Özlenen Rehber Dergisi

95.Sayı

Yapay Tatlandırıcılar

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 95. Sayı
Fruktoz şurubu, glikoz, sakaroz, aspartam, sakarin ve genel manada yapay tatlandırıcılar.

Uzun raf ömürlü ve işlenmiş gıdalar nedir? Yediklerimizde bizi bekleyen tahlikeli hastalıkların farkında mıyız?
Bu makalede derlediğimiz bilgiler ışığında fruktoz şurubu, glikoz şurubu, aspartam, sakarin ve genel manada yapay tatlandırıcılar üzerinde size faydalı bilgiler sunmaya çalışacağız. Ayrıca trans yağların da kolestrol seviyesini çıkarttığı tespitini de sizinle paylaşacağız. Post modern çağımızda hastalıklar teknoloji ile birlikte ivme kazanmaya başladı. Çoğumuz haberlerde takip ettiğimiz gibi, ortaya çıkan her yeni teknolojik gelişme ile beraber yeni bir hastalık zuhur etmiş olmasın. Teknolojinin bize sunduğu kolaylıklar bir yana, sağlık üzerinde götürüsü getirisinden fazla olduğu her geçen gün yeni bilimsel çalışmalar sayesinde ortaya çıkmakta. Yazımızda malum teknolojik gelişmelere değinmeyeceğiz, ancak buna paralel olarak gıda sektöründe yaşanan baş döndürücü ve teknolojiden geri kalmayan gelişmelere değineceğiz.
İşlenmiş gıda ürünlerini toplumumuzda neredeyse tüketmeyen bir kesim kalmadı. Büyük kentlerde işlenmiş gıda tüketimi özellikle kırsal kesime göre görece olarak çok fazla olduğu yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkmıştır. Kentlerde hızlı iş hayatı, trafikteki yoğunluk, geçim sıkıntısı ve nispeten hayat pahalılığı, yaşamı olumsuz yönde etkilemekte. Sözgelimi, ekonomik krizlerin son on yılda ülkemizi derinden etkilemesinden ötürü, hanedeki ev hanımlarını bile iş hayatına sevk etmiştir. Kadınlı ve erkekli karmaşık bir iş hayatında çalışanlar maddi açıdan her ne kadar da bir kazanım elde etmiş olsalar bile; öteki taraftan yani sağlık açısından da birçok şeyi kaybetme durumuna düşmüşlerdir. Ev hanımı artık iş kadını olmaya başlayınca evde artık taze yemekler pişirilmez olmuştur. Buna alternatif ve pratik bir çözüm olarak fast food türünde yemekler ve işlenmiş gıdalar tüketimi rekor seviyede artmıştır. Ülkemizde obeziteye yakalanan insanların sayısı süpriz bir şekilde artmıştır. Toplumumuzun üçte biri obez, diğer üçte biri ise şişman ve kalan kısım ise normal kiloda. Bu basit istatistik bile kiloda tehlike çanları sesini gün geçtikçe artırdığı manası anlaşılmakta. Toplumumuzdaki yeme alışkanlıkları artık eksen kaymasına tabi olmuştur. Sözgelimi, doğunun zengin damak tadı ve sağlıklı yemekler yerine, batının fast-food atıştırma şeklindeki suni yemekleri artık sofralarımızda yerini almıştır. Aslına bakarsan yemek ve gıda konusu bir yazıda üstün körü açıklanacak bir husus asla değildir. Kalitesiz ve işlenmiş gıdaların zararları insan hayatını hem maddi hem de manevi yönden etkilemekte olduğu şüphe götürmez bir gerçek.
Hadiseye manevi açıdan baktığımızda, işlenmiş gıdaların insan sağlığı üzerinde telafi edilemeyecek sorunlar getirdiği görülmektedir. İnsanın yaşam kalitesinden tutun da ibadet hayatını derinden sarsmaktadır. Genç yaşta sağlığından olan bir insan artık topluma karşı maddi ve manevi verimliliği en asgariye düşmektedir. Diğer taraftan hadiseye maddi açıdan bakıldığında, devletin ekonomik düzen ve gelişimine dolaylı olarak negatif etkiler yüklemektedir. Verimi düşen çalışan birey artık eski performansını sergileyemediğinden işleri yeteri zamanda yerine getirememektedir.
Sözü fazla uzatmadan meseleyi uzmanların dilinden okuyalım ve dinleyelim.

