Beslenme alışkanlığı doğduğumuz andan itibaren bize kazandırılan bir davranıştır. Annemizin bize yedirdikleri ile beslenmeye muhtaç olduğumuz zamanlarda başlar esasında bu alışkanlık. Peki, bizler birey olarak hakikaten sağlıklı ve doğru besleniyor muyuz? Bunu sorgulamak lazım.
Yemek yemek güzel bir ihtiyaç, sevilen bir alışkanlıktır. Ancak bunu doğru kılmak bizim elimizde. Sonuçta o besinlerin yaradılışının bir amacı var, hepsinin ayrı ayrı faydası var. Bu durum bir kenara, yenilip yenilmemesi gerekenler ve midemize yararlı yararsız olanlardan, yani aslında hepsinden bizler sorumluyuz. Yani bizler dünya hayatında yaşıyoruz da sadece yaptıklarımızdan, konuştuklarımızdan sorumlu değiliz ki. Yediğimiz içtiğimizin bile hesabını verecekken bilinçli bir yemek yeme alışkanlığı kazanmamız şart. Allah (c.c.) bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:
’Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü O (Allah), israf edenleri sevmez.’ (el-A’râf, 7/31)
Biz kul olarak ne kadar bilinçli bir beslenme alışkanlığı kazanırsak o kadar doğru besleniriz. Çünkü sağlıklı beslenmek için ya da doğru besleniyorum diyebilmek için önce doğrunun ne olduğunu bilmek gerekiyor. Doğruluk belki göreceli gelebilir. Ancak bazı doğrular vardır ki onlar eşsizdir. Yaratan’ın her buyruğu eşsizliğin belgesidir.
Gelelim beslenme alışkanlığını nasıl kazanacağımıza. Bir anne önce kendisi bilinçli bir şekilde beslenme alışkanlığına sahip olmalıdır. Bilinç de her konuda gereklidir. Az yeme konusundan tutun da zamanında beslenmeye kadar hepsi geçerli.
Mesela mevsiminde çıkan ürünlerin tüketilmesi -ki farklı zaruretler olmadığı sürece- hem insana maddi açıdan kazanç sağlar, hem de bedenine fayda sağlar. Ülkemizde dört mevsim yaşıyoruz. Her mevsimde çıkan sebzeler, meyveler farklıdır. Hepsinin de yararı birbirinden fazladır. Ancak bilinç diyoruz ya, her konuda olduğu gibi bu konuda da gereklidir. Sonuçta midemiz bir kazan değil ki her attığımızı alsın da öğütsün. Sonra da onlardan faydalanalım. Bir takım yenilenler midede katliama sebep oluyor da biz haberdar değiliz.
Beslenme alışkanlığı küçükken bizim kazandığımız bir alışkanlıktır, ancak kazanılmışları değiştirmek de, tekrar düzene koymak da bizim elimizde. Ailemiz tarafından abur cubura çok alıştırılmış olabiliriz belki bilinçsiz olarak. Ancak doğruları alışmak akıl baliğ olduktan sonra bizim inisiyatifimizde olan bir olgudur. Beyin, her zararlıyı gördüğünde uzaklaşma sinyali, yararlıya ise yaklaşma sinyali verecek kadar zeki bir organ değil ne yazık ki. Yararlı ve zararlı bizim nefsimizle beynimizin ve bedenimizin ortak çalışması sonucu ortaya çıkan bir gerekçedir.
Anneler daha iyi bilir, bebekler için içerisinde birçok tahıl bulunduran besinler üretiliyor. Bunların da sağlıklı olduğu düşünülerek talep çok oluyor. Sonuçta birey biliyor ya meyve, sebze ve çeşitli lifli gıdaların beden için sağlıklı olduğunu. Bunların da bir kavanozda birleştiğini duyunca tabi ki ünlü markalar altında bunun sağlıklı ve faydalı olduğu düşüncesi hemen zihinlere yerleşiyor. Peki, soruyorum aynı besinleri alıp robotta küçültüp bir kavanoza yerleştirsek aynı tadı elde edebiliyor muyuz ve uzun süreli saklayabiliyor muyuz? Tabi ki hayır! En basit bir meyve suyunu bile meyve sıkacağı ile sıktığımızda belli bir saatin üzerinde beklettiysek içemiyoruz bile. Çünkü hem tadı, hem kokusu, hem de görüntüsü değişiyor. Öyleyse o besinler içinde faydalı mı bilinmez, katkı maddeleri bir hayli fazla diyebiliriz. Bir de Batı tarafından üretilen birtakım meyveli yoğurtlar, şekerlemeler vb. renkli yiyecekler var. Bunlar da tamamen sağlıksız ve zararlı. Kaynağını tam olarak hatırlayamıyorum, ancak bir doktor arkadaşımın ifadesine göre meyveli yoğurtlarda zekâ geriliğine sebep olabilecek katkı maddelerinin olabileceği ileri sürülmüştü. Kesinliği tam belli değil, ancak bu şüpheler şu bilinci oluşturmalıdır: Bebeklerimize faydalı diye katkı maddesi yedireceğimize, katkısız, sık aralıklarla, zamanında olan besinlerden ’yarar deposu olan besinler’ hazırlayabiliriz.
