Bismillâh…
Ve’l-hamdu lillâh…
Ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ Rasûlillâh…
Emmâ ba’d…
Kıymetli okurlarımız!
Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini tasdikten sonra insana gereken en elzem şey O’nun rahmetini celbetmektir. Her şeye sahip ve gücü yeten, karşısında duracak hiçbir güç olmayan bir sultana karşı her yönden aciz, fakir, muhtaç kulların takınması gerektiği tavır ancak bu olabilir.
Zatını ’Rahmân, Rahîm ve Raûf’ sıfatlarıyla tanıtan Allah’ın rahmetinden maksat, bu sıfatların tecellisi yani, lütfü, ihsanı, rızkı, hidayeti, tevfiki/yardımı, günahtan muhafazası, duaları kabul etmesi, nimeti, sevabı, cenneti, rızası, af ve mağfireti vb.dir. Rahmetinin tecellisiyle yokluktan varlık alemine intikal eden, hayatını anne karnından başlayarak yine bu rahmetle idame ettiren insan, tüm bu rahmet tecellilerine dünya ve ahirette muhtaçtır. Dünyada muhtaçtır, zira huzur ve saadeti buna bağlıdır. Kainatta her şeyin kendisine bağlı bulunduğu Allah’ın bir kula rahmet etmediğini, aksine gazap ettiğini farz edelim! Doğal olarak tüm kainat o kimsenin aleyhinde olacak, tedirgin, mutsuz ve huzursuz olacaktır. Cenâb-ı Hak bununla ilgili olarak: ’Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.’ (Tâ-hâ, 20/124) buyuruyor. Allah’ın rahmeti tecelli ettiğinde ise kainattaki her şey o kulun lehinde, onun için yardımcı ve duacı olacaktır.
Kul, Allah’ın rahmetine ahirette de muhtaçtır, zira Efendimiz: ’Hiçbir kimseyi, ameli cennete girdiremez.’ buyurmuş, Sahabe: ’Seni de mi yâ Rasûlallah?’ diye sorunca da cevaben: ’Hayır, beni de (girdiremez)! Ancak Allah’ın, fadl ve rahmetle beni bürümesi müstesna!’ buyurmuştur. (Buhârî, Merdâ, 19)
Allah (c.c.), zatına yazdığı, gerekli kıldığı rahmeti (el-En’âm, 6/12) bir takım şartlara bağlamıştır. Ancak bu şartlar yerine geldiği zaman insan Allah’ın rahmetini ümit edebilir. Bunlar muhtelif ayetlerde şöyle ifade edilmektedir:
- Bela ve musibetlere karşı sabır (el-Bakara, 2/155-157),
- İman, hicret ve Allah yolunda cihat (el-Bakara, 2/218),
- Allah’a ve Rasûlüne itaat (Âl-i İmrân, 3/132),
- İhsan sahibi olmak (el-A’râf, 7/56),
- Kur’ân’a tabi olup takva sahibi olmak yani Allah’ın emir ve yasaklarını gözetip azabından sakınmak (el-En’âm, 6/155), Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinlemek ve susmak (el-A’râf, 7/204),
- Namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek (en-Nûr, 24/56),
- Devamlı Allah’a tevbe istiğfara devam etmek (en-Neml, 27/46),
- Allah’ın azabından sakınmak (Yâ-Sîn, 36/45),
- Dargın ve husumet eden Müslümanların arasını bulmak (el-Hucurât, 49/10)
Görüldüğü üzere rahmete nail olabilmek, kalbî ve bedenî bir gayreti ilzam ediyor. Rabbimiz: ’İnsan için ancak çalıştığı vardır.’ (en-Necm, 53/39) buyurmuşken çabalamadan Allah’ın rahmetini kazanmayı ümit etmek acizlik ve hatta ahmaklıktır. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
’Akıllı kişi, nefsini (Allah’a karşı) hesaba çeken (ya da Allah’a köle yapan) ve ölümden sonraki (hayat) için (salih) amel işleyen kimsedir. (Kusurlu,) aciz kişi ise, nefsini (boş) hevasına (arzusu¬na) uyduran (yani nefsini masiyetten alıkoymayan) ve (sonra da) Allah’tan (mağfiret) temenni eden kimsedir.’ (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme Ve’r-Rekâik Ve’l-Vera’, 25)
İşin özü; Allah’a ve Rasûlü’nün çerçevesini çizdiği bir hayat modelini yaşamaktır. Hem de darlanmadan, tam bir teslimiyet ve kalp huzuruyla. Nefsin arzularına gem vurarak, samimi bir iman, mutmain bir kalp, teslim olmuş azalar ve güzel ahlakla.
Hayatı, Peygamberlerin, sıddîkların, şehit ve salihlerin yaşantısıyla uzaktan yakından alakası olmayan bir insan Allah’ın dostluğunu ve yakınlığını kazanamaz. Aksine Kur’an ve Sünnet’ten uzaklığı nispetince üzerinde gazap tecellisi vardır. İşte mutsuz yüzler, huzursuz kalpler, sıkıntılı hayatların temelinde bu yatmaktadır. Ahirette Allah’ın huzuruna durup hesaba çekilmeden önce insanlar huzur için psikologların ya da uyuşturucu, içki vb. kötü alışkanlıkların kapısına değil Kur’an ve Sünnet’in kapısına varmak zorundadır. İdareden cezalara, eğitimden ahlaka hayatın her alanında Kur’an ve Sünnet’in yansımaları var olmak zorundadır ki insanlık aradığı, muhtaç olduğu hakiki huzuru bulabilsin.
Ve’s-selâmu alâ meni’t-tebea’l-hüdâ!
Editörden 164.Sayı
Özlenen Rehber Dergisi 164. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.