Vahhabilik;
- kurtuluşta olan tek fırka Ehlisünnet ve’l-Cemaat mezhebini küfür ve şirkle itham eden,
- itikatlarındaki sapma ve yanlışlıklar nedeniyle Fırka-i Dalle/sapık fırka olan,
- Muhammed b. Abdulvahhab’ın 1737 yılında Necid bölgesinde ilan ettiği
batıl bir mezheptir.
Günümüzde, Vahhabiliğin –bu isimle- kötü biliniyor olması nedeniyle kendilerine -Selefiyye, Ehlisünnet vb- farklı isimler vermek suretiyle faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Peygamberimiz (s.a.v.) 1400 yılı aşkın süre önce, sahih senetle rivayet edilen birçok hadis-i şeriflerinde, Medine’nin doğusunu işaret ederek, ’Necid’ten demek suretiyle; Arap ve Arap olmayan Müslümanlara dokunacak büyük bir fitneyi haber vermektedir. İslam tarihi incelendiğinde bunu tasdik edercesine bu bölgeden üç büyük fitne zuhur ettiğini görürüz ki bunların;
birincisi; Peygamberimiz (s.a.v.)’in zamanında ortaya çıkan yalancı peygamber Museylemetu’l-Kezzâb fitnesi,
ikincisi; Hz. Ali (k.v.)’nin hilafeti zamanında ortaya çıkan Haricîlik fitnesi,
üçüncüsü ise; Peygamberimiz (s.a.v.)’den çok sonra, İngilizlerin ve batılı güçlerin desteğiyle zuhur eden Vahhabilik fitnesidir.
Vahhabilerin, yanlış fikirlerini ülkemizde ve diğer İslam ülkelerinde yayma gayretleri bugün de olanca hızıyla sürmektedir. Tek amaçları, bu ümmetin manevi gücünü ortadan kaldırmaktır. Buna da ilk olarak, manevi gücün kaynağı olan tasavvufu, zikrullahı ve evliyaları inkâr ederek başlamışlardır. Bu hususları destekleyen hadisleri inkâr edip, âyet ve hadisleri kendi fikirlerine göre çarpıtıp yorumlayarak batıl fikirlerine delil oluşturmuşlardır. Bunlar böyle yaparak kendilerini dine değil de dini kendi görüşlerine uydurmaya çalışmışlardır. Hiçbir sağlıklı açıklama ve delil göstermeksizin sırf kendi görüşlerine ters düşen hadisleri sıhhat derecesi ne olursa olsun inkâr ederler. Ehlisünnet görüşüne göre, Peygamberimiz (s.a.v.)’den bu yana doğru olarak bilinen vesile, şefaat dileme, kabir ziyareti vb. birçok hususlar Vahhabiler tarafından şirk sayılmaya çalışılmaktadır.
Bu fitne günümüzde o kadar etkilidir ki, Vahhabilik virüsü, yazılı ve görsel medyada bizlere büyük âlimler diye servis edilen şahıslar vasıtasıyla empoze edilmektedir. Günümüzde bir insan; kabir ziyareti yapılmaz, bu zamanda evliya yoktur, şefaat yoktur, Rasûlullah (s.a.v.) de bizim gibi sıradan bir insandı, Peygamber bu kadar da fazla övülmez, mezardaki ölüye yapılan hayrın ona faydası yoktur, kabir ehlinden kimseye fayda gelmez, Allah ile kul arasına girilmez gibi cümleler kurarak sohbete başlayıp, şirke girersiniz diye bitiriyorsa bitiriyorsa, hiç şüpheniz olmasın bu kişiler ’ben Vahhabiyim’ demese bile Vahhabiliği yaymaya çalışmaktadır. Bu cümleler, Vahhabilerin kullandıkları belli başlı slogan ifadelerdir. Amaçları, önce kafa karıştırarak insanları bu hususlarda şüpheye düşürmek, sonra da tümden inkâr ettirmektir.
Muhammed b. Abdulvahhab ve temel görüşleri
Vahhabiliğin kurucusu Muhammed b. Abdulvahhab, Necid bölgesinde Uyeyne köyünde doğmuştur. İbn-i Teymiyye’nin kitaplarını kendine rehber edinerek onun Ehlisünnet harici fikirlerini benimsemek suretiyle, Vahhabiliği kurmuş ve batıl görüşlerini anlatan kitaplar yazmıştır.
Muhammed b. Abdulvahhab, müşrikler için inmiş âyet-i kerimeleri çarpıtarak Ehlisünnet görüşünde olan Müslümanlara mal etmiştir. Hâlbuki bu âyetler, ehl-i imanın hiçbirini kapsamamaktadır.
