Bismillâhirrahmânirrahim
Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya, Salât-u Selâm, O’nun Sevgili Habîb’i, Rasûl-i zî’Şan Efendimizin üzerine olsun.
Rabbimiz Teâlâ’nın, Rasûlullah (s.a.v) ile göndermiş olduğu din-i mubînde, her şey bir düzene göre temellendirilmiş ve bina edilmiştir. Gerek ibadetler gerekse muamelatlarda (günlük yaşantı ile ilgili hükümler) her husus, en mükemmel ve olgun şekilde olabilmesi için ümmet-i Muhammed’e öğretilmiştir. Rasûlullah Efendimiz vesilesi ile doğru yolu bulalım diye bizlere öğretilen bu hususun da, ayrıca şükretmemiz gereken önemli bir rahmet olduğunu burada belirtmekte fayda var. İşte bize öğretilen bu hususlar usul niteliğindedir ve o usuller olmadan da katiyen vusuller olamaz. Namaz için abdest, farz amel için vakit vs. gibi… İşte nasıl ki namaz için abdest, iman için şehadet gerekiyorsa, yapılan her amelin de Rabbimiz Teâlâ katında makbul olabilmesi için mutlaka İhlâs lazımdır. Konumuzun ana temasını teşkil eden ’ihlâs’ mefhumunu açıklayacak olursak;
Sözlükte; bir şeyi saf temiz ve arıtılmış hale getirmek manasına gelen ’İhlâs’, terim itibari ile de; ibadet ve işlerde gösterişe yer vermemek, riyadan uzaklaşmak ve kalbin safasına inkıta veren şeyden, kalbi uzak tutmak demektir. Sırf Allah rızasını düşünmek, ona göre hareket etmek ve sadece Allah için ibadet ederek Rıza-i İlahî dışında ki her şeyden gönlü hâli kılmaktır. Bu hususta İmam-ı Gazali (k.s) da: ’Bir şey, karışıklıktan arındığı zaman temiz olur. Saf ve temiz hareketlere de İhlâs denir." buyurarak bu manaya işaret etmiştir.
Amellerin kabul olma veya olmama gibi en önemli boyutunun sebebini teşkil eden ’İhlâs’ ayet, hadis ve âlimlerimizce bütün işlerdeki en mühim unsur olarak beyan edilmiştir. Çünkü içerisinde ’İhlâs’ olmadan yapılan bir amel o kadar tehlikelidir ki bazen sahibini şirke bile sürükleyebilir. Bir örnek verecek olursak; mü’minler, bütün söz ve fiillerinde Allah Teâlâ’nın rızasını gözetmek zorundadırlar. Eğer insanların hoşlarına gitmek niyetiyle amelde bulunurlarsa, kendi kendilerini helâk ederler. Nitekim Uhud savaşında Mü’minlerin en önde savaşanlarından birisi de Kuzmân idi. Fakat Medine’deki hurmalıklarını korumak niyetiyle savaştığı için, Cehennemlik olduğu Rasûlullah Efendimiz tarafından haber verilmişti. (İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm, Beyrut 1969, IV, 342) Ayrıca Efendimiz (a.s) bir hadis-i şeriflerinde ihlâstan bahsederken: ’Müslüman kimsenin kalbi, (şu) üç meziyete sahip olduğu müd-detçe hıyanet, kin ve husumet beslemez. (Bu meziyetler;) Ameli, tam bir ihlâs ile Allah için yapmak, Müslümanların başındaki insanlar için hayrı dilemek ve Müslümanların cemaatinden ayrılmamaktır." (İbn-i Mâce, Mukaddime, 18) buyurarak bu manaya açıkça işaret etmektedir.
