Özlenen Rehber Dergisi

131.Sayı

Sadıklarla Devamlı Birlikte Olmak

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 131. Sayı

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
’Ey imân edenler! Allah Teâlâ’dan korkunuz ve sâdıklar (doğrularla) ile beraber olunuz.’
(Tevbe, 9/119)

Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihî ve ezvâcihi ve evlâdihi ve etbâıhî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhirati ve kezâlik ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.

Cenâb-ı Hakk (c.c.) Tevbe suresi 118. âyette, Tebük Seferine katılamayan üç sahabinin tevbesinin kabulünü beyan ederken, 119. âyette ise daima tevbeye muhtaç olan ehl-i iman kullarını günahlardan sakındırmak, Allah’ın emirlerine itaatsizlikten men etmek üzere şöyle buyurmuştur:
’Ey müminler! Günahları işlemekten korkun ve Allah’ın emrine muhalefetten sakının. (Güç ve kolay herhangi halinizde olursa olsun Allah’ın emrine itaat eden) sadıklarla beraber olun.’
"Sıdk" Allah’ın dininde ve şeriatında, Allah’ın emirlerini yerine getirmede ve Allah’ın Rasulüne itaatte sebatkâr olmak demektir, Sadıklar (Doğrular) ise; cihada çıktıklarında ihlasa yapışan, söz verdiklerinde ihlastan ayrılmayan, ahidlerinde, davalarında ihlası ellerinden bırakmayan, bir günah veya kusur işlediklerinde doğruluktan vazgeçmeyen kimselerdir. Bu vasıftaki kimselerin zıddı ise münafıklardır.
Şu halde âyette kısaca;
’Ey müminler! Allah’ın emrine uymak, gücünüz oranında onun emirlerine yapışmak, yasaklarını terk etmek, mutlak manada haram olarak ilân ettiklerinden kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından ittika edin. Rasûlullah (s.a.v)’e muhalefet etmek vb. Allah’ın razı olmayacağı şeylerden sakının ve kaçının. İmanınızda sebat edin. Sözünde, işinde, iman iddiasında ve ahdinde durma hususunda sadakat gösteren salih (sâdık) kimselerle beraber olun hem de onlardan olun ki, cennette de yine sadıklarla beraber olasınız. Yalan söyleyerek günahlarından kurtulmayı düşünen ve bu kurtulmayı yeminleriyle destekleyen münafıklarla bir olmayın. Gazvelerde Rasûlullah (s.a.v) ve ashabı ile beraber olun, münafıklarla birlikte evlerinizde oturarak savaştan geri kalmayın. Doğru söyleyin, doğruluğa yapışın, doğru söyleyenlerle beraber olun ki helakten kurtulasınız ve Allah Teâlâ sizin işlerinize bir ferahlık ve çıkış yolu kılsın.’ buyrulmaktadır.
Peki, sadıklarla beraber olmak, sadık olmak nasıl bir nimeti celbeder? Kalbine sıdkiyet mührü vurulanlar, peygamberlerden hemen sonraki dereceye erdirilen Sıddîklerin izindedir. ’Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.’ (Nisâ, 4/69) ayetinde kıymetleri beyan edilen Sıddîklerin fazilet ve kıymetlerini inşallah ayrı bir makalede izah etmek üzere şimdilik sâdık kulları müjdeleyen şu âyet-i celileyi zikretmekle iktifa edeceğiz:
قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَآ اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
’Allah şöyle diyecek: ’Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür’. Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.’ (Maide, 5/119)
ÂYET-İ KERİME’NİN DELÂLET ETTİĞİ BAZI MANALAR
1) Âyette (Tevbe, 9/119) İşaret Edilen Sâdıklar; Hz. Muhammed (s.a.v) ve Ashabıdır
Abdullah İbn-i Ömer’den rivayete göre o, bu âyeti şöyle anlamıştır: ’Allah’tan korkun ve sâdıklarla (Hz. Muhammed (s.a.v) ve Ashabı ile) beraber olun.’
2) ’Sâdıklarla Beraber Olun!’ ’Sadıklardan Olun’ demektir.
Abdullah İbn Mes’ûd (r.a.)’dan rivayetlerine göre; o şöyle demiştir : ’Ciddî de olsa, eğlenmek için de olsa yalan hiç doğru değildir. Sakın içinizden biri çocuğuna söz verip de sonra yerine getirmemezlik etmesin. Dilerseniz: ’Ey îmân edenler, Allah’tan korkun ve sâdıklardan olun’ âyetini okuyun. İbn Mes’ûd âyeti: ’Sâdıklarla beraber olun’ şeklinde değil de ’sâdıklardan olun’ şeklinde okumuş ve; bunda herhangi bir kimseye bir ruhsat görüyor musunuz? demiştir.
3) Doğruluk tevbenin kabulü için bir kapıdır

