İnsan, beden, akıl ve ruhtan meydana gelmiş bir varlıktır. Kendimize karşı görevlerimiz de, bedeni, akli ve ruhi olmak üzere üçe ayrılır. Müslüman, nefes alıp verdiği, nabzı attığı ve damarlarında kan dolaştığı sürece, bedenini, aklını ve ruhunu korumakla görevlidir. Bu çalışmamda, bedenimize, aklımıza ve ruhumuza karşı görevlerimizi açıklamaya çalışacağım inşallah.
Yüce dinimiz İslam, Allah’ın bir emaneti olan bedenimizin korunmasına büyük önem vermiştir. Bedenimizi çeşitli tehlike ve hastalıklardan korumadığımız takdirde, dini, ahlaki ve içtimâi görevlerimizi yerine getirmemiz mümkün değildir.
Bedenimize karşı ilk görevimiz, temizliktir. Temizlik, dinimizin temel esasıdır. Müslüman, temizliği ile başkalarına örnek olan insandır. Yemekten önce ve sonra ellerin yıkanması, dişlerin ve ağzın temizlenmesi, cuma günleri gusül abdesti alınması dinimizin kesin tavsiyeleri arasındadır. Tırnakların kesilmesi, saç, sakal, bıyık ve elbiselerin bakımı, vücudun belli yerlerinin bakımına titizlik gösterilmesi yine dinimizin emirleri arasındadır.
Allah, ancak temiz kullarını sever. Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
’Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.’1
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ise, hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’Temizlik imanın yarısıdır.’2
’Hiç bir namaz temizliksiz (abdestsiz) kabul edilmez.’3
’Misvaklanmak, ağzı temizlemeye ve Rabb’in razı olmasına sebeptir.’4
Bedenimize karşı ikinci görevimiz, yediğimiz, içtiğimiz şeylerin temiz ve helal olmasıdır. Müslüman, israfa kaçmadan, sıhhat, kuvvet ve canlılığını koruyacak kadar yiyip içecektir.
Yüce Mevlamız, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuşlardır:
’Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin.’5
O halde yediğimiz ve içtiğimiz şeylerin hem temiz ve hem de helâl olmasına dikkat etmek zorundayız. Allah (c.c.), helâl olan şeyleri temiz, haram olan şeyleri de pis saymıştır. Kirli ve temiz olmayan besinlerin pek çok hastalığa sebep olduğu bir gerçektir. Bu itibarla, temiz ve helâl olan şeyleri yemek ve içmek, haram olan şeylerden kaçınmak, Müslüman’ın kesin görevidir.
Bedenimize karşı üçüncü görevimiz, giydiğimiz şeylere dikkat etmemizdir. Müslüman, temiz ve güzel giyinmeye mecburdur. Kirli, sökük, göze çirkin görünen ve nefret ettiren elbiselerle insanlar arasına çıkmak Müslüman’a yakışan bir hal değildir.
Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
’Ey Ademoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).’6
Demek ki, israfa, gösterişe ve böbürlenmeye kaçmadan, moda uğruna Allah’ın tayin ettiği ölçüyü aşmadan, temiz ve güzel giyinerek Allah’ın nimetini üzerimizde göstermek hepimizin görevidir.
Bedenimize karşı dördüncü görevimiz sağlığımızı korumaktır. Sağlık Allah’ın bir lütfüdür. Temizlik, iyi beslenmek, kahve ve meyhane gibi havası kirli olan yerlerde oturmamak, bulaşıcı hastalıklardan uzak durmak, içki, kumar ve uyuşturucu maddeler gibi haramlara yaklaşmamak suretiyle sağlığını korumaya çalışmak, her Müslüman’ın görevleri arasındadır. Ayrıca, yalan, kin, nefret, haset, düşmanlık gibi kötü huylar da sağlığımızı bozan manevi hastalıklardır. Bunlardan da uzak durmamız şarttır. Sigara da kaçınmamız gereken kötü bir alışkanlıktır. Bilinmelidir ki, dini ve dünyevi vazifelerin yapılabilmesi sağlıklı olmaya bağlıdır.