Bir başka hadisede de, Ebu Umâme el-Bâhilî (r.a)’den gelen rivayete göre bir adam Rasûlullah (s.a.v)’e gelerek: ’Şöhret ve ücret elde etmek için savaşan kimse hakkında ne dersin?’ diye sordu. Rasûlullah (s.a.v): ’Onun için hiç bir şey yoktur.’ Dedi. Adam sorusunu üç sefer tekrarladı. Rasûlullah (s.a.v)’de her defasında: ’Onun için hiçbir şey yoktur’ buyurdu ve şöyle devam etti: ’Allah ancak kendi rızası gözetilerek samimi bir niyetle yapılan ibadetleri kabul eder.’(Nesaî, cihâd, 24) buyurarak ihlâsın ne denli önemli olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Ne durumda olursa olsun amelleri Allah Teâlâ’ya has kılmak, yapamıyorsa da bunun için azami surette sabırla bu gayede çalışmak gerekmektedir. Çünkü içerisinde yaşadığı hayatta insan, dünyevi ve uhrevi birçok işle iştigal eder. İştigal ettiği ve hayır sandığı bazı işlerin iştigali esnasında da son derece dikkatli olmalıdır ki, o amel o kişi için aleyhinde bir delil olmasın. Nitekim Hz. Ebu Bekir (r.a) bir hutbesinde şöyle der: ’Biliyorsunuz ki, malum bir ecelin peşinde gece-gündüz koşuyoruz. Allah Teâlâ’nın rızası için söylenmeyen hiçbir şeyde hayır yoktur. Aziz ve Celil olan Allah’ın (c.c) yolunda harcanmayan hiç bir malda hayır yoktur. Bilgiçlik taslayarak gurura kapılanlarda hayır olmadığı gibi, Allah (c.c) için yaptıklarında insanların kınamasından endişeye düşenlerde de hayır yoktur.’ Aynı şekilde Fudayl b. İyâd (r.a) da: ’Halk için ameli terk etmek, riyadır. Halk işin amel etmek ise şirktir. İhlâs, Allah Teâlâ (c.c)’ın bu iki şeyden seni afiyette kılmasıdır." (Kuşeyri Risalesi, İstanbul 1978, s. 3, 7) der. Şu halde açıkça anlaşılacağı üzere, ihlâsın zıddı bir anlamda aldatma ve gösteriştir ki bu da insanı şirke sürükler.
Bu konu ile ilgili ayet ve hadislerden bahsetmeden önce belirtmemiz lazımdır ki ’ihlâs’, şeytanın kişiye süslemeye çalıştığı fenalıklara ve insanları azdırma gayretine engel olan bir kalkan gibidir. Bu durum ayet-i kerime de şeytanın: ’Yeryüzünde insanlara (fenalıkları) süsleyeceğim, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak içlerinde ihlâsa sahip mü’minler bunun dışındadır.’ (el-Hicr, 15/39-40) sözlerinden de anlaşılmaktadır. Yani Şeytanın yegâne silahları olan şirkten, Kur’an’ı ve Rasûlullah Efendimizi yalanlamadan, sapık yollara sapıp tevhit akidesine aykırı inanç-düşünceler beslemeden dolayı gerçekleşecek ilahî azaptan, "Allah’ın ihlâs sahibi kulları istisna" dendiği ’ihlâs’ sahibi kullar ancak korunmuşlardır.
Bu konu hakkında nazil olan bazı âyetler ve hadis-i şerifleri sıralayacak olursak;
Âyet-i Kerimeler:
- ’Hâlbuki onlar, ancak Allah’a, O’nun dininde ihlâs sahipleri olarak, diğer bâtıl dinlerden İslâm’a yönelerek ibadet etsinler, namazı gereği üzere kılsınlar ve zekâtı versinler diye emrolunmuşlardı. İşte bu emredildikleri şey, dosdoğru hak dindir.’(el-Beyyine, 98/5)
- ’İyi bil ki hâlis din ancak Allah’ındır...’(ez-Zümer, 39/3)
- ’Ancak yaptıklarından tövbe edip hallerini düzeltenler ve Allah’a (dinine) sarılıp dinlerini (ibadetlerini) Allah için hâlis kılanlar müstesna... Çünkü bunlar mü’minlerle beraberdirler. Mü’minlere ise, Allah pek büyük bir mükâfat verecektir.’(en-Nisa, 4/146)
- ’…Kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse salih amel işlesin ve Rabbine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin.’(el-Kehf, 18/110)
Hadis-i Şerifler:
- Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Şüphesiz ki Allah (mükâfatlandırma veya cezalandırma bakımın¬dan) sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz velâkin ancak amel¬lerinize ve kalplerinize bakar." (İbn-i Mâce, Zühd, 9)
- Ebu Mûsâ (r.a) şöyle demiştir: ’Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e bir kimse geldi de: ’Bir kısım kimseler ganimet malı için muharebe eder, bir kı¬sım kimseler de insanlar arasında adının söylenip övülmesi için mu¬harebe eder, bir kısım insanlar da yiğitlikteki mevki derecesi görülsün diye cihâd eder. Şu hâlde Allah yolunda cihâd eden kimdir?’ diye sordu. Efendimiz (s.a.v): "Her kim Allah’ın kelimesi en yüksek olsun diye cihâd ederse, onunkisi Allah yolundadır." (Buhâri, Cihâd, 15) buyurdu.
