Özlenen Rehber Dergisi

156.Sayı

Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet

Turgut ŞEN Özlenen Rehber Dergisi 156. Sayı
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَآءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَانًاۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
’Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.’1
Peygamber Efendimizin dünyaya teşriflerinin yıldönümü olan, içerisinde 20 Nisan’ın da bulunduğu hafta Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu hafta içerisinde, Peygamberimizi anmak ve onun mesajlarını anlamak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu sene yüce dinimizin tevhid inancı ve vahdet anlayışına dikkat çekmek ve bu konuda bir bilinç oluşturmak amacıyla Kutlu Doğum Haftası’nda ’Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet’ temasını gündeme taşımıştır.
Türkiye genelinde başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, devlet kurumları ve STK’lar tarafından hafta boyunca ’İnsanlığı diriltmek, insanlığı yaşatmak ve insanlığı yüceltmek için gelin birlik olalım!’ çağrısıyla Peygamberimiz (s.a.v.)’in ortaya koyduğu örneklik çerçevesinde, tevhid ve vahdet konusu bütün yönleriyle ele alınmaya çalışılmıştır.
İnsanlığın topyekûn sıkıntılı süreçlerden geçtiği şu günlerde, parçalanan zihinlerin, yaralanan gönüllerin tamirine bu programların katkı sağlayacağını umut ediyorum.
Dünyanın muhtelif yerlerindeki Müslümanların kalplerindeki ülfetin eksikliği, Müslüman olmayan kimselerin düşmanlıkları birlik ve beraberliğin tesisinin oluşmasını zorlamaktadır.
Hâlbuki Rabbimizin bize hitabında:
Allah’ın dinine ve kitabına toptan sarılın. Ondan ayrılmayın. Sizden önce Yahudi ve Hıristiyanların yaptığı gibi, din hususunda ihtilafa düşmeyin. Ey Arap topluluğu! Allah’ın size ihsanını hatırlayın. Hani siz İslam’dan önce birbirinize amansız düşmanlar idiniz de Allah İslam sayesinde kalplerinizi birbirine ısındırdı ve sizi aynı iman üzerinde birleştirdi. Allah’ın lütfü ile kardeşler oldunuz. Siz cehennem ateşine düşmek üzereydiniz, fakat Allah İslam ile sizi oradan kurtardı. İşte Yüce Allah meseleleri böyle açıkladığı gibi, diğer ayetlerini de açıklıyor ki, onların sayesinde dünya ve âhiret mutluluğuna yol bulasınız.2
buyrularak bizden önceki dönemlerden bize örnekler verilmiştir.
O halde bizler tevhidi ve vahdeti Rabbimizin emri, Peygamber Efendimizin yaşayışı doğrultusunda nasıl anlamalıyız, nefsimizde ve İslam toplumunda bunun cevabını nasıl bulmalıyız?
Tevhid, Yüce Rabbimizin varlığını ve birliğini gönülden tasdik etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. İnsanın yaratılış gaye ve hikmeti tevhide dayanır.
Bütün peygamberler, tevhid inancını yeryüzünde yaymak ve egemen kılmak üzere gönderilmiştir. Onlar bu uğurda çetin mücadeleler vermişler, ağır imtihanlara tabi tutulmuşlardır.
Tevhid inancının son elçisi olarak Yüce Rabbimiz, Efendimiz (s.a.v.)’i görevlendirmiştir. Âlemlere rahmet Peygamberimiz, Allah’ın varlığını ve birliğini tüm insanlığa tebliğ etmiştir. Yalnızca Allah’a kul olmaya ve insanca bir yaşayışa çağırmıştır. Rahmet peygamberi, kısa bir sürede şirk toplumundan bir olan Allah’a iman eden muvahhit bir toplum inşa etmiştir. Onun Mekke’de yaktığı tevhid meşalesi her geçen gün yayılmıştır. Öyle ki bu meşale ile karanlıklar, aydınlığa; zulüm, adalete; kin ve nefret, şefkat ve merhamete dönüşmüştür.
Tevhid ilkesinden üç temel esas ortaya çıkmıştır: Selam, eman ve vahdet yani barış, güven ve birlik.
İslam-selâm ilişkisi, iman-eman ilişkisi ve tevhid-vahdet ilişkisi doğru kurulamadan bir toplumun İslam toplumu olması mümkün değildir.
Tevhid, sadece bir inanç ve düşünce sistemi değildir, aynı zamanda bir hayat tarzı ve yaşama biçimidir.
Tevhid inancının bireysel hayattaki tezahürü, bu inancın gerektirdiği şekilde yaşamaktır. Rabbimize, kendimize, çevremize, kâinata karşı sorumluluğumuzun bilincinde olmaktır.
Tevhid inancının toplumsal hayattaki karşılığı ise vahdettir.
Vahdet, kardeşlik, dostluk, sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmadır. Birlikte yaşama şuuruna sahip olmaktır, ortak değerler etrafında kenetlenmektir, ortak ideallere yönelmektir.
