وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
’Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.’1
Hacı veya umreci adaylarını kutsal mekânlara uğurlarken, ’Acaba bir gün bize de nasip olacak mı?’ diye düşündüğümüz olmuştur. Beklenen vakit geldiğinde, yıllardır kurduğumuz hayaller gerçekleştiğinde ise bazı noksanlıklarımızdan dolayı istifademiz az olmaktadır. Bu yazımızda istifademizi artıracak bazı hususlara değinmek istiyorum.
Kim olursa olsun, nereden gelirse gelsin, önceki hayatı nasıl olursa olun kendisine hacca-umreye gelmek nasip olmuş her insan, Allah’ın misafiridir.
Allah’ın misafiri ile ilişkinin, onu misafir olarak çağıranın ve kabul edenin rızası ve ölçüleri doğrultusunda olması gerekir.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
’Hacılar ve Umre yapanlar Allah’ın elçileridir. Onlar (Allah’a) dua ederlerse, onlara icabet eder; onlar (Allah’tan) bağışlanma dilerlerse onları bağışlar.’2
İnsan, aslında bu hayatta bir yolcudur. Topraktan nutfeye, anne rahminden dünyaya, çocukluktan gençliğe, gençlikten yetişkinliğe, yetişkinlikten yaşlılığa, yaşlılıktan tekrar toprağa devam eden bir yolculuk.3
Hac veya umre de zahiri olarak bir yürüyüş ve yer değiştirmedir. Bu, fiziki anlamda bir mekân değişikliği olduğu gibi aynı zamanda iç dünyamızda gerçekleşen bir hicrettir. Yüce Yaratıcı’ya olan bir seyrüseferdir. Şeytanî sapmalardan rahmanî yönelişlere, nefsanî düşüşlerden manevî yücelişlere devam eden bir yürüyüş. Batıldan hakka, kötüden iyiye, çirkinden güzele devam eden bir yolculuk. Hacı: ’Rabbim Allah’tır’ diyen ve O’nun yolunda kararlılıkla yürüyen kimsedir.4
Hac veya umre yitirilenleri düşünme yeridir. Oğul, eş, kardeş ve baba. Bir insan için değerli olan ama İslam’ın getirdiklerinin yanında kıymeti olmayan yitirme yerleri.
Pakistan’ın manevi mimarı Muhammed İkbal, bir gün Medine’den dönen hacıları ziyaret ederek onlara bir Müslüman gönlünü sergileyecek şu soruyu sorar:
’Medine-i Münevvere’yi ziyaret ettiniz! Uhrevî Medine çarşısından gönlünüzü ne gibi hediyelerle doldurdunuz? Getirdiğiniz maddî hediyeler, takkeler, tespihler, seccadeler bir müddet sonra eskiyecek, solacak ve bitecek. Solmayan, gönüllere hayat veren Medine’nin ruhani hediyelerini getirdiniz mi?
Hediyeleriniz içinde Hazret-i Ebû Bekir’in sıdkı ve teslimiyeti,
Hazret-i Ömer’in adaleti,
Hazret-i Osman’ın hayâsı ve cömertliği,
Hazret-i Ali’nin heyecan ve cihadı var mı?
Bugün bin bir ıstırap içinde kıvranan İslâm dünyasına gönlünüzden bir Asr-ı Saadet heyecanı verebilecek misiniz?’ diye sormuştu.
