İmanın Vasfı, İtaat ve Sevgidir
Özlenen Rehber Dergisi 73. Sayı
İtaattan ve sevgiden mahrum bir iman muteber değildirCenâb-ı Hakk Zatı’nı insanlara gönderdiği kitaplar ve peygamberleri ile tanıtmıştır. İndirmiş olduğu kitaplarındaki emir ve nehiyler; peygamberlerinin hayatlarıyla, müşahhas örnekler hâline gelmiştir. Onların ahlâklarını övmüş, onları tâbi olunması gereken yegâne merci olarak emretmiştir.Peygamberler halkasının sonuncusu olarak Rasûl-i Kibriyâ Efendimizi göndermiş ve kıyâmete kadar hükmü bâkî olan Kur’ân’ı da ona indirmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Efendimizi ahlâkıyla övmüş, ona imanı farz kılarak bütün insanları ona itaatle yükümlü kılmış, ona itaatten yüz çevirenleri ise azabıyla inzar etmiştir.Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de bir çok âyet-i kerimede Rasûlüne imanı ve itaati çok açık bir şekilde emretmektedir. Rasûlüne itaati kendisine itaat saymıştır. “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisâ sûresi, 4/80)İmanın vasfı, itaat ve sevgidir. İtaatten ve sevgiden mahrum bir iman ise muteber değildir. Rasûlullah Efendimize olan sevgi ve itaat hakikatte Hz. Allah’a duyulan sevgi ve itaattir. Bu, Peygamber Efendimize karşı olan sevgi ve itaatimizin gerçek manasını ortaya koymaktadır. Rasûlullah Efendimize olan sevgimiz de Allah içindir. Efendimiz (s.a.v.): “..Beni de Allah sevgisi için sevin. ...” buyurmuştur. (Tirmizî, Menâkıb, 32)Rasûlullah Efendimize kemâl manada sevgi bulunmadıkça Allah’a imanımız da kemâl vasfına kavuşmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hz. Ömer (r.a.) efendimize hitaben “...Beni kendi canından da daha çok sevmedikçe imanın kemâl olmaz” buyurarak bu hakikati dile getirmiştir. (bkz. Buhârî, Eymân Ve’n-Nuzur, 3)Öyleyse, her iman ehl-i olanda olması gereken, Peygamber Efendimize karşı O’nu kendi canından önde tutan bir sevgi ve itaat nimetidir. Şu soruyu her mümin kendisine sık sık sormalıdır: “Bir mümin olarak Peygamber Efendimize imanın kuvvetini ortaya koyan itaat ve sevgi, benim kalbimde Rabbimi razı ve hoşnut kılacak güzellikte midir?” Noksanlıklarımızın, bizim varlığımızı boğan bir yoğunlukla mevcut oluşu aşikârdır ki bugün Peygamber Efendimize ve Rabbimize uzak bir yaşantı içerisindeyiz. Birçoğumuz da Peygamber Efendimizle bir bağı olmayan yaşantımızı O’na itaat olarak anlama gafletindeyiz. Öyleyse nasıl bir yol takip etmeliyiz ki hem zahirde hem de batında bizi Peygamber Efendimizin itaatine ve Rabbimizin rızasına kavuştursun?Cenâb-ı Hakk hadis-i kutsîde buyuruyor ki: “...Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdetâ) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm; bana sığınırsa, onu korurum. ” (Buhârî, Rikak 38)Bu hadis-i kutsîde Cenâb-ı Hakk’a yakınlığın usûlü bir mevhîbe-i ilâhî olarak ind-i ilâhîden ihsan olunmuştur.Birinci merhalesi farzların ikâmesidir. Farzların ikamesi şunu da mucip kılar ki o da nehyedilen şeyleri kesinlikle terk etmektir.İkincisi nafileler. Farz ve haram olarak belli, maruf olan hükümler dışında Rasûlullah Efendimizin şahsıyla kulluk vazifesi olarak tevdi edilmiş her türlü amel-i saliha ve terki gerekli olan sûî ahlâklardır. Bunlar aynı zamanda İslâm’ın ana kaynaklarıdır. Bunların dışında Cenâb-ı Hakk’ın kullarını mükellef kıldığı ya da insanları kullukla mükellef tuttuğu bir makam yoktur. Allah’a ve Rasûlüne gerek itaat ve gerekse sevgide kalbin kast edilen maksada erişmesi mutlak olan bu yüce hükümlere tam manada tabi olmaya bağlıdır.Misal olarak, namazla elde edilecek olan Cenâb-ı Hakk katındaki nimetler ancak namazla elde edilir. Vaz‘ edilen bu sarih hükümlere rağmen Rabbimiz indindeki kulluk ve yakınlığa dair nimetler elde edilemiyorsa, bu sadece kendimizdeki noksanlıklar sebebiyledir.Bu noksanlıklardandır ki namaza yüklenen kulluk lezzeti