Abdurrazzâk b. Hemmâm b. Nâfi, hicri 126 yılında dünyaya gelmiştir. Künyesi Ebû Bekr’dir. Kaynaklar onu, San’a’da doğup büyüdüğü için ’es-San’ânî’ nisbesiyle, ailesinin Himyer kabilesinden olması nedeniyle ’el-Himyeri’ ve Yemen’e nisbetle de ’el-Yemânî’ şeklinde zikretmiştir. H. 211/ m. 827 yılının Şevval ayı içerisinde 85 yaşında iken vefat etmiştir.
Abdurrazzâk, âlim, hâfızu’l-kebîr, sika, sebt, râvîlerin en sağlamı gibi lafızlarla tavsif ve tevsik edilmiş, sâhibu’l-musannef ve’l-müsned, allâme, şeyhu’l-islâm ve muhaddisu’l-vakt gibi unvanlarla anılmıştır.
Abdurrazzâk, Musannef’te hem babasından hem de amcası Vehb b. Nâfî’den hadis rivayet emiştir. Bu da ailesinin hadis ehli olduğunu ve kendisinin de ehl-i hadis olan bir aile içerisinde yetiştiğini göstermektedir. O dönemde yaşayan bazı muhaddisler gibi Abdurrazzâk da hadis yolculuğuna çıkmıştır. Hicaz, Şam ve Irak gibi ilim merkezlerine seyahatlerde bulunmuştur. Bu seyahatler neticesinde Evzâî, İbn Cüreyc, Ma’mer, Muhammed b. Râşid, Süfyan es-Sevrî, Süfyan b. Uyeyne, Mâlik b. Enes gibi yaşadığı devrin büyük muhaddislerinin birçoğundan hadis dinlemiş ve almıştır. Abdurrazzâk, Yemen’e gelen İbn Cüreyc (ö.150/767) ile henüz 18 yaşındayken görüşmüştür. İlim yolculuğuna da 20 yaşında iken çıkmıştır.
Ma’mer b. Râşid’in yanında yaklaşık sekiz yıl kalıp ondan on bin kadar hadis yazdı. Fıkıh bilgisini de Evzâî, Süfyan es-Sevrî ve Ebû Hanife’den aldı. Kendisinden rivâyette bulunan muhaddisler arasında Yahya b. Maîn, Ali b. Medînî, İshak b. Râhûye, Züheyr b. Harb, Ahmed b. Hanbel gibi önemli şahsiyetler yer alır. İbrahim b. Abbâd ed-Deberî’nin naklettiğine göre Abdurrazzâk 17.000 hadisi ezbere biliyordu. Ancak bunlar Abdurrazzâk’ın merfu’ olarak bildiği hadislerdir. Hocalarından Süfyân b. Uyeyne ile Mu’temir b. Süleymân ondan birer hadis rivayet etmişlerdir. Abdurrazzâk’tan, İmam Buhârî 110, Müslim de 409 hadis eserine almıştır.
el-Musannef Fi’l-Hadîs ve Kitâbü’s-Sünen
Musannef’in ne zaman yazıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte onun telifi ile ilgili söylenebilecek en güvenilir bilgi, hicri II. asrın II. yarısının ortalarına doğru yazılmış olması ihtimalidir. Hadislerinin çoğu sülâsî olan el-Musannef, yani Buhârî’nin Asahhu’l-Esânîd’i olan; Malik>Nafi’>İbn Ömer isnâdıyla rivâyette bulunmuştur. Hadis kitaplarının üçüncü tabakasındandır. el-Musannef, Rasûlullah (s.a.v.)’a ait merfu rivâyetlerle birlikte, mevkûf ve maktû hadisleri de ihtiva eder. Matbu nüshadaki numaralandırmaya göre Ma’mer b. Râşid’in ’el-Câmi’i hariç rivayet sayısı 19418’dir. Ma’mer’in el-Câmi’indeki 1615 rivayet de eklenince bu sayı toplamda 21033 olmaktadır. Abdurrazzâk, Kitâbu’l-Câmi’de yer alan 1615 rivayetin 51’ni Ma’mer dışındaki farklı râvilerden rivayet etmiş, 1564’nü Ma’mer’den rivayet etmiştir.
