Özlenen Rehber Dergisi

156.Sayı

Kaybedilen Hazinemiz 'Kur'ân-ı Kerim'

Harun APAYDIN Özlenen Rehber Dergisi 156. Sayı
Allah Teâlâ, hiç bir varlığı gayesiz ve başıboş yaratmamıştır. Her mahlûkatın yaratılışında bir gaye ve hikmet bulunmaktadır. Yeryüzünün en mükemmel ve en şerefli varlığı olarak yaratılan, akıl ve daha nice üstün nimetlerle donatılan insanın da yaratılışı anlamsız ve gayesiz değildir.
Yaratılışımızla birlikte ömrümüz de en önemli sermayemizdir. Varlığımızın amacı var edeni tanımak ve O’na itaat etmektir. Nereden geldiğimizi, niçin geldiğimizi, nereye gittiğimizi iyi düşünelim. Rabbimizle baş başa kaldığımız gecelerde, önce gönüllerimizi sonra ellerimizi açıp O’na layıkıyla kul olabilmeyi isteyelim ve şöyle dua edelim: ’Allah’ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmekte bana yar­dım eyle!’1
İnsanın yaratılış gayesi; âlemin yaratıcısı olan Rabbini tanımak, O’na iman, ibadet ve kulluk etmektir.
Cenâb-ı Hak, insanı her dönemde kendisine muhatap kabul etmiş, bu önemli görevi değişik zamanlarda insanlara ulaştırılması için de farklı zamanlarda ve mekânlarda Peygamberler (a.s.)’a ’sahifeler’ ve ’kitaplar’ inzal buyurmuştur.
Hz. Âdem (a.s.)’la başlayan bu muhataplıkta, Hz Şit (a.s.), Hz. İdris (a.s.), Hz. Nûh (a.s.) ve Hz. İbrâhim (a.s.) gibi peygamberlere ’sahife’ler’ göndermiştir. Hz. Davut, Hz. Mûsa (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’a ’kitap’ nazil olmuş, son olarak da Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, bütün kitapları kapsayan, doğrulayan, kıyamete kadar bütün zaman ve mekânlara yetecek özellikleriyle ’Kur’ân’ nazil olmuştur.
Hiç şüphe yok ki hidayet nuru, Kur’ân’la açılır. Rabbimiz hidayeti bizlere, Habibi’nin dilinden pınar olup coşan Kur’ân’ıyla vermiştir. Şüphe yok ki Kur’ân-ı Kerim’i, okuma, anlama ve yaşama süreci birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Kur’ân-ı Kerim; bütün insanlığın her türlü maddi ve manevî ve ihtiyaçlarına kaynak olacak âyetleri/hitapları ihtiva eden yüce bir kitaptır.

Efendimiz (s.a.v.)’in Hayat-ı Şahaneleri Kur’ân’dı!
Sahabe efendimiz: ’Ey mü’minlerin annesi Âişe, bana Rasûlullah (s.a.v.)’in ahlakından haber ver!’ diye sorunca Hz. Âişe (r.anhâ): ’O’nun ahlakı Kur’an idi. Kur’an’ı, Allah Azze ve Celle’nin: ’Ve şüphesiz sen, mutlaka yüce bir ahlak üzeresin.’ (el-Kalem, 68/4) buyruğunu okumuyor musun?’ diyerek cevap verdi.2