Fruktoz şurubunun tüketiminde insan metobalizmasında açtığı zararlar;
Yüksek fruktoz mısır şurubu; Yüksek fruktoz mısır şurubu direk olarak karaciğere gider ve karaciğerin bu maddeyi şeker olarak algılayıp yağa dönüştürmesine neden olur. Kolesterolü yükseltir ve karın bölgesinde yağlanma oluşur.

Trans yağlar
Trans Yağlar; Trans yağ, imalat sürecinde hidrojen molekülü eklenerek doygun hale getirilen bir çeşit doymamış yağdır. Bu hidrojenize yağlar kötü kolesterol seviyesini yükseltir, iyi kolesterol seviyesini düşürür ve kalp-damar hastalıklarına davetiye çıkarırlar. Yılda 100 bin kişinin kalpten ölmesinin nedeni de budur. Ticari yemek reçetelerinden yavaş yavaş çıkarılmakta olan bu yağlar, evinizdeki ürünlerde halen mevcut olabilir. Dolabınızı gözden geçirin ve etiketinde hidrojenize yağ yazılı bütün gıda maddelerini çöpe atın. (Dr. Mehmet Öz, hosmekan.com 30.01.2010)
Uzun zamandır ketçap, krema, kola, gazoz, şekerleme, hazır çorba, çikolata, gofret gibi birçok yiyeceğin etiketinde mısır şurubu kullanıldığı yazıyor...
Ucuz baklavanın sağlığa zararı;
1 liralık kimyasal tatlandırıcı 10 liralık şekerin işini görüyor. Fakat bir kilo baklavada en fazla bir gram kullanılması gerekiyor. Çünkü tatlandırıcıların aşırı kullanımı birçok hastalığa davetiye çıkarıyor
Şeker pancarından şeker üretimi iki yüzyıl önce ’Sanayi devrimi’ ile başladı. Daha önce şeker kamışından elde edilen ve sadece zenginlerin sofrasına konuk olan şeker böylece gelir düzeyi çok yüksek olmayanların da kolayca satın alabileceği bir ürün haline geldi.
Prof. Dr. Ahmet Aydın Hayy Kitap’tan çıkan ’Taş Devri Diyeti’ adlı kitapta yağ ve şeker tüketiminin nasıl çılgınca arttığını anlatıyor: ’Örneğin İngiltere’de 1750’lerde 2.5-3 kilo olan yıllık kişi başı şeker tüketimi 1850’lerde 11 kilo 1950’lerde 54 kilo günümüzde ise 75 kiloya yükseldi. Bu artış Amerika için de geçerli.’ Prof. Aydın kitabında şeker tüketimiyle ilgili bazı soruları da cevaplıyor.
Uzun zamandır ketçap krema kola gazoz şekerleme hazır çorba çikolata gofret gibi birçok yiyeceğin etiketinde mısır şurubu kullanıldığı yazıyor. Gıda üreticileri neden çay şekeri yerine mısır şurubunu tercih ediyor?
Ucuz da ondan! Mısırdan yüksek früktoz içerikli mısır şurubu yapımına 1970’lerde başladı. 1980’lerde yıllık 3 milyon ton olan üretim günümüzde 20-30 milyon tonun üzerine çıktı. Mısır nişastası parçalanarak glükoza ardından glükoz früktoza dönüştürülüyor. Bazı ürün paketlerinde mısır şurubu yerine ’nişasta bazlı sıvı şeker’ veya ’NBSŞ’ yazar.
Mısır şurubu şeker pancarından elde edilen şekerden daha tatlı üstelik daha ucuz ve taşınması daha kolay. Bu da üreticiler için daha düşük maliyet ve daha yüksek kar anlamına geliyor. Ülkemizde 2001’de çıkartılan şeker yasası ile mısır şurubu üretim kotası yüzde 10 olarak belirlendi fakat sonra yüzde 15’e yükseltildi. Halbuki bu kota ABD’de yüzde 2 Almanya’da binde 8.9 Fransa da ise binde 4.9!

