Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, Hz. Allah (c.c.)’ın katındaki değeri, mekâneti ve kıymeti aşikârdır. Hz. Allah (c.c.), hiçbir beşere nasip olmayan nimetleri O’na (s.a.v.) lütfetmiştir. Bu kadar güzellikler, lütuflar ve inayetler bahşedilen Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e şefaat hakkının verilmesi de ’âlemlere rahmet’ oluşunun yansımalarındandır. Kıyametin zor zamanlarında Müslümanlar için tutunacakları yegâne dal olan şefaatin önemine binaen yazımız ’şefaat’ hususunda olacaktır.
Şefaatin lügat manası; vesile, talep, bir şeyi bir şeye katmak demektir. Bu mana ile alakalı âlimlerimiz, ’Efendimiz (s.a.v.), kendisini mahşer günü ümmetinin içine katacak, Allah (c.c.) da Peygamberine olan rahmetinden dolayı içerisinde Habib’inin bulunduğu ümmete rahmetini lütfedip bağışlayacaktır.’ demişlerdir.
Şefaatin ıstılahî manasına gelince; ’Bir kimsenin başka bir kimse için hayrı istemesidir.’
1 Şefaat aynı zamanda Efendimiz (s.a.v.)’in kıyamet gününde Allah’tan (c.c.) bazı insanlar için hayrı talep etmesi demektir. Allah (c.c.), Efendimizin (s.a.v.) talebini kabul edecek ve O’nu (s.a.v.) şefaatçi kılacaktır.
Ehlisünnet ve’l-Cemaat itikadına göre şefaat vardır, haktır. Şefaat; Kur’an, Sünnet ve İcmâ ile sabittir.
İbn-i Abdilberr, ’Temhîd’ adlı eserinde şefaati ancak bidat ehlinin inkâr ettiğini söylemiştir. Nitekim İsrâ suresi 79. ayette Cenâb-ı Hak, ’Rabbinin seni Makam-ı Mahmûd’a yükselteceği ümit edilir/Seni Makam-ı Mahmûd’a yükseltecek’)2
Bu ayet-i kerime’de geçen ’عَسَى’ kelimesi şefaatin gerçekleşeceğini kesin bir şekilde ifade etmektedir. Duhâ suresi beşinci ayette Allah (c.c.), ’Rabbin sana verecek, sen de razı olacaksın.’ buyurmaktadır. Buradan, Allah (c.c.)’ın Peygamberimiz (s.a.v.)’i razı etmeyi vaat ettiği anlaşılıyor. Efendimiz (s.a.v.) de ’Ben de ümmetimden bir kimsenin cehenneme girmesinden razı olmam’ ve ’Evet ya Rabbi, razı oldum’ buyurmuştur.
Efendimiz (s.a.v.), bu ayetleri getiren Cebrail (a.s.)’e: ’Ümmetimden herhangi bir kimse ebediyen cehennemde kalırsa ben razı olmam!’ demiştir.3
Şefaate dair bazı ayetler
’Göklerde nice melek vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve razı olduğu kimselere yarar sağlar.’4
’...Onlar, Allah’ın rıza gösterdiğinden başkasına şefaat etmezler...’5
’O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.’6
’Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?’7
Hadislerde Şefaat
- Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Kıyamet gününde insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Âdem (a.s.)’e gelip: ’Evlatlarına şefaat et!’ diye talepte bulunacaklar. O ise: ’Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim (a.s.)’e gidin! Çünkü o Halilullah’tır’ diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim’e gidecekler. Ancak o da: ’Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa’ya gidin. Çünkü o Ruhullah’tır ve O’nun kelimesidir!’ diyecek. Bunun üzerine ona gidecekler. O da: ’Ben buna yetkili değilim. Lakin Muhammed (s.a.v.)’e gidin!’ diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara: ’Ben şefaate yetkiliyim!’ diyeceğim. Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup Allah’ın (c.c.) ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah’a medh-ü senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rab Teâlâ: ’Ey Muhammed, başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!’ buyuracak. Ben de: ’Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!’ diyeceğim. Rab Teâlâ: ’(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!’ diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp önceki hamd-ü senalarla hamd ve senalarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: ’Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!’ diyeceğim. Bana yine: ’Git ve kimlerin kalbinde hardal tanesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!’ denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi: ’Başını kaldır!’ denilecek. Ben de kaldırıp: ’Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!’ diyeceğim. Bana yine: ’Git ve kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!’ denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd-ü senada bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: ’Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!’ denilecek. Ben de: ’Ey Rabbim! Bana La ilahe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!’ diyeceğim. Rab Teâlâ:’Bu hususta yetkin yok! (Bu hususta sana izin yok!) Lakin izzetim, celalim, kibriyam ve azametim hakkı için La ilahe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!’ buyuracak.’8
- Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: ’Her Peygamber’in yapacağı müstecap (Allah (c.c.) tarafından kabul edileceği vaat edilen) bir duası vardır. Ben ise o duamı ahirette ümmetim için şefaat olarak sakladım.’9
- Hz. Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Her peygamberin müstecap (Allah’ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nail olacaktır.’10
- Yezid b. Suheyb el-Fakîr anlatıyor: ’Haricîlerin görüşlerinden biri içime işlemişti. Haccetmek, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuyla, kalabalık bir grup içerisinde yola çıktık. Medine’ye uğradık. Orada Cabir b. Abdullah (r.a.), insanlara hadis rivayet ediyordu. Bir ara cehennemlikleri zikretti. Ben: ’Ey Rasûlullah’ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Hâlbuki Allah Teâlâ Hazretleri: ’(Ey Rabbim!) Ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezil edersin...’11; ’...Ateşten her çıkmak isteyişlerinde oraya geri çevrilirler...’12 buyurmaktadır.’ dedim. Hz. Cabir: ’Sen Kur’an’ı okuyor musun?’ dedi. Ben de: ’Evet!’ dedim. ’Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, küffar hakkındadır!’ dedi ve sonra ilave etti: ’Sen, Allah’ın Muhammed (s.a.v.)’i dirilteceği Makam-ı Mahmud’u işittin mi?’ ’Evet!’ dedim. Dedi ki: ’O, Muhammed (s.a.v.)’a mahsus Mahmud makamıdır. Allah Teâlâ Hazretleri o makamın hatırına, cehennemden çıkaracaklarını çıkarır!’ (Hz. Cabir) sonra, Sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini tavsif etti. Biz: ’Bu ihtiyarın, aleyhissalatü vesselam hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz?’ dedik ve Haricîlikten rücu ettik. Hayır! Vallahi bizden bir kişiden başka, Haricîlikte kalan olmadı.’13
- Hz. Cabir (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.’ (Tirmizi, şu ziyadeyi kaydeder: Hz. Cabir (r.a.) dedi ki: ’Kebair -büyük günah- ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!’)14
- Ebu Sa’id (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Ümmetimden (âlim, şehit, salih) bazıları var ki bir (çok kabilelere şamil bir) cemaate şefaat eder, bazıları var ki bir kabileye şefaat eder, bazıları var ki bir bölüğe şefaat eder, bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.’15
Rezin şunu ilave etmiştir: ’Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir. Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken, (dünyada) susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlar, onu tanır ve ona: ’Benim için şefaat etmeyecek misin?’ der. Adam: ’Sen de kimsin?’ diye sorunca: ’Ben sana falan falan gün su içirmedim mi?’ der. Öbürü bunu tanır ve (Allah nezdinde) onun lehinde şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider.’16
- İbn-i Ömer (r.anhumâ) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’İnsanlar kıyamet günü cemaatler halinde olacak. Her ümmet kendi peygamberini takip edip; ’Ey falan! Bize şefaat et, ey falan bize şefaat et!’ diyecek. Sonunda şefaat etme işi bana kalacak. İşte Makam-ı Mahmud budur.’17
Başka bir hadis-i şerifte şöyle buyururlar: ’Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok.’18
Soru: Şefaat talep edilir mi? Sahabe Efendilerimiz Şefaat talep etmiş midir?
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: (Bir gün), ’Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet günü bana şefaat edin!’ dedim. ’İnşallah yapacağım!’ buyurdular. Ben tekrar: ’Sizi nerede arayıp bulayım?’ dedim.’Beni ilk aradığın zaman Sırat üzerinde ara!’ buyurdular. ’Size (orada) rastlayamazsam?’ dedim. ’Mizan’ın yanında beni ara!’ buyurdular. ’Orada da size rastlayamazsam?’ dedim. Öyleyse beni Havz’ın yanında ara! Zira ben üç mevkiin dışına çıkmam!’ buyurdular.19
Şefaatin çeşitleri
- Şefaat-ı Uzma: Peygamberimiz’in (s.a.v.) mahşerde toplanan mahlûkatın korku dolu bekleyişlerine son vermek ve hesaba çekilmeyi çabuklaştırmak için yapacağı şefaattir.
