İnsanları cehaletten, kötü itikattan, manevi karanlıklardan kurtarıp iman nuruna sevk eden, hidayet güneşi Rasûl-i Kibriya Efendimiz 20 Nisan 571, kameri ay olarak da 12 Rebîu’l-evvel, pazartesi günü seher vakti dünyaya gelmiştir.
O nurun gönderilişinden önce âlemi bir karanlık kaplamış, kalpler, ruhlar küfür ve şirkle katranlaşmış, yeryüzü huzurun, saadetin kaynağı olan tevhid inancından mahrum kalmış, insanlar ibadete tek layık olan Allah’ı bırakıp sahte ilah ve putlara tapar halde insaniyetlerini yitirmiş, insanlar zulmün karanlıklarına gömülmüş bir haldeyken dünyaya teşrif etmiş ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.) nuruyla bütün kâinatı aydınlığa sevk etmiştir.
Kâinatta en büyük hadise, hiç şüphe yok ki, O Kâinatın Efendisi’nin dünyaya teşrifleridir. Çünkü O, ’Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik’ âyetinin muhatabı, ’Sen olmasaydın ey Habîbim, ben bu âlemi yaratmazdım.’ sırrının sahibi, Cenâb-ı Hakk’ın Habîbi olmakla şereflenen ilk ve son zâttır.
Kıyamet gününde Livâu’l-hamd sancağının taşıyıcısı, Makâm-ı Mahmud’un sahibi, ilk şefaat edecek ve şefaati kabul edilecek olan, cennet kapıları kendisine ilk açılacak ve ilk girecek olandır. Öncekilerin ve sonrakilerin en hayırlı, en şerefli, en kerim zatıdır.
O öyle bir zâttır ki, Rabbimiz: ’Kim Rasûle itaat ederse bana itaat etmiş olur.’ buyurarak Rasûlüne itaatı kendine itaat kılmıştır.
O öyle bir zâttır ki, Rabbimiz O’nu müjdeleyip, ’Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar’ buyurmuştur.
O öyle bir zâttır ki, Rabbim O’nun ismini zikretmeyeni imadan mahrum etmiştir. O’na en büyük mucize olan Kur’ân-ı Mübîn’i indirmiş, Miraçta O’nunla görüşmüştür.
O, Allah’a çağıran, şâhid, müjdeleyen, uyaran, nurlu bir kandil, ’Beni Rabbim terbiye eyledi de edebimi ne güzel eyledi.’ diyerek yaşadığı ahlâkla kendisine inanan inanmayan herkesi kendine hayran bırakan; adı, manası yerde ve gökte övülen Muhammed olup, son nebî, son rasûldür.
Bütün bunlara binaen elbette O büyük zâtın dünyaya teşrifleri sırasında bir takım harika hadiseler meydana gelmiştir:
1) Teşrif ettikleri gece bir yıldız doğmuştur.
2) Medayin’deki Kisra sarayından 14 burç yıkılmıştır.
3) Kâbe’nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu yıkılmıştır.
4) İstahrabat’ta bin seneden beri yanmakta olan Mecusilerin kocaman ateş yığınları bir anda sönüvermiştir.
5) Takdis edilen meşhur Save gölü bir anda kuruyuverdi.
6) Semave vadisi sulara gark oldu.
7) Dünyaya teşrifleri anında şark ve garbı küçük bir oda gibi aydınlatan bir nur görüldü.
8) Gök kubbeden salkım salkım yıldızlar döküldü.
O âna kadar görülmemiş bu hadiseler ezeli bir kudretle meydana geliyor, ahir zaman peygamberinin zuhurunu haber veriyorlardı. Çünkü O, Kâinatın Efendisi, Rabb’e sevgili olma şerefine nail bir peygamberdir.
Allah’ım, bizlere O Habîbe layık ümmet eyle!
