Özlenen Rehber Dergisi

138.Sayı

Anne Olmak / Annelik İçgüdüseldir Ama...

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 138. Sayı
Anne olmak, kendinden bir parçaya sahip olmak, paha biçilemeyen bir duygu olmalıdır. Bir bayan anne olacağını öğrendiği zaman duygusal anlamda değişmeye, daha çok hassaslaşmaya, sahiplenmeye başlar. Etrafındaki tüm çocuklara karşı… ki anne olmadan da kadın olmak yeterince hassas olmanın sebebidir. Yaradılış gereği kadınlar erkeklere nazaran daha yumuşak, hassas, kırılgan yaratılmıştır. Bundan dolayı olacak ki anne olmadan bile bebeklere, çocuklara karşı daha duygusal yaklaşıyoruz. Fıtratımızın gereği olarak.. tabi herkes için aynı durum geçerli olmuyor. Mesela bazısı daha daha yumuşakken bazısı daha katı olabiliyor. Bu normaldir. Ancak kanı donduracak kadar katı ve gaddar olmak neyle açıklanır doğrusu bilemiyorum.
Ortadoğudaki kardeşlerimizin yaşadığı sıkıntılar, eziyetler içler acısı bir şekilde devam ediyor. Gayr-i müslimlerin yaptıkları zulüm, binlerce aileyi tamamen yok edecek kadar ciddi bir şekilde devam ediyor. Masum insanların yüzer yüzer, biner biner suçsuz yere öldürülmesi ki, yetmiyormuş gibi bir de sözde kadın olan bir takım kendini bilmez saldırgan ülkenin vekilleri tarafından da akıl almaz şekilde desteklenerek, vahşeti artırma yönünde farklı fikirleri ortaya çıkartıyor. Bunlardan bir tanesi geçtiğimiz günlerde İsrailli kadın(!) vekil Shaked’in söylediği şu öneri, Filistinli kadınları ve daha doğmamış bebekleri bile öldürmeye davet etti. Bu akıl almaz düşünceyle vahşetin çığırdan çıktığını bir defa daha görüyoruz.
Bir anne, bir kadın nasıl böyle bir düşünceyle ortaya çıkabilir hayret ediyorum. Kadın olmanın taşıdığı vasıf böyle olamaz. Bir kadın sadece kendi etrafına değil çevresine karşıda aynı şefkatle bakabilmelidir. Ama küfür, İslam düşmanlığı o denli kendilerini sarmış ki artık ne fıtrat kalmış ne diğer erdemler, incelikler. Batıyla aramızda birçok fark var diyoruz, her daim. Batıda anne-evlat ilişkisinin farklı olduğunu dile getirmiştik. Oralarda yetişkin olmakla beraber birçok değişiklik ortaya çıkıyor. Mesela aile ilişkilerimize, saygı, edep vb. kurallara baktığımız zaman kıyaslanamayacak kadar büyük farklar olduğunu görebiliriz. Çocuk reşit olduğu zaman aileden bağımsız hale geliyor. Özgür oluyor! Özgürlüğe bakış açısından kaynaklanan bir fark bu. Fakat İsrailli vekilin söylediği kadar büyük ne bir bakış açısı farkı olabilir ne de başka bir şey. İnanç doğrultusunda kıyasladığımız zaman bile öldürmenin bir açıklaması bulunamıyor.
Hangi inanç mensubu olursak olalım suçsuz sebepsiz ölüm hiçbir zaman hak olmamıştır. Şu zamanlarda ortaya çıkan iç savaşlarla Mısır, Suriye, Filistin devletlerinde yaşanan kederleri neyle ifade etmeli acaba. Bunların hepsinin müslüman devletler olması çok düşündürücü. Allah’a ve dinine düşman kafir güçler, O’na (c.c.) inananları fitne ile birbirine düşürüp kendileri kenarda kahkahalarla izliyor. Kendilerinden kimse ölmeden İslam yurtları adım adım onların olma yolunda ilerliyor. Müslüman halk kalmamalı diyorlar. Erkekleri öldürün bize direnemesinler. Kadınları öldürün Müslüman doğurmasınlar. Çocukları öldürün büyüyüp İslam davasına hizmet etmesinler!... İşte bakış açıları bu. Öyle korkaklar ki aslında. Kadınlardan da çocuklardan da herkesten korkar olduklarından işte böyle saldırıyorlar. Yaşama imkanı tanımak istemiyorlar.