Allah Teâlâ, Tevbe suresi 118-119. Âyetlerde, yukarıda zikri geçen üç sahabiyi sıkıntı ve kederden kurtardığını zikrediyor. Müslümanlar, onlardan elli gün ve gece ayrılmışlar, nefisleri onları sıkıştırmış, bütün genişliğine rağmen yeryüzü kendilerine dar gelmiş, çıkış yolları kapatılmış, ne yapacaklarını bilmez hale gelmişler ve fakat Allah’ın emrine sabredip boyun eğmişler, geri kalmaları hususunda Allah Rasûlü (s.a.v)’e doğru söylemeleri sebebiyle Allah Teâlâ onları sıkıntıdan kurtarıncaya kadar sebat etmişlerdir.
Onların savaştan geri kalmaları, bir özürden dolayı değildir. Bu sebeple bir süre cezalandırılmışlar, sonra Allah Teâlâ onların tevbesini kabul buyurmuştur. İşte doğru söylemelerinin akıbeti, onlar için bir hayır ve tevbelerinin kabulü olmuştur.
Bu sebepledir ki Allah Teâlâ: ’Ey îmân edenler, Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun’ buyurmuştur. Yani doğru söyleyiniz, doğruluğa yapışınız, doğru söyleyenlerle olunuz ki helâkten kurtulasınız ve Allah Teâlâ sizin işlerinize bir ferahlık ve çıkış yolu kılsın, buyrulmuştur.
4) Sadıklardan, iman, güzel ahlâk ve salih ameller hususunda da ayrılmamak gerekir
Allah Teâlâ bu üç kişinin tevbelerini kabul ettiğine dair ayetleri indirince işlenen bu hata yani cihadda Rasûlullah (s.a.v)’i bırakıp geride kalmak, cihada katılmamak hatasının tekrarlanmasını şiddetle yasakladı ve şöyle buyurdu: "Ey İman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun." Yani Rasûlullah (s.a.v)’e muhalefet etme vb. Allah’ın razı olmayacağı şeylerden sakının ve kaçının. Gazvelerde Rasûlullah (s.a.v) ve ashabı ile beraber olun. Münafıklarla birlikte evlerinizde oturarak savaştan geri kalmayın. Dünyada iman ve ahdinde durma hususunda sadık olanlarla ve Allah’ın dininde niyeti sözü ve davranışları ile sadık olan kimselerle beraber olun ki, cennette de yine sadıklarla beraber olasınız.
5) Doğruluğun (Sıdk) fazileti ve diğer nefsi hastalıkları tedavisi
Rivayet edildiğine göre birisi Hz. Peygamber (s.a.s)’e gelir ve: "Ben, sana iman etmek isteyen birisiyim. Fakat içki içmeyi, zina etmeyi, hırsızlık yapmayı ve yalan söylemeyi de severim. İnsanlar senin bütün bunları haram kıldığını söylüyorlar. Ben ise, bunların hepsini bırakmaya takat getiremem. Eğer sen bunlardan sadece birisinden vazgeçmemi kâfi görürsen, sana iman ederim" der. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s): "Yalanı bırak" buyurur. O da bunu kabul eder ve müslüman olur. Hz. Peygamber (s.a.s)’in yanından ayrılınca, birileri ona içki sunarlar. O, (kendi kendine) "Eğer içersem, peygamber de bana içip içmediğimi sorar ve ben de yalan söylersem, verdiğim sözde durmamış olurum. Yok, eğer doğru söylersem, o zaman da bana hadd (içki cezası) uygular" diye düşündü ve içki içmedi. Sonra ona birileri zina teklifinde bulundular, Aynı düşünce hatırına gelince, ona da yanaşmadı, Hırsızlık meselesinde de böyle oldu. Bunun üzerine bu şahıs, Hz. Peygamber (s.a.s)’e gelerek "Yaptığın, ne kadar güzel! Sen beni yalandan men edince, bütün kötülük kapılarını bana kapatmış oldun" dedi ve her şeyden tevbe etti.’ (Razi, et-Tefsiru’l Kebir, XVI, 221, 222.)
6) Yalan Söz ve Yalancılık Âfeti

