Abdullah Fârûkî el-Müceddidî (k.s.) hazretlerini, Rahmet-i Rahman’a vuslatının 15. Seney-i devriyesinde hayırla yâd emekteyiz. Bu münasebetle Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin ehl-i sünnet üzere olan istikameti, Ehl-i Sünnet itikadı üzere olan istikametinin yaşadığı hayata olan etkisi ve bu anlayışı muhafaza etme adına göstermiş olduğu üstün gayretlerini anlatmaya çalışacağız. Abdullah Fârûkî el-Müceddidî (k.s.) hazretleri, yaşadığı dönem içerisinde, bizzat kendisinden birçok istifade eden olduğu gibi, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yolundaki sarsılmaz duruşu, itikadî ve amelî istikameti, İslâmî kişiliğini oluşturan anlayışlarıyla kendisinden sonraki dönemde de birçok müminin müstefit olduğu bir Allah dostudur. O (k.s.), Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in lisanından öğrendiğimiz: ’(Kurtulanlar) Ben ve ashabımın üzerinde olduğu fırkadır.’ buyurduğu, necat yolunun günümüzdeki rehberlerindendir.
Ehl-i Sünnet üzere akidesi ve istikameti:
Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretleri Allah’u Teâlâ’nın ’Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.’ emrine ve Peygamber Efendimizin (s.a.v) ’Kim bana itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan ederse muhakkak ki Allah’a isyan etmiştir.’ Hadis-i şerifine son derece bağlıydı. Bu emirlere olan bağlılığı, hem akide hem de amelinde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yoluna tam bir bağlılık olarak kendisinde tezahür ediyordu.
Geçmiş bütün dönemlerde olduğu gibi yaşadığı dönemde de, ümmet içerisinde Ehl-i Sünnet çizgiden uzak akidevî - amelî karışıklıklar ve fitneler eksik olmamıştır. Yüklendiği misyonun gereği kendisiyle gönül bağı kuran bütün Müslümanları, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) haber verdiği ’kurtulan fırkaya’ sevk etmeyi, dini bir vecibe olarak kendisine görev addetmiştir.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in ’…Muhakkak ki İsrail oğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Bir fırka hariç hepsi ateştedir.’ (Sahabeler): ’O (kurtulacak fırka) kimdir yâ Rasûlallah?’ dediler. (Rasûlullah [s.a.v.]) ’Ben ve ashabımın üzerinde olduğu fırkadır.’ Hadis-i şerifini sohbetlerinde sık sık dile getirirdi. Bununla da kendisinden istifade edenleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bu hadis-i şerifte haber verdiği kurtulan zümreye tabi olmaya davet ederdi.
Tasavvufî hayatının ilk dönemlerini yaşadığı Malatya ilimizde özellikle Vehhabilik anlayışına karşı vermiş olduğu şiddetli mücadele, onun Ehl-i Sünnet anlayışının neticesidir. Günümüzde de olduğu gibi ’Kur’ân bize yeter’ deyip Hadisleri inkâra kalkışan, Hak Mezhepleri reddeden ve dini yaşayışı ’Kur’ân âyetlerini kendi anlayışlarına göre yorumlayarak şekillendiren’ bâtıl itikadî akımlara karşı Ehl-i Sünnet anlayışını müdafaa etmiş ve sahih İslam inancını kalplere yerleştirmeye gayret etmiştir.
Ehl-i Sünnet İnancının Yaşadığı Hayata Etkisi ve Ehl-i Sünnet Anlayışını Muhafaza Etmedeki Üstün gayreti
Onun Ehli Sünnet inancı konusundaki sağlam itikadı ve bağlılığı, hayatının bütün alanlarında tesirini göstermiştir. 80’li yıllarda gündemi allak bullak eden cuma namazı meselesi bunlardandır. Bazı fikri akımlar Türkiye’de ’Cuma namazı kılınamaz’ batıl fikrini ortaya attıklarında; ’Cum’a Namazı Meselesi’ adlı bir risale yayınlamış ve bu risaleyi başta gazetelerde neşrederek ulaşabildiği her ortamda tebliğ etmiş, böylece Ehl-i Sünnet yolunu müdafaa etmiştir.
