Bismillâhirrahmânirrahîm
Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya, Salât-u Selâm O’nun güzel Habibinin üzerine olsun…
Tevhid; Ulûhiyyet, Rubûbiyyet ve Zatî Zül-Celâl’in Sıfatlarında, Rabbimiz Teâlâ’yı birlemek ve bu üç hususta Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmamak demektir. Kısaca:
Ulûhiyyet; yapılan ibadet ve itaati yalnızca Allah’a mahsus kılmak yani Allah için yapmaktır. Nitekim Âraf Suresi 54. âyette: ’Bilesiniz ki, yaratmak da, emretmek de O’na mah¬sustur." buyurulmuştur.
Rubûbiyyet; yaşatma, öldürme, rızık verme vb. bütünüyle insanın kaderiyle alakalı hususlardır. Nahl 36. âyette: ’Andolsun ki, biz, Allah’a kulluk edin ve putlardan sakının diye (emretmeleri) için her millete bir peygamber gön¬derdik.’ buyurulur.
Sıfatlarındaki Tevhid ise; Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Rasûlullah’ta bizlere ulaşan Rabbimizin isim ve sıfatlarında mahlûkata benzememesi ve tek olmasıdır. Bu kısım, kalbin Allah Teâlâ’yı sıfatlarında birlemesi gibi, itaat ve ibadetlerde, fiil ve davranışlarda da yalnız O’nun rızasını gözetmeyi, mahlûku Hâlık’ın önüne geçirmemeyi emreder. Bu hususta ise Tövbe 31. âyette şöyle buyrulmaktadır: ’Hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan ayrı rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa kendilerine yalnız tek ilah olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti. O’ndan başka ilah yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.’
İnsan bu üç hususta da Rabbini birlemek ve kabullenmekle yükümlüdür. Ancak bu şekilde Hakîki iman denilen husus kalpte hayat bulur. Bunlardan birinin eksik olması ise kişiyi iman dairesinden dışarı çıkarır.
Tevhid’den bahsetmek onun bozucusu olan ’şirk’ ten bahsetmeyi de gerektirir. Çünkü malumdur ki eşya zıttı ile bilinir. O halde;
Şirk; tevhidin zıttı demektir ve Allah Teâlâ’ya bir hususta bir şeyi ortak koşmak demektir. Daha anlaşılır bir tabir ile yukarıda bahsedilen üç ana noktada Allah Teâlâ’yı bir şeyle ortak koşmak demektir. Kitap ve Sünnet’te şirkten sakındıran ve buna düşenleri şiddetle tehdit eden pek çok delil varid olmuştur. Lokman Suresi 13. âyette: ’Şirk en büyük zulümdür.’ buyurulması, Buhari’de geçen bir hadis-i şerifte Efendimiz’e (a.s) günahın en büyüğü sorulduğunda; ’Bir şeyi Allah’a ortak koşmak.’ demesi buna örnek olarak gösterile bilir. Şu halde en büyük günah sayılan ve kişiyi Rabbinden uzaklaştıran en büyük amil olan şirk üçe ayrılır;
1- Yaptığını Allah Teâlâ’dan başkası için yapmak, Allah’a ait sıfatları kullara atfetmek, helal olanı haram, haram olanı helal saymak, bir şeyi Allah’tan fazla sevip yüceltmek büyük şirktir. Bu insanı küfre götürür.
2- Riya yapmak, kibir yapmak, Allah’a olmayacak şeyler atfetmek ise küçük şirktir. Bu amiller kişiyi dinden çıkartmaz fakat büyük günah sahibi yapar.
3- Dünyaya umut bağlamak, mahlûka bel bağlamak, aşırı korkmak gibi haller ise gizli şirk diye adlandırılır ki bu hastalık sahibi çokça tövbe istiğfar etmesi lazımdır.
Açıkça anlaşılacağı gibi Tevhid inancı veya şirk kişiyi Rabbine en çok yakınlaştıran veya uzaklaştıran en etkili amillerdir. Sağlam bir Tevhid inancı en yakın kul makamına çıkarırken, onun tersi olan şirk ise en zelil ve en uzak duruma getirir.
Kul dünyada iken itaat ve ibadetle mükellef kılınarak bir manada Rabbini bulmak, Rabbinin rızasını kazanmak ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak ile vazifelidir. Bir Müslüman dilden Allah (c.c)’ı inkâr etmez, çünkü etse İslâm dairesinden çıkar ki o zaman da kendisine Müslüman denmez. Fakat fiiliyat ve amellerle bilmeden de olsa şirke düşebilir. Bu hâl de insanı Rabbinden uzaklaştırmış olur. Çünkü ibadet ve itaatlerde, yaşantı içerisinde başa gelen olaylarda, sıkıntı veya genişlik durumlarında kişi Tevhid veya şirke düşme gibi durumlarda sürekli bu ayrım arasındadır. Şu halde insanı tehlikeye sokup Rabbi ile arasına giren ve iman dairesinden çıkaran şirke düşüren amiller vardır. Hayati önem taşıyan ve çoğu Müslümanın da düştüğü hatalar olan bu amiller şunlardır;
1- Tıraye (Uğursuz Saymak): Cahiliye devrinden kalma bir Arap âdetidir. Araplar kuşu uçururlar ve kuşun sağa-sola uçmasına göre de uğurlu sayıp fayda beklerler yahut uğursuzluk sayıp maksatlarından yüz çevirirlerdi. Fakat İslam ile birlikte bu yasaklandı.