Yalancılığın terk edilmesi Peygamberimiz (s.a.)’in tavsiye ettiği gibi içki, zina, hırsızlık vb. bütün günahları bırakmaya vesile olur.
Yalana sadece üç yerde izin verilmiştir. 1- Savaşta 2- İnsanların arasını düzeltmede 3- Kişinin hanımının gönlünü alması için konuşmasında ona, "Sen en güzelsin, en çok sevdiğim sensin" gibi sözler söylemekte yalana izin verilmiştir. Yoksa diğer ev işleri ve nafaka gibi konularda da izin yoktur.
Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ’Doğruluğa sarılınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söylemeye ve doğruluğu aramaya ve tercih etmeye devam ederse sonunda Allah katında sıddîk olarak yazılır. Yalandan sakının. Muhakkak ki yalan günâha, günâh da ateşe götürür. Kişi, yalan söylemeye ve yalanı arayıp tercih etmeye devam ederse, Allah katında yalancı olarak yazılır. (Buhârî, Edeb 69; Müslim, Birr 105)
SÜLÛK YOLUNDA ’SADAKAT’
a) Allah’a Karşı Sadakat
Sadakat...
Kul her şeyden evvel Allah’a karşı sadakatli olmalı. Cenâb-ı Hakk’a karşı verdiği sözleri yerine getiren ahlâkta olmalı. Allah kapısında sadakat ehli olan, bu ahlâk üstünde olan kul kıymetlidir, itibar görür, çünkü Allah’ın emirlerini geriye atmaz. Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini her şeyden önce kıymetli tutar.
Sadakat güzel bir vasıftır, kıymetli bir ahlâktır. Peygamberlerin, salihlerin ahlâkıdır. Hakk kapısında sadakat ehli olmak lazımdır. Cenâb-ı Hakk’ın kapısında kul sadakatli olunca Allah o kuluna itibar eder, onun ameline kıymet verir, onun yaptığı işlerine kıymet verir, çünkü o kulun gayreti Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirme hususundadır. İşte bu kul ahdini yerine getirmede Allah’a karşı sadıktır, sadakatlidir. Allah’ın emirlerini geriye atmaz, her işinin önüne alır.
b) Sadakat, Hakka İtaati Öne Almayı Gerektirir
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle haber verir:
’Allah Teâlâ, Zekeriyyâ Peygamberin oğlu Yahya aleyhisselâm’a, hem kendi yapması, hem de İsrailoğullarına emretmesi için beş buyruk verdi. Yahya Peygamber bu emirleri halka duyurmayı azıcık geciktirince, Îsâ aleyhisselâm onun yanına geldi:
"Ey Yahya!" dedi. "Cenâb-ı Hak, hem bizzat yapman, hem de İsrailoğullarına emretmen için sana beş buyruk verdi. Bu emirleri onlara ya bir an önce söyle, yoksa ben söyleyeceğim." Yahya Peygamber:
"Kardeşim!" dedi Îsâ aleyhisselâm’a. "Allah’ın bana verdiği emirleri halka ben değil de sen duyurursan, Cenâb-ı Hakk’ın bana azap etmesinden veya beni yerin dibine batırmasından korkarım." dedi.’
O zaman ne yapmış oluyor Yahya (a.s.)? Allah’ın emrini geriye atmış, geciktirmiş olur. Ve "Allah’ın bana verdiği emirleri halka ben değil de sen duyurursan, Cenâb-ı Hakk’ın bana azap etmesinden veya beni yerin dibine batırmasından korkarım." buyuruyor. (Tirmizî, Emsal 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 130, 202)
c) Tezkiye Yolunda Sadakatin Kıymeti
Nefsi terbiye ve tezkiye etme yolunda sadakat ahlâkının çok büyük kıymeti vardır. Nefsin hastalıklarından bir bir kurtulup Allah’ın razı olduğu ahlak ve amellerle Hakk yakınlığına gayret edilen bu yollarda, öncelikle bir müminin üstünde sadakat ahlâkı olması lazımdır. Kul, daima Allah kapısını beklemesi lazımdır. Cenâb-ı Hakk’ın rahmetini ümit etme hususunda, mürit evvela hemen nefsinin ahlâkına uyup iki de bir Allah kapısını bırakmayacak. İki de bir Allah kapısından kaçıp firar etmeyecek.
Ne zaman sadakatten uzaklaşır insan? Allah’a verdiği sözü yerine getirmeyince. Mürit, Allah’a tevbe ederek kulluğa ahdedince, böylece Allah’a söz vermiştir. Peki insan verdiği bu sözü niçin yerine getirmez? Çünkü nefis onu içinde bulduğu halden alır, kendi ahlâkına sevk eder. Sen öyle yapınca Allah’ın razı olacağı işleri bırakmış, kendi hevanın peşine düşmüş olursun.