- Bazı kavimlerin hesaba çekilmeden Cennete girdirilmesi için şefaat edecek.
- Cehenneme girmeye müstahak olan bazı Müslümanların Cehenneme girmemesi için şefaat etmesidir.
- Cennete girmiş olanların derecelerinin yükseltilmesi için şefaat etmesi.
- Cehenneme giren bazı günahkârların oradan çıkması için şefaat etmesi. Bu şefaate Peygamberler, melekler ve salih müminler de yetkilendirilecektir.
- Cehennemde ebedi olarak kalacak bazı kimseler için azaplarının hafifletilmesi için şefaat etmesi.
- İbadet ve itaatte kusurları olan salihlerin Allah (c.c.) tarafından o kusurlarının bağışlanması için şefaat etmesi.
Hz. Allah’ın şefaatine izin verdiği ve şefaatinden razı oldukları kimseler
- Rasuller
- Nebiler
- Melekler
- Sahabe Efendilerimiz
- Ehlibeyt Efendilerimiz
- Şehitler
- Evliyalar
- Âlimler
Bu şefaat edenler Hz. Allah (c.c.)’ın katındaki derecelerine göre şefaat edecekler.
En büyük şefaat kimindir?
En büyük şefaat Allah (c.c.)’ın şefaatidir. O da kullarını affetmesidir. Nitekim bu mana ile alakalı uzun bir hadisin ilgili bölümünü zikredelim:
’…Sonra Allah Teâlâ şöyle buyuracak: ’Melekler, peygamberler ve müminler şefaat ettiler, geride merhamet edenlerin en çok merhamet edeni kaldı.’ Sonra ateşten bir cemaati alacak; nihayet oradan hiç hayır işlemeyenleri kömürlere dönüşmüş bir halde alacak ve onları cennetin yolları üzerinde: ’Hayat nehri’ denilen nehre atacak, oradan selin taşıdığı yabani reyhan tohumları gibi çıkacaklar. Yabani reyhan bazen taş, bazen de ağaç dibinde olur. Güneşe doğru olanlar sarı ya da yeşil olur. Gölgeye doğru olanlar ise beyaz olur.’ Dediler ki: ’Ey Allah’ın Rasulü! Sanki sahrada koyun otlatmış gibi konuşuyorsun.’ Şöyle buyurdu: ’Onlar inci gibi çıkacaklar, boyunlarında cennet ehlinin anlayacağı bir şekilde alamet olacak ve onlar için: ’İşte bunlar Allah’ın azatlılarıdır, hiçbir amel işlemeden, hiçbir hayır yapıp önceden (âhirete) göndermeden Allah onları cennete koymuştur.’ Sonra buyuracak: ’Haydi cennete girin, gördükleriniz hep sizin olacaktır!’ ’Ey Rabbimiz! Bize, âlemlerden hiç kimseye vermediğini verdin!’ dediklerinde, Allah şöyle buyuracak: ’Katımda sizin için bundan daha güzeli vardır.’ ’Nedir bundan daha üstün ve güzel olan?’ ’Benim hoşnutluğum; artık bundan sonra size hiç, ama hiç gazap etmeyeceğim’ buyuracak.’20
Şefaati celbeden vesileler
- Gönülden, ihlasla kelime-i tevhidi söylemek
Tevhit/iman şefaatin olmazsa olmaz şartıdır. İman ehl-i olmayan şefaate nail olamaz. O yüzden Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde hususi şefaatinin ancak iman ehline has olduğunu beyan etmiştir. ’Kıyamet gününde şefaatimle en çok mutlu olacak kişi, samimi olarak ve gönlünden gelerek ’Lâ ilâhe illallah’ (Allah’tan başka ilâh yoktur) diyen kişidir.’21
’Benim şefaatim, samimiyetle kalbi dilini, dili de kalbini tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına şehâdet eden kimse içindir.’22
- Ezan duasını okumak:
Hz. Câbir’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Kim ezanı işittiği zaman: ’Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allah’ım! Muhammed’e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaat ettiğin Makâm-ı Mahmûda ulaştır.’ diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefaatim vacip olur.’23
- Efendimiz (s.a.v.)’i Medine’de ziyaret etmek
Hz. Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Efendimiz (s.a.v.): ’Kim benim kabrimi veya beni ziyaret ederse ona kıyamet gününde hem şahit hem şefaatçi olurum.’24 buyurmuştur.
