Özlenen Rehber Dergisi

154.Sayı

Tarikatın Mertebeleri

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 154. Sayı
Dokuzuncu Fasıl:
Şunu bil ki bu yolun mertebeleri dörttür. Salik ikinci mertebeye basmadan (geçmeden) önce ilk mertebeyi muhkem bir şekilde sağlamlaştırır. Bir mertebeye geçmeden önce mutlaka önceki mertebe ile amel eder.
Mertebelere gelince: Bunların ilki tövbe, ikincisi istikamet, üçüncüsü tehzîb (terbiye) ve dördüncüsü de takrîb (yakınlaştırma) mertebeleridir.

Birinci mertebe:
Tövbe mertebesi bütün makam ve hallerin aslı olup bina için arazi neyse o konumdadır. Her kimin arazisi yoksa binası da yoktur. Tövbesi olmayanın da ne hali ne de makamı vardır.
Tövbenin ise üç şartı vardır. Allah’tan gayrisine itaat ve O’na masiyette ısrar ettiği geçmiş ömrüne nedamet duyup pişman olmak, günah ve gafletten kurtuluş yollarına teveccüh etmek, gelecekte günah işlememeye azmedip niyetinde sebat etmek. ’Pişmanlık tövbedir’
1 hadis-i şerifinin manası ise: Pişmanlığın tövbenin çoğu şartlarını ve temellerini ihtiva etmesidir. Bu tövbe bütün hayırların anahtarı ve bütün makamların temelidir. Zira bu tövbeyle bütün haller açılır, çeşitli sırlar inkişaf olur ve bunun üzerine bütün makamlar ve kerametler bina edilir. Şunu bil ki tövbe etmek farzdır ve kim farz olmadığını iddia ederse kâfir olur. İnsanoğluna tövbeden daha elzem (gerekli) bir şey yoktur; tövbe etmeyi unutmak da cezaların en şiddetlisini gerektirir. Mutlaka tövbe edip O’na dönmek gerekir zira Yüce Yaratan kelâm-ı kadimde şöyle buyurdu: ’Ey müminler! Hep birlikte Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz.’2 ’Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun!’3 ’Hâlbuki kim, iyi bir kimse olarak kendini Allah’a teslim ederse, o takdirde muhakkak ki en sağlam kulpa tutunmuştur. (Bütün) işlerin akıbeti ise, Allah’a (varacak)tır.’4
Ayetteki ’vecih’ten murat: Kalp ve kalıbın kendisidir. Bu yoruma göre ayetin meali şu şekilde ortaya çıkıyor: Her kim kalbini ve kalıbını Allah’a teslim ederse…
Müslim’in Ebû Mûsâ’dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Allah’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim.’5
Bil ki tövbe iki kısımdır. Birincisi avam insanların tövbesi, ikincisi ise havasın tövbesidir.
Birinci kısım ise üç mertebedir.
Birinci mertebe:
Gaflet, sehiv ve unutkanlık sonucu avam müminlerden sadır olan küçük günahlardan tövbe etmektir. Bu makam avam müminlerin makamı, ruhlar arasında ise üçüncü derecede olan havas fâsıkların makamıdır.
İkinci mertebe:
Avam fasıkların makamıdır. Bu makam ise toplamda altı manadan bir araya gelmektedir.
Birincisi: Geçmişe ait küçük büyük günahlara tövbe edip pişmanlık duymak.
İkincisi: Derhal günahları terk ve gelecekte onları işlememeye azmetmek.
Üçüncüsü: Hakları sahibine iade etmek.
Dördüncüsü: Geçirdiği farz namazlarını kaza etmek.
Beşincisi: Nefis nasıl günahların lezzeti ile güçlendiyse aynı şekilde onu itaat yolunda eritmek.
Altıncısı: Gaffar olan Allah’ın huzurunda işlemiş olduğu günahların korkusundan seher vakitlerinde gözyaşı dökmek.
Üçüncü mertebe:
Kâfirlerin tövbesi. Kâfirlerin tövbesi ise imana ve İslam’a dönmeleridir. Zira kulun üzerine düşen vazife kulluk yaparak nefsini bilmesidir. Ve her kim nefsini kulluk yoluyla bilirse Rabbini ’mabutluk’ (ibadet edilen) yolu ile bilir. Yine her kim Mevla’ya kulluk ve ibadet etmede gaflete düşer ve dünya onu ahiretten meşgul ederse marifeti tahsil edemez, Rahmân’ı şeytandan ayırt edemez.