Sahabeler Yeryüzünde Yürüyen Mushaflardı
Asr-ı Saadet’te başta Rasûlullah (s.a.v.) olmak üzere, tüm Sahabe efendilerimiz Kur’an ahlakının eşsiz örneklerini sergilemişlerdir.
Kur’an sevgisi, Kur’ân’a ittibaları, Kur’ân’ı çok okumaları, gece gündüz Kur’ân’ı bırakmamaları ile tam bir yaşayan Mushaf idiler. Hükümleri ile amel eder, haram kıldıklarını haram sayıp uzaklaşır, helal kıldıklarını hemen uygularlardı.
Örnek verecek olursak Hz. Üseyd, vaktinin büyük kısmını Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikçe geçirirdi. Peygamberimizin (s.a.v.): ’Ne iyi kimsedir’3 methine mazhar olmuştu. Sesi çok güzeldi ve Kur’ân okumaya başladığında bambaşka âleme girerdi.
Bir gece hurma sergisinde Bakara Sûresi’ni okumaya başladı. Yanında bağlı olan atı birden şahlandı. Hz. Üseyd okumayı kesti, at sakinleşti tekrar okumaya başladı at yine şahlandı. Hadise üç kez tekrarlanınca Hz. Üseyd okumayı bıraktı. Atının yanına gitti, başını semaya kaldırmıştı ki birden şaşırdı. Başının üstünde, gölgeye benzer bir sis içinde kandiller gibi birçok parıltı gördü. Bu gölge tabakası, parıltılarıyla birlikte semaya çekilip görünmez oldu. Sabah Peygamberimize (s.a.v.) koşup anlattı ve: ’Yâ Rasûlallah! Ben okumaktan vazgeçtim, çünkü oğlum Yahya, ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğu çiğnemesinden korktum. Sonra gördüğüm bu beyaz gölge içindeki parlak manzume görünmez oldu.’ dedi. Rasûlullah (s.a.v.): ’Bilir misin, onlar nedir?’ diye sordu. Hz. Üseyd, bilmediğini söyleyince de şöyle buyurdu: ’Onlar meleklerdir, senin (Kur’ân okuyuş) sesine yaklaştılar. Eğer oku(maya devam et)seydin, sabaha kadar (seni dinlerler) in­sanlar da onlara bakarlardı. Onlardan gizlenmez­lerdi.’4

Her Mü’min’in Kelâm-ı Ezelî Olan Kur’ân-ı Azîmüşşân’la Bağı Kuvvetli Olmalı!
Kur’ân, hidayet rehberi ve nur olarak indirilmiştir. Sadece diller, onu terennüm etsin diye indirilmemiştir. Gözlerin, kulakların, kalbin, ruhun, aklın ve ıslaha muhtaç nefsin ondan nasibi unutulmamalıdır. Diller, Kur’ân’ın lafızlarını söylerken, akıllar onun manasını tefekkür ve tezekkür etmekle meşgul olmalı, kalpler o nurdan lezzet almalıdır. Rivayet edildiğine göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde: ’Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur’an okumaktır.’5 diğer hadis-i şeriflerinde ise: ’İnsanların en abidi (en çok ibadet edeni), Kur’ân’ı en çok okuyanıdır.’6 buyurmaktadır.

Kur’ân’ı Nasıl Okumalıyım?
Kur’ân’ı okumakla insan, Yaratıcısına muhatap olma gibi elde edilecek makamların en üstününü yakalamış olur. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.): ’Muhakkak ki bu Kur’an, hüzn(e sebep olacak bir tesir)le inmiştir. Şu halde onu oku­duğunuz zaman ağlayın. Ağlayamazsanız ağlamaya çalışın.’7 buyurmuştur.
Kur’ân’ı nasıl okumalıyım, sorusunun cevabını arayan ümmetine en güzel cevabı vermiş, kalbin tercümanı gözlerin dökeceği yaşlarla okurken, kimin sözü olduğu hakikatini unutmadan, edep, hüzün ve hikmetle okunmasını emir buyurmuşlardır.

