Kutlu Doğum; Ruhumuz Sana Âşıktır Efendim!...
Özlenen Rehber Dergisi 97. Sayı
RUHUMUZ SANA ÂŞIKTIR EFENDİM!...
Ruhum sana âşık, sana hayrandır Efendim…
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim…
Ecrâm ü felek, Levh u Kalem, mest-i nigâhım,
Dîdârına âşık, Ulu Yezdân’dır Efendim…
Mahşerde nebiler bile Senden medet ister…
’Rahmet’ diyen, âlemlere Rahman’dır Efendim…
Tâ Arşa çıkar her gece âşıkların âhı!...
Medheyleyen ahlâkını, Kur’an’dır Efendim…
Âşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim…
Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim…
Doğ kalbime bir lahzacık ey Nur-i Dilârâ!
Nurun ki gönül derdime dermândır Efendim…
Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın...
Feryâdı bütün âteş-i sûzândır Efendim…
Kıtmîriniz ey Şâh-ı rüsûl, kovma kapından…
Âsîlere lûtfun yüce fermândır Efendim...
Ali Ulvi KURUCU
Kuşkusuz Rabb’imizin sevgisine, sayısız nimetine hamd etmek ve şükretmekten çok uzağız… O’nu sevdiğimizi zannederiz… Sevgisini, rızasını, feyiz ve bereketini diliyor ve dileniyoruz… O’na rızasına uygun bir şekilde her lâhza (an) hamt ve şükrederiz… Efendimiz’e selât ve selâm ederiz… Ey bizlerin Ulu Rahman’ı! Şu mücrim, cahil kulu ve Seni isteyen kullarını; rahmet, mağfiret, rıza kefeniyle sar, sarmala!… Elbet Senden geldik ve Sana dönücüleriz!...
Sağanak sağanak tepemize inen bu rahmet doluları, karları ve yağmurları; bir ölümden sonra gelen diriliş muştularının, rahmetin, nevbaharın, Rasûlullah kokan sarıçiğdemlerin, dahası inşaallah nice güzelliklerin habercisi!… Evet, bir de Kutlu Doğum’un… Varlığımız, varlığı ile kurtulur; hayatımız, hayatı ile durulur; ruhumuz, ruhu ile sükûn bulur; şu yapmacık, ihlâstan uzak sözlerimiz de O’nu anlatır kıymetli olur…
Merhum ve muhterem Ali Ulvî KURUCU Hocaefendi -Allah ona; gelmiş, gelecek ve şu anda hayat sahibi olan cümle Müslümanlara rahmet etsin- ruhları, Rasûlullah Efendimize âşık, kurban, hayran bulunan Ümmet’in kalbi, dili, tercümanı, beyitlere düşen, alev alev tutuşan mısraları olmuştur…
’Ruhum sana âşık, sana hayrandır Efendim…
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim… ’
Bırakınız canlıları, gökteki cisimler (ay, güneş, yıldızlar…); Allah’ın takdirini, taksimini, sonradan kıyamete kadar olmasını arzu ettiği şeyleri Levhî Mahfuz’a, nur mürekkebi ile satır satır yazan, zümrüt renkli yeşil Kalem; her şeyin kaynağı olan Allah’ın nurundan bir zebercet, boyutlarının künhünü sadece Rabbimiz’in bildiği bir yeşil satıh olarak Allah’ın takdirini, taksimini sonradan kıyamete kadar olmasını arzu ettiği şeylerin kaydını tutmuş Levh-i Mahfuz bile gül, çiğdem kokulu Efendimiz’in hayranıdır… Sadece bu yaratılmışlar mı? Ulu Yezdan da O’na ’Habib’ olma makamı vererek en büyük tahtın tacı ile taçlandırmıştır…
’Ecrâm ü felek Levh u Kalem mest-i nigâhım,
Dîdârına âşık Ulu Yezdân’dır Efendim…’
Ana babanın evlâdından kaçtığı, insanların korkudan dehşete kapılarak bir ümit ışığı aradığı o Mahşer sabahında, büyük peygamberler dahi kurtuluş beratı arayan insanları, Rasûlullah Efendimize yönlendireceklerdir. Aşağıya aldığımız sahih hadis, Rasûlullah Efendimizin konumunun Rabb’imiz katında ne denli yüksek olduğunun bir göstergesi ve açık bir delilidir. Ali Ulvî KURUCU Hocaefendi, bu naatlar içinde adeta bir büyük yıldız gibi parlayan naatının üçüncü beytinin ikinci mısrasında aşağıdaki hadis-i şerife telmih yapar.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler (karışacaklar). Hz. Âdem (a.s.) gelip: ’Evlâtlarına şefaat et!’ diye talepte bulunacaklar. O ise: ’Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim (a.s.) gidin! Çünkü o Halilullah’tır…’ diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim’e gidecekler. Ancak o da: ’Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa’ya gidin. Çünkü o Ruhullah’tır ve O’nun kelamıdır!...’ diyecek. Bunun üzerine O’na gidecekler. O da: ’Ben buna yetkili değilim. Lâkin Muhammed (s.a.v.)’e gidin!’ diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara: ’Ben şefaate yetkiliyim!...’ diyeceğim. Gidip Rabb’imin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup Allah’ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamtlarla Allah’a medh u senada bulunacak, sonra da Rabb’ime secdeye kapanacağım.