Mürşit kapısı Hakk kapısıdır. Ey sâlik! Allah kapısında sadakatli ol. Cenâb-ı Hakk’a karşı sadık ol. Zira bu yolda Mürşidin kendi namına bir şeyi yoktur. Onlar ancak Allah’a ve Rasûlullah’a davet ederler. Rasûlullah (s.a.v.) ümmetini neye davet ettiyse Mürşit de ona davet eder.
d) Hakka ve Rasûlullah’a Karşı Sadakat, Ancak Mürşit Yanında Alışılır
Tasavvufta umumiyetle, salike sülük yolunda ilk sadakatli olması telkin edilir. Niye böyle söyleniyor? Bu aslında, Allah kapısında sadakat ahlâkının alışılmasıdır. Mürşit müride hangi hususta sadakatli olmayı alıştırır? Allah kapısını devamlı bekleme hususunda… Hak bir Mürşit, Allah’ın dostu ve Rasûlullah’ın halifesidir. O asla heva ve heves olan, günah olan, Allah’ı unutturan işleri yapmada sadakatli olun demez. Sâlik, Allah’ın razı olacağı işlerde sadakatli olmayı alışır Mürşid’in yanında. Sâlik devamlı surette mürşidinin kalbini takip edecek, hali ile hâllenecek, ahlakıyla vasıflanacak, Mürşidi’nin boyasına boyanacak ki Mürşidinin gönlündeki sadakat nurları onun gönlüne de aksın. Allah (c.c.) kapısında nasıl boyun bükülür öğrensin, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize kemaliyle teslimiyeti alışabilsin.
Tevbe sûresinin yukarıda zikrettiğimiz 119. âyet-i kerimesi mucibince bir sâlik ’sadıklarla nasıl beraber olabilir?’ Cenâb-ı Hakk’ın bu emrine nasıl ittiba edebilir? İki büyük sahabeden iki mana aktardık ki ilki Abdullah İbn-i Ömer’den idi. Âyette murad edilen ’Sadıklar, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Ashabıdır.’ Peki, Asr-ı Saadetten sonra kıyamete kadar gelecek olan müminler Efendimiz (s.a.v.) ve Sahabesiyle nasıl beraber olabilir? Onlardan nakledilen ilimleri hıfzetmek ve insanlara nakletmekle sadakat kalbe kolay kolay nakşolmaz. Allah Rasûlüne sadık olmak, ondan gelene muteriz olmamaktır. Sadıkların Sultanı Efendimiz (s.a.v.) sana bakınca sende kendisinden başkasını görmemelidir ki sadakat iddian doğru olsun. İşte o zaman ’Kûnû meassadıkîn’ emrine ittiba ettin demektir. Bu kıymet ise ancak nefsin tüm hastalıklarından tezkiye olmuş, kalbi Rasûlullah’ta sükun bulmuş olan bir gönlün halidir. Bu kıymetli kullar da ancak Mürşid-i Kâmillerdir ve sadakat işte bu kâmil Mürşitlerin kalbiden alışılır.
Sadıkların sultanı, şahı Hz. Rasûlullah’tır. Öyleyse bir müminin kalbi de Rasûl-i Kibriya Efendimizle beraber olmalıdır. Rasûl-i Kibriya Efendimizle beraber olmalıdır ki ’Sadıklarla devamlı beraber olanlar’ arasına girebilesin. Mübarek Efendim Abdullah Farukî hazretleri diyordu ki: ’Yâ Rasûlallah, sana sadakatimi arz ediyorum! Sana sadakatimi arz ediyorum!.. Sana hayranım Ya Rasûlallah!...’
Bu şu demektir: Şu hayatım, ruhum, canım, neyim varsa seninle beraberdir. İtaati emrettiğin yerde itaatinle beraber, nehyi emrettiğin yerde de nehiyle seninle beraberim yâ Rasûlallah.
Rasûl-i Kibriya Efendimizle beraber olabilmek için sadıklardan olmak lazımdır. Öyle ki, Rasûl-i Kibriya Efendimiz ne zaman sana baksa, seni emrettiğine tutunduğunu görmeli, nehyettinğinden de kaçınır bir halde görmeli. Emrettiğini terkedersen, kaçının dediklerine koşarak içine düşersen. Sonra nasıl diyeceksin ki "ben sana sadığım Ya Rasûlallah." Ebu Bekir (r.a.) Efendimiz çok sadakatliydi. Çok sâdıktır, niçin? Diyor ki: ’Ben bütün sünnetleri yaptım, bir tanesini terk etsem yere batırılmamdan, sapıtmamdan korkarım.’
Onlar sadakat ehliydi. Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) ellerini uzattıkları zaman, ellerini vermişler de, ahdettiklerinin zıddına hiçbir şey bırakmamışlar nefislerinde. Ancak sen gayret etmezsen, Allah sadıklar sultanını senden çeker alır. Bütün varlığın kapanır, Rasûlullah’a kavuşacak yol bulamazsın.
e) Sadakat Mührü Kalbe Nakşolmadan Olmaz

