Yeryüzündeki varlıkların en mükemmeli insandır. Göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındığı ilahi emaneti kabullenen de odur.1 İnsan, bir aile ve toplum içinde yaşama özelliği ile yaratılmıştır. Başka insanlarla tanışmak, kaynaşmak, yardımlaşmak ve bir arada yaşamak insanın tabii ihtiyacıdır. Yeryüzünü imar etmek, Allah’ın nimetlerinden istifade etmek, neslin devamını sağlamak, tebliğ vazifesini yapmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak toplu halde yaşamaya bağlıdır.
Yüce Rabbimiz, şerefli kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
’Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık.’2
O halde milletlere ayrılan ve bir cemiyet içinde yaşamak mecburiyetinde olan insanların birbirlerine karşı pek çok hak ve vazifeleri vardır. Bu bakımdan, dinimizin birçok emir ve yasağı insanların birbirlerine karşı hak ve vazifelerini korumakla ilgilidir. Ferdi ve içtimai hayatın huzur ve sükunu bu hak ve vazifelere riayet etmekle mümkündür.
İnsanlar arasındaki bütün münasebetler ’kul hakları’ içinde yer almaktadır. Ana-baba hakkı, eş hakkı, cemiyet hakkı, millet hakkı ve insanlık hakkı... Yine, selam hakkı, nasihat hakkı, ilim hakkı, can, mal ve namus hakkı, işçi-işveren hakkı, amir-memur hakkı... Bütün bunlar kul hakları ile ilgili hususlardır.
Akıllı Müslüman, Allah’a ve O’nun kullarına karşı vazifelerini yapmak suretiyle hesap gününe borçsuz ve günahsız olarak çıkmaya çalışandır.
Yüce Rabbimiz, mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
’Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın.’3
Evet, dikkat edilirse ayet-i kerimede bütün günahların değil bir kısım günahların affedileceği bildirilmektedir. Affedilmeyen günahların kul hakları ile ilgili günahlar olduğu ve hak sahibi razı olmadıkça affedilmeyeceği haber verilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’Kıyamet günü mü’minler (sırattan geçerek) cehennemden kurtulurlar da cennetle cehennem arasındaki bir köprü üzerinde durdurulurlar. (Orada), dünyada aralarında meydana gelmiş haksızlıklar birbirlerinden kısas yapılır. Nihayet (haksızlıklardan) temizlendikleri ve pirupak oldukları zaman cennete girmek için kendilerine izin verilir. Muhammed’in canı yed(-i kudret)inde olan (Allah’a) yemin olsun ki, o (mü’min)lerden her biri cennetteki varacağı yere, dünyadaki meskeninden daha doğru yol bulur.’4
Başka bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
’Üzerinde (bir din) kardeşinin canı veya malı(na haksızlık)tan (doğmuş) bir hak bulunan kimse, dinar (altın para) ve dirhem (gümüş para) bulunmayacak (kıyamet günün)den önce bugün ondan helallik dilesin. (Helallik almadığı takdirde) sâlih ameli varsa (mazlumun) hakkı miktarınca ondan alınır (da mazluma verilir). Şayet iyi (amel)leri bulunmazsa, (hak) sahibinin kötü amellerinden alınıp ona yüklenir.’5
O halde bir Müslüman; özellikle bu Müslüman bir de tasavvuf ehli ise, kul haklarına son derece titizlik gösterecektir. Bu titizlik onun imanından, Allah korkusundan, Peygamber sevgisinden, Ehlibeyt’e duyduğu derin hürmetten, tasavvuf ahlakından ve vicdani sorumluluğundan ileri gelir. Bu itibarla, bilerek veya bilmeyerek başkalarının haklarını üzerine geçiren kimse, o hakkı ödemek ve helalleşmek suretiyle kendini kurtarmaya çalışmalıdır. Dinimiz İslam’ın, ölen bir Müslüman’ın borçlarını varislerinin ödemesine izin vermesi, kul haklarına verdiği önemden dolayıdır. Haksızlık edip de hak sahibine hakkını ödemeyen kimseler, âhiret’de ’müflis’ durumuna düşeceklerdir.
