Allah’ım! ’Ve inneke lealâ hulukın azîm’ dairesine bizleri de dâhil eyle… Âmin…
Allah’ım! ’Festekım kemâ umirte’ ’ dairesine bizleri de dâhil eyle… Âmin…
Allah’ım! ’Kâle eslemtü lirabbi’l-âlemîn’ dairesine bizleri de dâhil eyle… Âmin…
Yaklaşan şerden dolayı Anadolu’nun vay haline!!!
İttihat ve Terakkicilerden bazısı satılmış, bazısı kandırılmış ve bazısı da safdirikliğinden kanmış idi. Bir müminde ise bunların hiç biri bulunmaz, bulunamaz. Şimdi yine aynı İttihat ve Terakkinin güncellenmiş versiyonuyla karşı karşıyayız. Bir camia ’din adına hizmet-insanlık adına hoşgörü’ sloganıyla yola çıkmış, bu hedef doğrultusunda kullanmak üzere bazı kurum/kuruluşlarla işbirliğine girmiş ancak kullanalım derken kullanılır hale düşmüşlerdir. Girdikleri karanlık odaklardan bağlarını da koparamamışlardır. Bu camianın içerisine İttihat ve Terakkide olduğu gibi bir takım dış unsurlardan sızanlar olmuştur. Keza, içlerinde bazıları din adına kanmış ve bazıları da maddi ve makamsal rant için camiaya katılmışlardır. İçlerinde ihlaslı, Allah için doğrunun bu yol olduğuna inanıp koşturanlar müstesnadır. Evet, İttihat ve Terakki dedik… Abdülhamit Han cennet mekân… Bu büyük Hakanı da tahtından indirirken bazıları kanmış, bazıları kandırılmış ve bazı dış unsurlar da içeri sızmış idi. Kanmış ve kandırılmış olanlar sonradan anladılar, pişman oldular ama iş işten çoktan geçmişti. Zararı ise ümmet çekmiş idi ve hala da çekmektedir. Ümmete olan olduktan sonra sen sonradan işin aslını anlamış olsan ne almasan ne! Yine aynı senaryo aynı kumpas, benzer roller ve oyuncular…
Kendilerince doğru yaptıklarını, Kur’an, Sünnet ve hukuka uygun hareket ettiklerini söylüyorlar. Vatan için hayırlı olanın bu olduğunu söylüyorlar. Ama diğer yandan bunca cemaat bir tarafta, onlar bir tarafta… Bunca cemaat bir şey söylüyor onlar da aksini söylüyorlar… Peki, çoğunlukla beraber olmak gerekmez miydi? Rasûlullah (s.a.v) ’ümmetim hata üzerine toplanmaz’ buyurmamış mıdır? Hata yapacaksan da çoğunluğun görüşüne tabi olarak hata yapman gerekmez miydi? Çok önem verdiğiniz istişare de zaten bu demek değil midir?
Hizmet… Hizmet… Hizmet… İki zümre… Âlimler ve hizmet edenler… İlim ehli için kibirden selamette olmak yoktur… Hizmet edenler için ise hizmeti kendisine put edinmekten selamette olmak yoktur… Bu sözler haktır… Ama acıdır… (Bu sözler okunur, ama okuyan ya üzerine alınmaz ya da tevil eder. Bu durumdan nefsi mutmainneye kavuşanlar müstesnadır.)
Bir cemaatin önünde olanlar… Bir topluluğun lideri olanlar… Arkasından toplulukları sürükleyebilenler… Sizler ’mukteden bih’ olan şahıslarsınız… Sizlerden sadır olan ’sağîra’ küçük günahlar/zelleler ’kebîre’ büyük günahtır... İstişare ettiğiniz kimselere niçin dikkat etmezsiniz? Hâlbuki gönlünüzün meylettiğiyle değil, hem alanında ehil hem takva sahibi hem de şeriatı bilen kişilerle istişare etmeniz gerektiğini şeriat açıklamıştır. Velî bile olsanız ahirette vallahi Cenâb-ı Hakk’ın; ’bir işi yaparken niye bilenlere/ehil olanlara sormadınız, sorsaydınız bu hatalara düşmezdiniz’ ıtâbıyla/azarlamasıyla karşılaşırsınız.