Sadık olan, sadakatli olan. Allah’a ahdetmiş, söz vermiştir. Allah kapısını ne olursa olsun hiç bırakmaz. Allah’ı razı edecek işleri asla terk etmez. Allah’ın razı olmadığı işlere de yönelmez. Kalb, Hakk kapısında sadakat mührünü yiyecek ki sâdık olabilsin.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Bedir Ehli hakkında şöyle buyurdular:
"Allah Teâlâ Hazretleri, Bedir Ehli(nin yaptığı fedakarlık ve ihlasları)na muttali oldu da: "Artık ne isterseniz yapın. Ben sizi affetmişim!" buyurdu." (Ebu Davud, Sünnet 9)
Onlar sadakat mührünü yediler bir kere, elhamdülillah. Sadakat mührünü yediler. Mekke’nin fethinde Hatib b. Ebe Belta gizli tutulduğu halde Mekke’nin feth edileceğini, müşriklere haber verdi de Cenâb-ı Hakk da Cebrail (a.s)’la onu Peygamberine haber verdiğinde Hz. Ömer Efendimiz kılıcını çekti, ’Müsaade et ki yâ Rasûlallah, şu münafığın boynunu vurayım.’ dedi. Efendimiz (s.a.v.): ’Ne biliyorsun! Belki de Allah (Azze ve Celle) Bedir’e katılanların durumlarına (rahmet ve mağfiret bakışıyla) bakmış ve: (Ey Bedir Ehli!) Ne yaparsanız yapın, ben sizleri bağışladım, demiştir.’ deyince Hz. Ömer Efendimiz ağlamaya başladı. Çünkü onlar sadakat mührünü yediler Allah kapısında. Onlar Allah’ın razı ve hoşnut olacağı işten başkasına meyletmezler. Hata ederler mi? Ederler, o başka.
f) Sadakat Ahlakında Müstakim ve Müdavim Olmak