- Ebu Hureyre (r.a)’den Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: ’Allah Tebâreke ve Teâlâ: ’Ben ortakların şirkten en müstağnî olanıyım. Kim bir amel yapar, buna Benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım.’ (Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekâik, B.5, Hds.46. Sünen-i İbn Mâce, Kitabu’z-Zühd, B.21, Hds.4202) buyurdu.
- Ebu Hureyre (r.a)’den Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: ’Kıyamet günü Allah Teâlâ kulları arasında hüküm vermek için onların yanına inecektir. Bütün toplumlar o gün dizüstü çökmüş durumdadırlar. Allah’ın çağıracağı ilk kimseler Kur’ân’ı bilen ve ezberleyen kişi, Allah yolunda öldürülen kişi ve mal varlığı çok olan kişiler olacaktır.
Allah (c.c) Kur’ân-ı bilene diyecek ki: ’Rasûlüme indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?’ O kişi de: ’Evet ya Rabbi.’ diyecek Allah (c.c): ’Öğrendiğin Kur’ânla nasıl yaşadın neler yaptın?’ diyecek. Adam: ’Gece ve gündüz Kur’ân-ı elimden bırakmadım’ diye cevap verecek. Bunun üzerine Allah (c.c): ’Yalan söylüyorsun.’ buyuracak. Melekler de: ’Yalan söylüyorsun.’ diyecekler. Sonra Allah (c.c)’ta şöyle buyuracak: ’Sen Kur’ân falan okumadın. Bilakis falan kişi Kur’ân okur, Kur’ân bilir desinler diye okudun ve böyle de denildi.’
Sonra mal mülk sahibi kimse getirilecek ve Allah (c.c) ona: ’Senin rızkını genişletip hiçbir kimseye muhtaç etmeden yaşatmadım mı?’ Zengin kimse: ’Evet ya Rabbi.’ diyecek. Allah (c.c): ’Sana verdiğim mal mülk ile neler yaptın?’ diyecek. Zengin kişi: ’Yakınlarımı yoklar yoksullara yardım ederek infak ederdim.’ diyecek. Allah (c.c)’ta: ’Yalan söyledin.’ diyecek ve Melekler de: ’Yalan söyledin.’ diyecekler. Allah(c.c) şöyle buyuracak: ’Sen söylediğin gibi yapmadın fakat falan kimse cömerttir desinler diye tüm bu dediklerini yaptım neticede oda denildi.’
Sonra Allah yolunda öldürülen kişi getirilecek Allah (c.c) ona diyecek ki: ’Ne uğrunda öldürüldün?’ O kişi: ’Uğrunda cihâd edilmesini emrettin bende cihâd edip şehit oldum.’ diyecek. Allah (c.c): ’Yalan söylüyorsun.’ diyecek ve Melekler’de: ’Yalan söylüyorsun.’ diyecekler. Bunun üzerine Allah (c.c): ’Hayır, sen falan kimse ne cesurdur denilmesini istemiştim bu da sana denildi.’ diyecek. Sonra Rasûlullah (s.a.v.), dizime vurdu ve şöyle dedi: ’Ey Ebu Hureyre bu üç kişi kendi konularında Allah’ın yarattığı ilk kimselerdir. Kıyamet günü Cehennem ateşi bunlarla tutuşturulacaktır.’ (Tirmizî, Zühd, 48, Müslim, Imara: 27; Nesâî, Cihâd: 86)
Yukarıda ki âyet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere bir amelde ihlaslı olup o ameli sadece Allah Teâlâ için yapmak, o ameli yapmak kadar mühimdir. Çünkü çoğu zaman ihlas olmaksızın yapılan ameller, şeytan ve nefsin hile ve desiseleri sonucunda kişinin aleyhine delil olur ve onu helake sürükler. Bundan kurtulmanın tek yolu ise ihlâs ve samimiyettir. Rabbim cümle amellerimizde ihlâs sahibi olmayı nasip etsin ve daha Zâtı’na varmadan amelleri yüzlerine çarpılanlardan olmaktan bizleri muhafaza buyursun. Âmin.
Rabbimizle Aramızdaki Bağ;
Özlenen Rehber Dergisi 131. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.