Özlenen Rehber Dergisi

131.Sayı

Gönülden Uzanan El; Samimiyet

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 131. Sayı
Samimiyetin kelime manası içten, saf, temiz duyguların karşılığıdır. Samimi olmak, içten pazarlıksız davranmak insana hem bu dünyada hem de öteki dünyada kazanç sağlar. Bizler yaptığımız her işte; ibadet ederken, konuşurken, yazarken, alışveriş yaparken yani her konuda samimi hareket edersek bu bizim güvenilirliğimizi de artırır. Samimiyet arkadaşlık ilişkilerinde, ticarette, ebeveyn çocuk ilişkisinde, eşler arası ilişkide tutucu olan en kuvvetli tutkaldır.
Niyetler samimi olursa neticeleri de sağlam ve güzel olur. Bir aileyi ele alacak olursak, çocukların birbirine davranışları onlara kazandırılan ahlakla ilgilidir. Ahlakı kazandıracak olan anne babanın çocuğa yaklaşımları bu yüzden çok önemlidir. Aile büyüklerinin de çocuğuna alışkanlık kazandırması için söylediği şeyleri kendilerinin uyguluyor olması lazım. Bir anne baba birbirlerine karşı sorumluluklarını samimiyet ile yerine getirmiyorsa bunlar probleme sebep olur. Böyle olunca da kişi kendisinin yapamadığı, aradığı bir şeyi başkasına ne tavsiye edebilir ne de anlatabilir. Şu an gelişim çağında yaşıyoruz. Bu gelişim teknoloji anlamında anlaşılsa da aslında sadece öyle değil. Şimdi ile geçmişteki çocukları kıyasladığımız zaman aralarında uçurumların olduğu hemen fark ediliyor. Şimdiki nesil daha aktif, sorgulayıcı ve akıllı. Herkes çevresinde kısa bir gözlem yaparsa bunu görebilir. Bunun sebebi yetiştirme ya da yaşadığı çağın gerekliliği olabilir, bu bizim için önemli değil, önemli olan akıllı çocukların anne babayı daha iyi gözlemlediği gerçeği. Bundan dolayı da az önce söylediğimiz gibi anne baba yapmadığı hiçbir şeyi çocuğa kazandıramaz.
Ailede her birey kendi sorumluluğunun gerektiği gibi davranırsa zaten samimiyet muhakkak olacaktır. Samimiyetinde açamayacağı kapı azdır. Sorumluluk insanın üzerine düşen görevlerin bilincinde olarak doğru adımlar atmasını gerektirir. Aileden sorumlu olan reisi göz önünde bulunduralım. Bir baba eşine, çocuklarına karşı sorumludur, aynı zamanda yaşadığı topluma karşı sorumludur, en önemlisi de Yaradan’a (c.c.) karşı sorumludur, görev sahibidir. Basit bir örnek: Bir çalışan, iş yerinde sorumluluklarını yerine getirmezse işinden olur; bir öğrenci ödevlerine, sınavlarına karşı sorumluluk kazanmamışsa o dersten geçme şansı kalmaz ve bir anne çocuklarına, eşine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmezse çatışmalı bir yaşantısı olur. İşte bu sorumlulukları yerine getirmenin hakikati samimi olmaktan ileri gelir. Bir insan karşıdakine sevgi, saygı ile samimi duygular ile yaklaşıyorsa zaten sorumlulukları ona bir görev gibi değil de bir hediye gibi gelir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor: ’Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.’ (Buhârî, Cum`a 11)
Hadiste de buyrulduğu gibi hepimiz idaremiz altında olanlardan sorumluyuz, bu sorumluluğun aslı da samimiyettir. Düşünün bir insan içten duygular ile hareket etmediği sürece sorumluluklarının bilincinde nasıl olabilir? Tabii ki olamaz, çünkü ancak samimi duygularla keyifle, huzurla bıkmadan usanmadan sorumluluklarını yerine getirebilir. Sorumluluk sahibi birilerini yetiştirmek için ya da birilerine örnek olabilmek için önce sorumluluk sahibi olmalıyız. Yapmadıklarımızı bir başkasına hiçbir koşulda öğretemeyiz. Ancak bir şeyleri dikte etmiş oluruz ki bu da netice sağlamaz. İlerisi için yürünülecek yolun ilk adımı ailede