Gıybet nedir?
Dinimizde büyük günahlardan birisi de gıybettir. Bir kimsenin gıyabında onun ayıplarını söylemek, anlatmak veya herhangi bir işaretle izah etmek gıybettir. Gıybet edilen şahsın işittiğinde hoşlanmayacağı bir şeyi başkasına anlatmak da gıybettir. Anlatılan şey o şahsın ister ahlakında, ister işlerinde, ister sözlerinde, ister dini ve ahlaki yaşantısında, ister giyim kuşamında olsun, aleyhinde konuşulan kimse bunu duyduğunda hoşlanmaz, üstelik üzülürse bu gıybet olur.
İslam dini toplum hayatında ve insanların bir arada yaşamalarına büyük önem verdiği için suizan, tecessüs ve gıybet gibi insan hayatını bozacak, içtimai yaşayışı altüst edecek, beşeri münasebetleri bozacak şeylerin tümünü haram kılmıştır. Gıybet etmek İslam ahlakına aykırıdır. Birçok fitnelere sebeptir. Bundan son derece sakınmak, hatta kaçınmak gerekir.
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.) (bir defasında): ’Gıybet nedir bilir misiniz?’ buyurdu. (Ashâb): ’Allah ve Rasûlü daha iyi bilendir.’ dediler. (Rasûlullah): ’(Mü’min) kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır.’ buyurdu. ’Şayet (mü’min) kardeşimde söylediğim şey bulunursa, ne dersin?’ dendi. (Rasûlullah): ’Şayet söylediğin şey onda varsa, muhakkak ki onu gıybet etmiş olursun. Eğer (söylediğin şey) onda yoksa, muhakkak ki ona iftira etmiş olursun.’ buyurdu.1
Görüldüğü gibi gıybet, bir kimsenin işittiği takdirde incinme ihtimali olan şeyleri, onun bulunmadığı yerlerde söylemektir. Kusur olarak söylenen şeyler o kimsede var ise gıybet, yok ise iftira olur.
Gıybetin çirkinliği
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdular: ’Müslüman kardeşini hakir görmesi, kişiye şer olarak yeter. Müslüman’ın her şeyi, kanı, malı ve ırzı Müslüman’a haramdır.’2
Dilimizin bize çektirmiş olduğu sıkıntıların başında umursamadan ve hiç düşünmeden kadın-erkek hepimizin gerçekleştirdiği gıybet gelmektedir. Oysa ki her daim hutbeler, vaazlar, TV veya radyo konuşmalarıyla, konferans, panel yoluyla bizlere gıybetin zararları aktarılmakta ve biz bu zararları hayatımızda müşahede etmekteyiz. Böyle olmasına rağmen hala daha vazgeçemediğimiz zararlı bir alışkanlığımızdır gıybet.
Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: ’Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.’3
Yüce Allah (c.c.) gıybetin çirkinliğini belirtmek için onu ölü eti yemeye benzetmiştir. Ölen kişi etinin yendiğinin farkında olmaz. Gıybet edilen o anda gıybet edenin söylediklerini bilmez. Bu benzetmeden insanın şeref ve namusunun, eti gibi haram olduğuna işaret vardır. Ölü eti insana iğrenç gelir. Hele insan ölüsünün etini yemek daha iğrençtir. Ölen insan kendi kardeşi olursa onun etini yemek daha iğrenç olur. Yüce Allah mü’mini gıybetten sakındırmak için onun ölü eti yemek gibi olduğunu belirtmektedir. Bunun da tiksindirici olduğu herkesçe bilinir. Madem ki bu iğrençtir, tiksindiricidir, o halde gıybetten sakınmak gerekir.
Gıybetin sebepleri
İnsanları gıybete sürükleyen sebeplerin başında kinini gidermek gelir. Bir kimse diğerinden incinmişse onun ayıp ve kusurlarını, kötülüklerini araştırmaya başlar. Buldukları kusurları yayarak kin ve düşmanlığını tatmine çalışır. Böylece incindiği kimseden intikam almak ister.
