Bismillâh…
Ve’l-hamdu lillâh…
Ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ Rasûlillâh…
Emmâ ba’d…
Kıymetli okurlarımız!
Recep ve Şaban ayının ardından inşallah şehr-i sıyam ve kıyama, itaat ve ibadet mevsimine, mübarek Ramazan ayına kavuşacağız!
Bu mübarek ay, her defasında yüceler yücesinden manevî bir atmosferle birlikte geliyor. Müslüman fert ve toplum olarak hem zahir hem de batınımızı temizliyor, feyiz ve bereketle süslüyor, huzura kavuşturuyor.
Evet, Ramazan, tevbeyle silemediğimiz, birikmiş yoğun günah kirlerinden arınmamıza vesile olmaktadır. Nitekim bir hadislerinde Peygamberimiz (s.a.v.):
’(Kişi) büyük günahlardan kaçındığı takdirde; beş (vakit) namaz, Cuma (namazı, diğer) cumaya ve Ramazan (orucu, diğer) Ramazan’a kadar aralarında (işlenen küçük günahlar) için kefarettirler.’ (Müslim, Tahâret, 5)
’Kişinin ailesi, malı, çocuk(lar)ı ve kom¬şusu yüzünden uğradığı fitne (yani günah vb. var ya, işte) ona, namaz, oruç, zekât (her türlü sadaka), (iyiliği) emretmek, (kö¬tülükten) nehyetmek keffâret olur.’ (Buhârî, Mevâkîtu’s-Salât, 4) buyurmakta, Rabbimizin kendisi vesilesiyle açtığı eşsiz rahmetini bizlere haber vermektedir.
Bu rahmetle gelen Ramazan, hayatımızın gerek zahirî gerek batınî alanlarıyla ilgili birçok şeyin muhasebesini derunumuzda yapmamız gereken bir aydır. Bu şeylerin en başında ise şüphesiz;
- Rabbimizle münasebetimiz,
- Habibi (s.a.v.)’e inzal buyurduğu yüce kelamı Kur’ân’la ilişkimiz
gelmektedir.
Evet, Ramazan, bizleri çepeçevre sarıp kendine bendeden, gözleri kör, kulakları sağır ve kalpleri ölü kılan ’dünya’ meşgalelerinden kendimizi bir nebze olsun soyutlayıp hesaba çekmemiz için büyük bir fırsattır. Tefekkür edelim!
- Ömrümüzü ne uğrunda heba ediyoruz?
- Bizleri yaratan, yüce zatına sonsuz derecede muhtaç ve o nispette şükürle vazifeli olduğumuz Rabbimizle münasebetimiz nasıl?
- Olması gerektiği gibi mi, yoksa vakit bulabildiğimiz, dünyanın ve heva-i nefsimizin bize müsaade ettiği kadar mı?
Bu ayda Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in mazhar kılındığı Kur’ân-ı Hakîm’i önümüze almalı ve düşünmeliyiz.
- Bu Kitap bizim için ne ifade ediyor?
- Her bir harfine derç edilmiş sayısız manalardan istifademiz ne kadar? Yoksa ’okumasak da, anlamasak da, yaşamasak da, hislenmesek de o bizim kitabımız!’ deyip onu dolap ve sandıklar içerisindeki süslü mahfazalarından çıkarmamaya kararlı mıyız?
- Rabbimizin, ’hayatımızın anayasası kılma’mızı istediği bu kelam karşısında vazifelerimiz neler ve bizler, onları hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz?
- Ona bedel hayatımızı şekillendirdiğimiz ’beşerî/nefsanî/şeytânî anayasalar’ı değiştirme noktasında ne kadar kararlıyız? Yoksa sabah akşam; ’Allah, Peygamber, din, iman’ deyip sonra da (haşa) ’şeriat istemeyiz!’ diyen alnı secdelilere mi benzemeye başladık?
- Bu ilâhî kelam karşısında, ilk muhatapları Sahâbe-i Kirâm’ın sergilediği tavırla, ahir zamanda gelen biz ümmet-i Muhammed’in tavrı arasındaki uçurumların sebebi neler? Niçin onlar gibi değiliz?
- İmanımız, itaatimiz, sevgimiz, bağlılık ve sadakatimiz niçin problemlerle dolu?
Gerek namazla, gerek mukabeleyle tilaveti için camilerin dolup taştığı bu ayda onunla münasebetimiz kuru bir telaffuzdan, geçici duygusal bir tatminden ibaret kalmamalı!
Manasına inmeli, anlamaya çalışmalı, hayatımızı ona arz etmeliyiz! İşlerimizi ona uydurmalı ve bu yolda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıyız! Zira bu hayat bizlere bir defa veriliyor. Geri dönüşü, telafisi olmayan bir yola girmişiz. Büyük hesap bizi bekliyor! Bu durumda, Hz. Ömer (r.a.)’ın:
’Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin. En büyük arz (yani hesap vermek üzere Rabbinize arz edileceğiniz zaman) için (salih amellerle) ziynetlenin (hazırlanın). Kıyamet günü hesap, ancak nefisini dünyada hesaba çeken kimse üzerine kolay olur.’ (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme Ve’r-Rekâik Ve’l-Vera’, 25) hakikatine aşina olmaktan başka bir çaremiz var mı?
Editörden - 147.sayı
Özlenen Rehber Dergisi 147. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.