Özlenen Rehber Dergisi

55.Sayı

Allah'ı Zikir Günleri

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 55. Sayı
Peygamberimiz Efendimiz bayramı ’yeme, içme ve Allah’ı zikir günleri? olarak tavsif ve tarif etmiştir. (Müslim, Sıyam 144.)

Bu Hadis-i Şerif’te bayramlarımızın vasıflarını görüyoruz: Allah Teâlâ’yı zikir... Bu, İslâmî telâkkide bayram ve tatil anlayışını tespitte ehemmiyetli bir noktayı aydınlatmaktadır. Bayram sadece yeme, içme -ve günümüz telâkkisinde olduğu üzere eğlence- demek değil, aynı zamanda Allah’ın daha ziyade zikredileceği bir gündür.

Bayram gününü, farz olan mutat sabah namazının dışında bir ibadetle yani bayram namazı ile başlatmak bu açıdan manidardır. Nitekim mü’minin haftalık bayramı olan cum’a günü de hususi bir namaz ve hutbe ile başlar. Öyle ise mü’min Allah’a zikirle başlattığı bayram ve tatil gününü dinî bir muhteva içerisinde geçirmelidir. Yeme, içme, ziyaret gibi diğer davranışları bu manevî atmosferi bozacak şekilde yürütülmemelidir.

Bayram ziyaretlerinde şeriatın meşru sınırları dışına çıkmamalı, bu ziyaretler de dâhil olmak kaydıyla erkek ve kadınların aynı ortamlarda ve bilhassa karışık bir vaziyette oturmalarının haram olduğu unutulmamalıdır.

Günümüzde bazı Müslümanların düğün merasimlerinde olduğu gibi bayramlarda da birtakım haramların mubahmış gibi, sanki bu günlerde dinimiz haramların işlenmesine tolerans tanıyormuş ve cevaz veriyormuş gibi bir takım gayri İslâmî davranışlar sergilediklerini ve bu tutum içersinde hareket ettiklerini üzülerek müşahede etmekteyiz. Bu durumda hakikaten hayret vericidir.

Cenâb-ı Hakk (c.c) Habîbi’nin lisanından bayram günlerini ’Yeme-içme ve zikir günleri olarak? tarif ve tavsif buyurmuştur.

Peki, bayram günleri niçin yeme-içme ve zikir günleri olarak tavsif edilmiştir? Bunu hiç düşündük mü?

Cenâb-ı Hakk (c.c) ramazan ayında biz kullarına oruç tutmayı ve oruçlu bulunulan saatlerde de yemek ve içmekten uzak durmamızı emretmiştir. Biz de rabbimizin bu emrine uyarak yemedik ve içmedik, işte bunun için ibadet sevabına kavuştuk. Şimdi bayrama kavuşmuş olduk. Kendi isteğimizle tutacağımız sünnet ve vacip oruçların haricinde gündüzleri yiyip içebilme serbestliği de Rabbimizin bizlere diğer bir emridir. İşte Rabbimizin bu emrine uyarak yiyip-içiyoruz, bu da ibadet yerine kaim olan bir husustur.

Diğer yandan bayramların zikir günleri olarak beyan edilmesi ve bu günlerde Rabbimizin zikrine çokça teşvik edilmesinin hikmetlerinden birisi de şudur: Ramazan ayında tutulan oruçlar, içersinde idrak edilen Kadir Gecesi ve yapılan ibadet ve taatların nihayetinde bayram günü ve bilhassa bayram gecesi bütün Müslümanların affedilmesi ve Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanlarına kavuşulması, rahmetinin, mağfiretinin tecellisi karşılığında Rabbimizi zikretmek suretiyle O’na olan şükrümüzü izhar ediyoruz. Zira kulun O’nu yaratan Hâlık’ına zikirden daha üstün ve daha büyük bir işle şükrünü ifade edebileceği başka bir ameli daha yoktur. Bu sebeple bayram günlerinde Cenâb-ı Hakk’ı çokça zikretmeliyiz.

Peygamberimiz (s.a.v): ?Ramazan ayını ve Kadir Gecesi’ni idrak ettiği ve geçirdiği halde affedilmeyenin vay haline, buyurmaktadır. Acaba bizler Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin hadis-i şeriflerinde zikredilen bu hakikatlerin ömrümüzde bir defa dahi olsa hesabını ve muhasebesini hiç yaptık mı? Affedilip affedilmediğimizi hiç düşündük mü? Ramazan-ı Şeriften Rabbimizin biz kulları için muradına nail olabildik mi? Ramazanımız, orucumuz, ibadetlerimiz, itikâfımız, sadaka, zekât ve fitrelerimiz, Kadir Gecemiz ve bayramımız Sevgili Peygamberimizin ölçü ve örnekliğine ne derece uygunluk arz etti ve mutabaat sağladı?

Bir adam bir bayram günü Hz. Ali’nin (r.a) yanına varır, onu kuru ekmek yerken görür ve der ki: ’Ya Ali, bugün bayram günüdür, sen kuru ekmek yiyorsun!?

Hz. İmam o adama: ?Evet, bugün bayramdır; ama bayram, orucu kabul olanlara ve sa’yi makbul olanlara ve günahları affedilenlere bayramdır. Böyle olduğu takdirde bugün de yarın da bizim için bayramdır. Allah’u Teâlâ’ya isyan etmediğimiz her gün bizim için birer bayramdır.? buyurarak cevap verir.

Bazı âlimler ramazanda yapılan ibadet ve taatlerin kabul olup olmadığı ve affedilip affedilmediği hususunda şu tespitlerde bulunmuşlardır:

Ramazan ayı çıktıktan sonra taat ve ibadetlerde bir ziyadelik olup olmadığına bakmalıdır. Kendisinde bir ziyadelik bulursa, bunu ibadetlerinin kabul olduğuna, rahmete kavuştuğuna bir işaret bilmeli, sevinmelidir. Eğer böyle bir hâli kendisinde bulamazsa, amellerinin kabul olmadığını ve sevap alamadığını düşünmeli, Cenâb-ı Hakk’tan af ve mağfiret dilemelidir.

Bilinmelidir ki, ramazan sona erdiği için değil, günahların affı ve büyük sevap ve nimete kavuşulduğu için bayram yapılır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bir hadis-i şerifi şöyledir:

’Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca, Allah’u Teâlâ, meleklere, ’İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?’ diye sorar. Melekler de, ’Ücretini almaktır’ derler. Allah’u Teâlâ da, ’Siz şahit olun ki, ramazandaki oruçların ve namazların karşılığı olarak kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım! Bugün Ben’den isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm’ buyurur.? (Beyhaki)

Rabbimiz bizleri günahları affedilip kötülükleri hasenata tebdil edilen Ramazanda yaptığı ibadet ve taatlerinin kabul olunduğu müjdesi üzerine Bayrama kavuşan bahtiyar kullarından eylesin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.