Gıybetin bir başka sebebi, bir kimsenin kendisine bazı kimselerden düşmanlık ve zarar geleceğini vehm etmiş olmasıdır. Bu vehme kapılanlar, etrafına çeşitli pislikler atarak özellikle dünyaya ait çeşitli menfaatlerde kendilerine rakip gördükleri kimselerin çekilmesini isterler. Şüphesiz bunlar Allah katında insanların en şerlisidirler. Zamanımızda bu tip ruh hastaları, gıybet ustaları o kadar çoğalmıştır ki, bu çirkin hasretler, adeta ayıp ve ar olmaktan çıkmış, hatta böyleleri becerikli ve başarılı kişi kabul edilir hale gelmiştir.
Gıybeti dinlemek
Gıybet etmek ne kadar kötü ise, onu dinlemek de o kadar kötüdür. Gıybet edilen yerden uzaklaşmalı, yoksa bu günaha ortak olunmuş olur. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: ’Her kim Müslüman bir kimseyi, saygınlığının çiğnendiği, şerefinin düşürüldüğü bir yerde yardımsız bırakırsa mutlaka Allah onu kendisine yardım etmesini arzu ettiği bir yerde yardımsız bırakır. Her kim de Müslüman bir kimseye, saygınlığının çiğnendiği, şerefinin düşürüldüğü bir yerde yardım ederse mutlaka Allah ona kendisine yardım etmesini arzu ettiği bir yerde yardım eder.’4
Gıybet yapılırken orada bulunan bir kimse imkanı varsa onu susturacak. Bu mümkün değilse orayı terk edecek, terk etme imkanı yoksa kalben ona buğzedecek. Kalbiyle reddetmez ise gıybete ortak olmuş olur. Bir çift kulak, yüz dilin döküntüsünü toplar. Konuşmalarda nice sözler dinlemek zorunda kalan kulaklar, mahşerde cezasını çekecektir. Yüzlerce dilin, binlerce cümlenin döküntüleri insanı kıyamette zor durumda bırakacaktır.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur: ’Müslüman, müslümanın (din) kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (tehlikede, musibette) terk etmez. Her kim (din) kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını yerine getirir. Her kim bir müslümandan bir keder (ve sıkıntıy)ı giderirse, Allah da ondan kıyamet gününün keder (ve sıkıntı)larından bir kederi giderir. Her kim bir müslümanı(n aybını) örterse, Allah da kıyamet günü onu(n aybını) örter.’5
Ayet ve hadislerden anlaşıldığı üzere, gıybet, kötü zan gibi şeyler İslam dininde haram kılınmış, bunları yapanlar İslam’ın nazarında fena duruma düşmüş olurlar. Ne yazık ki, son zamanlarda birbirinin ayıplarını araştırmak suretiyle saatlerce kahvehane köşelerinde dedikodu yapanlara, din kardeşini çekiştirip aleyhinde konuşanlara sık sık rastlamaktayız. Yalnız kahvehaneler değil evlerimizde bile farkında olmadan gıybet edilmektedir. Allah’ın emrini çiğnemenin cezasını hiç düşünmüyoruz. Dünya kanunlarından birini çiğneyen nasıl cezalandırılıyorsa, Allah’ın emirlerini çiğneyerek dedikodu yapanlar, onu bunu çekiştirip gıybet edenler ilahi adalet gereği cezalandırılacaklardır. Çünkü insanın konuştuğu her söz tespit edilmektedir. Nitekim Allah (c.c.) Kur’ân’da şöyle buyuruyor: ’Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.’6 Demek ki, bir kişi bir söz söylediği zaman onu tespit eden melekler vardır. Onlar sözün iyisini de tespit eder, kötüsünü de. İyi bir söz bizim menfaatinize, kötü sözlerin tespiti de zararımızadır.
Gıybetin cezası
Gıybet hem Allah’ın huzurunda, hem de insanlar katında çok büyük mesuliyet, büyük bir günahtır. Yüce dinimiz maddi ve manevi olarak insanları itip kakmayı, gerek elle gerek dille onlara zarar vermeyi, gıybet etmeyi yasak etmiştir.