Mesela meyveli yoğurt! Mevsim meyvelerinden alarak içerisine katkısız ev yapımı yoğurtlarımızdan birkaç kaşık koyarız ve şahane bir çilekli yoğurt yapabiliriz. Çocuklarımız evdeki kâselerde yemek istemiyorsa, satılan birçok renkli kâseler var. Onları alıp süsleyip dışarıda satılanlar kadar albenili halde çocuklarımıza yedirebiliriz. Bu daha küçüklükten itibaren sağlıklı beslenme açısından atılan güzel bir adım olur.
Yine daha büyük çocuklar için de geçerli bu durum. Mesela obezite sadece yetişkinleri değil, çocuk, hatta bebekleri bile tehdit eder konuma gelmiş. Bunun sebebi hep beslenmedeki bozukluklar. Fastfood ürünlere talep arttıkça hızla kilo alma riski ile karşı karşıya kalıyoruz. Hızlı yenilen her besin maalesef ki hızla sindirilmiyor. Hatta birçok fastfood yiyeceği yedikten sonra doyduğumuzu anlıyoruz, yerken bir tokluk hissi oluşturmuyor. Sebebi ise yendiği esnada küçük gözüktüğü için ve hızla tüketildiği için bir şey hissetmeden yeniyor, asıl sıkıntı mideye gittikten sonra başlıyor. Tabi ki kesinlikle yedirilmemeli demiyoruz; lakin kararında olmalı.
Diyelim çocuğumuz çok fazla hamburger seviyor. O zaman biz de evde sağlıklı hamburger hazırlayalım. İçerisinde mevsim sebzeleri bulunan, etini ellerimizle hazırlayarak… Sunum aşamasını da satılanlara benzeterek… Aslında her şey mümkün, her şey insanın kendi elinde, fakat nedense hep kolaya kaçıyoruz. Emek verip hazırlayıp doğruya alışmak yerine bir telefonla servis yaptırıp yemek daha kolay geliyor. Her konuda millet olarak kolaya kaçıyoruz. Ama bu kolaylık aslında ilerisi için bize zorluklar getiriyor.
Bir insana alışkanlık kazandırmak daha küçük yaşlarda iken başlar. Sonrası, üzerine yapılan birikimdir. Bakın mesela Ege bölgesi insanı ile Doğu Anadolu bölgesi insanının tükettiği besinler birbirinden çok farklıdır. Ancak Doğu bölgesindeki insan, Ege’de doğup büyümüş olsaydı onun da yeme alışkanlığı Ege’deki gibi olacaktı. Yani aslında bizler ailemizin kazanımlarını kazanıyoruz. Edep, terbiye gibi temel ahlakları nasıl ailede alışıyorsak, konuşmayı, yemeyi de ailede öğreniyoruz.
Fakat dediğim gibi aile de bilinçli olmalı. Bir hanım evine alacağı sebze ve meyveleri iyi ayarlamalı. Mevsiminde olan tüketim en sağlıklı tüketimdir. Böylece hem bütçe kontrol altında tutulmuş olur, hem de sağlık. Bu dengeyi sağlamak evin hanımının elindedir. Hiçbir çocuk acıktığı zaman ’baba acıktım!’ demez. Anne evden sorumlu asıl kişidir.
Bir de genetiği değiştirilmiş besinlerden söz ediliyor. Bu da geniş çaplı bir konu. Bu konuda da biz tüketicilere iyi gözlemci olmak düşüyor. Markete gittiğimiz zaman bilindik olanları değil sadece içeriğini okuduğumuz ürünleri tercih etmemiz lazım. Son zamanlarda televizyonlarda da çok fazla yiyecek-içecek davası güdülür oldu. Televizyon ekranına çıkıyor diye, doktor diye söylediği her şeyin bize faydalı olacağını düşünmek yanlış ve sakıncalıdır. Kişinin bilmedik şeylere karşı alerjisi olabilir. Ya da televizyonda söylenen şey doğru olmayabilir. O yüzden biri söylüyor, bu doğrudur, deyip hemen inanmamak gerekiyor. İnsan her zaman doğruyu da yanlışı da sorusuz kabullenmemeli. Hele ki sağlıkla alakalı konularda… Doğruysa inandırıcı ve kanıtlanmış bir sebebi, yanlışsa da yine aynı şekilde bir gerekçesi olmalıdır ki nezdimizde kesinlik sağlasın.
İnsan araştırdıkça kendini geliştirir, geliştikçe daha çok kazanım sağlar hayata dair. Çünkü gerek ticarî amaçlı, gerekse ün amaçlı birçok yayın yapılıyor. Bazısı gerçeklikten tamamen kopuk, bazısı menfaate dayalı. Bizler bilinçli bir tüketici olmaya çabalarsak ancak doğruları görebiliriz. Hani derler ya, ’insan kendisinin doktoru olacak’ diye. Aynen öyle bizler kendimizi düşünerek adım atmalıyız ki yarın için faydalı olunsun. Bugün kendimize fayda sağlarız, yarın evlatlarımıza ve çevremize. Yaşadığımız hayatta atmış olduğumuz her adımdan, hatta düşündüklerimizden bile sorumlu olduğumuz gerçeği her zaman zihnimizin en güzel köşesinde yer almalıdır.
Beslenmemiz Yeteri Kadar Doğru ve Kusursuz Mu?
Özlenen Rehber Dergisi 147. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.