Evet, görüyoruz ki bir takım çıkarcılar amaçlarını gerçekleştirmek uğruna can, mal, namus dinlemiyor. İnsanları tamamen yok etme uğruna daha doğmamış bebekleri, hiçbir zararı olmayan kadınları ve yaşlıları hedeflerine almış, yok etme uğruna türlü silahlarla kan saçıyorlar. Ve ne yazık ki hiçbir devlet de buna engel olamıyor. Çok yazık. Batı devletlerinden herhangi bir tanesine müslüman ülkelerden biri kasıtlı bile olmadan kazara bir bomba düşürse taş taş üzerinde kalmaz. Tüm dünya yerinden oynar. Ama yazık ki aynı durum kardeş ülkelerimiz için geçerli olamıyor. Bu asırlardır hep böyle. Her sene başka bir ülke farklı biçimlerde batının saldırından nasibini alıyor. Belki şu an onlara dur diyemiyoruz. Ama oradaki kardeşlerimizin sabrettiğini, Allah’a sığındığını biliyoruz. Bizler de dua ediyoruz. Sabrediyoruz. Zalimlerin cezasını mazlumlar belki bugün kesemiyor. Ancak Allah (c.c.) ayet-i kerimede buyuruyor:
’Ey peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah’ın gafil olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışarı fırlayacağı güne erteler.’ (Bakara suresi, 153)
Anne olmak dine, ırka, ülkeye göre değişir mi?

Annelik duyguları Allah’ın kadınlara sunmuş olduğu bir hediyedir, güzelliktir. Her kadında bu duygular vardır. Kadın olmak zulüm karşısında zalime destek olmayı değil, zulüm görenin yanında olmayı ya da onun için çabalamayı gerektirir. Bir kadın gözleri körleşmiş, kalbi kararmışçasına, ellerinden kanlar akıp, gözlerinden kötülük fışkırırcasına daha doğmamış olan bebeklerin ölümünü isteyip, en büyük vasfı anne olmak diye nitelendirilen hemcinslerini öldürmek için haince planlar yapıyorsa o da ne kadın demeye dilim varıyor ne de anne demeye. Anne karnında olan bir bebek ile davaya düşecek kadar körelmişse gözler, onu açmaya hangi tedavi sonuç verebilir ki? Allah dilerse amenna başka da olasılığı bile söz konusu olamaz. Biz televizyonlardan izlediğimiz zaman bile içimiz el vermiyor seyirci kalabilmeye. Biz müslümanız diye, müslümanlar eziyet çekiyor diye değil. Saldırıyı görenler gayr-i müslim de olsa, suçsuz olanların ezilmesine, öldürülmesine seyirci kalamıyoruz. Özellikle de bunlar çocuk ve kadınlarsa. Böyle bir vahşete seyirci kalanları hele de destek verenlerin özellikle insaniyetliklerini kontrol etmeleri gereklidir. Allah insanlara, sadece insanlara değil tüm canlılara zarar veremeyecek kadar yumuşak ve hassas bir kalp, beden, zihniyet, merhamet duygularını vermiştir. Ben anlayamıyorum bu duygular nasıl bastırılabilir? Hangi insan sadece hırsları uğruna başkalarını yok etmeyi göze alabilir. Ya da bunları yapanlar hakikaten bizler gibi yaşayan, konuşan insani özellikleri taşıyan canlılar mı? Hakikaten bunları ayırt etmekte zorlanıyoruz. Çünkü her ne olursa olsun vahşetin ve ona ayak uydurmanın insanlığa mâl edilecek bir açıklaması olamaz.
