أَفْضَلُ الْأَعْمَالِ الْحُبُّ فِى اللّٰهِ وَالْبُغْضُ فِى اللّٰهِ
’Amellerin en faziletlisi, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.’
(Ebû Dâvûd, Sünnet, 3)
Yüce Rabbimiz bizden ne yaparsak yapalım dünya hayatımızda doğru olanı yapmamızı ve yanlış olandan da kaçınmamızı emreder. En doğru kelam olan İman’dan sonra her hal üzere doğru olmak için gayret göstermemiz gerektiğini bildirir. Şüphesiz ki mü’minler olarak Allah’ın rızasını kazanmak için yapmamız gereken ilk ’doğru’ da ’Allah için sevip, Allah için buğz etmek’tir.
Bir hadislerinde Efendimiz (s.a.v.): ’İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de (kâmil manada) iman etmiş olmazsınız…’ (Müslim, Îmân, 22) buyurarak mü’minler arasındaki sevginin gerekliliğini ifade etmiştir. Hatta bu sevgiyi imandan bahsettikten sonra ikinci bir gereklilik olarak sayması da konuyu önemli kılar. Din kardeşleri arasında vacip olan bu sevginin Allah için olması gerekmektedir. İmam Mâlik (rh.a.) ile diğer bir takım ulema: ’Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek dinî gerekliliklerdendir.’ demişlerdir. Şu halde; mü’min, karşısındaki kişilerden; sevdiğini, yalnızca Allah için sevmeli, sevmediğini de yalnızca Allah için sevmemelidir.
Aynı zamanda böyle bir sevgi, Allah rızası ve hoşnutluğunu kazanmak için sevmek demektir. Allah için olan işte ihlâs olur. İhlâsın olduğu yerde de insanın nefsanî ahlâklarının yani heva ve hevesinin, riyanın, enaniyetin, şahsî çıkar vb. ahlakların tesiri söz konusu değildir.
Mü’min, ancak imanlı olduğu, Allah’a kulluk ettiği, emirlerine boyun eğerek yasaklarından kaçındığı ve Allah emrettiği için sevilmelidir.
Allah için buğzdan kasıt
Buğz; nefret, kin, sevmenin zıttı, öfke, düşmanlık manalarına gelir. Şu halde; bir kişiyi sevmemenin sebebi, o kimsenin işlediği büyük günahlardan ya da küfründen dolayı olmalıdır. Yoksa Allah için buğz etmekten maksat, bir kişiye durduk yere eza ve cefa vermek değildir.
Bu konuda yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: ’Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.’ (Hûd, 11/113)
Bir diğer âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: ’Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir topluluğun, babaları, oğulları kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır, Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.’ (el-Mücâdele, 58/22)
Bir kalpte hakiki iman ile Allah düşmanlarına karşı sevgi bir arada bulun¬maz. Çünkü bir insanı sevenin, bunun yanında onun düşmanını da sev¬mesi mümkün değildir. Kalbinde iman nuru ve Allah sevgisi olanın da Allah’ın razı olmadığı kişileri sevmesi mümkün değildir.
Allah Teâlâ’nın bir lütfü olan dünya ve ahiret saadeti; dostlarına dostluk edip, düşmanlarına düşmanlık eden mü’minlere mahsus bir nimettir.
Bir başka yönden de Allah için buğz beslemek, bu tür insanlarla alakayı kesmek ve buğz beslenecek ki¬şinin yaptıklarına karşı koymakla olur.
Ka’b b. Mâlik (r.a.) ile diğer iki arkadaşı¬ Murâre b. Rabî’ ve Hilâl b. Ümeyye, geçerli hiçbir mazeretleri yok iken Tebük Savaşından geri kaldılar. Bununla ilgili tevbelerinin kabul edildiğini müjdeleyen Tevbe suresinin 117-118. ayetleri ininceye kadar Müslümanlar onlarla selamı ve konuşmayı kestiler. Bu hâl Allah’a ve Rasûlü’ne açıktan isyan eden kimselerle tevbe edinceye kadar ilgiyi kesmenin caizliğine dela¬let etmektedir.
İmanın hakikat ve lezzetine, ancak Allah için sevip Allah için buğz edenler ulaşılır. Nitekim bir hadislerinde Efendimiz (a.s) şöyle buyurmuştur: ’Her kim Allah (rızası) için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için vermezse, muhakkak ki imanı(nı) ke¬male erdirmiş olur.’ (Ebû Dâvûd, Sünnet, 16)
Allah için seven, imanın lezzetine tadar
Bir hadislerinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Üç (haslet) vardır ki onlar her kimde bulunursa imanın tadını bulur:
1- Allah ile Rasûlü ken¬disine, o ikisinin dışındaki şeylerden daha sevgili olması.
2- Bir kimseyi, yalnızca Allah için sevmesi.
3- (Allah onu küfürden kurtardıktan sonar tekrar) küfre dönmekten, ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmaması.’ (Buhârî, Îmân, 9)
Aynı zamanda Peygamberimiz (s.a.v.) büyük bir müjde olarak da, Allah için birbirini sevip, o sevgide birleşen ve ayrılan iki kimseyi, Allah (c.c.)’nun Arş’ının gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, Arş’ının gölgesi altında gölgelendireceği yedi zümre içerisinde zikretmiştir. (Buhârî, Ezân, 36)
Tabi bunun önünde bazı engelleri de unutmamak gerekir. İşlenen günahlar, kulun Allah (c.c.) ile irtibatını zayıflattığı, zedelediği gibi Allah için kurulan sevgi ve kardeşlik bağlarını da zayıflatır ve koparır. Nitekim İbn-i Ömer (r.anhümâ)’nın Rasûlullah (s.a.v.)’den rivayet ettiği şu hadis-i şerifte: ’Muhammed’in canı yed(-i kudret)inde olan (Allah)’a yemin olsun ki; (Allah için veya Müslümanlığından dolayı) birbirini seven iki (kimse)nin araları ancak, ikisinden birinin işlediği günah sebebiyle açılır.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.9, s.259, h.no:5357) buyrulmuştur.
Musâ el-Kâzım (rh.a.), bu hadisten hareketle şu veciz sözü söylemiştir: ’Arkadaşın(ın sevgisi ve hali) sana karşı değişirse, bil ki bu (durum) işlediğin bir günahtan dolayıdır. Her günahtan derhal tevbe et, (böyle yaparsan) onun sevgisi sana karşı uyanır (güzel olur).’ (Münâvî, Feydul’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, c.5, s.438, h.no:7879)
Bu veciz sözden anlıyoruz ki, sadece Allah rızası için olan bir sevgi, bir anlamda ucu Rahman’ın rahmetini ve rızasını celbeden, galeyana getiren bir unsurdur.
O halde tabir yerindeyse hayatımızı tekrar gözden geçirip kimin için sevip kimin için sevmediğimize bir bakmak ve daha doğrusu bizi çevreleyen iç dünyamızı gözden geçirmemiz lazımdır.
Şu halde; bazen kin ve nefretin gözümüzü ve kalbimizi kapladığı anlarda veya sevgimizin dünyalara sığmayıp ve taştığı anlarda, bu halimize bir de dönüp Rahmanî rıza çerçevesinden bakmak icap eder. Acaba gerçekten Allah için seviyor ve Allah için mi kızıyorum? Yoksa nefsimin oyununa ve hilesine mi boyun eğiyorum?
Rabbim rızasından ayırmasın…
Âmin!
Kim İçin?
Özlenen Rehber Dergisi 150. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.