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.) (bir defasında): ’Müflis (iflas eden) kimdir biliyor musunuz?’ buyurdu. (Ashab): ’Aramızda müflis, hiç bir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir.’ dediler. Bunun üzerine: ’Muhakkak ki ümmetimden müflis, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât (gibi salih ameller)le gelir. Ve yine şuna sövmüş, buna zina iftirasında bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, şuna vurmuş bir halde (kötü amellerle de) gelir. Bunun üzerine buna sevaplarından, şuna da sevaplarından verilir. Şayet üzerindeki (alacak)ları ödenmeden sevapları biterse, onların günahlarından alınır ve üzerine atılır (yüklenir), sonra da cehenneme atılır.’ buyurdu.6
O halde bizler mü’minler olarak, herkesin hak ve hürriyetine saygı gösterelim. Kul hakkı ile Rabbimizin huzuruna çıkmayalım. Kul hakkını, hak sahibi affetmeden Rabbimizin de affetmeyeceğini bilelim. Şu dünyadaki birçok kötülüklerin, kavga ve cinayetlerin kul haklarına saygı göstermemekten meydana geldiğini, ahiretteki pek çok perişanlığın da kul haklarına riayet etmemenin sonucu olacağını unutmayalım. Kulluk imtihanı için bulunduğumuz şu fani dünyada, Peygamberimiz (s.a.v.)’in tarif ettiği hayırlı Müslümanlardan olmaya çalışalım.
Ebu’l-Hayr’dan rivayet edildiğine göre muhakkak ki o Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.anhümâ)’yı şöyle derken işitmiştir: ’Muhakkak ki bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e: ’Müslümanların hangisi daha hayırlıdır?’ (diye) sordu. (Rasûlullah): ’Müslümanların, dilinden ve elinden selamette olduğu kimsedir.’ buyurdu.’7
Hakikat odur ki, İslam dünya ve ahiret işlerimizi düzenlemek için Allah’ın gönderdiği son dindir. Bu dine teslim olan insan Müslüman’dır. Müslümanların ise birbirlerine karşı pek çok vazifeleri vardır.
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.): ’Müslüman’ın müslüman üzerindeki hakkı altıdır.’ buyurdu. ’Nedir onlar ya Rasûlallah?’ denildi. (Rasûlullah):
’1- Onunla karşılaştığın zaman ona selam ver.
2- Seni davet ettiği zaman icabet et.
3- Senden nasihat istediği zaman ona nasihat et.
4- Hapşırır da Allah’a hamdettiği zaman onu teşmit et (ona ’yerhamukallâh’ de).
5- Hastalandığı zaman onu ziyaret et.
6- Öldüğü zaman onu(n cenaze işlerini) takip et.’ buyurdu.8
Bu hadis-şerife göre, Müslümanların birbirleri üzerindeki haklarından ilki, ’selam vermek’tir. Selam, İslâm’ın sevgi ve şefkat kapılarının anahtarıdır. Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağları selâmla kurulur ve güçlenir. Bunun içindir ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de (kâmil manada) iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey göstermeyeyim mi? Aranızda selâmı yayın.’9
O halde, İslam’ın selamı ile selâm alıp vermek her Müslüman’ın vazifesidir. Selâm, en kısa şekliyle ’Es-selâmü aleyküm’ diye verilir, ’Ve aleyküm selam’ diye alınır. ’Günaydın, tünaydın’ gibi sözlerin İslâmî bir selâmla ilgisi olmadığını her Müslüman bilmek zorundadır.
Binek üzerinde olanın yaya olana, yürüyenin oturana, azın-çoğa, arkadan gelenin önde olana selâm vermesi, selâmın adabındandır. Çocuklara ve eşlere selâm vermek de Rasûlullah (s.a.v.)’in âdetlerindendir. Demek ki, selâmla söze başlamak, Müslüman’ın hem vazifesi ve hem de hakkıdır.
Müslümanların birbirleri üzerindeki haklarından biri de, davet edildiği zaman gitmektir. Davete icabet sünnettir. Düğün, sünnet düğünü ve buna benzer davetlere katılmak, Müslümanların yardımına koşmak, sevinçlerine ortak olmak, kardeşlik bağlarının güçlenmesini sağlayan dini ve içtimaî bir vazifedir. Düğün ve derneklerin İslâmî ölçülere göre yapılması ise, her Müslüman’ın dikkat etmesi gereken bir husustur. Düğün ve dernek gibi mutlu günlere nefsani ve şeytani işlerin karıştırılması Müslüman’a yakışan bir hal değildir. Bu itibarla, Allah’ın ve Rasûlullah’ın emirlerine aykırı işlerin yapıldığı, içki, kumar gibi haramların işlendiği, kadın erkek bir arada oyunların oynandığı, haşâ Allah’ın unutulduğu, namazların terk edildiği davetlere katılmak dinen mümkün değildir. Demek ki, imanımıza ters düşmemesi şartıyla davetlere katılmak sünnettir.
