Özlenen Rehber Dergisi

154.Sayı

İrtihalinin 16. Seneyi Devriyesinde Hz. Abdullah Farukî El-müceddidî (k.s)

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 154. Sayı
İrtihalinin 16. seneyi devriyesini yaşadığımız Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretlerini rahmetle yâd ediyoruz. Tasavvufî anlayışında, dünya gerçeklerini İslamî emirlerle Nebevî istikamet yolunda bütünleştiren hayatı, örnek olan mümtaz bir şahsiyettir. Yaşadığı dönemde Müslüman coğrafyasının meselelerine olan vukufiyeti, sorunlara işareti ve çözüm yolları sunması, bununla beraber tasavvufî içselliği en derin haliyle yaşayabilme nimetinin sahibi olması O’nu üstün kılan meziyetlerindendir.

Efendi Hazretlerinin Tasavvufî Kişiliğine Genel Bakış
Mübarek Efendim, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini titizlikle yapan,
Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyesine kuvvetle ittibâ eden,
Sünnetleri hem kendi yaşantısında uygulayarak hem de halk arasında yayarak ihya eden,
Böylelikle bidatleri ortadan kaldırarak mücadele eden,
İnsanlar arasında unutulmuş ve bilinmeyen sünnetleri ortaya çıkararak İslami yaşantıya da büyük canlılık getiren bir Allah dostudur.

Efendi Hazretlerine Göre Velinin Vazifesi:
Cenabı Hakkın bütün velileri ;
- İnsanların hem dünya hem de ahiret saadetleri için çalışmıştır.
- Onların ahirette cennet ve cemâlullaha giden yollarında irşat vazifesini yüklenmişlerdir.
- İnsanların bu dünyada, hem sosyal, hem iktisadî, hem de içtimaî ve kültürel yönden müreffeh olmalarını sağlayacak olan, sırat-ı müstakim üzerine yaşamayı yani Allah’ın emrini, Efendimiz’in sünnet-i seniyyesine varan bu yolu onlara öğretmiştir.
Efendi Hazretleri: ’Topluluğun efendisi, onlara hizmet edendir.’1, ’İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır.’2 hadis-i şeriflerini kendisine düstur edinip, insanlara hizmet yolunda, türlü eza ve cefalara katlanmış, ama tüm bu sıkıntılara rağmen, insanların dünya ve ahiret yolunu aydınlatan bir çizgide olmuştur.
Efendi Hazretleri, etrafındaki insanların devamlı huzuru ve saadeti için çalışmış, onlara her türlü konuda yardımcı olmuş, kendi içinde bulunduğu zorlukları bir kenara bırakarak diğer müminlerin dertleri ile dertlenmiş, onları içinde bulundukları sıkıntıdan kurtarmaya çaba ve gayret sarf etmiştir.
Onu gören insanlar Hz. Allah’ı hatırlar, üzerlerindeki sıkıntıları atarlardı. Efendimiz, hep insanlara hizmet üzere olmuştur. Diğer insanların felahı için malını, mülkünü her şeyini onlara vermiş, ’bana yalnız Allah kâfidir’ anlayışı ile hareket etmiştir. Başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğuna tercih etmiştir. İnsanlar arasında devamlı hoşgörü anlayışını, tevazu ve yardımlaşmayı tavsiye etmiş ve öğretmiştir. Her hususta, Efendimiz (s.a.v.)’in güzel ahlâkını yaşamayı yegâne gaye edinmiştir. İnsanlar arasında sevgi ve kardeşlik yolunu açan bir ahlâkın sahibidir. İnsanları Allah yolunda güzelleştiren hususlardan biri olan paylaşma ahlâkını kendisine düstur edinmiştir.
Hâsıl-ı kelâm bir veli olarak Efendi Hazretleri, insanların daima dünya ve ahiret saadeti için çalışmış, bu yolda emeklerini esirgememiştir.
Abdullah Farukî Hazretleri, saliklerin manevi terbiyelerinde, onların iç dünyalarını şekillendiren nefsî ahlâklarını tezkiyeye son derece önem vermiştir. Bu hususta, hiçbir gayretten ve fedakârlıktan geri durmamıştır. ’Kendisinde kibir olduğunu bildiğim bir kardeşimi onu bu kibirden kurtarıncaya kadar lime lime de olsa yakasını bırakmam’ ifadesi, ihvanlarının nefsini tezkiye etme hususunda gayretinin derecesini ortaya koymaktadır.
Abdullah Farukî Hazretleri, salikin iç âlemini böyle imar ederken, salikte çevresinde cereyan eden hadiselere karşı istikamet üzere bir bakış açısının oluşması için de büyük çaba sarf etmiştir. Çünkü kemâlât ancak böyle gerçekleşir.
Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri, gerek Türkiye’deki Müslümanların, gerekse dünya Müslümanlarının yaşadıkları sorunları takip edip, bu sorunlara yönelik düşüncelerini ve çözüm yollarını dile getiren, bununla beraber bir Müslüman olarak bu hadiseler karşısında, İslamî duruşunu fert olarak sergileyen ve bu hususta toplumu yönlendiren bir kişiliğin sahibidir. Aynı zamanda, çevresinde sevgi bağı oluşturan kardeşlerine bunları telkin ederek onları bu konularda irşat eden bir mürşid-i kâmildir.
Nitekim bir dergiye vermiş olduğu röportajda, o günün Müslümanlarının yaşadığı sıkıntılara yönelik kendisine sorulan bir soruya vermiş olduğu cevap bu konudaki hassasiyetini gözler önüne sermektedir:

