Özlenen Rehber Dergisi

141.Sayı

Ailede İletişim Üçgeni

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 141. Sayı
Aile toplumun temel yapı taşıdır. Medya ise bir takım hususları topluma mâl ederek insanlar üzerinde etki oluşturan bir takım araçlar topluluğudur. Eskiden olsa medyanın aileler üzerinde yani bireylerde çok da etkili olacağı hatta birleştirip bir cismi oluşturacağı düşünülemezdi bile. Ama şimdi medya aile bireyleri üzerinde özellikle de toplum üzerinde oldukça etkili bir konumda. Aile dediğimiz zaman zihnimizde canlanan o birbirine tutkun ve iletişimle sağlanan birçok ihtiyaç bugünlerde etrafın etkisiyle karalanmaya çalışılıyor. Aslında karalanan zihinlerle yaşantıların kötüleşmesine sebep oluyor. Aile bireylerinin özellikle de çocukların üzerinde etkili olan bir takım tehlikeli durumlar da var. Mesela çocukların zihninin yıkanmasına sebep olan medya araçları küçükten itibaren onları ablukası altına alarak gelecekteki yaşantılarında etkiliyor. Aile bir fidanın yetişmesi için topraktır, sudur, gübredir. Ancak bu fidanı da yetiştirmek kolay değil. Emek ister, özveri ister. Aile bir çocuğun çekirdekten itibaren sağlam olarak yetiştirilmesini sağlar. Hepimiz en çok ailemizin bize vermiş oldukları ile temelimizi oluşturmadık mı?
Şu anda televizyonu hayatımızın başköşesine öyle bir oturttuk ki dizilerle yatıp kalkıyoruz, hatta aile fertlerinin halinden çok, dizi karakterlerinin başına ne geleceğini daha çok merak eder olduk. Misafirliklerde bile hasbihal yerine o gün gösterimde olan diziler gündemde oluyor ve ancak sohbet dizi aralarında oluyor. O da 5-10 dakika kadar olabiliyor. Hayatımızın odak noktasında bulunan medya özellikle televizyon aslında içerisinde her kesime hitap edebilecek yayınları gösterime sunuyor! Mesela bazı haber kanalları magazin programlarından esinlenerek sunum yapabiliyor, çizgi film kanalları Amerikan/batı rüzgârını üzerimize salıyor hatta etkisine alıyor tüm zihinleri. Diziler zaten başlı başına hata içerikli. Herkesin birbirine ihanet edebildiği, intikamın olağan bir şey olarak gösterildiği, kötülüğün esrarengiz gösterildiği çarpık ailelerin özenti ile anlatıldığı hayatları gösteriyor. Hatta son zamanlarda muhafazakâr kesim de unutulmadı! Başörtülü birkaç karakter ekrana sunarak, hakikaten okunulası kitapları konu edindiğini iddia edip, klasik dizi statüsünde kitapla alakasız konularla diziler de oluşturuldu. Edepten yoksun çoğu dizi, film ve karakterler aileler üzerinde çok büyük bir tehdit bence. Televizyonda faydalı şeyler olduğu kanaatinde değilim. Tabiki örnek içerikli yayın yapan kurumlar da var ancak bunların sayısı bir elin parmaklarının ancak çeyreği kadar. Böyle olduğu içinde zararlar yararları ört bas edebiliyor. Ya da insanlar o kadar seçici olamıyor. Ve doğru olan ya ayırt edilemiyor ya da geç ayırt ediliyor.
