıca bir ümmet olarak zuhûra getirsin.? buyurdular. can alıcı cümle ve bi'setten evvel haniflerin kokusunu ileten bir yazı... Allah cc razı olsun