Abdurrazzâk, Musannef’inin büyük bir kısmını, eser sahibi olan Ma’mer, Sevrî, İbn Cüreyc, İbn Uyeyne, Ebû Hanîfe, el-Evzâî, Şa’bî, Mâlik b. Enes, İbn Mübarek ve Vekî’ b. Cerrâh gibi hocalardan, müstensihlerin kendisine yazmış olduğu kitaplardan, tahammül metodunun en üstünlerinden olan arz yoluyla almıştır. Abdurrazzâk’ın Musannef’inde aynı şeyhe ait rivâyetlerin peş peşe verilmesi, hatta müteakip baba geçilse de bu şeyhe ait rivâyetlerin sevkine devam edilmesi bu rivâyetlerin yazılı bir kaynaktan alındığını göstermektedir.
Abdurrazzâk’ın yazılı kaynakları arasında yer alan Mâlik’in Muvattâ’ındaki birçok hadis, Musannef’te metin bütünlüğünü muhafaza etmiş olarak yer almaktadır. Bu da bize Abdurrazzâk’ın, yazılı kaynakları itina ile Musannef’ine yansıttığını göstermektedir. el-Musannef, kendisinden önceki bazı hadis kaynaklarını günümüze taşıması ve kendisinden sonraki hadis müelliflerine kaynaklık etmesi nedeniyle, her zaman dikkat çekmiştir. Onu değerli kılan en önemli faktörlerden birisi ulaştığı haber kaynaklarını ulaşabildiği şekliyle, süslemeden ve olduğu gibi aktarmış olmasıdır. Bu onun en belirgin özelliğidir. Ancak Abdurrazzâk bazen racul, sâhibun leh, raculün min ehli Basra, raculün min Eslem, men semia’ İkrime gibi müphem lafızlar kullandığı hocalarından, bazen de Sevrî ev gayruhu şeklindeki şek ifadeleriyle rivayette bulunmuştur.
İlk kez 1390/1970 yılında Habîburrahmân el-A’zamî’nin tahkik ve tahrîciyle el-Meclisu’l-İlmî tarafından 11 cilt halinde basılan Musannef’in 1403/1983 yılında yapılan ikinci baskısı, ayrı bir cilt halindeki fihristle birlikte 12 cilttir. İlk cildin başına iki paragraflık kısa bir ’Tenbih’ yazan A’zamî, burada bir mukaddime yazacağını belirtmiş ancak bu mukaddime yazılmamış ya da yayınlanmamıştır. A’zamî, bu kısa notunda, Abdurrazzâk’ın elde mevcut musannef nüshalarının hepsinin eksik/nakıs, sadece Türkiye’deki ’Murat Molla’ nüshasının tam/kâmil olduğunu belirtmiştir. Ancak daha sonraki zamanlarda yapılan araştırmalara göre Edirne Selimiye Kütüphanesi’ndeki nüsha da tam/kâmil nüshadır. A’zâmî bu nüshayı ya incelememiş ya da bu nüshadan haberi olmamıştır.
Abdurrazzâk üzerine yapılan daha önceki çalışmalarda, Musannef’in günümüze beş ayrı nüshasının ulaştığı belirtilmiştir. Aslında bunlar Fuad Sezgin’in GAS’da kaydettiği ve kendisinin ulaşabildiği nüshalardır. Ancak
A’zamî’nin neşrettiği matbu Musannef’te yapılan dikkatli bir taramada, Fuad Sezgin’in tespit edemediği ama A’zamî’nin ulaştığı farklı nüshaların olduğu da görülecektir. A’zamî Musannef’in Molla Murat Nüshası’nı ve 10. cilt 146. sahife ) باب ما جاء في الحرورية (’den itibaren de Feyzullah Efendi Nüshası’nı esas alarak Zahiriyye,
Dimeşk İslâmî Kütüphanesi ve Haydarâbâd nüshalarıyla da karşılaştırma yaparak tahkikini yapmış ve neşretmiştir. Matbu Musannef’te kullanılan nüshalar ile Fuad Sezgin’in kaydettiği nüshalar birleştirildiğinde Musannef’in -eksik olmakla birlikte- beş değil sekiz yazma nüshasının bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nüshalar şunlardır:
1- Murat Molla Kütüphanesi, nr: 602–606 / I-V, 746H.- 747H.
2- Millet Kütüphanesi, Feyzullah Efendi Koleksiyonu, nr: 541/I, 606H. (1-91b).
3- Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Medine Bölümü, nr: 596.
4- Edirne Selimiye Kütüphanesi, nr: 1234, Hicri X. asır ( el-guslden sonuna kadar).
a) Rabat, el- Kettanî Kütüphanesi, nr: 259/I Hicri XIII asır (115 varak).
b) Rabat, el- Kettanî Kütüphanesi, nr: 259/ II-III (193 varak–278 varak)124.
