Bizleri, dopdolu bir sayıda yeniden buluşturan Rabbimize hamd ediyoruz. O’nun Rasûlü, Efendimiz (s.a.v.)’e salât ve selam olsun!
Hayat, eskisi gibi durağan değil. Her zaman dilimi, beraberinde birçok yenilikle geliyor. Yaşam gereksinimleri baş döndürücü bir hızla değişiyor. İnsan, değil zamana ayak uydurma; ancak ’çok fazla gerisinde kalmayayım’, diye koşturup duruyor.
Dünyada bir buçuk milyarı aşkın Müslüman var. Müslümanlar olarak, baş döndürücü hızla değişen dünyada bir an kendimize gelip başımızı iki elimizin arasına alarak düşündüğümüzde; geri, hem de çok geri kaldığımızı idrak edebiliyoruz. İslâm dışı birçok güruhun yıllardır dillerine doladığı: ’Müslümanlar gerici!’ sözü, ’din, şeriat ve inanç’ açısından elbette doğru değil. Ancak kendimize dönüp halimizi tahlil edince görüyoruz ki, dinimizin emir ve nehiylerine karşı çok geride olduğumuz bir hakikat. Hızla gelişen teknoloji karşısında tutunamadığımızı, zamanın getirdiği yenilikler karşısında doğru bir reflekse sahip olamadığımızı, küreselleşen dünya ve dünyalık karşısında sağlam bir duruş sergileyemediğimizi müşahede ve itiraf etmemek mümkün değil.
Müslümanlar, asırlarca küffara karşı savaş meydanlarında kılıç sallayarak cihat etti, dinlerini ve buna hizmet eden; akıl, mal, ırz, nesil ve vatanlarını en güzel şekilde müdafaa edip korudular. Fakat hususiyle son bir asır içerisinde İslâm karşısında yepyeni ve sayısız cepheler açıldı. Mücadele etmek şöyle dursun, Müslümanlar bunların birçoğundan habersiz kaldı ve hala da farkında değil. Çünkü Müslümanlar, kendi dertlerine düşmüş, dünyadan olağanca zevklenme peşinde. Lağvedildiğinden beri derleyip toparlayan bir başı yok. Fitneler kuvvetini iyice kırmış. Birbirine düşmenin getirdiği maddî manevî yoksulluk, gözünü kendinden kaldırıp da etrafına bakmasına, çevresinde yaşanan hadiseleri tahlil etmesine mani oluyor.
Teknoloji ve medya, küffarın eline teslim, istediği gibi kullanıyor. Savunmasız bir kişi otomatik silah karşısında, devamlı ateş altında ne kadar durabilir. Asrın kâfirleri, müdafaa gücü kırılmış, fitnelerle boğuşan, zayıf ve fakir Müslümanlara karşı bu iki silahı ellerine almış, bir asırdır ateş altında tutuyorlar. Birini anlamadan, nereden geldiğini bilmeden bir diğeri…
Böyle olunca kendimiz, ailemiz, en önemlisi yetişen neslimiz, akıl ve ruhlarımızı onlara teslim etmişiz. Bilinmez, kaç kuşak neslimizi evirip çevirip her şeyiyle onlar yetiştirdiler. En mahrem şeyleri ortalığa döktüler. Bir Yahudi’nin, evimize girip mahremimize dalmasına asla razı olmayız, ama onlar medya yoluyla senelerdir evimizde, kalbimizde, aklımızda yaşıyorlar. Bir misyoner ya da dinsiz, ’Çocuğunu bana ver, onu ben yetiştirip okutayım!’ dese asla kabul etmeyiz, ama onlar çizgi film, oyunlar, okul kitapları vs. medya ve teknolojinin vasıtalarıyla bunu yıllardır yapıyorlar.
Zamanın getirdiklerine yasak koymak yerine, dinimiz adına alternatif üretip de teknoloji ve medya alanında biz de varız demeyince, dinî değerlerimize uygun sinemamız, çizgi filmimiz, muhtelif yayınlarımız olmadığı sürece, kâfirlerle aramızda hiçbir fark kalmayıncaya kadar maruz kaldığımız kültür erozyonu devam edecek gözüküyor.
Son yıllarda medya ve teknoloji alanında olumlu gelişmeler var. Fakat bu sefer de karşımıza bozuk din algısı çıkıveriyor. Sinema ve çizgi filmlerde hakkın yanında bir de batılın arz-ı endam ettiğini görüyoruz. Şu durumda Müslümanlara düşen vazife; düşmanın saldırdığı ve yara aldığımız cephelerin biran önce farkına varıp kendine bir vazife seçip yüklenmesi ve olağanca gücüyle koruması gereken değerlerini muhafaza için çalışması. ’Gayret’ ön şartını yerine getirmeden ’muvaffakiyet’ beklemenin bir hayal olduğunu artık anlamalıyız!
Editörden;rehber'den...
Özlenen Rehber Dergisi 144. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.