- Medine’de vefat etmek
İbn-i Ömer (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Her kim Medine’de yerleşip orada ölmeye gücü yeterse orada ölsün; çünkü ben Medine’de ölenlere şefaat edeceğim.’25
- Efendimiz (s.a.v.)’e çokça salât-ü selam getirmek
İbn-i Mesûd (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Efendimiz (s.a.v.): ’Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanı (şefaatime ve ikramıma) bana çokça salât getirendir.’ buyurmuştur.26
Ebu’d-Derdâ (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre Efendimiz (s.a.v.): ’Sabah akşam 10’ar defa salat edene şefaatim ulaşır.’27 buyurmuştur.
Hz. Enes (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Cuma günü ve Cuma gecesi bana çokça salâvat getirin. Her kim bunu yaparsa kıyamet günü onun lehinde şahit ya da şefaatçi olurum.’28
- Sünnet-i Seniyye’nin ihyası
’Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur.’29
- Mülk suresini devamlı okumak
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Efendimiz (s.a.v.): ’Kuşkusuz ki Kur’ân’da 30 ayet olan bir sure vardır. Bu sure kendisini okuyan kişiye mağfiret edilinceye kadar şefaat eder. Bu sure ’Mülk’ suresidir.’30
(Endnotes)
1 Şerhu’l Cevhera, 15.64.
2 el-İsrâ, 17/79.
3 Celaleyn Tefsiri, Duhâ Suresi.
4 en-Necm, 53/26.
5 el-Enbiyâ, 21/28.
6 Tâ-hâ, 20/109.
7 el-Bakara, 2/255.
8 Buhârî, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Müslim, İman, 322.
9 Buhârî Deavât, 1.
10 Buhârî, Deavât 1, Tevhîd, 31; Müslim, İman, 334; Muvattâ, Kur’an, 26; Tirmizî, Deavat, 141.
11 Âl-i İmrân, 3/192.
12 es-Secde, 32/20.
13 Müslim, İman, 320.
14 Tirmizî, Kıyâmet, 12; Ebû Dâvûd, Sünnet, 23; İbn-i Mace, Zühd, 37.
15 Tirmizî, Kıyâmet, 11.
16 Tirmizî, Kıyâmet, 11.
17 Buhârî, Tefsir, Benû İsrâîl, 11, Zekât, 52.
18 Tirmizî, Menâkıb, 3.
19 Tirmizî, Kıyâmet, 10.
20 (Bu hadisi Buhârî (Ezân 129, I, 195; Rikâk 52, VII, 205-6; Tevhîd 24/4, VIII, 179), Müslim (Îmân 299, s.163-7) ve Nesâî (tatbîk 81, II, 229), ez-Zührî an Atâ b. Yezîd an Ebî Saîd (ve-Ebî Hureyre) asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.)
21 Buhârî, İlim, 33, Rikâk, 51.
22 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/518 (10724).
23 Buhârî, Ezân, 8, Tefsîru Sûre (17), 11. Ayrıca bkz., Ebû Dâvûd, Salât, 37; Tirmizî, Mevâkît, 43; Nesâî, Ezân, 38; İbn-i Mâce, Ezân, 4.
24 Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, 3/490; Dârekutnî, Sünen, 2/278; Heysemî, Mecmaʽu’z-Zevâid, 4/22.
25 Tirmizî, Menâkıb, 67.
26 Tirmizî, Vitr, 21; İbn-i Hibbân.
27 Taberânî, Ceyyit isnat ile.
28 Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Fadlu’s-Salâti Ale’n-Nebiyyi Leylete’l-Cumuati, c.3, s.110, h.no:3033.
29 Tirmizî, Sünen, İlim, 39/16 (V;46).
30 İbn-i Mace, Ebû Dâvûd, Nesâî.
Ehlisünnet İtikatında Mühim Bir Esas: 'Şefaat Haktır'
Özlenen Rehber Dergisi 156. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.