5- Zahiriyye nüshası
6- Dimaşk İslâmî Kütüphane nüshası
7- Haydarabâd nüshası
Sonuç
İslam’ın doğru anlaşılması hiç şüphesiz Rasûlullah (s.a.v.)’in söz ve davranışlarının doğru anlaşılıp yorumlanmasına bağlıdır. Bu bağlamda Sahabe’nin şanslı bir konuma sahip olduğu kesindir. Çünkü onlar sürekli Efendimiz (s.a.v.)’le birlikte oldukları için nasların amaç ve manalarını kolayca anlayabiliyorlardı. Ayrıca Sahabîler karşılaştıkları problemleri Hz. Peygamber’in yardımıyla çözüme kavuşturuyorlardı.
Sahabe’nin ardından yaşayan nesle, genel bir tanımla, Tâbiûn denilmiştir. Tâbiûn, Hz. Peygamber’in bıraktığı mirasa dayanarak, problemlerini çözüme kavuşturacak nesillerin ilkiydi. Bu yönüyle kendisinden sonraki dönemler ve dolayısıyla günümüzle de ortak bazı özellikleri bünyesinde taşıyan bir kuşaktır. İşte o dönemde yaşayan Abdurrazzâk b. Hemmâm, Sünnet’e bağlılığını yazdığı eserler ve rivayet ettiği hadislerle ortaya koymuştur. Onun, Rasûlullah (s.a.v.)’in hadislerini nasıl anladığına dair yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız Musannef’inden bir örnekle konuyu bağlamak istiyorum:
el-Musannef’de yer alan bir rivâyete göre Saîd b. el-Museyyib (ö. 94/113) sabah namazından sonra namaz kılan birini görmüş ve o kimseyi bu konuda ikaz etmiştir. Kötü bir şey yapmadığını düşünen adam, biraz da hayretle ’Allah kıldığım namazdan dolayı mı bana azap edecek?’ diye sorunca Saîd ’Hayır, ama sana Sünnet’e muhalefet ettiğinden dolayı azap eder’ demiştir.1 Görüldüğü gibi Saîd b. el-Museyyib bir adamı, kıldığı namaz nedeniyle, Sünnet’e muhalefet etmekle suçlamış ve bundan dolayı azap göreceğini de ifade etmiştir. Bu rivayetten de anlaşılacağı üzere Saîd, Sünnet kavramının kapsamını geniş tutmakta, yani Hz. Peygamber’in dışındaki bazı uygulama ya da davranışları da zaman zaman Sünnet diye nitelemektedir. O halde burada Saîd mutlak olarak kullandığı Sünnet kelimesi ile kimin sünnetini kastetmektedir? Musannef’te yer alan sonraki rivâyet buna açıklık getirmektedir. Saîd b. el-Museyyib fecrden sonra kılınan namazla ilgili Hz. Peygamber’den şöyle bir nakilde bulunmaktadır: ’(Sabah) ezandan sonra sabah namazının iki rekatından başka namaz yoktur.’2 Dolayısıyla Saîd’in buradaki Sünnet ifadesiyle, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini kastettiği anlaşılmaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar
Abdurrazzâk, Ebû Bekr b. Hemmâm es-San’ânî, el-Musannef, tahk. Habîburrahman el-A’zamî, Beyrut, ty.
Ali Akyüz, ’Abdurrezzak es-San’ânî’, DİA, TDV yay., İstanbul 1996.
Ali Akyüz, Abdurrazzâk ibn Hemmâm ve İki Sahifesi (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1986.
İsmail Cerrahoğlu, Abdurrezzak ibn Hemmâm ve Tefsiri, AÜİFD., XV, ss. 98-112, Ankara 1967.
Musa Çetin, Abdurrazzâk ve Hadisçiliği (Basılmamış Doktora Tezi), Erzurum 2000.
Harald Motzki, Hicri I. Asırdaki Sahih Hadislerin Kaynağı Olarak Abdurrazzâk es- San’ânî’nin Musannef’i, trc. Bekir Kuzudişli, Hadis Tetkikleri Dergisi, 2007.
Mirza Tokpınar, ’Musannef’, DİA, TDV Yay., İstanbul 2006.
Son notlar
1 Abdurrazzâk, Ebû Bekr b. Hemmâm es-San’ânî, el-Musannef, tahk. Habîburrahman el-A’zamî, Beyrut, ty, III, 52 (4755).
2 Abdurrazzâk, III, 53 (4756).
ABDURRAZZÂK B. HEMMÂM ve el-MUSANNEF Fİ’L-HADÎS ve KİTÂBÜ’S-SÜNEN
Özlenen Rehber Dergisi 162. Sayı
1 kişi yorum yazdı.