Bu yazımızda hayatın bizzat kendisinden ve okumuş olduğumuz kitaplardan derlemiş olduğumuz bazı tespitleri paylaşacağız.
Gençlik dönemi
Genç birisi, tabir caizse bir nevi yoğrulmuş yaş beton gibidir. Hangi kalıba sokulursa onun şekline göre donup şekillenir. Bu demektir ki, hayatı yönlendirmekte en ehemmiyetli safha gençliktir. Gençlik ise, nefsanî arzuların bir tuğyan mevsimidir. Hayatı, böyle riskli bir mevsimde müspet mecraya sokmak ise oldukça müşkül bulunmakla beraber, bunda başarının bereketi hiçbir şeyle mukayese edilemez.
Din-Tarih-Edebiyat
Bir insan kendisini İslâmî ilimler, dil, edebiyat ve tarih alanlarında çok iyi bir şekilde geliştirmelidir.
Din; neyin dava edileceğini doğru bir şekilde dava edebilmek, tarih; dava edilenin haklı ve mukni, esbab-ı mucibelerle teyidi ve izahını sağlayabilmek, edebiyat ise; bunları güzel ve müessir bir şekilde ortaya koyabilmek imkânını verdiğinden bu ilimler vasıflı bir hayat geçirmek isteyen insanlara, damarlarındaki kan derecesinde elzemdir.
Akıl-Mürşid-i Kâmil Birlikteliği
Müminin yürüyeceği yolun bir kısmı terbiye edilmiş akıl ve mantık vasıtasıyla aydınlatılır. Mütebaki kısım ise, mürşid-i kâmilin mahsus terbiyesiyle vasıflandırılmış hayal ve hisler sayesinde kat edilebilir. Kamil mü’minler ancak bu derecâttan geçebilirler. Bu günkü ve her günkü en müessir çare, bir mübarek el ve eteği yakalamaktır. Zira yolları bin bir haraminin çoktan kesmiş bulunduğu şu devirde, rehbersiz hareket mutlaka hüsranı mucip olacaktır.
Amelî Bir Tavsiye
Sadece ilim ve fikirle meşgul olmak, bir insandaki nazarî temayülleri kuvvetlendireceğinden bu faaliyetlere devam edilirken, bir taraftan da amelî ve pratik meşgaleler aramak lazımdır. Bunlar bir gencin yaz aylarında babasının dükkânında çalışmak veya ne iş yapıyor ise ona yardım etmek gibi pratikler olabilir. Böyle bir imkân yoksa birtakım sosyal faaliyetler içerisinde yer alarak pratik tecrübe sahibi olunmalıdır. Gerek bu pratik meşgaleler ve gerekse ilmî faaliyetten herhangi birine gereğinden fazla ehemmiyet verilmemesi gerekir.
Prensip Sahibi Olmak
Daha önce sakin bir ortamda üzerinde düşünülerek doğruluğu uzun uzun tahlil edilmiş prensip kararlarına sahip olmak, insanoğlunu gelecekteki pek çok hatadan koruyacak önemli bir çaredir. Bunun neticesinde yüce şahsiyetlerin hayatlarından ibret alarak karar vermek gerekir. Başta Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatı olmak üzere birçok büyük zatın hayatlarını okumak, öğrenmek gerekmektedir.
Sıkıntılar Karşısında
Her oluşu Allah’tan bilerek ve O’nun müsaadesi olmadan hiç kimsenin bir kötülüğü icra etmeye muvaffak olamayacağını hesaba katarak maruz kalınan kötülükler karşısında tehevvüre kapılmadan önce kendi kendine:
’Bu acaba neden oldu?’
’Cenâb-ı Hakk’ın bu husustaki ruhsat ve müsaadesinin hikmeti nedir?’
’Beni ikaz mı etti veya ifa eylediğim bir yanlışın cazası mıdır?’ diye düşünmek lazımdır.
Gıda-İklim’in Amel-Şahsiyete Tesiri
Gıdanın insan şahsiyeti üzerindeki tesiri bugün ilmî araştırmalarla sabit olmuş ve bunlardan dolayı bilhassa Batı’da ’gastroloji’ yani ’beslenme ilmi’ adıyla bir ilim ortaya çıkmıştır. Osmanlı zamanında çok yol yürümeyi gerektiren posta dağıtıcılığı için Tatarlar tercih edilirdi. Bunun sebebi, bu topluluğun uzun asırlar boyunca at eti yemesi dolayısıyla atın yola mukavemet hususiyetinin onunla beslenen insanlara intikal etmiş olmasıdır.
İrade üzerinde bir diğer müessir de iklimdir. Dağlık bir yerde büyümüş bir insan ile ovada büyüyenin arasındaki cevvaliyet farkı kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir.