Rivayet edildiğine göre İbn-i Ömer (r.anhümâ), Hâricîleri Allah’ın mahlûkatının en şerlileri olarak görürdü ve bunun sebebi olarak da: ’Muhakkak ki onlar, kâfirler hakkında inen birtakım âyetlere gittiler de onları mü’minler hakkında kıldılar (yorumladılar).’ derdi. (Buhârî, İstitâbetu’l-Murteddîn, 6)
Hâlbuki Rasûlullah (s.a.v.): ’Kur’an(’ın lafzı veya manası) hakkında ilimsiz konuşan, (cehennem) ateş(in)deki yerine hazırlansın.’ (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 1) buyurmuş ve ümmetini bundan sakındırmıştır.
Vehhâbîliğe tarihte hep ’Hâricîlik’ hareketi olarak bakılmıştır. Zira:
1- Davranışlarındaki sertlik,
2- gösterdikleri taassup
3- ve kendi inanışlarında olmayanları küfürle suçlamak
bakımlarından Vehhâbîlik ile Hâricilik arasında büyük benzerlik bulunmaktadır.
Vahhabiliğin dayandığı meseleler genel olarak üç ana başlıkta toplanabilir:
1- Amelde noksanı olan kimselerin kâfir olduğuna inanırlar.
Mesela; bir kimse herhangi bir sebeple bir vaktin namazını terk etmiş veya bir senenin zekâtını vermemiş ise, o kimsenin kâfir olduğuna ve onun kanının heder, malının helal, kadınlarının ise cariye olduğuna inanırlar.
2- Peygamberler ve evliyaların ruhlarını vesile ederek Allah’tan yardım ve şefaat dilemenin caiz olmadığına inanırlar.
Bu şekilde vesile yapanların Allah Teâlâ’dan başkasına yöneldiklerinden müşrik olduğunu söylerler.
3- Mezarlar, türbeler ve bunların ziyaretlerinin bidat olduğunu söylerler.
Peygamberler ve evliyaların kabirleri üzerine kubbe (türbe) yapmanın ve buraları ziyaret edip onları vesile ederek dua etmenin şirk olduğuna inanırlar. Medine’ye Peygamberimizi ziyaret maksadıyla gelmenin yanlış olduğunu, oraya sadece Mescid-i Nebevî’de namaz kılmak üzere gelinmesi gerektiğini söylerler. Kabrin başında namaz kılmayı ve dua etmeyi de şirk kapsamı içinde değerlendirirler.
Vahhabilere göre; ’Peygamberimizin hatırasına hürmet, hırka-i şerif, sakal-ı şerif ziyaretleri, bir bakıma Allah’tan başkasına tapmaktır; dolayısıyla şirktir. Delâil-i Hayrat okumak yasaktır; çünkü bu, Peygamber’e ibadet mahiyetindedir. Peygamber’e salât-ü selâm getirilir; ancak bunu bir ibadet hâline getirmemek, ’Seyyidunâ ve Mevlânâ’ dememek şarttır.’
Onların en belirgin özellikleri bu vb. görüşleri nedeniyle Müslümanları tekfir etmeleri, bunu muhalif düşüncelere karşı bir silâh gibi kullanmaları, cihat kavramını, aynı din içindeki farklı görüşlere karşı siyasî ve askerî güç kullanımı ve işgal ettikleri yerlerdeki baskıcı uygulamaları meşrulaştıran bir muhtevada anlamalarıdır.
Muhammed b. Abdulvahhab’ın kardeşi Şeyh Süleyman b. Abdulvehhâb, âlim bir kimseydi. Bir gün kardeşine: ’İslâm’ın rükünleri kaçtır?’ diye sordu. O da: ’Beştir!’ cevabını verdi. Bunun üzerine ona, gittiği yolun yanlışlığını ifade etmek üzere: ’Sen bunlara altıncısını ilâve ediyorsun, sana tâbi olmayı dinin rükünlerinden (şartlarından) sayıyorsun.’ dedi.1
Vahhabiler, itikadî hususlarda yanlışlıkları nedeniyle kendi döneminde ve sonraki asırlarda Ehlisünnet ulemasının şiddetle eleştirip reddettiği İbn-i Teymiyye’yi kendilerine fikir babası kabul ederler. Eserlerinde ona ve talebesi İbn-i Kayyim el-Cevziyye’ye sıkça atıfta bulunur, onların eserlerini okuma, okutma ve yaymaya gayret sarf ederler. Kendi görüşlerine uymayan selef ulemasını, tasavvuf büyüklerini ise reddeder, kitaplarına ve görüşlerine karşı harp eder, kendilerine uymayan görüşlerini çıkarmak suretiyle eserlerini bozmaya çalışırlar.