Belki bazılarımız diyebilir ki, ’benim yaşantım zaten belli, ben dizileri izleyip de etkilenmiyorum ya da bizim aile ilişkilerimizin azalmasında bir unsur değil’. Tabii ki insanların ilişkilerini tamamen değiştirme konusunda büyük bir etken olamaz. Ancak rol oynar. Mesela öyle bir zaman olmuş ki insanlar dizi karakterlerinde ki gibi eşler arar olmuş. Özellikle çocuklar orada gördükleri yaşantıları ister olmuş. Şimdi bir evde televizyon seyrediliyorsa ve o evde küçük çocuklar da varsa bir ebeveyn o çocuğa sen televizyon izleyemezsin diyemez. Anne baba yapmadıkları herhangi birşeyi çocuktan bekleyemez. Çünkü çocuk o an için televizyon izlemeyi istemese bile ebeveyn sözde çocuğa zararı olabileceğini düşünerek yasaklıyor. Ama kendileri de tutkuyla izliyor. İşte o zaman çocuk onu çekici bir şey olarak zihninde canlandıracak, her fırsatta izlemek için girişimde bulunacaktır. Bir insan çocuğuna birşeyler yaptırmak istiyorsa önce onu kendisi yapmalıdır. Mesela çocuğa kitap okuma alışkanlığı kazandırmak istiyoruz. Kitap okunmayan bir evde böyle bir alışkanlık kazandırılabilir mi? Tabii ki çok zor. Çocuk ailede olan okuma alışkanlığından dolayı okumayı sever ya da ailede hoş sohbet, güzel ilişkiler gördüğü için onları yaşamaya meyleder. Ahlaki terbiyesini, edebini anne babasından gördükleri ile kazanır. Güzel ahlak görebilmek için güzel ahlak sahibi olabilmeliyiz. Yetiştireceğimiz nesil bizim aynamızdır. Ve böylece toplumun her bir ferdini oluşturmuş oluruz. Güzel bir nesil yetiştirebilmek için güzel bir nesil olmamız şart. Bir insan elinde olmayan herhangi bir şeyi bir başkasına verebilir mi? İşte insan taşıdığı her emareyi önce kendi evladına yansıtır.
Medya denilince sadece televizyon değil diğer kuruluşlar da geliyor. Mesela birçok gazete magazin içerikli taraflı yazıları içeriyor. Kişi kendine uygun gazeteyi bulduğu sürece sorun yok ancak bulamazsa o da sıkıntı. İnternet diyoruz ki büyük küçük herkesin bi ’tık’ uzağında olan bu medya araçları yararlı olmakla birlikte daha çok zarar da taşıyor. Her aracı olduğu gibi bunu da kullanım amacına göre sınıflandırmak doğru olacak. Okul için lüzumlu yayınların yapıldığı bir gerçek. Ancak şahsen çocuğumun, ödev olsun, araştırması gereken konular olsun bunlar için bilgisayar başında zaman geçirmesine müsaade edebileceğimi pek de düşünmüyorum. Sebebi ise; siz, doğru, faydalı bir siteyi bile açtığınızda sağda solda reklam olarak yanlış içerikli görüntüler insanlarda göz yanılgısına sebep olabiliyor. Bunlara sebebiyet vermemek lazım. Ya da diyelim ki bizim de üstesinden gelemeyeceğimiz bir araştırma ödevi söz konusu -çünkü artık müfredat da bir hayli farklı oldu- çoğu ödevler araştırma içerikli. O zamanda bizlerin gözetimi altında, sıkılmadan onlara vakit ayırarak beraberce araştırma konusu her neyse onlara bakılabilir. Herşeyin bir usulü var, ödev yapmanın da öyle. Ama şimdi öyle bir yanılgıya düşmüşüz ki. Daha ilkokul talebelerinin ellerinde tablet bilgisayarlar var. Neymiş, öğretmen ödev veriyormuş ya da herkesin elinde varmış çocuklar da istiyormuş. Şu an ebeveynlerde ’yok’ deme alışkanlığı biraz gevşek olmasından dolayı böyle konularda tolerans gösterebiliyorlar. Ama bilmiyorlar ki bu ilerisi için yapmış oldukları