Hem tatlı hem daha ucuzsa; mısır şurubu sizi niye bu kadar rahatsız ediyor?
Çay şekeri olan sakaroz bir molekül glükoz ve bir molekül früktozdan oluşuyor yani glükoz/früktoz oranı yüzde 50/50. Mısır şurubunda ise bu oran yüzde 80/20 früktoz lehine. Früktoz glükoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı. Ve früktoz tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşendir. Fazla früktoz tüketiminin deney hayvanlarında diyabet koroner kalp hastalığı karaciğer yağlanması ve hipertansiyona yol açtığı görüldü. Kısacası son 30-40 yıldır çay şekeri yerine mısır şurubunun kullanılması şişmanlığın ve şişmanlıkla ilgili hastalıkların bir salgın haline dönüşmesini kolaylaştırdı.

Kimyasal tatlandırıcılardan aspartam ve sakarin raflardaki birçok üründe şeker yerine kullanılıyor. Peki neden?
Dünyada yaklaşık 6 bin hazır yiyeceğin içinde aspartam bulunmakta. Diyet kola, şekersiz sakız, aromalı süt, meyve suyu, çerez, kuru meyve, dondurma, soslar, reçel, kilo verme amaçlı gıdalar, diyet gıdalar, gıda takviyeleri; baklava, reçel, helva, sütlü tatlılar vs. Türkiye’de aspartamın yüzde 95’i artık sağlık değil gıda sektöründe kullanılıyor. Son sekiz yılda kimyasal tatlandırıcıların ithalatı 13 kattan fazla arttı. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı.
Mesela aspartam şekerden 200 kat sakarin 300 kat daha fazla tat veriyor. Ortalama olarak tatlandırıcının bir liralık miktarı 10 liralık şekerin işini görüyor. Bir bavul aspartam bir kamyon şekerin tadına eşit tat veriyor. Bazı baklavacılarda baklavaların normalin yarısı fiyatta satılmasının temel nedeni bu. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş durumda. Örneğin 1 kilo baklavada en çok 1 gram kullanılabilir. Ancak market raflarında satılan birçok ürünün ’içindekiler’ kısmında yapay tatlandırıcının miktarı yazmıyor.

Birçok doktor şişman ve diyabetli hastalarına aspartam öneriyor. Siz niye bu kadar karşısınız?
Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan ’aspartik asit’ yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı ’fenilalanin’ ve yüzde 10 oranında ’metil alkol’ var. Yani ispirto! Ki ispirto birçok zararı yanında kanserojen ’formaldehite’ dönüşüyor. Aspartamın zararları saymakla bitmez. Bunlardan en ilginci sıfır kalorisi olan aspartamın şişmanlığa yol açması. Size garip gelebilir ama gerçek böyle.

Tam ekmek
’Günümüz insanı tahıllara ve tohumlara o kadar bağımlı hale geldi ki kanaryalardan hiçbir farkı kalmadı’ diyen bilim adamı haklı olabilir mi? Son 100 yılda tahılların rafine edilmesinin (beyaz un) ve rafine şekerlerin (çay şekeri früktoz mısır şurubu) kanser enfarktüs kemik erimesi gibi onlarca kronik hastalığı salgın ölçüsünde artırdığına bakılırsa evet!
Prof. Aydın’ın dahil olduğu bir grup bilim adamı beyaz un ve şekerin insan sağlığının en büyük düşmanı olduğunu öne sürüyor. Çünkü rafinasyon işlemleri sırasında buğdayın lif vitaminler ve mineraller açısından en zengin olan tohum özü ve kepeği ayrıştırılıyor ve sadece nişastalı kısmı kullanılıyor. Ve lifler bağırsak hareketlerimizi düzenleyen çok önemli besin öğeleri. Çoğunlukla beyaz ekmek ultra-rafine un ve tatlı çöreklerle beslenen kişilerde vitamin mineral eksikliğinin ve bazı bağırsak hastalıklarının daha fazla görülmesinin sebebi de bu.