Rabb Tealâ: ’Ey Muhammed, başını kaldır; dilediğini söyle; söylediğine kulak verilecek; ne arzu ediyorsan iste; talebin yerine gelecektir; şefaatte bulun; şefaatin kabul edilecektir!...’ buyuracak. Ben de: ’Ey Rabbim; ümmetimi, ümmetimi istiyorum!...’ diyeceğim. Rabb Tealâ: ’Çabuk onların yanına git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa denesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!’ diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım. Sonra Rabb’ime dönüp önceki hamd u senalarla hamt ve senalarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, Rabb’im öncekinin aynısı söyleyecek. Ben de: ’Ey Rabb’im, ümmetim ümmetim!...’ diyeceğim.
Bana yine: ’Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!’ denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabb’imin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi: ’Başını kaldır!’ denilecek. Ben de kaldırıp: ’Ey Rabbim; ümmetim, ümmetim!...’ diyeceğim. Bana yine: ’Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!...’ denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabb’ime dönecek, o hamtlarla hamd u senada bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: ’Ey Muhammed, başını kaldır ve dilediğini söyle, sana kulak verilecektir, dile, talebin verilecektir, şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!...’ denilecek. Ben de: ’Ey Rabbim! Bana, ’ Lâilâhe illâllâh!...’ diyenlere şefaat etmem için izin ver!’ diyeceğim. Rabb Tealâ: ’Bu senin için değildir, yahut bu sana ait değildir. Lâkin izzetim, kibriyâm, azametim ve cibriyâm hakkı için yemin ederim ki, Allahîtan başka ilâh yoktur, diyenleri (cehennemden) behemahâl ben çıkaracağım,’ buyuracak." (Buharî, Tevhid, 36; Müslim, İman, 84)
Ya O, ’Ümmetimi, ümmetimi… istiyorum!...’ derken bizler ne yapıyoruz?... Ne vefakar bir Peygamber, ne kıymet bilmez bizler!...
Elbette, ’Rahmet!...’ diyen, ’Âlemlere Rahman’dır…’ "Biz seni ancak âlemlere, ’Rahmet’ olarak gönderdik." (Enbiya sûresi, 107)
’Mahşerde nebiler bile senden medet ister…
’Rahmet!...’ diyen âlemlere Rahman’dır Efendim…’
Bu tutuşup yanan, kor olmuş öyle bir hâldir ki nefisten beslenen, dünlerde kısır biten beşerî âşk değildir. Her gece ruhlardan gözyaşlarında, ahlarda kendini bulan ve perdeler kaldıran bir ebedî aşktır, Allah ve Rasûl’ü içindir. Bu âşkın sırrına erdirilmiş kalp, buhurdan gibi tüter, sevgililerin nurundan gıdalanır ve onlarsız cennetler bile istemez. Âşk kapıda Kıtmir olmayı gerektirir. Bağrı yanık Şair, önce gönlüne yazdığı beyitleri ne etkileyici ve eşsiz mısralaştırır.
Tâ Arşa çıkar her gece âşıkların âhı!...
Medheyleyen ahlâkını Kur’an’dır Efendim…
Âşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim…
Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim…
Doğ kalbime bir lahzacık ey Nur-i Dilârâ!
Nurun ki gönül derdime dermândır Efendim…
Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın...
Feryâdı bütün âteş-i sûzândır Efendim…
Kıtmîriniz ey Şâh-ı Rüsûl, kovma kapından…
Âsîlere lûtfun yüce fermândır Efendim...
Karınca kararınca Rasûlullah Efendimiz için bir şeyler karalamaya çalışıyoruz. Bizlere bu fırsatı ve imkânı veren Allah’a hamd ederiz. Önemli olan Rabb’in razı olduğu bir dünya hayatı yaşamaktır. Bu da Rasûlullah Efendimize uymak ile ancak olur. Efendimiz’e uymamız gerektiğini, O’nun hayatının örnek bir hayat olduğunu ve çok üstün bir ahlâka sahip bulunduğunu Rabb’imiz bizlere bildiriyor. Haydi günaha düşmemeye, ibadetlerin zorluğuna ve imtihanlara sabretmeye!...
Sizler ile bir iki ayet paylaşıp yazımıza nihayet vereceğiz. İman edenler için hazırlanmış Selâm ve Nimet Yurdu’na girmemiz dileğiyle…
"Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir." (Enfal sûresi, 29.)
’Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlâk üzerindesin!...’ (Kalem sûresi, 4.)
ŞİİRDEKİ OSMANLICA SÖZCÜK VE SÖZCÜK GRUPLARI
Ecrâm ü felek: Gök cisimleri, yıldızlar
Levh-u kalem: Allah tarafından takdir edilip yazılmış olan
Mest-i nigâh: Hayran olarak bakma
Dîdâr: Yüz, çehre, sevgilinin yüzü
Yezdân: Allah, hayırları yaratan Ma’bud
Medet: Yardım
Kıtmîr: Ashâb-ı Kehfin köpeğinin adı
Şâh-ı Rüsûl: Peygamberlerin şahı
Buhurdan: Tütsü
Hicrân: Ayrılık
Lahzâ: Kısa zaman, bir bakış
Dilârâ: Gönül alan
Âşık-ı zâr: Ağlayan ve inleyen âşık
Âteş-i sûzân: Yanan ve yakıcı ateş
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.