atılır, aile en büyük temellerin atıldığı, alışkanlıkların kazandırıldığı, kişiliğin inşa edildiği en kazançlı yerdir. Ailede öncelikle anne ve babanın önemli hususları bilmeleri gerekir. Düşünün, hepimizin ailesinde olan tartışmalar, kızgınlıklar hepimizi farklı bir açıdan etkiliyor. Buna bir de çocuk gözü ile bakın. Anne babasının sürekli samimiyetsizce çatışma içerisinde olduklarını gören bir çocuk muhakkak ki onları örnek alacaktır. Yani aile içi çatışmaların en çok etkilenenleri çocuklar olduğu gibi yarına yansıtacak olanlar da onlardır. Nasıl ki bir bebek yaşadığı toplumun konuşmasını, şivesini öğrenerek konuşmaya başlıyorsa yani büyüklerini taklit ederek ilklerini yaşıyorsa bu kazanacağı davranışlar konusunda da aynıdır, değişmez. Karşısında örnek olarak gördüğü kişilerin sadece konuşmalarını değil davranışlarını da kazandığı gibi birbirlerine karşı olan samimiyetlerini de sorumluluk bilincini de kısacası aklı yetene kadarki çoğu alışkanlığını aileden kazanacaktır. Ki zaten yetişkinlik döneminde, çevreden kazanacağı alışkanlık devresine kadar çocuğun kişiliği aile büyüklerinin özellikle anne babasının davranışları ile şekillenmiş olacak. Her şeyin bilincinde olan anne baba için yani kendini bilerek yaşayanlar için kişiliğin ailede kazanılması büyük bir nimettir. Ancak bir de bilincinde olmayanlar için… O zaman felaket oluyor işte! Bundan dolayı önce eşler arası samimiyetin, sorumluluğun, sevgi ve sadakatin olması şarttır.
Samimiyet her kilidin anahtarıdır ilk etapta. İçtenlik her zaman sağlam bir artıdır. Mesela kurduğumuz arkadaşlık ilişkilerinde bile ilk aradığımız şey güven, samimiyettir. Çünkü samimiyetsizlik üzerine kurulmuş bir arkadaşlıktan güzel sonuçlar doğmaz. Bu durum ibadetlerimiz için de geçerlidir. Özellikle dua ederken samimi duygular ile Allah’a ellerimizi açmalıyız. Samimi olmayan gönülden çıkan hangi kelam yerine ulaşır, kapılar ardından duyulur ki? Bir defasında Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz: ’Din nasihattir/samimiyettir’ buyurmuş, ’Kime karşı yâ Rasûlallah?’ diye sorulunca, ’Allah, Kitabı, Resûlü, mü’minlerin yöneticileri ve tüm müslümanlar için nasihattır’ (Müslim, Îmân 95) diye cevap vermiş. Hadis-i Şerifte de buyrulduğu gibi her işimizde her yaptığımızda samimiyet çok önemlidir.
Yukarıda değindik. Eşler arası samimiyet olmalı ki örnek birer ebeveyn olalım, çocuklara samimiyeti kazandırabilelim. Çocuklar arası samimiyet olursa sağlam nesiller yetişir, neticesinde sağlam toplum yetişir. Sağlamlıktan kastımız kendini bilen bir toplumdur. Çünkü samimiyetin gerekliliği bilinçli olmaktır.
Aslında bakıldığı zaman samimiyet önemsenmeyen, olağan gayet basit bir yargı olarak indirgenebilir. Fakat aslında çok büyük bir dönümdür ve şarttır. Zaten hayatta hep basit gördüğümüz, küçülttüğümüz şeyler değil midir bizleri en büyük hatalara sürükleyen? Samimiyet de bu yargının ta kendisidir. Çünkü samimiyet sevgi, içtenlik ile ilişkilidir. Bunlar sorumluluk ile ilişkilidir. Sorumluluk hayatta kendini bilmektir, neyi niçin yaptığını ve yapman gerektiğini görebilmektir. Görüldüğü gibi bütün duygular hayatın nasıl yaşanılması gerektiğine birer sebeptir ya da etkidir. Basite aldığımız çoğu şey aslında kocaman sorunların kilit noktasıdır. Daha en baştayken bunları görebilmek sonrasında problem oluşmasına hiç sebep olmaz ya da ufak sıyrıklar ile atlatmamızı sağlar. Yaşantımızı buna göre çizmeliyiz. Sonuçta bu dünyada sorumluluklarımızı bilerek yaşamalıyız ki mutlu bir yaşam sürebilelim.
