İhtiyaç deyince genelde akla; ’bedenen olan ihtiyaçlar’ geliyor. Bir çocuktan söz ediyorsak giyimi, yedikleri vb. şeyler ilk akla gelenlerdir. Doğru tabii, ilk etapta akla gelen ihtiyaçlar bedenseldir. Ama bedensel kadar önemli, hatta daha önemli olan ihtiyaç ise ruhu doyuran ihtiyaçtır. İnsan ruhen doymadığı sürece, ruhunu giydirmediği, donatmadığı sürece hangi ihtiyacını tamamlamış olabilir ki? Bu durum çocuklar için değil sadece, yetişkinler için de aynıdır. Ruhen, manen doymadan doyurulan bir beden, yarıdan çok açtır zaten bence. Doymak, göreceli bir kavramdır. Kimi insan ilimle acıkır, kimisi de ilimsiz doyduğunu iddia eder. Ama bir çocuktan bahsediyorsak, onun ihtiyaçları ebeveynde biter.
Çocuğunuzu sevgi ve şefkatle besleyin…
Bir bebek doğduğu andan itibaren annesine muhtaç durumdadır. Karnının doyurulmasından tutun da her tülü ihtiyacının giderilmesi konusunda ailesine muhtaçtır, özellikle annesine.
Bundan dolayıdır ki anne daha çok sabırlı, şefkatli ve sevgi dolu olmalıdır. Bir anne, kendinden olan bir parçayı sadece onun ihtiyaçlarını gidermek amacıyla yedirip içirmemelidir. Onu sevgiyle, şefkatle beslemelidir ki yarınlara sağlam getirebilsin diye. Belki bu konu, üzerinde defalarca durarak açıkladığımız bir husustur; lakin bir neslin iyi olabilmesi için anahtarları doğru kullanmalıyız. Bir kapıyı açarken bile yanlış anahtar kullandığımızda önce kilidi tahriş eder, zedeleriz, daha sonra ya kırılarak elimizde kalır ya da işin ehlinden yardım talep ederek kilidi komple değiştirtiriz. Fakat bir canlıdan söz ediyorsak bahsettiğimiz şeyler mümkün değildir, tabii Yaradan (c.c.) dilemedikçe…
Öyleyse yapılması en güzel şey daha en baştayken sevgi ve şefkatle hamurumuzu yoğurmak. Sevgiyle, sabırla, şefkatle yoğrulan bir hamurun mayası da çok güzel olur, yarınlar için. Her alanda bu durum böyledir. Yarın güzel sonuçlar bekleyebilmek için bugün güzel başlangıçlar yapmak lazım. Mesela; güzel bir tat almak için lezzetli dokunuşlar yaparız. Sağlam nesillere ulaşabilmek için de sağlam adımlar atmalıyız. Sağlam nesli yetiştirirken de etkili maya atmalıyız.
İlk etapta anne, ağrısından, belki yorgunluğundan çocuğunu ihmal ederse, bu onun sonrasına da yansıyabilir. Bir anne, bebeğini dünyaya getirmeden evvel ona şefkat beslemelidir. Onu sevgiye doyurmaya yönelmelidir ki doğduktan sonra da aynı şekilde devam edebilsin. Tabi ki insanın ruh hali her zaman sevgi göstermeye, mutlu, keyifli olmaya el vermiyor. Ancak aile içi huzur, mutluluk çok önemlidir. Aile içerisinde çatışma olmaması -ki bu durumun da minimum oranından bahsediyorum-. Çatışma ne kadar az olursa huzur o kadar fazla olur, ebeveynler o kadar huzurlu olur ve otomatikman çocuklar da öyle.
Bir anne, çocuğunu beslerken mutlulukla beslerse, o beslediği belki de iki kat fayda sağlayacak. Ya da etrafımızdaki aileleri düşünürsek ki ben, etrafımda bu tarz olaylara bir hayli fazla rastladım. Çocuk acıkmış, yaşını hatırlamıyorum. Annenin vereceği yiyeceğe muhtaç. Anne onu başından savmak için besliyorsa bu çocuğu huzursuz eder. Ve anne çocuk ilişkisinde siyah nokta oluşmasına sebep olur. Nasıl ki bir, iki, üç derken bu durum devam ederse daha fazla huzursuzluk olur. Siz bir yetişkin olarak düşünün, karşınızdaki kişinin işi bile olsa. Ondan herhangi bir talepte bulunduğunuzda zorla gerçekleştiriyormuş gibi bir tavır sezerseniz, sizin tavrınız nasıl olur? Tekrar aynı kişiden rahatlıkla talepte bulunabilir misiniz?