Bu soruların olumlu cevabı ve aynı zamanda Rasûlullah (s.a.v.)’in: ’Din samimiyet (nasihat)tir!’ buyurup Ashab’ın: ’Kim için?’ sorularına cevaben: ’Allah için, kitabı için, rasûlü için, müslümanların önderleri için ve (Müslüma)nların geneli için.’5 buyruğundaki samimiyeti,
’Dikkat edin; bedende bir et parçası vardır ki, iyi olursa bütün beden iyi olur; bozuk olursa bütün beden bozulur. İşte o (et parçası) kalptir.’6 buyruğundaki kalp temizliğini,
’Yâ Rasûlallâh! Sıkıca sarılacağım bir hususu bana söyle (tavsiye buyur)!’ diyen Süfyân b. Abdillâh es-Sekafî (r.a.)’e cevaben Rasûlullah (s.a.v.)’ın: ’Rabbim Allah’tır’ de ve istikamet üzere (dosdoğru ol, yani İslam’ın dosdoğru yolundan sapma)!’7 buyruğundaki doğruluğu,
’Allah için tevazu gösteren bir kimseyi Allah mutlaka yüceltir.’8 buyruğundaki umre ve hac yolculundaki hem erdem ve hem de elzem olan tevazuu,
’Mescid-i Haram’da (kılınan) bir namaz da onun dışındaki (yer)lerde (kılınan) yüz bin namazdan daha hayırlıdır.’9
’Mescidimde (yani Mescid-i Nebevî’de kılınan) bir namaz, Mescid-i Haram hariç onun dışındaki (yer)lerde (kılınan) bin namazdan daha hayırlıdır.’ 10
’Muhakkak Allah Teâlâ, her gün ve gecede yüz yirmi rahmet indirir. Altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlara, yirmisi de (Kâbe’ye) bakanlara ait (olmak üzere) bu beyt (yani Kâbe) üzerine iner.’11 buyruklarındaki ibadet aşkını
bulursa, işte o zaman Beytullah’ı tavaf eden mümin, döndüğü her bir şavt veya yaptığı her ibadet ve taat ile nefis merdivenlerini bir bir çıkmış olur. Bu zor ama bir o kadar da feyizli yolculuk sonunda öyle bir dereceye ulaşır ki, işte o zaman yaptığı ibadetlerden lezzet almaya başlar.
Bu kutsal yolculuğa çıkan hak dostlarının çok dikkat etmesi gereken önemli bir husus da nimet-külfet dengesidir. Bu mekânlarda nasıl sevaplar bol, onları kazanmak kolay ise; aynı şekilde günah ve hatalara düşmekte o kadar kolaydır. Kulların bu kadar bol sevap ve nimetler içinde olması şeytanı ve onun müttefiki olan nefsi de anında harekete geçirecektir. Nefsimizin ve şeytanın hilelerinden kendimizi kurtarmak için gayret edilmelidir.
Ziyaret yerlerini gezerken Uhud’da İslam için yapılan mücadeleleri, Kıbleteyn’de Müslümanların kıble birliği yanında gönül birliğini, Hendek’te imanın zaferini, Kuba’da Hakk’a kul olmanın lezzetini unutmamalıyız.
Ayrıca dünyamız ve ahiretimiz için iki güvencemiz olan: ’Oysa sen onların içinde iken Allah onlara azap edici değildi.’12 ifadesi ile ’Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir.’13 buyruğunu asla unutmamalıyız.
Rabbim bizlerin attığı her adımı, işlediği her ameli kendi rızasından ayırmasın. Umre yolculuğumuzu Hak yolculuğu eylesin. Gönül dünyamızda masivaya dair hiçbir şey bırakmasın. Âmin.
(Endnotes)
1 Meryem, 19/36.
2 İbn-i Mâce, Menâsik, 5.
3 Bkz., el-Mü’min, 40/67.
4 Fussilet, 41/30.
5 Müslim, Îmân, 23.
6 Buhârî, Îmân, 39.
7 Tirmizî, Zühd, 60; İbn-i Mâce, Fiten, 12.
8 Müslim, Birr-Sıla-Âdab 19.
9 İbn-i Mâce, İkâmetu’s-Salâti Ve’s-Sünneti Fîhâ, 195; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.23, s.414, h.no:15271, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
10 İbn-i Mâce, İkâmetu’s-Salâti Ve’s-Sünneti Fîhâ, 195; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.23, s.414, h.no:15271, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
11 Taberânî, Kebîr, c.11, s.195, h.no:11475, Mektebetu’bni Teymiyye, Kahire.
12 el-Enfâl, 8/33.
13 el-Enfâl, 8/33.
Umre İbadeti Üzenine Bir Kaç Söz
Özlenen Rehber Dergisi 154. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.