Müslümanlar olarak bizler kışta geldik, önümüzde ise Müslümanlar için Türkiye’de zemheri günleri beklemektedir. Ancak müjde ki ardından Müslümanlar için Türkiye’ye bahar gelecektir. 2015 Aralık intihâ ve ibtidâ… İki seneye çok dikkat ediniz. 2014 senesi Müslümanlara 2013 senesini aratacaktır, 2015 senesi de Müslümanlara 2014 senesini aratacaktır. Biz Kur’an’da denildiği gibi diyoruz; ’bizim başımıza ancak Allah’ın takdir ettiği musibetler gelir.’ Cenâb-ı Hak, Türkiye’de Müslümanların başına gelecek musibetleri kaldırsın, şayet takdir öyle ise bizlere bu musibetleri hafifletsin inşallah, sonunu da hayra bağlasın. Âmin.
Batı yaptığına doymasın… Karşılarında bizim gibi Müslümanlar olduğundan istediklerini icra edebiliyorlar… Yarın Bedir aslanları gibi Müslümanlar karşılarına çıktıklarında Müslüman ne imiş, ne yapabilirmiş görecekler… Vatikan fethedilecek, 600 bin savaşçınız öldürülecek… Amerika’nın ayakta kalacak kısmı fethedilecek 1 milyon savaşçınız öldürülecek… Onları alaşağı edecek Müslümanlar biz olmayabiliriz, ama o vasıftaki Müslümanlar ya halkolunur ya da şimdikiler o hale tebdil olunur. Bu bir kehanet değildir, gaipten haber vermek değildir. Rivayetleri ve zamanı birleştirmektir. Büyüklerimizin açıklanmasına verdiği ruhsatlar bu kadardır…
Geçen yazılarımızda ’Mehdi (a.s)’ı Tanımamızı Sağlayacak Alametler ve Ortaya Çıkışının Yaklaştığını Gösteren Emareler’ kısmından ’Mehdi (a.s)’ı Tanımamızı Sağlayacak Alametler’ ve ’Mehdi (a.s)’ın Ortaya Çıkışının Yakın Olduğunu Gösteren Emareler’ bölümünü aktarmıştık. Bu bölümde ise aynı bahisten, ’Mehdi (a.s)’ın Ortaya Çıkışından Önce Meydana Gelecek Olan Fitneler’ kısmını aktaracağız. (İtalik yazılı kısımlar ve parantez içleri mütercime aittir.)
Süfyani… Süfyani… Süfyani… Mehdi (a.s)’ın uğraşacağı düşmanı Süfyani’dir. İsa (a.s)’ın uğraşacağı düşmanı ise Yecüc-Mecüc’tür. Mehdi (a.s)’ın Deccale gücü yetmeyecek, İsa (a.s)’ın ise Yecüc-Mecüc’e gücü yetmeyecek. Deccal İsa (a.s) eliyle öldürülecek. Süfyani’yi Mehdi (a.s) öldürecek. Süfyani kim mi? Müslüman, takva sahibi, ilim sahibi, sarıklı, misvaklı, cihat ehli, ümmet ve din davası güden birisi… İşte istikamet niçin önemli, şeriatı doğru anlayıp kavrama niçin önemli, şimdi daha da iyi anlaşılacaktır. Bize ne var ki? Bize tertemiz bir yol, tertemiz anlayışlar, dosdoğru bir istikamet, şeriat, sünnet bırakılmış ve hâlâ da böylece aynen devam ettirilmektedir. Bize ne var ki? Otur, otur! Kalk, kalk! Mürşidimize uyuyoruz vesselam… Ama herkes böyle nasipli değil… Hak bildiği yanlış, yanlış bildiği hak çıkabiliyor ve bunun da farkında olmuyor, her ne kadar kötü bir niyeti olmasa da…
Mehdi (a.s)’ın Ortaya Çıkışından Önce Meydana Gelecek Olan Fitneler:
1- Fırat (yarılır ve binaenaleyh) suyu çekilerek altın bir dağ (hazine ortaya çıkar). İnsanlar (altından bir dağın ortaya çıktığını) duyunca ona doğru giderler. Üç kişi (guruplarıyla hazinenin yanında) bir araya gelir ki her biri de bir halifenin oğludur. Onun (hazinenin) yanında savaşırlar fakat hiç biri onu elde edemez/ulaşamaz. Onun (hazinenin) yanındakiler; ’vallahi eğer insanları bırakırsan onun (hazinenin) hepsini alıp götürürler’ derler ve bunun üzerine savaşırlar ve her yüz (kişiden) doksan dokuzu öldürülür. Bir rivayette ise; (oradakilerin) onda dokuzu (öldürülür). Diğer bir rivayette ise; (oradaki) dokuz (kişiden) yedisi (öldürülür). Orada (bulunun her bir kişi); ’umarım kurtulan (savaşı kazanan kişi) ben olurum’ (diye temenni eder). Sahihayn (Buhârî ve Müslim) ve diğer kaynaklarda (zikredildiği üzere) Rasûlullah (s.a.v); ’Kim (o an orada) hazır bulunursa ondan bir şey almasın’ buyurmuştur.