Müslümanların birbirleri üzerindeki haklarından bir diğeri de, nasihat etmek, iyiyi, güzeli ve doğruyu göstermektir. Her Müslüman, İslamî ölçüler içinde birbirine nasihat etmekle görevlidir. Dini hayatın varlığı, Müslümanların onu yaşamaları ve birbirlerine nasihat etmeleriyle mümkündür. ’Din nasihattır.’10 buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu gerçeğe önemle işaret etmişlerdir.
Yüce Rabbimiz ise Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuşlardır:
’Nasihat ver, çünkü nasihat mü’minlere fayda verir.’11
O halde Müslümanların birbirlerine nasihat etmeleri karşılıklı hakları arasındadır.
Müslümanların birbirleri üzerindeki haklarından bir tanesi de, aksıran bir Müslüman, ’El-hamdü lillâh’ derse, ’Yerhamükellâh’ yani ’Allah sana rahmet etsin’ diye karşılık vermektir. Bunun üzerine aksıran Müslüman’ın ’Yehdîkümullâhu ve yuslihu bâleküm’ yani ’Allah sizi hidayette kılsın ve halinizi ıslah etsin’ diyerek sünneti tamamlaması icap eder.12
Yüce dinimizin, sevgi ve şefkati, birlik ve kardeşliği sağlamak için üzerinde titizlikle durduğu hususlardan biri de ziyaretlerdir. Müslümanların birbirlerine karşı haklarından olan ve bu ümmete sünnet kılınan ziyaretlerden biri de, hasta ziyaretidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’Muhakkak ki Müslüman, (diğer bir) Müslüman kardeşine hasta ziyaretinde bulunduğu zaman, dönünceye kadar cennet meyveleri(nin toplandığı bahçe) içerisinde olmaya devam eder.’13
Müslümanların karşılıklı haklarından bir başkası da, vefat eden Müslüman’ın cenazesini takip etmektir. Bu vefat eden Müslüman kardeşimize karşı son görevdir. Hanefilere göre, cenazeyi takip etmenin en faziletli şekli, cenazenin arkasından gitmektir.
Ezcümle, birbiri için yaşayan, sevgi ve şefkat duyguları ile dolup taşan, huzur ve saadet fışkıran bir cemiyet meydana getirmek istiyorsak, birbirimizin haklarına riayet edelim. Gönüllerimizdeki iman ve sevgi ateşini kuvvetlendirmek için aramızda selâmı yayalım. İslâmî ölçüler içinde yapılan davetlere mutlaka icabet edelim. Dinin nasihat olduğu gerçeğinden hareketle başkalarına nasihat edelim. Akraba ve komşularımız ile bağlarımızı güçlü tutalım. Kalplerimizi yumuşatan hasta ziyaretlerini ihmal etmeyelim. Cenazelerine katılmak sureti ile mü’min kardeşlerimize karşı son vazifelerimizi yapalım. Unutmayalım ki, Allah’a giden yolda Rasûlullah (s.a.v.)’in tavsiyelerine uymak her Müslüman’ın vazifesidir. Dünya ve âhiret saadeti Allah’a kul, Rasûlullah’a ümmet olanlarındır.
Vesselam...
Dipnotlar
1. Bkz., el-Ahzâb, 33/72.
2. el-Hucurât, 47/13.
3. el-Ahkâf, 46/31.
4. Buhârî, Rikâk, 48.
5. Buhârî, el-Mezâlim Ve’l-Ğasb, 10.
6. Müslim, el-Birru Ve’-Sılatu Ve’l-Âdâb, 15.
7. Müslim, Îmân, 14.
8. Müslim, Selâm, 3.
9. Müslim, Îmân, 22.
10. Müslim, Îmân, 23.
11. ez-Zâriyât, 51/55.
12. Bkz., Buhârî, Edeb, 126.
13. Müslim, el-Birru Ve’s-Sılatu Ve’l-Âdâb, 13.
KUL HAKLARI ve MÜSLÜMANLARIN HAKLARI
Özlenen Rehber Dergisi 164. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.