Tamam, anne çocuk arasındaki ilişki tabi ki bir yabancı ile kıyaslanamaz. Ancak empati yaptığımızda hatayı görebiliyoruz. O çocuk sizden yine bir şey isteyecektir, çünkü size muhtaç. Ama ilk istediği rahatlık ve heyecanla bir daha isteyemez. Karşımızdaki bir çocuk ve bize muhtaç. Ben onun annesiyim ya da babası diye düşünüp ona farklı muamelelerde bulunursak onu sevgi, şefkat, istek, arzu ve aklıma gelmeyen daha birçok konuda eksikliğe mahrum bırakırsınız.
Mesela; siz çocuğunuzun bir ihtiyacını karşıladınız; ama sinirle, diyelim. Çocuğun yanında bir başka anne, çocuğunun ihtiyacını sakin tavırla karşıladı. Çocuk ister istemez kıyaslama yapmaz mı kendi kafasında. Ki ben çok şahit oldum, çocuğun annesine; ’Sen kötü annesin, çünkü bana falancanın annesi gibi davranmıyorsun’ kıyaslamalarını. İşte o zaman bizler aile olarak sinirleniyoruz belki, neden başkalarına imreniyor bu çocuk, diye. Ama farkında olmadan o ortamı biz hazırlamış oluyoruz. Ondan sonra asi, ters, saygısız çocuklar yetiştirmiş oluyoruz ve şikâyetçi oluyoruz. Çocuğumuzun davranışlarından şikâyetçi olmadan evvel ona nasıl davrandığımız hususunda kendimizi sorgulayalım. Bir atasözü var ya: ’Tatlı söz yılanı deliğinden çıkartır’ diye. Hakikaten de öyle. Çocuk ya da genç kim olursa olsun güzellikle yaklaştığımız zaman aldığımız sonuçlar da daha olumlu olacaktır. Biz ne kadar yapıcı olursak ona göre karşılık alırız.
Çocuk ihtiyaçları dedik; yeme, içme, gezip tozmak, oyun oynamak ve en önemlisi yeni şeyler öğrenmek bir çocuğun ihtiyacıdır. Şefkatle, sabırla, bıkmadan usanmadan, doğru şeyler öğretebilmek de bir ebeveynin aslî görevidir. Hangi aile mensubu -ki muhatabımız özellikle anne ve babalar- bu hususların dışında bir tavır sergilerse karşısında aldığı sonuç da sergilediğinden farklı olmayacaktır.
Bir öğretmen düşünün, çocuğa okul derslerini öğretmekle mükellef. Öğrettiği problemleri ya da konuyu sınav yaparak, çocuğun bilgisini, öğrenip öğrenmediğini test ediyor. Ve aldığı puana göre öğrenciden aldığı verimi görebiliyor. Belki kendisini ölçüyor belki de öğrenciyi… Tıpkı bir anne de böyledir. Çocuğa lavabo alışkanlığı kazandırıyor diyelim. Sabırla, kızmadan, alıştıra alıştıra öğrettiğimizde netice daha güzel olmuyor mu? Tam tersi olsa, çocuğu etrafı kirlettiği zaman onu tenkit etse, öğrenmediği için kızsa vs. çocuğun öğrenmesi hem zorlaşır, hem de çocuk sonraki zamanlarda alışkanlık kazanma hususunda hep bir adım geri kalır. Çünkü öğrenmeyi zorlaştırdı o anne. Çocuğa öğrenmenin güzel bir şey olduğunu öğretemedi. Tabi ki yeri geldiği zaman çocuğa kızılır, uyarılır, tenkit edilmesi gereken yerler de olur. Ancak her şeyin yeri ve zamanı vardır. Eğer ki çocuğumuza güzel bir alışkanlık kazandırmaya çabalıyorsak, bunu sevgiyle yapmalıyız ki öğrenmeyi ona sevdirelim. Öğrenmeyi zorlaştırırsak yarın ne anlatılırsa anlatılsın o çocuk zorluk çekecektir emin olun.