Şayet hasta olunmuşsa, tedavi olmak da Müslüman’ın görevidir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
’İki nimet vardır ki, insanlardan pek çoğu o ikisi(ni kullanma) hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.’7
’Muhakkak ki Allah, hastalığı da şifayı da indirdi (yarattı) ve her bir hastalık için bir şifa yarattı. Şu halde tedavi olun, haramla tedavi olmayın.’8
Bir başka görevimiz de, çevremizi temiz tutmaktır. Müslüman’ın evi, iş yeri, sokağı, mahallesi, camii ve okulu gibi barındığı her yeri temiz olmak mecburiyetindedir. Yiyip içtiklerinin artıklarını gelişigüzel çevreye atan, iş artıklarıyla etrafını kirleten insanlar, İslam’dan tam nasip almamışlar demektir. Zira İslam’a göre, yoldaki bir dikeni temizlemek bile sadaka kabul edilmiştir.
Kendi hayatımızı koruduğumuz gibi başkalarının hayatına zarar verecek davranışlardan da sakınmalıyız. Hayati bir tehlike olmadığı sürece, Allah’ın yarattığı uzuvlarda değişiklik yapmamalıyız. Unutmamalıyız ki, Allah (c.c.), verdiği her nimetin hesabını soracaktır.
Bedenimiz gibi aklımız ve ruhumuz da Allah’ın birer nimeti ve emanetidir. Aklımızı olgunlaştırmak ve ruhumuzu yüceltmek de hepimizin görevidir. İnsan aklı ve ruhu terbiye edilmeye müsait olduğu gibi, bozulmaya da müsaittir. Onları bozulmaktan koruyarak iyiye ve güzele sevketmek ise, bir iman borcudur.
Aklı korumanın yolu, onu ilme yöneltmek ve bu ilimle Allah’ın yarattığı varlıkların sırrını çözerek, yüce bir kudretin varlığını kabul etmektir. Allah’ın varlığını kabul etmeyen bir akıl, iflâs etmiş demektir. Müslüman, aklı ile ruhunu bütünleştirerek kendini iflâstan koruyan ve Allah’a giden yolda Allah’a koşan insandır. Bunun için de, aklımızı ve ruhumuzu nefsin ve şeytanın tuzaklarından, şeytanlaşmış insanların vesveselerinden korumamız şarttır.
O halde, aklımızı ve ruhumuzu korumanın ilk yolu, sağlam bir inanca sahip olmaktır. İşte kardeşlerim tam bu noktada, işimizi kolay kılmak için bir mürşid-i kamile tabi olmak elzemdir. Zira, insanın aklını ve ruhunu besleyen ana kaynak imandır. Dini inancı sağlam olmayan bir insanın aklen ve ruhen olgunlaşması mümkün olmadığı gibi, böyle insanlardan oluşan bir toplumun da huzur içinde olması mümkün değildir. Sağlam bir itikada sahip olmak, İslam’ın bütün emir ve yasaklarına, sevgili Peygamberimizin ise hadis ve sünnetlerine sımsıkı yapışıp tümüne kayıtsız ve şartsız inanmak demektir.
Aklımızı ve ruhumuzu korumanın ikinci yolu, ibadetlere devam etmektir. İnsan, Allah’a kulluk için yaratılmıştır. Dikkatli bir akıl ve samimi bir gönülle ölünceye kadar kulluğa devam etmek her Müslüman’ın görevidir.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuşlardır:
’Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.’9
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.)’e: ’Hangi amel Allah’a en sevgilidir?’ diye soruldu. (Rasûlullah): ’Az olsa bile devamlı olanıdır.’ buyurdu.10
Namaz, ruhu olgunlaştıran ve kötülüklerden koruyan temel ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de: ’Namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.’11 buyrulmuştur. Oruç, sabır öğretir. Zekat, yardım duygusunu geliştirir. Hac, birlik ve kardeşlik şuuruna erdirir. Böylece, insan ruhu Cenâb-ı Hakk’ın rızasına kavuşur.
