Şu aciz lisanlarımız ile Rahman’ımızı nasıl övelim? Bütün güzelliğin kaynağı O’dur… Çirkinliğin membaının ne olduğunu düşündünüz? Billâhi nefistir, nefislerimizdir! Ondan bir gafil olmaya gör! Yere gelmez sanılan, sandığınız beliniz yere gelir; nedametler içinde kalır ve en nihayet başlangıç noktanıza hiç istemediğiniz hâlde dönersiniz.
Evet, Rabb’imizin hem bizler üzerindeki hem de diğer insanlar üzerindeki sonsuz nimetlerini, ilmimiz mesabesince, uygun şarlarda ve bir dille anacağız; anlatacağız; O’na şükredeceğiz, hem hamdeceğiz… Her birimiz çobanız ve maiyetimiz altında bulunan, Allah tarafından bizlere ariyet olarak verilenlerden mesulüz; bir baba, evlâdından; bir öğretmen öğrencisinden ve bir imam da cemaatinden…
Dostlar, helâl belli; haram da belli. Bu ikisi arasında kalplerimizi şüphede bırakanlar da var. Şüphelilerden kaçınmak herhâlde takdir ve tâltife şayan amellerdendir. Zikrettiğimiz üzere aşikâr bulunan helâllere ve haramlara dikkat, meşru daireden çıkmamak, şu güzel dinimizin ana kaideleri. Ne kadar hamdedilse azdır ki bir yaşayan Kur’an olan Rasûlullah Efendimizin hayat-ı nadideleri; neyi, nasıl, ne zaman yaptığı ortada. Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler bizlere rotamızı çizmede en mühim iki ayrılmaz nur. Bu iki nur ile ruhlarımızı, kalplerimizi, bedenlerimizi, amellerimizi aydınlatacağız, yıkayacağız, tertemiz yapacağız inşaallah!..
Bizlere ne oldu? İmtihan yurdunda olduğumuzu, asıl yurdun Ahiret yurdu olduğunu unutur olduk. Sayısız nimetler ile bizleri Yaratan Yaratıcı; seni, beni, onu elbet can, mal, canan, makam… ile imtihan edecek. Sabırlı olanları; takdire, kazaya boyun bükenleri müjdeler Rahimin isteği ile Rasûl. Kimi bıraktı ki seni, beni bıraksın. Rabb’i son demlerinde Rasûlullah Efendimiz Hazretlerini can içre canı hem cananı, cennet kokulu Hz. İbrahim Efendimiz ile de imtihan edecekti. Üzerine düşen diğer imtihanlarını sen düşün.
Şu kemiği olmayan, hiç hak etmediği hâlde sahibini övmekten, kardeşinin ölmüş bedeninin etini yemekten uzak durmayan ağızlarımız, dillerimiz döner; durur. Döner, durur da hasetten, malayani sözden hiç sakınmaz. Hem eline hem diline hem de beline sahip olana müjdeler ola…
Kur’an’ın ve O’nun Sahibi’nin dili ile Mü’min ve Müslüman kardeşler olduk. Desenize kardeşlik nerde, biz nerde? Yine nefislerimiz devrede, inatçı bir deve veya keçi gibi ayak direr, kardeşimizle aramızı açar. Boş ver be! Rabb’inin üzerinde hiç mi hatrı yok. O yegâne mutlak güç, kudret, azamet sahibi Kibriya’nın hürmetine kırıl da kırma, incin de incitme…
BİRAZ DA ŞİİR
Gecenin bir vaktinde uyandım. Perdeleri aralanmış olan penceremden bir nur halesi ile ışıl ışıl Ay, dolunay olarak tüm heybetiyle beni tuttu, sarmaladı. Gözlerimi, bu karanlığın bedenini aydınlatan Ay’dan alamadım. Neden sonra geçmiş ile canımın, kalbimin yandığını duydum. Ve şu mısralar kulağıma çalındı:
Gölgesi düşer haki yamaçların üzerime
Güneşin çocuk bedenimi sardığı
Bir nisan ikindisinde
Uyanırım ot ve kefen kokuları ile
Yamalı, yırtık ceplerimde sarıçiğdemler
Susuzluğumu son karlar da gideremez
Hayatım gibi, amelim gibi
Karışık düşlerle Midyat gecelerinde
Bir orta yaşta kendimi bulurum
Karanlıkları O’nun nuru ile parçalayan
Aya uzanırım günahkâr ellerimle
SON SÖZLER
Allah yoluna serdedilmiş, sivrisinek kanadı kadar dahi olan bir hizmeti överiz, önemseriz ve takdir ederiz. Hayırda, hizmet-i İslâmiyede kıskanmamak belki yarışmak lâzım. Hayırlar O’ndan, çirkinlikler nefislerimizden. Hayra vesile kılana tekrar tekrar hamd ederiz. Eğer bir hayra, hizmete muvaffak olmuşsan bil ki bir vesile hükmündesin, müsebbip Allah’tır. Hani derler ya, ’Söyleyene değil, söyletene bak!...’ Biz de deriz ki, ’Yapana değil, yaptırana, nasip edene ve fırsat verene bak!...’ Sözlerimize son verirken Allah’a emanet olunuz… Duâ ile…
“fakat Rabb'inin Nimetini Anlat da Anlat...” (duhâ, 93/11)
Özlenen Rehber Dergisi 95. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.