Mesela; çocuğumuza yemek yeme alışkanlığı kazandıracağız. Ya da her annenin şikâyetçi olduğu meseleye değinelim. Çocuğumuzun yemek yemediğinden, düzensiz, sağlıksız yemekleri sevdiğinden yola çıkalım. Öncelikle annenin bebeklikte ek gıda takviyesi vermeye başladığı zamana dönelim. Çocuğa hangi ek besinleri vermeyi tercih ettik? Sağlıksız, hazır gıda, meyveli hazır yoğurtlar mı, yoksa evde hazırladığı, süslediği yoğurtlar, haşlayıp, ufaladığı tahıllar vb. mi? İlk adımda sağlıkla beslediysek çocuğun damak tadını ona göre şekillendirebiliriz. Tabii kendimiz evde hazırlamamız için, üşenmeden, sıkılmadan, zaman bulamamaktan şikâyetçi olmadan hazırlamalıyız ki faydası olsun. Bundan sonraki dönemler de başlangıçtaki gibidir. Nasıl alıştırdıysak öyle de gider.
Öncelikle çocuğun beslenme alışkanlığı hazıra değil, ev yapımı sağlıklı besinlere dayanmalı. Daha sonra alıştırdığımız gibi beslenmesini şekillendirmek kolay olacaktır. Devamındaki yaşantısında da hazırın değil emekle hazırlananın daha lezzetli ve en önemlisi sağlıklı olduğunu bilen çocuk, sağlıklı beslenmeye yönelecek, sağlıksız ve düzensiz gıdalara meyletmeyecektir.
Bir yanlış yedirme yöntemi de -ki ne yazık ki bu da çok yapılıyor-; ’çocuğa yemek yedirmek için onu oyalamak’. Ne yediğini bilmeyen, tadından tuzundan bir şey alamayan, beyni oyunla, başka şeylerle meşgul olan bir çocuğa yemek yedirilmeye çalışıyor. İnsanın aklında yemek yeme olduğu zaman yediğinin pişip pişmediğinden tutun da, tuzunda bir fiske eksiklik bile olsa fark edebiliyorsak, zihni başka şeylerle meşgul edilen bir insan bunu fark edemiyor. Ve sonra anne mutlu oluyor çocuğun karnını doyurdu diye, hem de hazırladığı sağlıklı besinlerle! Ama çocuk ne yediğini biliyor ne de içtiğini. Çünkü o çizgi filmin renkleriyle meşgul, bir şekilde aklı Caillou (Kayyu)’da, dişleri ise ağzında ne olduğu belirsiz şeyleri öğütmekle meşgul! Bu yöntem de hem yanlıştır, hem de yarın için düzensiz, sağlıksız beslenmenin gerekçesidir. Çocuğa yemek yedireceksek, sadece yemekle meşgul olmasına olanak sağlayalım. Başka şeylerle oyalamak yerine, yedirdiğimiz besinin faydalarını anlatarak neden yemesi gerektiğini açıklayalım. Yememekte ısrar ediyorsa aşırı dozda zorlamak yerine canının istemesini bekleyelim. İlla ki bir şekilde yemek yemeyi isteyecektir. Hem kendisi talep ederse daha zevkle yer.
Yani kısacası biz annelere düşen oyunla değil gerçeklikle alışkanlık kazandırmayı amaçlamak ve yorulmadan, bıkmadan, sabırla adım atmak. Çünkü bir çocuğa alışkanlık kazandırmanın temelinde doğru sıralama yer alır. Sıralamamız doğru olursa ve en önemlisi sevgiye, ilgiye (ama aşırısına değil) dayanırsa inanın ki alacağımız sonuçlar da bir o kadar sevindirici olur.
Öncelikle tavsiyem; çocuğun asıl ihtiyaçlarını göz önünde bulunduruyor olmanız. Çünkü bir evlat yetiştirmek başlı başına bir meslektir. Herkes mesleğinin bilincinde olursa, doğrularıyla yanlışlarıyla beraber o zaman güzel sonuçlar elde ederiz. Bazı konularda hatalı olabiliriz, sabırsız ya da yanlış yöntemler izliyor da olabiliriz. Ama mühim olan yanlışımızın farkına varabilmek. Güzeli; daha en baştan bilinçlenmek; ama kötünün iyisi de hatamızı bilmek ve düzeltme konusunda kendimizle yarışmak. O zaman emin olun ki önce biz sonra da çocuklarımız daha mutlu ve huzurlu olacaktır. Çünkü huzurun, mutluluğun olabilmesi için yapacaklarımızı içtenlikle, sevgi ve şefkat inşası ile yapmalıyız.
Çocukların En Mühim İhtiyaçları Nelerdir?
Özlenen Rehber Dergisi 144. Sayı
1 kişi yorum yazdı.