Dünya Üzerinde Müslümanlara Yönelik Saldırıların Sebebi
’Dünya coğrafyasındaki bazı beldelerde, Müslümanlar uyanınca, yani kendi benliklerine dönünce, İslam düşmanları tarafından bu, kabul edilemez bir hâle geldi.
Çeçenistan’da Ruslar, Çeçenlerin İslâm’ı yaşamalarını hazmedemiyorlar. Onlar hürriyetlerini ilân etmek istediler. Bunun üzerine Ruslar, acımasızca o kardeşlerimizin üstüne gitti. Onlar da, yiğitçe dinlerini yaşamak için, ’tek ferdimiz kalıncaya kadar bu davadan vazgeçmeyiz’ diye direniyorlar. Allah’a sonsuz hamd olsun, büyük başarılar gösteriyorlar. İnşallah Cenâb-ı Allah, Rusları lime lime edecek ve Çeçen kardeşlerimiz muzafferiyete ulaşacaklar.
Afganistan’ı ele alalım. Hep birleştiler ve Rusya’yı ülkelerinden çıkardılar. Sonra içlerine benlik fitneleri girdi. Dolayısıyla kardeş kardeşi vurdu. Yine Saraybosna’da da toplu soykırım yapıldı. Cezayir’de Fransızlar benzer zulümler yapmışlardı. Filistin’de, Sudan’da hep aynı oyunlar sergileniyor.
Kuzey Irak’ta da bir Kürt devleti kurdurup Irak’tan, Suriye’den, İran’dan ve Türkiye’den toprak alıp, komünist bir Kürt devleti kurma gayretleri var, bunları nasıl yapacaklar? Müslümanları soyutlayarak...

Asıl Hedef Türkiye
Nereden bakarsak bakalım, bu tezgâhlar Türkiye’nin aleyhine. Hep Türkiye için kurulan tuzaklardır bunlar. Dolaylı yollardan tuzaklardır. Yani bugün, Irak’a yapılan, Suriye’ye yapılan, nereye yapılırsa yapılsın Müslümanlara; Çeçenistan’a, Saraybosna’ya yapılan... Nerede bir Müslüman’a silâh atılıyorsa, bu hedef aslında Türkiye’dir. Onlar şimdi provasını yapıyorlar ve Türkiye için hazırlık yapıyorlar. İşte görüyoruz, ikide bir Yunanistan’ı kışkırtıyorlar, Suriye’yi kışkırtıyorlar.
İran, Ermenistan düşmanlıklarını izhar ediyorlar. Rusya öyle, üzerimize geliyor.
Bunlar neyin alâmetidir? Bunlar, Siyonistlerin hazırladığı bir plândır. Bu plânları gayet akıllıca yapıyorlar. Birden bire değil de akıllıca yapıyorlar şimdi.