Rivayet edildiğine göre şöyle buyrulmuştur: ’Muhakkak ki (bir) kula, elbette kıyamet günü kitabı açılmış bir halde verilir. Onda kendisine yapmadığı bir takım güzel ameller gösterilir de: ’(Ey) Rabbim! (Ben) bu güzel amelleri yapmadım!’ der. Bunun üzerine (Rabbi ona): ’Muhakkak ki bunlar, insanların senin gıybetini yapmaları sebebiyle yazıldı.’ buyurur. Muhakkak ki (diğer bir) kula, elbette kıyamet günü kitabı açılmış bir halde verilir de: ’(Ey) Rabbim! Şu şu gün güzel amel yapmıştım. (Onlar kitabıma yazılmamış!)’ der. Bunun üzerine (ona): ’(O güzel amellerin), insanların gıybetini yapman sebebiyle sen(in kitabın)dan silindi.’ denir.’7
Tabiîn alimlerinden Hasan (el-Basrî)’ye (bir defasında): ’Muhakkak ki filan senin gıybetini yaptı.’ dendi. Bunun üzerine (Hasan) o kişiye bir tabak tatlı gönderdi ve: ’Bana, senin güzel amellerini bana hediye ettiğin (haberi) ulaştı da sana karşılık ver(mek iste)dim.’ dedi.8
Gıybetin diğer günahlara göre işlenmesi daha kolaydır. Gıybet için her zaman ortam hazırdır. İki kişinin bir araya gelmesi kâfidir. İki kişi güzel sohbet ederlerken farkında olmadan kendilerini gıybetin içerisinde bulurlar, gıybete koyulurlar. Serçe kuşu eti gibi insana tatlı gelir. Fakat Allah onu haram kılmıştır. Gıybet, toplumları sarsan, dostlukları yıkan, insanları birbirine düşüren bir felakettir. İnsanın ibadetlerini ve her türlü güzel amellerini yok eden gıybet hastalığından korunmak gerekir. Dostluklar dedikodu ile yıkılır. Aile ocakları iftira ve dedikodu ile dağılır. Cinayetler hep bu fenalıklardan dolayı işlenir.
Gıybetin cezası Allah katında büyüktür. Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Miraca çıkarıldığım zaman bakırdan tırnakları olan bir topluluğa uğradım. (Bu tırnaklarıyla) yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Bunun üzerine: ’Bunlar da kimlerdir ey Cibrîl?’ dedim. ’Bunlar, (gıybet ederek) insanların etlerini yiyenler ve şereflerine saldıranlardır.’ dedi.’9
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasında) Nebi (s.a.v.)’e: ’Safiyye’nin şöyle şöyle (kusurlarının) olması (onun) sana (layık olmadığını itiraf etmen için) yeter.’ dedim. Bunun üzerine (Rasûlullah): ’Andolsun muhakkak ki sen öyle bir söz söyledin ki eğer (o söz) deniz suyuyla karıştırılmış olsaydı kesinlikle ona (denizin suyuna) galip gelir (onu ifsat eder)di.’ buyurdu. (Rivayete göre Âişe) şöyle demiştir: ’Yine (bir defasında) O’na bir kişinin taklidini yaptım da: ’Şu şu (kadar dünya malı) benim olsa ben bir kişinin taklidini yapmayı sevmem.’ buyurdu.’10
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Sizden hiçbiri, bir (diğer)inin gıybetini yapmasın. Zira bir defasında Nebi (s.a.v.)’in yanındayken bir kadın hakkında: ’Muhakkak ki bu (kadın) elbette uzun eteklidir (kibirlidir).’ dedim de (Rasûlullah bana): ’(Ağzından) at, (ağzından) at!’ buyurdu. Bunun üzerine ben (ağzımdan) bir parça et attım.’11
Câbir b. Abdillâh (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasında) Nebi (s.a.v.) ile beraberdik. Birden çok kötü bir leş kokusu yükseldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): ’Bu koku nedir biliyor musunuz? Bu, mü’minlerin gıybetini yapanların kokusudur.’ buyurdu.12
Asr-ı Saadette gıybet edilen yerden çok çirkin bir koku yayılırdı. Bugün bu koku hissedilmiyorsa, gıybetin yapılmadığının değil, daha çok yapıldığının bir işaretidir. Gıybet çok yapıldığı için insanlar bu çirkin kokuya alışkanlık kazanmıştır.