2- Süfyani’nin, Alaca (kişinin), Kızıl/kumral (kişinin) ve Kinde kabilesinden Topal bir adamın ortaya çıkması.
(Kinde kabilesi üyeleri zamanımızda, Yemen, Umman, Birleşik Arap Emirliği, Irak ve Ürdün’de varlıklarını devam ettirmektedirler.)
Emîrü’l-Müminîn Ali (kr.v)’den rivayetle Süfyani (denilen kişinin) sıfatları şöyledir:
1- Süfyani), Halid b. Yezid b. Ebû Süfyan’ın evlatlarından/soyundandır. -Bu Yezid, Muaviye b. Ebû Süfyan’ın kardeşi olup sahabedendir, (Mekke’nin) fethedildiği gün babasıyla ve kardeşiyle birlikte Müslüman olmuştur. Ebû Bekir (r.a)’ın halifeliği zamanında vefat etmiştir. Süfyani de işte bu (Yezid r.a)’ın soyundandır.
2- Süfyani’nin kafası büyüktür/iridir.
3- Yüzünde çopurluk (yani yüzünde çiçek hastalığındaki yaralardan kalma izler) vardır.
4- Gözünde beyaz bir nokta vardır.’
5- Süfyani, Dimeşk (Şam) şehri taraflarında ’Kuru Vadi’ denilen bölgeden ortaya çıkar.
6- Süfyani’ye rüyasında ’kalk ve ortaya çık’ denilir. Bunun üzerine Süfyani kalkar ancak kimseyi bulamaz. Sonra ikinci defa (Süfyani’ye rüyasında ’kalk ve ortaya çık’) denilir. Sonra üçüncü defa (Süfyani’ye rüyasında) ’kalk ve ortaya çık, evinin kapısının (önüne) bak’ denilir, bunun üzerine (kalkıp kapıya) iner ve bakar ki beraberlerinde sancak/bayrak bulunan yedi veya dokuz kişi (kapıda durmaktadır). (Bayraklı bu yedi veya dokuz kişi Süfyani’ye); ’biz senin ashabınız’ derler.
Süfyani bunlarla birlikte (yola) çıkar ve vadinin köylerinden/yerleşim yerlerinden insanlar onlara tabi olurlar.
7- Süfyanin elinde üç sopa/değnek olur ve bunlarla kimse dokunursa o kişi ölür. İnsanlar bunu işitirler, Dımeşk (Şam) sahibi onunla (Süfyani ile) savaşmak için karşısına çıkar ve (Şam sahibi) sancağına/bayrağına baktığı zaman hezimete uğrar. Bunun üzerine Süfyani 360 atlıyla birlikte Dımeşk’e girer ve henüz bir ay geçmeden etrafında Kelb (kabilesinden) otuz bin kişi toplanır ki onlar (Süfyani’nin) dayısı olmaktadır.
Süfyani’nin Ortaya Çıkışının Alameti:
1- Dımeşk’ın (Şam’ın) köylerinden birisinin yere batırılması (yerle bir olması) ki muhtemelen bu köy ’Haresta’ denilen köydür.
2- Dımeşk (Şam) mescidinin batı kenarının/tarafının/bölümünün düşmesi/yıkılması.
3- Alaca (kişinin) ve Kızıl/kumral (kişinin) ortaya çıkması.
Yukarıda sayılan bu hadiseler gerçekleştikten sonra Şam’dan Süfyani ortaya çıkar, Mısır’dan Alaca (kişi) ortaya çıkar, Arap yarımadasından Kızıl/kumral (kişi) ortaya çıkar, Batıdan ise Kinde (kabilesinden) olan Topal (kişi) ortaya çıkar.
(Süfyani, Alaca kişi, Kızıl/kumral kişi ve Topal kişi) arasında savaş olur, savaş devam eder ta ki Süfyani, Alaca, Kızıl/kumral kişilere galip gelir.
Batının sahibi (batıdan çıkan güç) yürür (yoluna devam eder) öyle ki erkekleri öldürür, kadınları ise esir eder, sonra dönüp yarımadaya Kays’a karşı Süfyani’nin yanına iner (yardımına gelir, zira Kays kabilesi Süfyani’ye karşı savaşmak için toplanmıştır). Binaenaleyh Süfyani Kays (kabilesine) galip gelir, topladıkları mallara sahip olur ve üç bayrağa/sancağa da galip gelir.
Tembih: Alaca, Kızıl/kumral, Topal, Mansur, Haris, Mehdi (kelimeleri bu kimseler için) sıfatlar ve lakaplardır, onların isimleri değildir. Bu bellenmelidir.