kalplerde ortaya çıkmamaktadır. Farzların ikamesi ve haramların terki sonrasında nafilelerle olan meşguliyet Cenâb-ı Hakk’ın sevgisini celb edeceği bir vaad-i hak olarak naslarda yerini almıştır. Bu hükümlerle iştigalimiz neticesinde kalbimizde Yaratan’ımıza karşı zorla da olsa bir sevginin hâsıl olmaması, yukarıda zikredilen usullere ve kulluğun gereklerine hakikat üzere imtisal edilmediğinden ve bu hâl üzere vuslatın muhal oluşu sebebindendir.Başta Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Rasûlullah olmak üzere, iman ve itaat etmemiz gereken hükümlerle bu nimetlere kavuşulur. Bu nimetler; ihlâs, ihsan, huşu, kurbiyet, Aşkullâh, Aşku’r-Rasûl, vuslat, rıza-yı Bârî vb.leridir. “Bunun dışında ne yapmam gerekir ki bu sevgilere kavuşurum” diye bir yol aramak, bizi Kur’an ve Peygamber Efendimizin çizdiği dosdoğru yoldan uzaklaştırır. Hatta imandan uzaklaştırma gibi bir tehlikeyi de meydana getirir.Âişe (r.anhâ) validemizin buyurduğu üzere; “...Siz Kur’an okumuyor musunuz? Nebiyy–i Muhterem (s.a.v.) Efendimizin ahlâkı Kur’an idi.” (Bkz. Müslim, Müsâfirîn 139) hadis-i şerifi; ölçüyü, kullukta usûlü ve dosdoğru yolu en sarih bir ifadeyle öğretmektedir.Bu hadis-i şerifte imana dair olan bir nur vardır ki; bu, ruhun onları görmesidir.Peygamber Efendimize (s.a.v.) iman da bu usul üzere tefekkür edilmelidir. Müminler olarak peygamberimizi sevmek bir ihtiyacımız değil, imanımız olmalıdır. İmanda ise zorlacılık değil teslimiyet esastır. Bu günün müminleri olarak kadınıyla erkeğiyle Peygamber Efendimize olan sevginin noksanlığını genel bir ıstırabımız olarak idrak etmekteyiz. Tabii kî bu noksanlık tasdik edişte değil ama imanımızın bir cüzünü oluşturan sevgide son derece zayıfız. Öyle ki bir kısmımız Peygamber Efendimizi sevmek için ehl-i iz’an bir zorlama ve gayretle Peygamber Efendimizi sevmeye çalışırken, mü’minlerin büyük bir bölümünü ise, inananlara taalluk etmesi gereken bu sevgiden neredeyse bîhaber yaşamaktadırlar.Rasûlullah Efendimizin sevgisini kalbimizde zorla bulmaya çalışmak, bir bedeni cansız yaşatmaya çalışmak gibidir. Efendimizin sevgisi bizim bütün yaşantımıza şekil ve kuvvet katması gerekir. Rabbimize karşı kulluğumuzu bu sevginin şuası altında yerine getirmektir. Bu sevgi; imanımızın, hayatımızın asli bir unsuru iken onun sevgisini kalbimizde zorla bulmaya çalışmak Cenâb-ı Hakk katındaki kulluk derecemizi anlamamız açısından da önemli bir kıstastır, ölçüdür.
ben zorlada olsa gönlüme bu sevgiyi sokamadım ne yapsam faydasız ben rabbimi ve resulunü çok sevmek istiyorum .bana çok dua edin ,
esselamualeykum muzaffer bey yakında inşaallah ankaraya gelecem sizinle görüşmek istiyorum ama nasıl olacak sizi nası bulacam lütfen bana cevab yazın
efendim senden allah razı olsun bu zamanda sizlerde olmassanız neyaparız sizlerin duasına ihtiyacımız var bizlere dua edinde bizlerin yolları acılsın allaha emanet olun
EFENDİM SİZ ÖRNEK YAŞANTINIZLA GÖNÜLLERE ALLAH'IN RAHMETİNİ AKITIRKEN;İSLAM'IN GÜZELLİKLERERİNE DAİR YAZMIŞ OLDUĞUNUZ YAZILARLA DA AKAN BU RAHMETİ ZİYADELEŞTİRİYORSUNUZ.SİZDEN VE BENİ SİZLE TANIŞTIRANLARDAN ALLAH RAZI OLSUN.EFENDİM,YAZARAK SİZE KARŞI DUYGULARIMI İFADE EDEBİLDİM.YOKSA BUNLARI ŞİFAEN SÖYLEYEBİLİR MİYDİM BİLMİYORUM.ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN...
efendim...Allah sizden razı olsun dergiyi almak biraz zor olsa gerek diye düşünüyorum ben.eskişehirdeyim burada memurum.yalnız yazılarınızı internetten takip etmeye sohbetlerinizi dinlemeye çalışmaktayım.faruki radyodan dinlenilen ilahilerin lezzeti bi başka zaten.efendim arada mesafeler olsada gönlüm kalbim sizlerle sizler vasıtasıyla rasulullah(sav)efendimle.ne olur dualarınızı esirgemeyin sizde kalbinizde bize karşı olan sevgiyi dualarınızla nasihatlarınızla bedenimize hissettiriniz.Allah''a emanet olunuz...