Kur’ân’ın Dünya Hayatında Bize Kazandırdıkları
a. Kur’ân Ehli En Hayırlı Kişidir:
İnsanlar kendi aralarında farklı kıstaslarla üstünlüklere sahiptir. Bu üstünlükler kimine göre zenginlik, kimine göre soy-sop, kimine göre ırk, kimine göre makam-mevki vb. gibi üstünlüklerdir. Ancak Cenâb-ı Hak katında hayırlı ve üstün olma, Kur’ân’ı öğrenme ve öğretmedir. Kur’ân-ı okuyup, anlaşılmadan üstün olmanın yolları bilinemez, bizler için neyin hayırlı ve neyin hayırsız olduğu tespit edilemez. Kur’ânî meselelerin aynı zamanda başkalarına aktarılması da istenmiştir ki, Kur’ân ehli çoğalsın, kötüler ve kötülükler Kur’ân’ın yegâne ikliminde yok olup kaybolsunlar. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a.v.), şu veciz ifadeleriyle anlatmaktadır: ’En hayırlınız; Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.’8
b. Kur’ân Mü’minler İçin Şifadır:
Kur’ân maddî ve manevi hastalıklara, zihinlere, gönüllere, itikadî ve ahlâkî sorunlara şifadır. Kur’ân-ı Kerim, dertlere deva gönüllere şifa, müminler için hidayet ve rahmet kaynağıdır. Kur’ân, yalnızca insanların ahiret, cennet, cehennem, ölüm gibi hususları açıklayan, ibadetler hakkında bilgi veren ve Rabbimizin birliği ve varlığını ortaya koyan delilleri değil, aynı zamanda o, insanların dünyadaki mutluluklarını elde etmeleri için yol gösteren, kısacası insana insan olmayı öğreten bir rehberdir. Kur’ân, insanlar için yol gösterici ve gönüllerin şifa kaynağıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’i bir doktor olarak düşünelim, Nasıl ki bir doktor hastalara reçete yazıyor ise Hz Peygamberin bizim gibi manevi hastalığı olanlara da verdiği reçete, Hz. Kur’ân’dır.
Rabbimiz Teâlâ: ’Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.’9
Kur’an, kötülüklerden men eden bir öğüt, sadırlarda olan şüphe ve tereddütleri, onlardaki pislikleri gideren bir şifa, tasdik edenler ve içindekileri iyice anlayanlar için Allah’tan bir hidayet ve rahmettir.
c. Kur’ân, Bütün İnsanlar İçin Rehberdir:
Kur’ân, bütün insanlık için rehberdir. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, maddî olarak hangi derecelere ulaşırsa ulaşsın, Kur’ân’ın ona gösterdiği emir ve yasaklardan asla müstağni kalması düşünülemez. Kur’ân’ın rehber olması hakkında Rabbimiz Teâlâ: ’İnsanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’10
d. Kur’ân Okunan Yere Allah’ın Melekler, Rahmeti ve Sekînesi İner:
Kur’an’ı okumanın sevabı yanında insanlar kelamullah’tan etkilendikleri gibi melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelirler, okunan yere Allah Azze ve Celle’nin rahmet ve sekîneti iner. Âlem-i İslam’ın Kur’ân’la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin koruması altına girmiş olur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), bu hususu şöyle ifade buyurur: ’Bir topluluk, Allah’ın evlerinden bir evde bir araya gelip Allah’ın Kitabı’nı okuyarak aralarında müzakere ederlerse, mutlaka üzerlerine sekine (itminan, vakar) iner, onları rahmet kaplar, melekler onları kuşatır ve Allah onları kendi katındakiler içerisinde anar.’11
e. Kur’an Okunan Hane En Şerefli Hanedir:
Kur’ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sürur verir. Okunan yere hüzün gider huzur gelir. Cinnî ve insî şeytanlara karşı ev halkını korur. Ebû Hureyre (r.a.) Kur’ân’ın bu yönünü bizlere şöyle bildirmektedir: ’Muhakkak ki ev, içinde Kur’an okunmasıyla mutlak surette sakinlerine genişler, melekler onda hazır bulunur, şeytanlar onu terkeder ve hayrı (iyiliği) çoğalır. Ve muhakkak ki ev, içinde Kur’an okunmamasıyla mutlak surette sakinlerine daralır, melekler onu terkeder, şeytanlar onda hazır bulunur ve hayrı (iyiliği) azalır!’12
f. Kur’ân-ı Kerim’le Meşgul Olanlara Gıpta Edilir:
’(Şu) iki (kişi)den başkasına gıpta olmaz: (Biri;) Allah’ın kendisine Kur’ân (ilmin)i verdiği kimsedir ki o, onu gece vakitlerinde ve gündüz saatlerinde okur. (Diğeri ise;) Allah’ın kendisine mal verdiği kimsedir ki o, onu gece vakitlerinde ve gündüz saatlerinde infak eder.’13
g. Bitmeyen Ticaret…
Kur’ân’a sahip çıkıp onu virt haline getiren ve onunla amel eden kimseler anlatılırken, onların, batması, tükenmesi ve iflası mümkün olmayan bir ticaret kazancına sahip oldukları ifade edilir. Tükenmeyen zengin bir ticaret nitelemesinde bulunma, verenin, her şeyin sahibi ve maliki Allah (c.c.) olmasındandır. Bu husus, Kur’ân’da şöyle belirtilmektedir: ’Allah’ın Kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasip ettiğimiz imkânlardan gizli ve aşikar olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.’14