Allah’ım;
- Mağarada dost, hicrette yoldaş, Kevser’de arkadaş olan, miraç hadisesi kendisine sorulduğunda ’Bunu O söylediyse doğrudur’ diyen, sıddîkiyet makamının sahibi Hz. Ebubekir gibi,
- Hak ile bâtılı ayıran, adalet timsali, korkunun giremediği kalbin sahibi, Rasûlullah (s.a.v.): ’Canından da geçmedikçe iman etmiş olmazsın’ deyince, ’Anam babam sana feda olsun’ diyen Hz. Ömer gibi,
- Rasûlullah’ın iki kızıyla evlenip ’Zinnûreyn / İki nur sahibi’ diye anılan, meleklerin bile kendisinden hayâ ettiği, Rasûlullah’ın dünya ve ahirette dostu, kanı Kur’an’a damlayan şehid Hz. Osman gibi,
- Hicrette korkusuzca peygamber yatağına yatan, Uhud’da Rasûlullah’ın her nereye baktımsa sağımda Ali, solumda Ali, arkamda Ali, önümde Ali dediği cesur yiğit, Hz. Fatıma’nın eşi, Hasaneyn’in babası, hiç putlara tapmadan imanla şereflenen Hz. Ali gibi,
- İslâm’dan önce Tâhire, İslâm’la sonra Kübra diye anılan, Rasûlullah’ın ilk eşi, mü’minlerin annesi, Ehl-i Beyt’in nenesi, cennet hanımlarının en faziletlisi, Rasûlullah’ın yegâne dayanağı Hz. Hatice gibi,
- Ayrılığın hasretine daha fazla dayanamayıp altı ay sonra babasına kavuşan, Rasûlullah’ın ’O benden bir parçadır’ dediği babasının annesi(!) Hz. Fatıma gibi,
- İslâm’ın ilk şehidi Hz. Sümeyye gibi,
- Aslanların korkulu rüyası, döne döne savaşan yiğit, Peygamberin sırtını dayadığı Uhud şehidi Hz. Hamza gibi,
- Medine’ye ilk hicret eden, vatanından ayrılan ilk öğretmen, Uhud’da O’na benzediği için şehid edilen Hz. Mus’ab Bin Umeyr gibi,
- Rasûlullah’ı anne ve babasından üstün tutan, Rasûlullah’ın azatlı kölesi, Mûte şehidi Zeyd Bin Harise gibi,
- Kızgın taşlar altında bile Allah diyen, Rasûlullah’ın müezzini Hz. Bilal-i Habeşi gibi,
- Rasûlullah’ın ’Her peygamberin bir veziri vardır, benim de vezirim O’dur, O’nu öldürene cehennemi müjdeleyin’ buyurduğu Rasûlullah veziri Hz. Zübeyr Bin Avvam gibi,
- İsmini Rasûlullah’ın değiştirdiği, Uhud’da yirmi bir yara alıp ayağı sakat kalan, cennete ikramla girecek kul Hz. Abdurrahman Bin Affan gibi,
- ’Eğer dininden dönmezsen hiçbir şey yemeyeceğim’ diyen annesine, ’Bin canın olsa, hepsini de tek tek versen yine de dinimden dönmem’ diyen Hz. Sad Bin Ebî Vakkas gibi,
- Uhud’da Rasûlullah’a gelen oku elleriyle tutup, elleri parçalanan Hz. Talha bin Ubeydullah gibi,
- O’nu görmeden O’nun aşkıyla yanan Hz. Veysel Karanî gibi,
- İslâm uğrunda yurdunu terk eden Muhacir, onlara kucak açıp her şeylerini onlarla paylaşan Ensar gibi,
bizlere de Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi hakkıyla sevip, O’na tam teslim olabilmeyi nasib eyle Allah’ım…
Kutlu Doğum; Âlemlere Rahmet , Efendimiz (s.a.v.)
Özlenen Rehber Dergisi 97. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.