Öyleyse Bu Olaylar Karşısında Müslümanlar İçin Çözüm
- Müslümanların mutlaka birlik beraberlik içinde olması lazım,
- Mutlaka dünya Müslümanlarının, bilhassa Türkiye’deki Müslümanların, Kur’ân-ı Mübîn ve Sünnet-i Seniyye etrafında toparlanması şarttır. Sünnet-i Seniyye’yi ihyâ etmemiz, bilmemiz şart.
- Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatını okuyup Rasûlullah nasıl hareket etmiş, Sahâbeler nasıl hareket etmiş, işte o modeli aldığımız zaman ancak kurtuluruz.
Yalnız Müslümanlar enaniyete kapılmasınlar...’

Müslümanlar Arasındaki Tefrikanın Sebepleri ve Çözüm Yollarına Dair
Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri, Ehlisünnet ve’l-Cemaat itikadının yılmaz bir savunucusu olmuştur. Her vesileyle, itikadın önemi üzerinde durmuş, hem itikadî istikametin korunması, hem de yayılması üzerinde hassasiyetle durmuştur.
Bununla beraber, Ehlisünnet ve’l-Cemaat itikadına yönelik yanlış akımlarla mücadeleye de büyük bir önem vermiştir. Hatta vefat ettiği esnada da, TV ekranlarında Rasûlullah (s.a.v.) hakkında yayılmaya çalışılan, sapık bir itikadî anlayışı, canhıraş bir halde bertaraf etmekle meşguldü.
Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri, Müslümanlar arasındaki tefrikanın varoluşunun temelini, itikadî bozukluklara dayandırmıştır. Her meselede, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize müracaat ettiği gibi, bu meselenin sebebi ve çözümünü de Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin bir hadisi ile izah etmiştir:
’Şimdi, Peygamber (s.a.v.) bu hadiseye bin beş yüz sene evvel parmak basmıştır. Buyurmuş ki hadîs-i şerîfinde: ’Muhakkak ki İsrail oğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Bir fırka hariç hepsi cehennemdedir.’ (Sahabeler): ’O (Fırka-ı Nâciye/kurtulacak olan fırka) kimdir yâ Rasûlallah?’ dediler. (Rasûlullah): ’Ben ve ashabımın üzerinde olduğu (yol üzere olan fırka)dır.’ buyurdu.3
İşte, Efendimiz’in işaret buyurduğu bugünkü o delâlet fırkaları, aslında iki-üçüncü göbekten sonra zuhur etmeye başladı. Ve bugüne kadar geldi, kendilerini gösterdiler ve yerlerini aldılar. Efendimiz’in buyurduğu yetmiş üç fırka yerine geldi, isimlendi. Bunların kimisi Mûtezile’de, kimisi Şîa’da, kimisi Cebriye’de, kimisi Kaderiye’de; Mürcie de var.
Ve bugün İran’ın Şiî itikadını yaymaya çalışması... Onlar da dünyaya Ehlisünnet itikadının yayılmasını değil de, Şiî itikadının yayılmasını arzu ediyorlar ve o doğrultuda çalışıyorlar.’
Efendi Hazretleri İran tehlikesini o günden görmüş ve onların itikadî alanda Müslümanlara ne kadar zarar vereceğini tespit etmiştir. Bugünün İran’ı, şiddetle Şiîliği hem savunup hem de yayılmasının hamiliğini üstlenmiştir. Bunun için de, Müslüman ülkelerde yayılma politikasını gütmektedir. Kendilerine yandaşlar oluşturmaya çaba sarf etmektedirler. İran’ın güya düşman olduğu Amerika ve Müslümanlara bomba yağdıran Rus kâfirlerinin yanında olması, kâfir bir topluluğa dua etmeleri onların içyüzünü ortaya koymaya kâfidir.
’Ne yazık ki, Türkiye’mizde bunların hepsi yer buluyor. Hepsi de kendilerine zemin hazırlamışlar. İlâhiyat Fakültelerinde, bilhassa Ehlisünnet ve’l-Cemaat istikametinden çıkmış hocalar var. Kimi Mûtezile’yi, kimi Şia’yı savunuyor. Bunlar TV’lere çıkıyorlar. Yazılarına bakıyoruz ki, Ehlisünnet ve’l-Cemaati horluyorlar. Aslında aldanan kendileridir.’
Efendi Hazretleri, itikadî bozukluklardaki bu tehlikeyi bize haber verenin Rasûlullah (s.a.v.) olduğunu bildirdikten sonra, Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinin ve sünnetlerinin kaynağının vahiy olduğuna dikkat çekiyor. Bununla da, Müslümanların Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin ikazlarına dikkat ederek itikadî tehlikelerden şiddetle korunmalarını tavsiye ediyor.
’Peygamber Efendimiz’in her konuştuğu hadistir, her hareketi de sünnettir.
Sünnet üç çeşittir; Sahâbesinde görünce kabul eder. Bir de gördüğünde susar. Kendi yapar.
Zaten Peygamber (s.a.v.) kendi başına konuşmaz, Cenâb-ı Hakk’ın emriyle, ilhamla konuşur. Âyetle, Cebrail’in getirmiş olduğu vahiyle ya da ilhamla konuşur. Bunun haricinde başka bir şey konuşmaz.
Müslümanların bu yanlış itikadî fırkalara kapılmamaları lazım; özellikle gençlerimizin...

Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretlerinden Tavsiyeler
Ben, kardeşlerimize, Ehlisünnet ve’l-Cemaate uygun kitaplar okumalarını tavsiye ediyorum. Bilhassa fıkıh, ilmihâl, akait kitaplarını, sahîh olan kitapları mutlaka okumalı. Abdulkâdir-i Geylânî, İmam Gazâlî, İmâm-ı Rabbânî, Mesnevî okunmalı. Müslümanlar, gençler, akaidi iyi bilmeli, fıkhı iyi bilmeli. Buhârî, Müslim, Riyâzü’s-Sâlihîn, Tâc, Kenzü’l-İrfân, Kütüb-i Sitte gibi hadis kaynaklarını şerhleriyle beraber Ehlisünnet âlimlerinin gözetiminde okumak çok faydalıdır.
Bir insanın bilgisi yoksa zararın nereden geldiğini anlayamaz. Zehri fark edemez. Ama kendisinde İslâmî bilgiler varsa, alt yapısı kuvvetliyse, nereden gelirse gelsin anlar ve dur diyebilir. Mutlaka, en azından herkesin ilmihâl bilgisini bilmesi gerekir. Sünnetleri iyi bilmelidir ki, mücahede edebilsin. Sapık fırkalara, görüşlere karşı çıkabilsin.
Bilhassa akaide, itikada çok dikkat etmek lâzımdır. Çünkü yetmiş üç fırka vardır. O bakımdan İslâm’ı iyi bileceğiz. İslâm nedir, fıkıh nedir, akait nedir, sünnet nedir, farz nedir, haram-helâl nedir? Bunları bilerek şuurlu, bilgili olmalı tasavvuf ehli!
Yoksa bilmeden dine zarar verir.

(Endnotes)
1 el-Hatîbü’l-Bağdâdî, Târih-u Bağdâd -Târîhu Medîneti’s-Selâm-, 5283, c.11, s.436, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut, 2001.
2 Şihâb el-Kudâî, Müsned, Bâb:771, c.2, s.223, h.no:1234, Müessesetu’r-Risâle- Beyrut, 1989.
3 Tirmizî, Îmân, 18.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.