’Uğursuz sayma’ Allah’ın fillerini, mahlûkatından bir şeye hamletmek olduğundan ve bu zayıf mahlûkların kaza-kader olayına direk etki ettiğine inanıldığından, Tevhid inancına zıttır. Efendimiz (a.s.)’de: ’Tıyare (kuş uçurup uğursuz saymak) şirktir.’ buyurarak, beyanda bulunmuşlardır.
Ehl-i Sünnet âlimleri de ’uğursuzluk’ inancından şiddetle sakındırmışlar ve bunun sahih olan Tevhid akîdesinden inhiraf olacağını bildirmişlerdir. Aynı zamanda uğursuzluk sayma veya uğursuzluğa inanma illeti üzerinde bulunan kişiyi Rubûbiyyette şirk olduğunu haber vermişlerdir. Yine Efendimiz (a.s)’de başka bir hadis-i şeriflerinde: ’Ne bulaşma ne de uğursuzluk vardır.’ buyurmuşlardır. Aynı zamanda bir şeyi ’uğurlu’ veya ’uğursuz’ saymak, Allah’tan başkasına tevekkül etmek olduğundan da yasaklanmıştır. Çünkü âyetlerde ki: ’Ancak Sana kulluk eder ve ancak Senden yardım dileriz.’ veya ’Ona ibadet et ve O’na tevekkül et.’ gibi âyetlere de zıt düşmüş olur.
2- Allah’tan Başkası Adına Yemin etmek: Allah Teâlâ adına yemin etmek O’na ta’zimdendir. Şu halde Allah Azze ve Celle’yi bırakıp da başkası adına yemin etmek ise Allah Teâlâ’nın makamına düşmanlık demektir ve Kemâlini eksiltir. İnsan kalbinde bulunan en değerli şeyi delil getirir ve yemin eder. Bu yüzden kalbinde Allah sevgisinden daha büyük bir sevgi de şirk olduğundan, O’ndan başkası adına yemin de bu manaya gelir ve şirk olmuş olur. İslâm âlimlerinin hepsi Allah (c.c) adı dışında, melekler adına, peygamberler adına, âlimler adına, aile efradı adına yapılan bir yeminin haram olduğu görüşünde birleşmişledir. Şu halde yemin sadece Allah (c.c) adına yapılır.
3- Temaim (Nazarlık ve Muskalar): Temaim de yine eski Arap adetlerinde olan çocuklara veya değerli şeylere astıkları boncuk ve içerisinde yazılar bulunan muskalardır. Bununla astıkları şeyin kötülüklerden korunduğuna inanırlardı. İslâm bu inancı da iptal etti.
İslâm âlimlerinden bazıları içerisinde Kur’an âyetleri veya Allah Teâlâ’nın isimleri yazan kâğıtları caiz görüp bunun dışındakileri şirk görmüşlerdir. Buna rağmen sahabelerin de içerisinde bulunduğu çoğunluk âlimler bunu caiz görmemişler ve şirk saymışlardır. Rasûlullah Efendimiz de birçok hadisinde bunun Allah Teâlâ’ya mahsus olan koruma ve gözetme işini bir metâya hamletmek olduğundan şirk olduğu açıkça beyan etmiştir. Bu gerçeği hadislerden bir tanesinde: ’Kim Temime (nazarlık ve muska) takarsa şirk koşmuştur.’ diyerek beyan etiler.
Şu halde kesin bir şekilde anlıyoruz ki halk arasında da yaygın olan bazı fiil ve ameller aslında şirktir ve bizi Rabbimizden ayırmaktadır. Bu durum karşısında son derece dikkatli olmalı, uğursuzluk (uğursuz ev… uğursuz sayı…), Allah’tan başkası üzerine yemin (sevdiğimin başı için…), muska ve nazar boncuğu gibi bizi İslâm dairesi dışına çıkaracak veya Rabbimizden uzaklaştıracak söz ve davranışlardan kaçınmamız lazımdır. Bu tehlikenin karşısında kendimizi muhafaza etmek için de bize dünya/ahiret faydalı olacak Şer’î (akaid, fıkıh vb.) ilimleri öğrenmeli ve kulaktan duyma bilgilerden uzak durmalıyız. Rabbim cümlemizi razı olmadığı amellerden muhafaza buyursun… Âmin
Aydınlıktan Karanlığa Sürükleyen 'Şirk'
Özlenen Rehber Dergisi 141. Sayı
1 kişi yorum yazdı.