Sonra (Süfyani) Türkler ve Rumlarla ’Karkısya’da (Karkısya/Kırkısya; Suriye’nin doğusunda Habur nehrinin Fırat nehrine döküldüğü yerdir) savaşır ve onlara galip gelir ve yeryüzünde fitne/fesat çıkarır, (hamile) kadınların karınlarını kesip deşer ve çocukları öldürür.
Kureyşten bazı erkekler Kostantiniyye’ye kaçarlar, bunun üzerine (Süfyani) Rum liderinden (bu Kureyş’li erkekleri) iade etmesini ister ve (Rum lideri de bunları Süfyani’ye) iade eder. (Süfyani) de Dımeşk (Şam) şehrinin kapısında onların boyunlarını vurur.
Sonra (Süfyani) onların arasına fitneler sokar, onlara tekrar döner ve onlardan bir topluluk ile savaşır, onlar yenilirler (geri çekilirler) ta ki Horasan’a girerler. Süfyani’nin ordusu onların peşine düşer, uğradığı her şeyi helak eder (yakıp) yıkar. Süfyani burçları/korunan yerleri ve kaleleri/muhkem yerleri yıkar/harap eder ta ki Zevrâ’ya yani Bağdat’a girer. Bağdat ahalisinden yüz bin kişiyi öldürür. Sonra Kûfe’ye gider ve Kûfe ahalisinden altmış bin kişiyi öldürür. Kadınları ve çocukları esir alır. (Süfyani’nin) zulmü (askerleri), memleketlere (devletlere) yayılır ta ki Horasan topraklarındaki doğu (memleketlerin) çoğuna ulaşır. (Süyani’nin askerleri) her yerde Horasan ahalisini ararlar. Süfyani Medine’ye bir bölük asker gönderir, Rasûlullah (a.s.v)’in Ehli Beyti’nden gücü yettikleri herkesi yakalarlar ve Benî Hâşim’den erkekleri ve kadınları öldürürler. Benî Hâşim’den bir taife/gurup insan Kûfe’ye götürülür ve geri kalanları ise çöllere/ıssız yerlere dağıtılırlar. İşte bu durumda yedi kişiyle birlikte Mehdi ve ’Mubeyyid (Mubeyyad)’ bir rivayette ’Mansur’ (denilen kişi) Mekke’ye kaçarlar ve orada gizlenirler. Bunun üzerine Medine Emiri Mekke Emirine; ’isimlerini yazarak falan ve falan size gelirse (öldürün)’ diye mektup yazar/haber gönderir. Bu durum Mekke Emirine ağır gelir. Sonra aralarında konuşup gizlice anlaşırlar ve (Mehdi, Mansur ve beraberlerindeki 7 kişi) geceleyin Mekke Emirine gelirler ve ona iltica ederler/sığınırlar. Bunun üzerine Mekke Emiri; ’emniyet içinde çıkabilirsiniz (Mekke’den ayrılabilirsiniz)’ der, ancak sonra Mekke Emiri ’(Mehdi, Mansur ve beraberlerindeki 7 kişiden) iki kişiye adam gönderir, birisini öldürür, diğeri ise bekletilir. Nefs-i Zekiyye’yi Rükn ile Makam (Haceru’l-Esved ile Makam-ı İbrahim) arasında öldürürler ki, işte o an Allah (c.c) ve Semavat Ehli gazaba gelir. Sonra (iki kişiden diğer sağ kalanı, Mehdi’ye ve) arkadaşlarına gidip durumu haber verir. Bunun üzerine (Mehdi, Mansur ve beraberlerindekiler Mekke’den) çıkarlar ve Tâif dağlarından bir dağa gelirler ve orada ikamet ederler, insanlara (bu dağdan) elçiler gönderirler, insanlar da onlara dönüp katılırlar. Hal böyle olunca Mekke ahalisi onlarla (Mehdi, Mansur ve beraberlerindekilerle) savaşır, Mekke ahalisini hezimete uğratırlar ve Mekke’ye girerler, Mekke Emirini öldürürler ve Mehdi’nin zuhuruna (ortaya çıkışına) kadar Mekke’de kalırlar.
Bitti…
’Dedi ki: Ya Rabbi! İtibar ettiğin bir şehadet nasip eyle… Denildi ki: O halde itibar olunan bir hayat yaşa…’
Bu yazı 20.12.2013 Cuma günü kaleme alınmıştır.
Mehdi (a.s) - 6
Özlenen Rehber Dergisi 131. Sayı
1 kişi yorum yazdı.