Özlenen Rehber Dergisi

144.Sayı

İslâm'da Zikir ve Semâ-ıı


A) ZİKİR:

Bu Hususta Varit Olan Hadisler:
عَنْ أَب۪ى سَع۪يدٍۨ الْخُدْرِىِّ قَالَ: خَرَجَ مُعَاوِيَةُ عَلٰى حَلْقَةٍ فِى الْمَسْجِدِ فَقَالَ: مَا أَجْلَسَكُمْ؟ قَالُوا: جَلَسْنَا نَذْكُرُ اللّٰهَ. قَالَ: آللّٰهِ مَا أَجْلَسَكُمْ إِلَّا ذَاكَ؟ قَالُوا: وَاللّٰهِ مَا أَجْلَسَنَا إِلَّا ذَاكَ. قَالَ: أَمَا إِنّ۪ى لَمْ أَسْتَحْلِفْكُمْ تُهْمَةً لَكُمْ، وَمَا كَانَ أَحَدٌ بِمَنْزِلَت۪ى مِنْ رَسُولِ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- أَقَلَّ عَنْهُ حَد۪يثًا مِنّ۪ى، وَإِنَّ رَسُولَ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- خَرَجَ عَلٰى حَلْقَةٍ مِنْ أَصْحَابِهِ فَقَالَ: "مَا أَجْلَسَكُمْ؟" قَالُوا: جَلَسْنَا نَذْكُرُ اللّٰهَ وَنَحْمَدُهُ عَلٰى مَا هَدَانَا لِلْإِسْلَامِ وَمَنَّ بِه۪ عَلَيْنَا. قَالَ: "آللّٰهِ مَا أَجْلَسَكُمْ إِلَّا ذَاكَ؟" قَالُوا: وَاللّٰهِ مَا أَجْلَسَنَا إِلَّا ذَاكَ. قَالَ: "أَمَا إِنّ۪ى لَمْ أَسْتَحْلِفْكُمْ تُهْمَةً لَكُمْ وَلٰكِنَّهُ أَتَان۪ى جِبْر۪يلُ فَأَخْبَرَن۪ى أَنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ يُبَاه۪ى بِكُمُ الْمَلَائِكَةَ."
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Muaviye (r.a.) mescitte bir halkanın yanına çıktı ve: ’Sizi (buraya) ne oturttu (yani oturmanıza ne sebep oldu)?’ dedi. (Halkadakiler): ’Allah’ı zikretmek için oturduk.’ dediler. (Muaviye): ’Allah aşkına, sizi ancak bu mu oturttu?’ dedi. (Onlar da): ’Allah’a yemin olsun ki, bizi ancak bu oturttu.’ dediler. (Muaviye şöyle) dedi: ’Dikkat edin, ben sizden (sizi yalanla) itham etmek için yemin istemedim. Rasûlullah (s.a.v.)’e (yakınlıkta) benim mertebemde olup da (buna rağmen) O’ndan, benden daha az hadis rivayet eden hiç bir kimse yoktur. Muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.), ashabından (oluşan) bir halkanın yanına çık¬tı ve: ’Sizi (buraya) ne oturttu?’ buyurdu. (Ashâb): ’Allah’ı zikretmek, bizi İslâm’a hidayet etmesi (iletmesi) ve onunla bi¬zi nimetlendirdiği için O’na hamdetmek için oturduk.’ dediler. (Rasûlullah): ’Allah aşkına, sizi ancak bu mu oturttu?’ buyurdu. (Ashâb): ’Allah’a yemin olsun ki, bizi ancak bu oturttu.’ dediler. (Rasûlullah): ’Dikkat edin, ben sizden (sizi yalanla) itham etmek için yemin istemedim. Fakat Cibril bana geldi ve Allah Azze ve Celle’nin sizinle meleklere iftihar ettiğini bana haber verdi.’ buyurdu.’ (Müslim, Zikr-Dua-Tevbe, 11)
عَنْ أَب۪ى سَع۪يدٍ عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- أَنَّهُ قَالَ: "أَكْثِرُوا ذِكْرَ اللّٰهِ حَتّٰى يَقُولُوا مَجْنُونٌ."
Ebû Saîd (el-Hudrî) (r.a.)’ın Rasûlullah (s.a.v.)’den rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuştur: ’Allah’ın zikrini (öyle) artırın (çokça yapın) ki (sizi gören münafıklar, gaflet ve dünya ehli olanlar size, ’bu) delidir’ desinler.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.18, s.212, h.no:11674)
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ: كَانَ عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ رَوَاحَةَ إِذَا لَقِيَ الرَّجُلَ مِنْ أَصْحَابِهِ يَقُولُ: تَعَالَ نُؤْمِنْ بِرَبِّنَا سَاعَةً. فَقَالَ ذَاتَ يَوْمٍ لِرَجُلٍ، فَغَضِبَ الرَّجُلُ، فَجَاءَ إِلَى النَّبِيِّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ! أَلَا تَرٰى إِلَى ابْنِ رَوَاحَةَ، يُرَغِّبُ عَنْ إ۪يمَانِكَ إِلٰى إ۪يمَانِ سَاعَةٍ؟ فَقَالَ النَّبِيُّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-: "يَرْحَمُ اللّٰهُ ابْنَ رَوَاحَةَ، إِنَّهُ يُحِبُّ الْمَجَالِسَ الَّت۪ي تَتَبَاهٰى بِهَا الْمَلَائِكَةُ."