büyük bir yanlış adımdır. Sonrasında faturası bir hayli ağır ve meşakkatli olur. E bunun da farkında olmak için ailelerin bilinçlenmesi lazım. Bu da ancak okumakla, araştırmakla faydalı ve sahih eserlerden faydalanmakla ve İslami vecibeleri yerine getirmekle mümkün olur. Aksi takdirde verilen fireler çok olur. Dizilere bakıp da bir yol izlersek ailemizi kendi ellerimizle tabiri caizse yıkmış, temellerimize dinamit döşemiş oluruz. Çünkü başta da söylediğim gibi toplumun temeli ailedir, çeşitli medya kuruluşları değil. Bizler müslüman bir toplumuz. Medya kurallarına göre hayatımıza şekil veremeyiz. Bizler İslam’ın gereklerine göre bir yol izleyeceğiz ki felah bulabilelim. Mesela anne olmaya aday olan bir hanım kardeşimin yapacağı şey gözüne, diline, kalbine normaldekinden daha çok hâkim olmaktır ki salih ve saliha evlatlar yetişmek için niyet etmiş olsun. Sonuçta çocuk annenin kanından, canından, ruhundan beslenerek oluşuyor, gelişiyor. Hatta eski Osmanlı dönemlerinde, anneler bebek bekledikleri zaman kimselerin, günah işleyenlerin olmadığı yerlere bırakılıp, çocuk dünyaya gelene dek orada yaşamaları sağlanırmış ki anne haramlarla hemhal olmasın ve çocuğu da o ölçüde yetiştirebilsin diye. Yani bakıyoruz şimdi anne adayı televizyonda uygunlu uygunsuz şeylerde seyredebiliyor, sokaklarda rahat kıyafetlerle de dolaşabiliyor vb. sonra da çocuk dünyaya geliyor ve aile şikâyetçi oluyor. Çocuğumuz bizi dinlemiyor, anlattıklarımızı öğrenmiyor, ilim öğrenmesi için gönderdiğimiz meclislere sıcak bakmıyor vb. gibi daha birçok sıkıntı ortaya çıkıyor. Ve ne yazık ki anne baba bu durumu üzerine alınacağına, biz bu sebeplerden, yaptığımız yanlışlardan dolayı çocuğumuzu yetiştirmede zorlanıyoruz demiyor. Bir anne baba sadece çocuğun doğduktan sonraki gelişimiyle sorumlu değil ki. Daha doğmadan önce yetiştirmeye başlamak lazım ki sağlam ve yerinde meyve toplanabilsin. Yok medyanın toplumun ve bize faydası olmayan insanların etrafında olursak biz de ilerleme kaydedemeyiz. Etrafımızdaki insanlardan tutun da okuduğumuz kitaplara kadar hakikaten bize yararı olabilecek işler peşinde olmamız lazım. Aksi takdirde biz de toplum ve medyanın ortasında kalırız ve tabiri caizse bermuda üçlüsü gibi kopmaz bir beraberliğe sahip oluruz. Bu durum da bize yaşantımızda hiçbir fayda sağlamayacağı gibi ebediyetteki yaşantımızı da ciddi mana da tehlikeye sokar. Yetiştireceğimiz nesilden de sorumlu olduğumuzun farkında olarak adım atmamız lazım.
Sonuç
Çocuk yetiştirmek başlı başına bir iştir. Aile olmak Allah’ın (c.c.) bizlere armağan ettiği en büyük hazinedir. Bu aile kavramını basite indirgemek yerine gerçek manasını bilmek lazım. Lazım ki öyle sorumluluk kazanabilelim ve bize yüklenen yükün farkına varabilelim. Ailenin en güzel hazinesi çocuklardır ki bizler de çocuk olduk. Anne babamız da çocuk oldu. Ama bugünün çocukları yarının anne babalarıdır. O çocuk yarın aile lideri olacak. Bunu göz önüne alarak onları doğru şekilde yetiştirmeyi bilelim. Çeşitli etkenlere (medya, yanlış toplum) siper olmak yerine doğru sebeplere ve sonuçlara koşmalıyız ki kendimize sağlam bir üçgen-dörtgen oluşturabilelim. Mesela Kur’an-Sünnet-Tevhid ve aile gibi.

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.