Aklımızı ve ruhumuzu korumanın bir yolu da, iyi arkadaş edinmek, ilim ve zikir meclislerine devam etmektir. Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden kimselerle arkadaş olmak, Allah’ın adının anıldığı, Rasûlullah (s.a.v.)’e salât-ü selâm getirildiği, seviyeli ilmî tartışmaların yapıldığı meclislere katılmak, aklın korunmasına, ruhun arınmasına ve nefsin mâsivalardan temizlenmesine sebep olur. Bu itibarla Müslüman, arkadaşlarını ve beraber bulunacağı cemaati, iman ve takva ölçülerine göre seçmek mecburiyetindedir.
Aklımızı ve ruhumuzu korumanın bir başka yolu da, sağlam ve doğru bir bilgiye sahip olmaktır. Sağlam ve doğru bilgi, insanı yanlışlıklardan, bâtıl ve hurafelerden kurtarır. Allah’ın emrettiği gibi dini bir hayat yaşamak için doğru bilgi şarttır.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeği şu şekilde haber vermişlerdir:
’Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.’12
’Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.’13
Aklımızı ve ruhumuzu korumanın diğer bir yolu da, güçlü bir iradeye sahip olmaktır. İradesi güçlü insan, yapacağı her işi ölçüp biçen insandır. Doğru ve faydalı olduğuna inandığı işi yapan insandır. Doğru ve faydalıyı İslam’ın ölçülerinde arayan insandır. İradesi zayıf insan ise, nefsinin istek ve arzularına uyan, günah ve kötülüklere yönelen insandır. Müslüman’ın görevi, iradesini Allah’ın çizdiği sınırlar içinde güçlü tutmaktır.
Aklımızı ve ruhumuzu korumanın bir diğer yolu da, İslam’ın yüce ahlakını taşımaktır. Dinimizin güzel gördüğü duygu ve düşüncelere sahip olmak, kötü gördüğü duygu ve düşüncelerden uzaklaşmak ruhumuzun olgunlaşması için şarttır. Ruhu olgunlaşan insan, ahlakı güzel olan insandır. Ahlakı güzel insan ise, insanların en hayırlısı olanıdır.
Üsâme b. Şerîk (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir Bedevi Rasûlullah (s.a.v.)’e geldi ve: ’Yâ Rasûlallah! İnsanların hangisi en hayırlıdır?’ dedi. (Rasûlullah): ’Ahlak bakımından en güzel olanı!’ buyurdu.14
Ezcümle kardeşlerim, aklımızı ve ruhumuzu, ilim, iman, ibadet, ahlak ve güçlü bir irade ile korumalıyız. Yerde ve göklerde kahhar olan Allah’ın kudretini ruhumuzda hissedelim. Aklımızı Kur’an ve Sünnetullah’a programlayalım. Ruhumuzu Kur’an ve Sünnet’e sarılmakla aydınlatalım. İlim ve zikir meclislerine mutlaka katılmaya azami gayret gösterelim ve önem verelim. Nebiler Nebisi (s.a.v.)’nin duaları ile Yüce Yaratanımıza sığınalım inşallah.
Unutmayınız ki, aklını ve ruhunu Allah’a teslim eden insan, yücelikler âleminin saadet musikisini Cennet bahçelerinde fısıldayacaktır. ’Şüphesiz, takva sahipleri, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.’15
Vesselâm...
(Endnotes)
1 el-Bakara, 2/222.
2 Müslim, Tahâret, 1.
3 Müslim, Tahâret, 2.
4 Buhârî, Savm, 27.
5 el-Bakara, 2/172.
6 el-A’râf, 7/26.
7 Buhârî, Rikâk, 1.
8 Ebû Dâvûd, Tıb, 11.
9 el-Hicr, 15/99.
10 Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn ve Kasruhâ, 30.
11 el-Ankebût, 29/45.
12 el-İsrâ, 17/36.
13 el-Bakara, 2/42.
14 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.30, s.398, h.no:18456.
15 el-Hicr, 15/45.
Kendimize Karşı Görevlerimiz
Özlenen Rehber Dergisi 162. Sayı
1 kişi yorum yazdı.