İkinci kısım:
Bu kısım da iki mertebedir.
Birinci mertebe:
Bu tövbe, havas ehlinin seçkinlerinin tövbesidir. Onların tövbeleri kalplerinin Allah’tan gayrı ile iştigal etmesidir. Bu makam ruhlar âleminde ilk safta bulunan Enbiya-i Kiram ve havas evliyanın makamıdır. Bu makama şu hadiste işaret edilmiştir: ’Benim kalbime nurani bir perde arız olur da günde Rabbime yetmiş defa istiğfarda bulunurum.’6
İkinci mertebe:
Havas ehlinin tövbesidir. Onların tövbesi fikirlerden, havâtırdan, dünya işlerinden kalbe gelen vesveselerdendir. Bu makam avam evliyanın ve havas mümin kulların makamıdır.
Havâtır: Arapça, hatır kelimesinin çoğuludur. Hatıra gelenler, hatırlananlar manasına gelir. Kalbe gelen hitaba havâtır adı verilir. Şeytanî, nefsanî olduğu gibi, Rahmanî ve melekî de olabilir. Haram ve helâle dikkat etmeyen sûfîler, gelen hatırın şeytanî mi, Rahmanî mi olduğunu ayırt edemez.7

Onuncu Fasıl:
TARİKATIN RÜKÜNLERİ

Birincisi: Orta ölçüde aç kalmak. Zira bunun çok faydaları vardır. Hadis-i şerifte Efendimiz: ’Allah Musa (a.s.)’a vahyetti: ’Aç kal, beni görürsün; halktan uzak dur, bana ulaşırsın.’ buyurmuştur.8

İkincisi: Sükût edip Allah’ın nimetlerini tefekkür etmek, zira bunun da faydaları çoktur. Hassaten dilin afetlerinden selamette olmak lazım. Rabî’ b. Heysem’in buyurduğu gibi: ’Konuşmak süstür; sükût ise selamettir, konuşacaksan da fazla konuşan olma! Bir kere bile sükût etmekten pişman olmazsın; konuşmaktan ötürü defalarca pişman olursun.’

Üçüncüsü: Uykusuz kalmaktır. Allah (c.c.) buyurdular: ’Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfar ederler (mağfiret dilerler)di.’9 Özellikle de gecenin son üçte bir kısmında zikir ve istiğfara devam ederek ibadet ile geçirmek.

Dördüncüsü: İbadetlere devam ederek uzlete girme veyahut bir mürşid-i kâmilin nazarı (gözetimi) altında bilinen halvete girmek. İnsanların arasına katılmada şu faydalar söz konusudur: Eğitim, öğrenme, edep eğitimi, görüp edeplenmek, şayet kişi ehil ise irşat ve irşadı talep etmek; yoksa uzlet daha selametlidir.

Beşincisi: Zikir. Zikredilenden gafil olmadan zikre devam etmek. Bâyezid-î Bistamî (kaddesellâhu sirrahu’l-azîz) buyurdular ki: ’İnsana zararı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu öğrenmek istedim ve bunun da gaflet olduğunu idrak ettim. Zira gafletin insana yaptığı zararı, Cehennem ateşi yapmaz.’
Cüneyd’e belanın en büyüğünü sormuşlar, ’Sana belayı verenden gafil olman, belanın en büyüğüdür.’ cevabını vermiş.
Nakşibendiyye sâdâtı hafî zikri benimsemişlerdir. Allah (c.c.) buyurdular ki: ’Hem Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret ve sakın gafillerden olma!’10 Bir hadis-i şerifte Efendimiz: ’En hayırlı zikir hafî (gizli) olan zikirdir.’ buyurmuştur.11
Pir Abdülkadir Geylanî (kaddesellâhu sirrahu’l-azîz) hazretleri müritlerine hitaben: ’Ey oğul! Allah’ı önce kalbinle zikret, sonra kalıbınla, sonra da dilinle. O’nu kalbinle bin defa, dilinle de bir defa zikret!’ buyurmuştur.

Altıncısı: Havâtırı kalpten defetmek. Bunun en önemli adapları ise, kalbe giren, ister hayır olsun ister şer olsun, ağyardan korumak. Zira ikisi de Hakk’ı hicapta (örtmede) eşittir.