Bugün bizim başımızda böyle bir durum yok belki ama böyle olması bizim de bu vaziyetten sorumsuz olduğumuzu göstermez. Netice de zalimin zulmü bugün kardeşlerimizden bir tanesini buluyorsa yarın bize de sıçrayabilir. Ya da bize gelmese bile bizler kendimizi sorumlu tutabiliriz. Alışveriş yapıyoruz, ülkemizde birçok yabancı isimlerde kafeler, yiyecek, içecekler var. Belki evvelinde bunların önemini bilmiyor olabiliriz. Ya da aldıklarımızla kimlere fayda sağladığımızı düşünmüyor olabilir. Ama bugünden sonra düşünmemiz gerek. Biraz geniş düşünürsek küçücük yahudi devletinin o kadar savaş malzemesi elde edebilmesi için bir yerlerden yüklü miktarlarda gelirinin olması lazım. Yani bu savaş, vahşet üç beş senenin toplamı olamaz. Bunun hazırlığı daha seneler öncesinden sağlanmış. Biz de bunlara destek olmuşuz. Ülkemizde onların üretimi olan ürünlere destek vererek gelirlerine gelir sağladık ve bugüne gelmelerini sağladık. Bundan dolayı bizler de kendimizi sorumlu tutup, kendimize pay biçmeliyiz. Belki bilmeyerek destek olduk ve hala olmaya devam ediyoruz. Ama artık biliyoruz. Bilinçli davranmamız lazım, sorumluluk sahibi olmak şart.
Ülkemizde ve birçok ülkede İsrail’e yaptıklarından dolayı karşı çıkılıyor, gerek gösterilerle gerek yürüyüşler ve kınamalarla. Bizler de ülkemizde başlatılmış olan boykota destek vererek, yahudi üretimli ürünleri kullanmayıp az da olsa fayda sağlayabiliriz. Aldığımız her ürün onların kesesine fayda sağlar. O fayda da silah ve çeşitli saldırıcı teçhizatlar için kaynak olur. Bu kaynaklarda kardeşlerimizin bedenine saplanan mermilerin kaynağı olur. Bizler bilinçli olarak boykot ürünlerine destek olalım. Aman bir tane alsam ne olacak diye düşünmemek lazım. Bir iki kişi bunu derse onları, binler hatta milyonlar takip eder. Tam tersi de olursa onların üretimine ciddi şekilde darbe vurabiliriz. En azından yarın mahşerde kardeşlerimize bir şekilde sessiz kalmadığımızı diyebilmeliyiz. Sonuçta bizler de sorumluyuz. Zulüm karşısında sessiz kalmamak için fırsat kollamak gerekiyor, herkes ayrı şekillerde destek olursa ses getirmiş oluruz.
Sonuç
Zulüm karşısında durmak için illa ezilmeye mahkum kalmak gerekmiyor. Bizler ezilmesek de ezilenler din kardeşimiz olunca bizim de aynı muamelede tutulmuşçasına hassas davranmamız gerekiyor. Kardeşlik bilinci, din kardeşliği bu sayede ortaya çıkar. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın tabiriyle kenarda kıyıda durup hiçbir şey yapmamak yapılan haksızlığa ortak olmaktır.
Anne olmak diyoruz.. en güzel vasfa sahip olabildiysek eğer bu vasfı taşıyan analarımız çocuklarımız için destek olabilmeliyiz ezilen kardeşlerimize. Dualarımızla, boykota verdiğimiz desteklerle, maddi kaynaklarla her yönden destek zamanıdır bugün. Hepimiz önce Allah rızası için milyonları geçen ölümlere kendi kapasitesince karşı durmalıdır. Çünkü anne olmak, müslüman olmak, kardeş olmak hele de insan olmak bunu gerektirir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.