Söz söylerken en çok dikkat etmediğimiz şey yanımızda kimsenin olmaması sebebiyle sanki her türlü sözü söylememizin mümkün olacağıdır. Nitekim gıybeti de, iftirayı da hep böyle gerçekleştiririz. Bir kardeşimiz yanımızda yoksa hemen onun hakkında bir söz söyleriz. ’Ben bu lafı onun karşısında da söylerim.’, ’Benim kimseden çekincem yok. Hem bu söylediğim onda var, bir sözden ne olacak canım!’ gibi sözler kullanarak bir söz söyleriz. Sanki bu durumları, bizim yaptığımızı hafifleten bir unsur gibi telakki ederiz. Oysa ki durum böyle değildir. Söz söyleyenin yanında hakkında sözünü söylendiği bulunmasa bile, Rabbimiz bulunmakta, onun görevli melekleri not almaktadır. Sadece melekler mi not almaktadır? Hayır. Göz de, kulak da, bütün organlarımız da buna şahittir. İstesek de istemesek de yarın mahşer gününde aleyhimize şahitlik edeceklerdir.
Gıybet hastalığından
nasıl kurtulabiliriz?
Peki bu gıybet hastalığından nasıl kurtulacağız? Nasıl yapacağız da böyle bir duruma düşmeyeceğiz? Tavsiyeyi Rabbimiz yüce kitabı Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir: ’Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, ’Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz’ derler.’13
Demek ki, boş bir söz duyduğumuz zaman, ondan yüz çevireceğiz. Şeytan bize vesvese verse de, bu durum çok hoşumuza gitse de hemen yüz çevireceğiz. Gıybet ortamında bulunmayacağız ki, yarın mahşer gününde kul hakkı ile karşılaşmayalım.
Gıybetin telafisi
Gıybet eden şahıs, gıybet ettiği şahıstan imkan bulursa mutlaka helallik istemediler. Fakat gıybeti yapılan şahıs ölmüşse veya görme imkanı yoksa o takdirde onun hakkında çok çok istiğfar ve duada bulunulmalıdır.
Sonuç itibariyle; işlerimizi nasıl ki düşünüp taşınıp sonra gerçekleştiriyor isek, sözlerimizi de düşünüp taşınıp sonra söylemeliyiz. Kılıçtan daha keskin olan sözümüz ana babamızla, eşimizle, çocuklarımızla, kardeşlerimizle, yakın veya uzak akrabalarımızla, dostlarımızla, arkadaşlarımızla, yaşam bulduğumuz insanlarla aramızı kılıç gibi kesebilir. Kılıç yarası düzelse de dil yarasını düzeltme imkanı elde edemeyebiliriz.
Cenâb-ı Hak cümlemizi ve bütün kardeşlerimizi gıybet etmekten, üzerine kul hakkını geçirmekten muhafaza buyursun. Gıybet hastalığına müptela olanların da ikrahını halk eylesin. Nedamet duyarak, hemen tevbe istiğfar yapmak suretiyle Allah’tan af ve mağfiret dilemeyi nasip eylesin!
Âmin!
Dipnotlar
1. Müslim, el-Birru Ve’s-Sılatu Ve’lÂdâb,20.
2. Müslim, el-Birru Ve’s-Sılatu Ve’lÂdâb,10.
3. el-Hucurât, 49/12.
4. Ebû Dâvûd, Edeb, 41.
5. Buhârî, Mezâlim, 3.
6. el-Kâf, 50/17-18.
7. Harâitî, Mesâviu’l-Ahlâki Ve Mezmûmuhâ, Mektebetu’s-Sevâdî,Cidde 1992 h.no:199, s. 99.
8. İbn-i Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân Ve Enbâu Ebnâi’z-Zemân, Dâru Sâdır, Beyrut 1994, c. II, s. 71.
9. Ebû Dâvûd, Edeb, 40.
10. Ebû Dâvûd, Edeb, 40.
11. İbn-i Ebi’d-Dünyâ, -Mevsûatu Rasâil İbn-i Ebi’d-Dünyâ, c. V- es-Samtu Ve Âdâbu’l-Lisân, Müessesetü’l- Kütübi’s-Sekâfiyye, Beyrut 1993, h.no:216, s. 147.
12. Ahmed b. Hanbel, Müsned, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 1997, h.no:14784, c. XXIII, s. 97.
13. el-Kasas, 28/55.
GIYBET
Özlenen Rehber Dergisi 164. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.