Zararlı mı değil mi?
Bazı doktorlar belirli bir dozu geçmedikten sonra aspartamın zararsız olduğunu söylüyor. Fakat Prof. Aydın onlara katılmıyor ’Nedense ilaç firmalarının sponsor olduğu araştırmaların yüzde 100’ünde aspartamın zararlı olmadığı sonucu alınıyor. Fakat bağımsız araştırmaların yüzde 92’si ise aspartam zararlı diyor. İşte bilim dünyasının karanlık yüzü!’ diyor. (bakimliyiz.com, 04.05.2010)
İstanbul Üniversitesi’nden onkolog Yavuz Dizdar, bu konuda hazırladığı raporu Sağlık Bakanlığı’na gönderdi. Gazozdan bisküviye, çikolatadan keke, tatlı her yiyecekte mısır şurubu kullanılıyor.
Dizdar’ın hazırladığı şeker raporu, nişasta bazlı şekerlerin diyabet ve pankreas kanserine neden olduğuna ilişkin bilimsel verilerin analizini içeriyor.
Raporda şekerleme, bisküvi ve çikolatalar ile pek çok gıda ürünlerinde kullanılan nişasta bazlı şekerlerin kansere davetiye çıkardığı vurgulanıyor ve bu ürünlerin kullanılmaması konusunda vatandaşlar uyarılıyor.
Halk sağlığını tehdit eden tatlandırıcıların, yetişen yeni neslin geleceğini tehlikeye attığını kaydeden Dizdar, dünyada, ’sağlığa zararlı gerekçesiyle’ yasaklanan tatlandırıcıların, her yıl yüzde 50 oranında kota artışıyla Türkiye’ye sokulduğu ifade ediliyor.

Çocuklar bayılıyor ama...
Dizdar şöyle konuştu: ’Früktoz, şeker metabolizmasını düzenleyen en önemli hormon olan insülinin salınımını uyarmamakta, hızla bir yağ olan trigliseride dönüştürüldüğünden karın içi organların yağlanmalarına neden olmaktadır. Bu durum diyabet başta olmak üzere, metabolik sendrom olarak adlandırılan hastalık tablosunu artırmaktadır. Bununla birlikte çok miktarda früktoz alımı ülkemizde de aşikar olduğu gibi pankreas kanseri başta olmak üzere pek çok organ kanseri gelişmesini tetiklemektedir. Yapılan temel bilim çalışmaları früktozun kanser hücrelerinin çoğalmasını hızlandırdığını göstermiştir. Başta aspartam (yapay tatlandırıcı) olmak üzere, nişasta bazlı şeker ve çoğunluğunu çocukların tükettiği şekerleme, bisküvi, çikolatalar ile pek çok gıda ürünlerinde kullanılan nişasta bazlı şekerler (NBŞ) kansere davetiye çıkarıyor.’

AB Kotayı Düşürdü, Türkiye Katladı
Dizdar sözlerini şöyle sürdürdü: ’Dünyanın en yüksek kotası yüzde 2 ile ABD’de iken, ülkemizde kota 2001’den bu yana yüzde 15’e çıkarılmıştır. Bu veriler ışığında ülkemizdeki yüzde 15’lik nişasta bazlı şeker kotası, ivedilikle en az yüzde 1 seviyesine indirilmeli, toplumun şeker gereksinimi sükrozdan (pancar şekeri) karşılanmalıdır.’ (trthaber.gov.tr;12.01.2011)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.