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Abdullâh b. Revâha, arkadaşlarından bir kimseyle karşılaştığı zaman: ’Gel, bir vakit Rabbimize iman edelim!’ derdi. Yine bir gün bir adama (aynı sözü) söyledi de adam kızdı ve Nebi (s.a.v.)’e gelerek: ’Yâ Rasûlallâh! İbn-i Revâha’yı görmüyor musun? Senin imanından yüz çevirtip bir vakit iman etmeye (yöneltiyor).’ dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): ’Allah İbn-i Revâha’ya merhamet etsin. Muhakkak ki o, meleklerin iftihar ettiği (övünüp sevindiği, imanı kuvvetlendiren) meclisleri (yani zikir meclislerini) seviyor.’ buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.21, s.309, h.no:13796)
İşte buradan anlıyoruz ki, Ashâb-ı Kirâm’dan İbn-i Revâha da zikir halkaları kurup zikrettiriyordu. Buna karşılık, Peygamber Efendimiz onun bu hareketini övmüştür.
Mirkâtu’l-Mefâtîh Şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh’in beşinci cildinin 145. sahifesinde de: ’Bunda (yani Peygamberimizin: ’Şüphesiz Allah’ın, yollarda dolaşıp zikir ehlini arayan bir takım melekleri vardır. Allah’ı zikreden bir topluluk bulunca…’ (Buhârî, Deavât, 66) buyruğunda), zikir için toplanmanın bir meziyet ve derecesi (yüce bir makamı) olduğuna işaret vardır.’ (Alî el-Kârî, Mirkâtu’l-Mefâtîh Şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, c.5, s.145, h.no:2267, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2001) denilmiştir. Yine aynı eserin 147. sahifesinde de şöyle denilmiştir:
’Hadiste (yani Peygamberimizin: ’Onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla oturanlar onlar sayesinde şaki olmaz!’ (Buhârî, Deavât, 66) buyruğunda), zikir ehliyle karışmaya (onlarla birlikte bulunmaya) teşvik vardır. (Nitekim Allah) Teâlâ:
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
’Ey iman edenler! Allah’tan korkun (takva sahibi olun) ve sâdıklarla (doğrularla) beraber olun.’ (et-Tevbe, 9/119) buyurmuştur. Ariflerden bazısı da: ’Allah’a dost olun. Şayet (buna) güç yetiremezseniz o takdirde Allah’la dost olanlara yoldaş olun (onlarla arkadaşlık edin).’ demiştir.’ (Alî el-Kârî, age., c.5, s.147, h.no:2267)
Efendimiz, bir hadislerinde de bu konuya şu açıklamayı getirmiştir: ’Ve ben, beni zikrettiği zaman onunla beraberim.’ (Buhârî, Tevhîd, 15)
Bu hadis-i şeriflerde; toplu zikrin münferit yapılan zikirden efdal olduğuna ve cemaatle yapılan zikrin bidat olmayıp, bizzat bunun Rasûlullah (s.a.v.) tarafından teşvik ve emir buyrulduğuna, bu ibadeti yapmanın sünnet olduğuna işaret edilmektedir.
Yine Ebû Saîd el-Hudrî’nin, Muaviye (r.a.)’den rivayet ettiği yukarıda zikrettiğimiz hadis de zikir meclislerinin sünnet olduğunu ve Sahâbe’nin boş zamanlarında ilim tahsili ve zikirle meşgul olduklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz: ’Nebi (s.a.v.), (abdestli ya da abdestsiz,) zamanları¬nın hepsinde Allah’ı zikrederdi.’ (Buhârî, Ezân, 19) diyerek Rasûlullah (s.a.v.)’in her halinde Cenâb-ı Hakk’ı zikrettiğini ifade etmiştir.
Cenâb-ı Allah buyuruyor ki:
فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَاْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
’Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzere bulunurken hep Allah’ı zikredin. (Korkudan kurtulup) güvene kavuştuğunuz zaman namazı dosdoğru (tam erkânı ile) kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli bir farzdır.’ (en-Nisâ, 4/103)
İşte bu âyet-i kerimeye göre Cenâb-ı Hak, mü’minlere namazlarının dışında da ayakta, oturarak ve yanlarının üstüne uzanarak Cenâb-ı Hakk’ı zikretmelerini emrediyor. Sahâbiler de zaman zaman çeşitli şekillerde Cenâb-ı Hakk’ı zikretmişlerdir.


Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.