Abdullah Farukî hazretleri Ankara’ya geldiği tarihten itibaren her Ramazan’da mutlaka mukabele tertip edilmiştir. Nitekim Solfasol’daki mescit (dergâh) yapılıncaya kadar bir müddet Doğantepe’de kirada oturduğu evde bir araya gelindi. Sonraki senelerde ise mukabele, dergâh yapılıncaya kadar -cami imamı ve cemaatinin isteği üzere olacak herhalde- Türkoğlu camiinde okundu.
İhvanlardan ve cami cemaatinden olmak üzere Kur’ân’ı iyi okuyanlar, her gün bir cüzden bölüm bölüm okurduk. Efendi hazretleri de aramızda büyük bir tevazu ile bizim seviyemizde okurdu.
Mukabelenin ardından imamın isteği üzere; faiz, tağutları desteklememek gibi bazı güncel konulara temas eden âyet meallerinin okunduğu da olurdu.
Efendi hazretleri, mukabeleye katılımın yüksek olmasına gayret eder, gelen ve gelmeyen kardeşleri dikkatle takip ederdi. Sürekli geç kalınmasını hoş görmez, bunu adet edinen olursa uyarırdı.
İhvanlar da, yakından ve uzaktan, vasıtayla ya da yürüyerek mukabeleye büyük bir şevkle katılırlardı.
Recep ve Şaban aylarında:
Sabah namazlarında sünnetin ardından her gün Yâ-Sîn suresi okunurdu. Yalnız Recep ayı girdiği zaman Ramazan’a kadar Yâ-Sîn suresi yerine Kur’ân-ı Kerim’in başından itibaren her gün 10 sayfa okunurdu. Böylece Recep ve Şaban aylarında Ramazan ayına kadar Kur’ân bir defa hatmedilmiş olurdu.
Mukabelede Kur’ân’a Hürmet:
Efendi hazretlerinin hayatında Kur’ân-ı Kerim’e hürmet ayrı bir yer taşırdı. Cenâb-ı Hakk’ın: ’Her kim de Allah’ın (dininin) şiarlarına (nişanelerine) saygı gösterirse şüphesiz ki bu kalplerin takvasındandır.’ (el-Hac, 22/32) âyet-i kerimesini hayatında en üst seviyede düstur edinmişti. Bunun gereği olarak da etle kemiğin birbirini kaplaması gibi edep de Efendi hazretlerinin hayatında ayrılmaz bir parça haline gelmişti.
Bu edep gereği mukabele okunurken Kur’ân-ı Kerim’i öpmeden sahifelerini açmaz ve öpmeden Mushaf’ı kapatmazdı. Sahifeleri açarken gayet titizce açar, sahifelerin yıpranmamasına gayret gösterirdi. 30 veya 40 yıl aynı Mushaf’tan devamlı okumasına rağmen Mushaf ilk günkü gibi yeniliğini koruyordu.
’Allah Teâlâ’ya yakınlığın ancak edeple mümkün olduğunu’ söyler ve Hz. Kur’ân’a gösterilmesi gereken edebin en üst seviyede olmasını dile getirirdi. Elbette ki onun, Kur’ân-ı Kerim’e karşı gösterdiği bu edep, onu anlama ve yaşamadan uzak, zahirde kalmış bir davranıştan ibaret değildi. Aksine bu edep hali onda, hayatını uğruna adadığı Kur’ân ahkâmını anlama ve yaşamının her alanında en üst seviyede tatbik etmenin bir neticesi olarak zuhur etmekteydi.
Rahlelerin tertibi:
Efendi hazretleri, hayatının her alanında tertip ve düzene büyük bir önem atfederdi. Onun bu ahlâkı, evinde, işyerinde vb. her alanda kendini gösterirdi. Özellikle mescitte: ’Burası, Cenâb-ı Hakk’ın nazarının tecelli ettiği mekândır.’ der ve en küçük bir düzensizliğe müsaade etmezdi.
Bu ahlâkın bir tezahürü olsa gerek, Ramazan’da mukabele için dizilen rahlelerin tertibine çok dikkat ederdi. Tertip, düzen, aralarındaki mesafe, rahle aralarından geçilecek yer, girişte namaz kılınacak yer… Bunların tümünü bize tarif eder ve bizzat kendisi kontrol ederdi.
Bu o denli önemlidir ki; rahlenin birini mesafe ve yer olarak yanlış koysan hepsinin ölçüsü bozulur. Solfasol’daki mescit biraz küçük idi. Bu nedenle alanı iyi kullanmak gerekiyordu. Çoğu zaman da ölçü ve tertibi tam tutturamıyorduk.
Hatırlıyorum, ben bir defasında mukabele için dizilen rahlelerin arasından bilmeyerek geçtim. Efendi hazretleri bunun yanlış olduğu hususunda beni uyardı.
Teheccüt namazına riayet:
Efendi hazretleri teheccüt namazına her zaman, Ramazan’da ise daha fazla önem verirdi. Bu namazın kılınmasını sık sık tavsiye eder ve mukabele için imsak bitmeden gelenlere teheccüt namazı kılmalarını telkin ederdi. Teheccüt namazının özellikle ibadet ve itaat ayı olan Ramazan’da 2 veya 4 rekâtla münhasır kalmamasını ister, 12 rekât kılınmasının üzerinde dururdu. ’Hayatında teheccüt kılmadığı günlerin sayısının bir elin parmakları kadar olduğunu’ söylerdi.
Mukabele edebi:
Mukabele, hafızlar ve Kur’ân okumayı iyi bilenler tarafından okunurdu. Hafızlar, gerek namaz kılarken gerek mukabele esnasında mescitte bulunan cüppeleri mutlaka giyerlerdi.
Mukabelede Kur’an okunmaya başladıktan sonra gelenler, sahife yerini bilsin ve takip edebilsin, diye okumayı kestirir, bekletirdi veya gelen kardeşimizin yanındaki kardeşimiz yerini hemen açıp gösterirdi.
Efendi hazretleri mukabeleyi elleriyle aşkla ve şevkle satır satır takip eden çocukları görünce çok sevinirdi. Mukabeleye tam devam eden çocukları taltif eder, dergâhta verilen iftar davetlerinde fazlaca ikramda bulunur, mukabeleye gelen çocukları ayrıca ödüllendirirdi.
Mukabele takriben 25, 30 dakika sürerdi.
Mukabele esnasında secde âyeti okunmuşsa tilavet secdesi cüz bittikten sonra topluca eda edilirdi.
Mukabeleyi, Kadir gecesi olma ihtimalinden dolayı Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi bitirmeye gayret ederdi.
Ramazan’da evrat:
Efendi hazretleri, sabah namazından sonra okunan günlük evrad-ü ezkara büyük önem verirdi. Fakat Ramazan’da, mukabele okunduğu için namazdan sonra sünnet olan tesbihat ve evradın ilk bölümü dışındaki yerler okunmazdı.
Ramazan'da Abdullah Farukî (k.s.)
Özlenen Rehber Dergisi 147. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.