Düşünün, size bir şeylerin eziyet olarak gelmemesi için yaptığınız şeyi severek yapmanız en güzelidir. Bir anne çocuğuna samimiyetle sevgiyle yaklaşmadığı sürece onun bakımı ile ilgili sorumlulukları keyifle yapabilir mi? Elbette yapamaz. Her işte bu böyledir, bir şeyleri doğru yaşamanın koşulu ona içtenlikle yaklaşmaktır. Hayatta ne yapıyor olursak olalım bunu içtenlik ile samimi bir şekilde yapalım ki yaptığımız işin arkasında durabilelim. Çünkü sevgi ve samimiyet ihlasın da bir gereğidir. İhlas da kalbin her şeyden ilgisini kopararak bütünüyle Allah’a bağlanması, O’nunla ünsiyet kurması, O’ndan gereği gibi haya etmesidir. Allah’u Teâlâ (c.c.), bir kudsi hadisinde: ’Kulumun bana yapmış olduğu ibadetlerin en sevimlisi; bana karşı samimi olmasıdır’ buyuruyor. (Ahmed bin Hanbel, V/254)
Anlatılır ki; Harun Reşid’in hanımı Zübeyde Hatun, çok Saliha bir kadındı. Mekke-i Mükerreme’den Arafat’a kadar su kanalları döşetmiş, o mukaddes beldeyi çeşmelerle donatmış ve Allah’ın misafirlerin su ihtiyacını karşılamak için yüz bin altın harcamıştı. Hicaz suyolunun yanı sıra han, hamam, imarethane ve şifahane gibi pek çok hayır müessesesi de yaptırmıştır. Bütün hayatı, hayır ve hasenat peşinde geçen bu muazzez hanım vefat ettikten sonra, birisi onu rüyasında görmüş ve ona demiş ki:
’- Dünyada Allah rızası için bu kadar büyük hayırlar yaptın, kim bilir, Hak Teâlâ sana ne yüksek bir makam bahşetti?!!’
Zübeyde Hatun’un cevabı şöyle olmuş:
’- Evet, doğru, Rabbi Rahim, bana gerçekten de yüce bir makam ihsan eyledi; fakat bu yüce makamı, yaptırmış olduğum hayır müesseseleri sebebiyle vermedi. Bir gün, bulunduğum mecliste ilahiler okunuyor, kasideler söyleniyordu. Sazendelerin sazlarına vurdukları bir sırada minarelerden ezan-ı Muhammedi’nin yükseldiğini duymuştum.
Hemen: ’Susun, ezanı dinleyelim!’ Deyip oradaki herkesi susturmuştum.
İşte, sorgu-sual anında, amellerim birer birer sayılıp döküldü. Arafat’a kadar su kanalları döşeme de vardı onlar içinde… Fakat bana denildi ki:
’- Seni ezana karşı göstermiş olduğun saygından dolayı bağışladık.’

Sonuç
Samimiyetsizlik zararsız zannedilen bir hastalıktır. Yaptığımız her işe samimiyetle, dosdoğru bir şekilde başlamalıyız ki hayır bulabilelim. Allah katında da duanın samimi olanı makbuldür. Bizler başkalarından kendimize ne şekilde yaklaşılmasını istiyorsak bizlerde o ölçüde başkalarına yaklaşmalıyız. İçten pazarlıklı olarak farklı görünüp farklı davranırsak o zaman hiçbir kar elde edemeyiz. Yapacağımız doğru başkalarına göre hata olarak görülse de bizler yapacağımızı samimiyetle yapıp arkasında öyle durmalıyız. Mevlana hazretlerinin de söylediği gibi ’ya olduğumuz gibi görünmeliyiz ya da göründüğümüz gibi olmalıyız.’
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.