Kur’ân’ın Ahiret Hayatında Kazandırdıkları
Kıyâmette Ne Güzel Bir Şefaatçi’dir. Rabbimizin rızasına vesiledir.
Zerre kadar iyiliği dahi karşılıksız bırakmayan Cenâb-ı Hak (c.c.), insanın bu dünyada değer verip meşgul olduğu Kur’ân’ı, kişinin ona sahip çıkması ve onunla hem hal olmasının sonucunda kabirde ona yoldaş kılar. Şu anda idrak edemediğimiz karanlık yurdumuzda bizim aydınlığımız olur. Bununla insan, belki de en muhtaç olduğu badirelerden kolaylıkla kurtulmuş olur. Ebû Hureyre (r.a.) demiştir: ’Kur’ân’ı okuyun! Zira o, kıyamet günü ne güzel şefaatçidir! O, kıyamet günü (okuyucusu için): ’Yâ Rabbi, onu şeref süsü ile süsle!’ der de (okuyucu) şeref süsü ile süslenir. ’Yâ Rabbi, ona şeref elbisesi giydir!’ der de (okuyucuya) şeref elbisesi giydirilir. ’Yâ Rabbi, ona şeref tacı giydir! Yâ Rabbi, ondan razı ol! Zira senin rızandan sonra hiçbir şey (üstün bir nimet) yoktur!’ der.’15
Bir hadislerinde de Allah Rasûlü şöyle buyurmuşlardır: ’Kur’ân’ı okuyun! Zira muhakkak ki o, ashâbına (yani kendisini okuyanlara) kıyamet günü şefaatçi olarak gelir.’16