İnsan sadakat ahlâkını kendisiyle hem dem etmeli. Dünyalık basit meşakkatler sebebiyle Allah kapısını bırakmamalı. Rızkında daralma olsa, işinde çoluk çocuğunda bir sıkıntı olsa, hemen Allah kapısını terk ediyor. Ne zaman en ufak bir sıkıntı ile karşılaşsa ilk yaptığı iş, Allah’ın kapısını terk etmek. Bu amelle, bu ahlâkla ne kazanılabilir?.. Bu ahlaktaki kalp, Allah kapısından ayrılmış, hevasına düşmüştür.
Mübarek Efendim, Rabbimin kapısında sadakat ahlâkını güzel yaşıyordu elhamdülillah. Hiç bir şey onu Allah’a itaatinden geri bırakmıyor, bırakamıyordu. Ne olursa olsun o Allah’a itaat üzerineydi. Cenâb-ı Hakk’tan sıkıntılar da gelse, imtihanlara da duçar olsa, Hakk kapısında yüz ifadesi değişmiyor, yüzü ekşimiyordu. ’Yâ Rabbî’ diyor, Cenâb-ı Hakk’ın kapısını bekliyordu.
Allah’ım bizi de kapısında sadıklardan kılsın inşallah. Bunu alışacağız. Herkes bunu alışacak. Cenâb-ı Hakk’ın kapısında sadakat ehli olacağız. Çünkü sadakatli olunca O’na güven olur, O’na itimat beslenir, emanet O’na teslim edilir. Siz kapıyı her açtığınızda bulunduğu yeri terk etmiş olana mı güvenirsiniz, yoksa ne zaman kapıyı açsanız yerinde sadakatle durana mı emaneti teslim edersiniz?
Yâ Rabbi! Bize Sen’in kapında sadakatli olmayı lutfet Yâ Rabbi. Allah’ım bizi sadıklardan kıl. Bu kabiliyet ve istidadı üzerimize artır. Bizi sadıklarla devamlı beraber eyle. Yâ Rabbi, bizi Habib’inden mahrum bırakma. Yâ Rabbi, yardımından mahrum bırakma. Yâ Rabbi, itaatinden mahrum bırakma. Senin herşeye gücün yeter. Allah’ım bizler aciziz. Acziyetimizi, zelilliğimizi itiraf ediyoruz ki, Sen’in yüceltmediğini kim yüceltebilir Allah’ım. İhfaznâ ya Rabbî….
Ve selâmün ale’l-mürselin ve’l hamdü lillahi Rabbi’l-âlemin

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.