Yedincisi: Taharetin (temizliğin) devamlılığı… Bu da dört husustadır.
1- Hadesten taharet ile.
2- Azaları günah işlemekten temizlemek ile.
3- Kalbi mezmum (yerilmiş) ahlaktan temizlemek ile.
4- Sırrı mâsivâdan temizlemek ile.
Bu da taharetin iki çeşit olduğunu ortaya çıkarmıştır. Biri zahirî, diğeri ise batınî taharettir. Zahirin tahareti; şeriatın suyu ile, batının tahareti ise Allah’a dönüp tövbe etmekle olur. Necasetin vuku bulmasıyla beraber şeriatın tayin ettiği abdestlik hali bozulursa yeni bir su ile abdest tazelenir. Hadis-i şerifte Rasûlullah (aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm) buyurdular ki: ’Kim abdestli olduğu halde abdest tazelerse, Allah bu sebeple kendisine on (misli) sevap yazar.’12 ’Her kim abdestini yenilerse Allah da onun için imanını yeniler.’13
Kibir, ucub, haset, kin, gıybet, laf taşıyıcılığı, iftira, yalan, hainlik yapmak, göz, el ve kulakların hainliği gibi çirkin fiil ve ahlaklar ile batın (iç) abdest (temizlik) bozulduğunda temizliği; ihlâslı bir şekilde bu mahveden manevî hastalıklardan tövbe etmekle olur. Hadis-i şerifte: ’İki göz zina eder. İki el, iki ayak da zina ederler. Ferc de zina eder.’14 Diğer bir rivayette, Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: ’Âdemoğluna zinadan nasibi yazılmıştır. Çaresiz ona erişecektir. İki gözün zinası bakmaktır. İki kulağın zinası fuhuşla ilgili şeyleri dinlemektir. Dilin zinası fuhuşla alakalı sözdür. İki el de zina ederler; zinaları, harama el uzatmaktır. İki ayak da zina eder; zinaları, fuhşa yürümektir. Kalp de zinaya heves eder, yapmayı temenni eder. Artık ferc de bunları doğrular yahut yalana çıkarır.’15
Pişmanlık ile Yüce Yaratan’a rücu ederek istiğfarda bulunup içteki hastalıktan kurtulmak gerek. Mümin, tövbe ile kendisini bu afetlerden koruyacak ki zahiri ve batını temiz, namazı ve abdesti tam olsun. Allah (c.c.) buyurdular: ’(Onlara şöyle denir): ’(İşte,) vaat edilmekte olduğunuz (cennet) budur! (Allah’a) çokça yönelen (tövbe eden), (O’nun emir ve yasaklarını) gözeten, görmediği hâlde Rahman’dan korkan ve (Allah’a) yönelmiş bir kalp ile gelen herkes içindir!’16

Sekizincisi: Rabıta
Bil ki bu rüknün konusu mühim ve tartışma konusudur. Zahir ehli ulema ve bazı meşayih rabıta konusuna itiraz etmekteler, haram olduğuna hatta şirk olduğuna kailler. Bu itiraz ise anlatma ve anlama noksanlığından kaynaklanmakta. Rabıta meselesi onların anladıkları gibi olsa şüphesiz onlara hiç itirazımız olmaz. Lakin tartışma kaynağı lafzî olup itirazın da yanlış anlamaktan kaynaklandığı açıktır. Cümlemizin gayesi kulluğu ancak Allah’a yapmak ve her iki cihanda selamete erip kurtulmaktır. İbadetin sureti, hakikati ve maksadı yalnızca Allah’a mahsus (yönelik) yapılmaktadır. İbadette Allah’a ortak koşmak caiz değildir. Allah (c.c.) buyurdular: ’Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, o halde sâlih amel işlesin ve Rabbine kulluk etmekte (riyakarlığa girerek) hiçbir kimseyi ortak koşmasın!’17
Bununla birlikte biz namaz kılarken Kâbe’ye yönelir imama uyarız ki Kâbe’nin hakikatinden feyiz alalım. Orası Allah’ın evi olarak isimlendirilmiş ki cemaat faziletine nail olalım. Kâbe’ye yönelmek ve imama uymak Allah’tan başkasına teveccüh etmek anlamına gelmez. Meleklerin Âdem (a.s.)’a secde etmeyle emredildiklerini görmedin mi? Allah’tan başkasına secde etmenin haram olduğu bütün ümmetler için geçerlidir. Allah kimseyi haram ile mükellef kılmaz. Kâdî’nin tefsiri ve haşiyesini mütalaa eden okuyucu, meleklerin secdesinin ve ibadetinin hakikatte Allah’a yönelik olduğunu anlar. Zira Âdem (a.s.) onların kıblesiydi.


(Endnotes)
1 Hâkim; İbn-i Mâce, Zühd, 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/376, 423.
2 en-Nûr, 24/31.
3 ez-Zümer, 39/54.
4 Lokmân, 31/22.
5 Müslim, Zikir, 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir, 26; İbn-i Mâce, Edeb, 57.
6 Müslim, h.no:2702.
7 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimler ve Deyimler Sözlüğü, Ankara, Otto yay., 2014, s.108.
8 Mazmûnen hadîs-i kutsîdir. Fakat rızık için bu yolda serd olunmuştur. Bu, Şeyh Vefâ’nın mısra ilâvesiyle:
’Tecevva’ terânî, tecerrad tasil.
Sana ben gereksem, sivâdan kesil.’
diye tercüme olunmuştur.
9 ez-Zâriyât, 51/17-18.
10 el-A’râf, 7/205.
11 Beyhakî; Ahmed b. Hanbel, Müsned, hadis no:1626.
12 Tirmizî, Taharet, 44.
13 İmâmu’l-Harameyn el-Cüveynî, Nihâyetu’l-Matlab Fî Dirâyeti’l-Mezheb, c.1, s.154, Dâru’l-Minhâc, Cidde, 2007.
14 Ramuzu’l-Ehâdis
15 Buhârî, Kader, 9, İsti’zân, 12; Müslim, Kader, 20, 21; Ebû Dâvûd, Nikâh, 43.
16 el-Kâf, 50/32-33.
17 el-Kehf, 18/110.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.