Kur’ân’dan Uzaklaşanın Hali
a. Kıyamette Pişmanlık ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Şikâyeti:
İnsanın dünyaya gelişi bir defadır. Öldükten sonra yeniden dünyaya dönüş imkânsızdır. Dünyada iken gerekli hazırlıkları yapmayan insanlar, ölümle karşılaştıklarında büyük bir pişmanlık içerisinde bulunacak ve Cenâb-ı Hak’tan yeniden dünyaya döndürülmeyi talep edeceklerdir. Ancak bu talepleri kabul edilmeyecektir.17
Âyet-i kerimede insanın, Kur’ân’dan uzaklaşmaya vesile oldukları için bazı kimselerin arkadaşlığından pişmanlık duyacağı belirtilmektedir: ’O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: ’Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım! Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.’ Peygamber, ’Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş bir şey haline getirdi’ dedi.’18
Tefsir âlimleri, âyette geçen ’mehcûr’ kelimesinin anlamı ile ilgili olarak şöyle demişlerdir: ’Bu ifadenin manası; Kur’ân hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler, şeklindedir. Rasûlullah’ın (s.a.v.) bu şekilde şikâyetinden bahsedilmesi büyük bir uyarı anlamına gelir.’19
b. Kur’ân’ın Kıyamet’te Lehte ve Aleyhte Delil Olması:
Başka rivayetlerde de, Kur’ân-ı Kerim (dünyada ve kıyamet gününde) insanların leh ve aleyhlerinde delil olacağı belirtilmiştir.20
c. Allahın Zikrinden Yüz Çeviren Kişiyi, Sıkıntılı Bir Hayat ve Âhiret’te Kör Olarak Haşri Beklemektedir:
Allah’ın dininden, zikrinden kelamından yüz çeviren ve onunla amel etmeyi terk edenler, maddî-mânevî sıkıntılar içinde bocalayıp durdukları gibi, mahşer gününde de kör olarak haşrolunacaklardır. Bu durum, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyan edilir: ’Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O da şöyle der: ’Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin beni kör olarak haşrettin?’ (Allah): ’Evet, öyle ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun’, der. Haddi aşan ve Rabbi’nin ayetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.’21
Her kim Allah Teâlâ’nın emrimden ve nehiylerinden, peygamber­lerine indirdiği şeriat ve hükümlerden yüz çevirirse, rahat bir hayat yaşıyor görünse de, dünyada onun geçimi zor ve sıkıntılıdır.
İbn-i Kesîr: ’Âhirette onu, gözleri kör olarak haşrederiz.’ ayeti hakkında şöyle der: ’Kim Allah’­ın emrinden yüz çevirir ve onu unutmuş görünürse dünyada onun hayatı sıkıntılıdır. Kalbi ne huzur bulur, ne de rahat eder. Her ne kadar refah içinde yaşıyor görünse, istediğini yese, istediğini giyse, istediği yerde otur­sa da, sapıklığından dolayı, kalbi dar ve sıkıntılıdır. Çünkü onun kalbi ıstırap, şaşkınlık ve şüphe içindedir. Bir görüşe göre: Kabri daralır da ka­burgaları birbirine geçer.’22

Dünyada Kur’ân-ı Kerim’i Öğrenip de Unutanın Kıyametteki Hali
Bu konuda ile ilgili Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.): ’Kur’ân’ı öğrenip sonra da onu unutan kimse, kıyamet günü mutlaka Allah’a elleri kesik (veya cüzamlı) olarak kavuşur!’23 buyurmaktadır.
Şayet hastalıktan, yaşlılıktan vb. gibi sebeplerden Kurân-ı Kerim’i unutursa bu vaîdin altına girmemiş olur.
Makalemi şu duayla bitirmek istiyorum. ’Yâ Rabbi, Kur’ân’ı gönlümüzün baharı eyle. Sadrımızın/göğsümüzün nuru eyle. Her türlü üzüntümüzün, sıkıntımızın, dertlerimizin bizden uzaklaşmasına vesile eyle.’
Âmin…

(Endnotes)
1 Ebû Dâvûd, Salât, 361.
2 Bkz., Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.41, s.148, h.no:24601, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
3 Bkz., Tirmizî, Menâkıb, 33.
4 Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 15.
5 Şihâb el-Kudâî, Müsned, Bâb:798, c.2, s.246, h.no:1284, Müessesetu’r-Risâle- Beyrut, 1989.
6 eş-Şecerî, el-Emâli’l-Hadîsiyye, el-Hadîsu’l-Hâdî Aşer, c.1, s.223, Âlemu’l-Kutub, Beyrut, 1983.
7 İbn-i Mâce, İkâmetu’s-Salavâti Ve’s-Sünneti Fîhâ, 176.
8 Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 21.
9 Yûnus, 10/57.
10 el-Bakara, 2/185.
11 Müslim, Zikr-Dua-Tevbe-İstiğfâr, 11.
12 Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân, 1.
13 Buhârî, Tevhîd, 45.
14 el-Fâtır, 35/29.
15 Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân, 1.
16 Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîne ve Kasruhâ, 42.
17 Bkz. el-Mü’minûn, 23/99-100.
18 el-Furkân, 25/27-30.
19 Bkz., Râzî, Fahruddin, Mefâtîhu’l-Ğayb, 24/67.
20 Bkz., Müslim, Tahâret, 1
21 Tâ-hâ, 20, 124/127.
22 Muhtasar-ı İbn Kesîr, II, 497.
23 Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân, 3.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.