Kâmil İnsana Muhabbet
Hal sâridir, yani yanındaki insana etki eder. Hal sirayeti de muhabbetle olur. Muhabbet ne kadar şiddetliyse akım da o kadar fazla ve süratli demektir. İradeyi iyi istikamette yönlendirebilmek için Allah’ın tekâmül etmiş kullarına yakın olmak ve onlara muhabbetle bağlanmak gerekir. İşte amelî hayat için iradeyi terbiye ve yönlendirmenin en müessir vasıtası budur. Bundan dolayıdır ki Cenab-ı Hak sadıklarla beraber olun buyurmuştur.
Âlem-i Asgar; İnsan
İnsan ’âlem-i asgar’ yani küçük âlem olarak adlandırılır. Şeyh Galip der ki:
’Hoşça bak zatına kim, zübde-i alemsin sen;
Merdum-i dide-i ekvan olan ademsin sen.’
(Hoşça bak kendine ki, âlemin özüsün sen;
Kâinatın gözbebeği olan insansın sen!)
der.
Allah’ın sıfat tecellileriyle vücut bulan âlemimizde tek varlık insandır ki, beka ve halık sıfat-ı ilahiyeleri hariç olmak üzere her sıfat-ı ilahiden bir nasip sahibidir. Bundan dolayı eşref-i mahlukat, yani yaratılmışların en şereflisi olarak yâd edilmiş bulunduğu gibi Allah’ın kendisi de yüce Kur’ân’da, ’halifetullah’ olarak ilan ve ifade etmiştir.
Vasıflı Bir Hayat İçin
Üstün vasıflı bir hayat geçirmek için, belli başlı dört varlığa sahip olmak gerekir. Bunlar:
1- İman
2- Sağlık
3- Şahsiyet ve
4- İlimdir.
Ayrıca şu dört meziyete de sahip olmak gerekir. Bunlar:
1- Cömertlik
2- Cesaret
3- Zekâ
4- Çalışmak.
Bunların hepsinin temeli ise ruh ve beden sağlığıdır.
Ruh ve Beden Sağlığı
Sıhhati korumak ve kullanmanın birinci esası, ’az yemek’ yani perhizkâr bir beslenmedir. Gereğinden fazla kalori almak, bilhassa müreffeh ülkelerde obezite denilen bir hastalığa sebep olur. Gerçekten sebze ve meyve ağırlıklı beslenmek, bol posalı yiyecekler yemek, birçok hastalıkları önleyici bir ön tedbirdir. Ekmeği kepekli tüketmekte çok yarar vardır. Kesinlikle margarin gibi yağlardan uzak durulması gerekir, çünkü bu yağlar damar sertliği ve kalp rahatsızlıklarına yol açar.
Bir gıda insan vücuduna her zaman lazım ise Allah (c.c.) onu her mevsimde yaratır. Et, süt, yumurta gibi. Bir gün baksanız ki balık çok tutulmuş ve ucuzlamış! Balık tüketmeye ucuzlamış diyerek değil de, reçeteye çok yazılmış diye meyletmek lazım. Bazı sonbaharlarda ayva çok olur. O yıl çıkan ayvayı bol bol tüketmelisin. Diğer gıdaları da bu ölçülere göre mizan etmek gerekir. Sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeye dikkat etmeli, emilgatörlü ve hormanal müdahaleyle vücuda getirilmiş yiyeceklerle bütün boyalı sular ve margarinlerden uzak durulmalıdır.
İsraftan Sakın
Müslüman izzetli bir hayat yaşamaya memurdur. Bu izzeti korumanın belli başlı şartlarından biri de mali imkânlardır. Mali imkânı korumak için israftan şiddetli bir şekilde kaçınmalıdır. Her şeye bir emanet gözüyle bakmak lazım. Bu can bile bize emanetken, bize verilen maddi imkânlar da emanettir. Doğru yerde ve doğru zamanda kullanmak gerekir.
Unutulan Edepler
En son olarak Cumhuriyet devrinden önce toplumumuzda bulunan, Cumhuriyet devrine geçince zamanla unutulan bazı edeplere değinmek istiyorum.
1- Cumhuriyet’ten önce hiçbir koca, karısına ’hanım’ veya ’hanımefendi’siz hitap etmezdi. Kadın da kocasına isminin yanına ’bey’ veya ’beyefendi’ koymaksızın telaffuz etmezdi.
2- Kim olursa olsun ’hanım’ ve ’bey’ muhatabın ismiyle kullanılırdı.
3- ’Efendilik’ ise hademe, bahçıvan, bakkal gibi insanlar için kullanılırdı.
Faydalanılan Eser:
Kadir Mısıroğlu, Hayat Felsefesi yahut Yaşama Sanatı
Hayata Dair Bazı Tespitler
Özlenen Rehber Dergisi 156. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.