Vahhabilik fitnesini Peygamberimiz (s.a.v.) haber vermiştir
İbn-i Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre bir defasında Nebi (s.a.v.): ’Allah’ım! Şam’ımızda bizim için bereket ihsan et! Allah’ım! Yemen’imizde bizim için bereket ihsan et!’ buyurdu. (Ashâb): ’Necd’imizde de!’ dediler. (Rasûlullah yine): ’Allah’ım! Şam’ımızda bizim için bereket ihsan et! Allah’ım! Yemen’imizde bizim için bereket ihsan et!’ buyurdu. (Ashâb): ’Yâ Rasûlallah! Necd’imizde de!’ dediler. (İbn-i Ömer dedi ki:) Zannediyorum üçüncüde O: ’Zelzeleler ve fitneler işte oradadır. Şeytanın boynuzu, (grubu, ümmeti, kuvveti ya da asrı) da orada çıkar!’ buyurdu. (Buhârî, Fiten, 16)
İngiliz Casusu Hempher’in İtirafları:
Hempher İngiliz hükümeti tarafından casus olarak Osmanlı İmparatorluğuna gönderilmiş bir ajan. İlk olarak İstanbul’a gelerek Türkçesini ilerletti. Burada Türkçenin yanında Kur’ân-ı Kerim okumayı ve İslam dininin inceliklerini Ahmet Efendi isminde bir âlimden kendisini Müslüman olarak tanıtarak öğrendi. Burada kaldığı süre zarfında edindiği bilgileri Londra’ya dönüp rapor halinde teslim etti. Yeni görevi Müslümanların arasına ihtilaf sokmak olunca, bunun için Basra’ya gitti. Bir marangozun yanında iş buldu oraya yerleşti. Marangoz, Şiî idi. Burada Muhammed b. Abdulvahhab adında bir genç ile tanıştı. Bu genç Sahabelere saygı duymayan, onlarla alakalı ileri geri konuşan, gayet asabi birisiydi. Bu gençle tanıştı, samimi bir dostluk kurdu ve onu överek kafasını iyice karıştırarak işe başladı. İslam’da olmayan şeyleri varmış gibi çeşitli yöntemler kullanarak Muhammed b. Abdulvahhab’a kabul ettirdi.2
Vahhabilik fitnesi Arabistan’da ilk olarak nasıl yayıldı:
Muhammed b. Abdulvahhab, düşüncelerini kolayca yayabilmek için, Deriyye hakimine (Muhammed b. Suud’a) başvurunca, o da topraklarını genişletmek ve kuvvetlerini arttırmak için ve Londra’dan aldığı emirleri yaymak gayesiyle, Abdulvahhab ile seve seve işbirliği yapmıştır. Onun fikirlerini her tarafa yaymakta bütün gücü ile uğraştı. İnanmayıp karşı duranlarla harp etti. Abdulvahhab’ın İngilizlerle yaptığı antlaşmanın birinci maddesi gereği; Müslümanların mallarını yağma etmek ve canlarına kıymak helal sayılınca, çöldeki vahşiler, soyguncular, Muhammed b. Suud’a asker olmak için yarıştılar. Muhammed b. Suud ile Abdulvahhab el ele vererek, Vahhabiliği kabul etmeyenlerin kâfir ve müşrik olduklarına, kanlarını dökmek ve mallarını almanın helal olduğuna 1730 senesinde karar verip, 1737 yılında Vahhabiliği ilan ettiler. Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap-İslam cephesinin çökmesinin baş nedeni Vahhabiliktir. Çünkü Vahhabilik, sadece dinî değil aynı zamanda siyasî ve kavmî tarafı ile ekonomik yönleri de olan bir harekettir. Bu yüzden Vahhabilerin bu arzuları Osmanlı Hilafeti’ni parçalamak isteyen İngiltere’nin ve Fransa’nın ilgisini çekmiştir. Bunların desteğiyle çok hızlı bir şekilde Arabistan’da yayılmıştır.
Osmanlı Devlet’ini savaş yoluyla bölemeyen İngilizler, onu ayakta tutan gücün İslam ve kuvvetli bir maneviyat olduğunu anlamışlardı. Bunun için içeriye casuslar sokmak suretiyle onu karıştırmaya çalışmışlardır. Bu suretle dinin içerisini boşaltmaya koyulmuşlardır. Kabir ziyaretlerini, tasavvufu, şefaat talebini, vesileyi ve daha pek çok İslamî hususları reddederek taassuba, bunları meşru sayan Müslümanları kâfir addetmeye, aşırılığa, yağmacılığa gitmişlerdir. Bu yolla Osmanlı’yı parçalayıp yıkan şer güçleri, şuanda da aynı fitneyi körüklemekte, Işid/Daiş, Boko Haram, el-Kaide vb. örgütlenmelerle bu aşırılık hareketini desteklemektedirler.
Allah bizleri muhafaza eylesin, onları da ıslah eylesin.
İstifade edilen diğer kaynaklar:
- Ethem Ruhi FIĞLALI, Çağımızda İtikadî İslam Mezhepleri, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, İzmir, 2004.
- TDV. Yay. Vehhâbîlik maddesi, Mehmet Ali Büyükkara.
(Endnotes)
1 Bkz. Yusuf Ziya Yörukan, ’Vehhâbilik’, İFD., 1953-1/61-63.
2 Detaylı bilgi için ’Necid’de Doğan Fitne Vahhabalik’ kitabı, s.28-41’e bakılabilir.
Necid'de Doğan Fitne 'Vahhabilik'
Özlenen Rehber Dergisi 150. Sayı
2 kişi yorum yazdı.