Vahdet, tevhidin sancağı altında toplanmaktır, Allah yolunda her türlü çıkarı bir kenara bırakmaktır. Varlığımızı, yokluğumuzu, acılarımızı, sevinçlerimizi, dualarımızı ortak kılmaktır.
Vahdet, Müslüman kanının dökülmesini, Müslümanların bölünüp parçalanmasını engellemek için var gücümüzle çalışmaktır.
Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli bir stratejinin, Müslümanların parçalara ayrılmasını engellemekten daha önemli bir siyasetin olmadığını bilmektir.
Vahdet, İslam ümmetinin inşa ettiği mümtaz medeniyetlerin, bu medeniyetlerin ortaya koyduğu büyük tecrübelerin farkında olmaktır.
Allah Rasûlü’nün yegâne hedefi önce Allah ile kulları arasında tevhidi yerleştirmek, sonra da inananlar arasında vahdeti yani birliği gerçekleştirmektir.
Efendimizin vahdet anlayışı ile dilleri, renkleri, ırkları farklı ama inançları, gayeleri, gönülleri aynı ’birler’ ’bin’, ’binler’ ’bir’ olmuştur.
Peygamberimiz tarafından ilk vahdet yani birlik ve beraberlik Evs ve Hazrec kabilesi arasında gerçekleştirilmiştir. İslam kardeşliğinin yanı sıra, Medine’de gerçekleştirdikleri ’kardeşlik projesi’ ile hem Evs ve Hazrec arasındaki uzun yıllardır devam ede gelen derin düşmanlıklar giderildi, hem de Ensar-Muhacirler arasında kalplerin telifi başarıyla sonuçlandı.
Artık Allah Rasûlü’nün örnekliği ve önderliğinde oluşturulan Müslümanların birliği Kur’ân’ın ifadesiyle ’Duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf tutmuş’3 vahdet toplumuna dönüşmüştür.
Çoğunluğu şirkten, küfürden, cahiliyeden ve farklı din ve kültürlerden gelen bu toplum nasıl oldu da 23 sene gibi çok da uzun sayılamayacak bir süreçte vahdet toplumuna dönüştü?
Düne kadar, aralarında düşmanlığın, kin ve intikamın, kan davalarının, gasp ve talanın, iftira ve yalan-dolanın kol gezdiği, güçlü olanın zayıfı ezdiği bir cahiliye toplumundan bir Medine toplumu, bir medeniyet toplumu nasıl gerçekleştirildi?
Şüphesiz bu soruya verilebilecek cevapta pek çok hususun rolü olduğu aşikârdır. Ancak ben burada en öne çıkan faktörleri sıralamakla yetineceğim:
- Tevhid inancına bağlı mümin bireylerin yetiştirilmesi, muvahhitlerden oluşan bir ümmet tasavvuru ve temiz bir toplum inşası,
- Irkçılık, kabilecilik, soy-sop, renk vb. ayrımcılığın reddedilerek Arap-acem, kadın-erkek, hür-köle, zengin-fakir, amir-memur vb. ilişkilerde ’takvaya dayalı bir değer ölçüsünün’ benimsenmesi,4
- Emanet ve ehliyetin esas olduğu, istişareye açık, itaatin ancak marufta beklendiği bir yönetim anlayışı,
- Kur’an’ın rehberliğinde Allah Rasûlü’nden alınan örnekliğin, diğer insanlara yaşayarak yansıtılması.5
- Sevgiye, saygıya ve samimiyete dayalı beşerî ilişkiler,
- İman, ilim ve amelin bir arada harmanlanıp hayata geçirilmesi,
- Dürüstlüğe, sadakate, iffete, vicdana ve güvene dayalı muamelat,
- Hukuka, adalete, eşitliğe, dünyevî ve uhrevî sorumluluğa dayalı hak anlayışı,
- Vefakârlığa, fedakârlığa, diğerkamlığa, ihsana ve îsâra dayalı ahlâk anlayışı,
- Can, mal, akıl, ırz ve neslin dokunulmazlığına dayalı bir hayat,
- Dünya-ahiret dengesini gözeten, Allah yolunda olma ve ölme arzusu,
- Maddî ve manevî, bedenî ve rûhî olmak üzere çift yönlü temizlik ve arınma çabası,
- Hakk’a hizmetin, hayrın, faydalının, iyinin ve güzelin öncelenmesi,
- İlmin, irfanın, marifetin ve hikmetin talep edilmesi,
- Tefrika yerine vahdetin, taassup yerine insaf ve itidalin tercih edilmesi,
- Dayanışmanın, yardımlaşmanın ve paylaşmanın hayat tarzına dönüştürülmesi,
- Namaz, zekât, oruç, hac ve kurban gibi ibadetlerin ümmetin birliğine katkısı.
Unutulmamalıdır ki yeryüzündeki bütün muhtaçlara, bütün mazlumlara, bütün insanlığa huzur ve saadet getirecek yegâne çözüm İslam’ı iyi anlama ve imanın tasdikle tezahür edilmesindedir. Birbirimizin mezhebini, meşrebini, ırkını, dilini, coğrafyasını ve ideolojisini bir tarafa bırakıp, İslam’ın tevhid ve vahdet anlayışının esas alınmasındadır.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in getirdiği tevhid dininin ve rahmet yüklü evrensel mesajların; başta ülkemiz olmak üzere bütün Müslümanların vahdetine, birliğine, dirliğine ve huzuruna vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.

(Endnotes)
1 Âl-i İmrân, 3/103.
2 Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/412.
3 Saf, 61/4.
4 el-Hucurât, 49/13.
5 el-Hac, 22/78.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.