Yine bu konuda hayatından örneklendirebileceğimiz diğer bir husus da ’Duhâ Suresi Tefsiri’ adlı risalesidir. Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin Dâr-ı Bekâ’ya intikalinden kısa bir süre önce, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) risalet öncesindeki hayatı hakkında ’şirk üzereydi’ diye İlahiyat çevrelerinde yaygınlaşan yanlış bir inanca reddiye sadedinde kaleme aldığı bir tefsir çalışmasıdır. Bu çalışmayla Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında yaygınlaştırılmaya çalışılan batıl bir inanışı bertaraf ederken, Duha sûresinde zikredilen âyetin yanlış tefsir edilmesinin önüne geçmiştir.
Hadis-i şerifler ve Rasûlullah Efendimizin sünnetleri Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerini için beden de can gibidir. Bu sebeple her vesileyle hadis-i şerifleri ve sünnet-i Rasûlullah’ı öğrenme ve amel etme konusundaki hassasiyetini hayatının her alanında örneklerini görmek mümkündür. Kendisinden istifadeye yönelen kimseleri hadis-i şerifleri okumaya, ezberlemeye ve hayatın her alanında Efendimiz (s.a.v.)’den sadır olan sünnetlerle amel etmeye sevk etmiştir. Sohbet halkalarına katılan kişilere sürekli hadisler okutması onun vazgeçilmez düsturlarındandır.
Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’e büyük hayranlığı vardı. Ona (s.a.v.) olan itaat hususundaki iştiyakı bitmek bilmezdi. Necat ehli olan bahtiyarlar zümresinde olabilmek ve hayatı da öylece tamamlayabilmek hususunda son derece gayretkâr idi. Bununla beraber son derece yanlış ve tehlikeli olan ve ’hadis inkârcılığı’ şeklinde ümmet içinde yayılan bozuk fırkaların görüşlerine karşı da Ehl-i Sünnetin bu husustaki itikadını muhafaza etmede daima dik duruşlu olmuştur.
Ehl-i Sünnet Yolunun, Onun Tasavvufî Meşrebindeki Yeri
Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin, mümessilliğini yaptığı nefis terbiye ve tezkiyesi yolunda, bir bütün olarak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadını yaşamak yolunun esasıdır. Bunu veciz bir ifadeyle şöyle dile getirir: ’Bizim yolumuzun esası üçtür. Birinci esas, Tevhidi ikame etmektir….’ Onun yolunun esası olarak bıraktığı bu düstur tasavvufî anlayışın akidevî cephesini en bariz şekilde ortaya koymaktadır. Bu düsturun bir gereği olarak; kısaca, ’Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ahlâkını yaşamak’ olarak tanımlanabilecek tasavvufun terbiye okulları olan tarikatların içerisine girmiş olan itikadî ve amelî yanlışlıklara karşı mücadele etmiştir. Bu hususta ’bizim yolumuz Kur’an ve Sünnet yoludur’ buyurarak Kur’an ve Sünnet’in şahitlik etmediği hiçbir zâhir ve bâtın anlayışı kabul etmemiştir. Abdullah Fârûkî el-Müceddidî (k.s.) hazretleri Bu hususta İmam-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin misyonunu ’el-Müceddidî’ unvanıyla günümüzde idame ettirmiş büyük bir velidir.
Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin hikemlerinde tarifini en güzel bir ifadeyle bulan Ehl-i Sünnet anlayışına dair bazı sözleri şöyledir:
Ey sâlik! Din demek Hazreti Muhammed (s.a.v.)’e ve sahabesine uymaktır. İslâm’da gedik açıp onu savunanlar ise -onlar- fasık ve facirlerdir.
Ey sâlik! Kalp Kâbeni, put ve tâğutlardan temizleyip, tevhîdi benliğine hâkim kıl ki; ilâhî güneş basîretine açılsın.
Ey sâlik! İçindeki hevâ ve heves putlarını kır ki; ’İllallah’ bahçesinde cemâlullahı müşâhade edebilesin.
Ey muvahhid! ’Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Rasûlullah’ kelime-i tayyibesi öyle bir nûrdur ki bütün kötülükleri eritir.
Ey sâdık! Lâ ilâhe illallah, ehl-i îmandaki kötü ahlâkları eritir, lâkin küfre gücü yetmez. Ta ki Muhammedü’r- Rasûlullah ile ikisi bir söylenir, kalp de tasdîk ederse küfre gücü yeter ve onu yok eder.
Ey mü’min! Ehl-i îmân Lâ ilâhe illallah derse sevap yazılır. Çünkü Muhammedü’r-Rasûlullah’ı tasdîk etmiştir. Ehl-i küfür ne kadar Lâ ilâhe illallah derse desin sevap alamaz. Çünkü Muhammedü’r-Rasûlullah’ı tasdîk etmemiştir.
Ey insan! Cenâb-ı Allah, Hazret-i Muhammed (s.a.v)’in ismini tevhîd temelinde kendi ismiyle birleştirdi. Onun için hiç bir beşerin gücü bunu değiştirmeye yetmez. Çünkü Allah koruyor. Buna karşı çıkanların karşılarında Allah vardır.
Ey âşık! Tevhîd ilmini bilerek yaşamak iki cihânın saâdetidir. Tevhîd ilminin kemâline ulaşmadan aşk bulunmaz. Rasûlullah’ın her sünneti Allah’ın aşkına ulaşan yollardır. Rasûlullah’ın sünnetine ittibâ etmeyenler bid’atçılardır.
Ey mü’min! Tevhîd öyle bir nûrdur ki sahte ilâhları nefyeder. Tevhîd ilminin kemâli ise ’Muhammedü’r-Rasûlullah’ iledir. Bilesin ki tevhîd ilminde şehâdeteyn (iki şehâdet) vardır. Vahdet ilminde ise Zât-ı Kibriyâ vardır.
Ey sâdık! Su, hidrojen ve oksijen adlı iki elementten oluşur. İslâm dini de iki esastan oluşur: Kitap ve Sünnet.
Ey talip! İnsanın varlığı ruh ve tenle birleşerek vücut bulur. İslâm dini de Kur’an ve Sünnet’in birleşmesinden oluşur.
Tevhîd ehli, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bütün Sünnetlerini sever. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.)’in her Sünnet’i, tevhîdin bir yansımasıdır.
Ey sâlik! Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği kul ibadetlerini yaparken Hazret-i Muhammed (s.a.v.) Efendimiz’e uyarak, O’nu düşünerek, O’nun yaptığı gibi yapar.
Ey sâlik! Cenâb-ı Hakk’ın rızası, âlemlerin fahri Hazreti Muhammed (s.a.v.)’e itaattir. Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in Sünnetlerine muhalif davranma ki Hazreti Allah (c.c.)’nun gazabına müstahak olmayasın.
Ey sâlik! Bilesin ki tasavvuf ilmindeki tarîkât, mârifet, hakîkat ilimleri şeriatın kemaline yardımcı âmillerdir. Rasûlullah’a giden yol, bu kapılardan geçer. Tasavvufta bu üç esas yaşanmazsa, o yolun kıymeti yoktur.
Ehl-i Sünnet yolunun günümüzdeki hamilerinden olan Abdullah Fârûkî el-Müceddidî (k.s.) hazretlerini rahmetle yâd ediyor, şefaatlerine nail olmayı ümit ediyorum.
Necat Yolunun Rehberi Hz. Abdullah Fâruki El-müceddidi
Özlenen Rehber Dergisi 141. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.